Finding Camellia - 74. Bölüm (Türkçe Novel)
Claude'un derin sesinde, sanki onun uzattığı elini tutmasını bekliyormuş gibi ince bir ısrar vardı. Ancak Lia yapamayacağını biliyordu.
"Sadece basit bir yanlış anlaşılma.
Kendi başıma halledebilirim."
"Gerçekten yapabileceğini düşünüyor
musun?"
"Leydi Bale elmasları senin çaldığını
iddia etmiyor. Anarşistleri bu suçu işlemek için senin kışkırttığına inanıyor.
Bir soylunun anarşistlerle görüşmesi ne demek olduğunu bilmiyor musun?"
İhanet. Lia kelimeyi ne kadar basit olsa da
ağzından çıkaramadı. Onu bir hain gibi göstermeye çalışıyorlardı. Leydi Bale
onu suçlu olmakla suçluyordu, yasemin buketi olayının arkasında kimin olduğu da
açıktı. Lia, Claude'un gözlerinin içine bakarak ellerini yumruk yaptı. "Ya
onlarla görüştüysem?"
Claude'un sakin bakışlarında duygu
fırtınası esti. Elini yüzüne götürüp saçlarını geriye attı ve ona doğru yürümek
için ayağa kalktı. "O zaman seni daha fazla ileri gitmekten alıkoymak
zorunda kalacağım." dedi nazik olduğu kadar derin bir sesle. İstemsizce
titremesine neden oldu.
"Bu imkansız olurdu."
"Louver'daki ailen yüzünden mi?"
Lia, şaşkınlığının belli olmamasını umarak, onun gözlerine bakmaktan kaçırdı.
Pipi vazonun tüm kırık parçalarını bir kovaya süpürdü ve aceleyle odadan çıktı.
Oturma odasında sadece ikisi ve etrafa dağılmış elmaslar kalmıştı.
"Bu aile üyesi, bir anarşist mi?"
"Hayır!" Şiddetle başını salladı
ama emin olamayacağını biliyordu.
Claude onun yanından geçti ve Pipi'yi çağırarak
tüm elmasları toplamasını emretti. Ardından merdivenlere doğru ilerledi. Sanki
oturma odasındaki konuşmaların hiçbiri gerçekleşmemiş gibi, "Senin odan
üst kattaydı, değil mi?" diye sordu.
Lia peşinden koşmaya başlayınca hafifçe
kıkırdadı. Merdivenlerin son basamağına geldiğinde kolunu beline dolayıp onu kendine
çekti. Şaşkınlıkla çıkardığı sesleri onu öperek bastırdı.
Claude, Pipi'nin gözlerinden uzakta, onu ağzıyla
yerle bir etti. Lia gözleri sımsıkı kapalı bir şekilde geriye doğru sendeledi.
Koridor hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Ondan uzağa attığı her adım hemen
kapanıyordu. Dudakları birbirine sürtünürken ve dilleri hararetle dans ederken,
başka bir hizmetçinin odadan fırlama olasılığıyla kalbi hızla çarpıyordu.
Öpücüklerinin sesinin kulaklarında yankılanmasıyla tüyleri diken diken oldu. Claude
açgözlülükle onun tadına baktı, duvara dayamak için elini uzatana kadar onu
ileri itti. Lia'nın sırtı arkasındaki kapıya çarptığında, odasına geldiklerini
fark etti. Ağırlığını kapıya vermiş olduğunu unutarak kapıyı açmak için
arkasına uzandı. Dengesini kaybedince Claude onu kucağına aldı ve öpücüğü
bozmadan yatağa yöneldi.
Yatak odası günlerce boş kaldığı için
soğuktu. İkisi havaya ince bir toz tabakası kaldırarak yatağa düştü. Claude
öpücükten şişmiş dudaklarını yalayarak tatlı iç çekişlerini yuttu. Lia telaşlı
bir yüzle ona baktı ve nefesini düzenlemeye çalıştı.
"Neden üzgün görünüyorsun?"
"Sürekli... beni etkiliyorsun."
"Etkiliyor muyum?
"Evet! Birkaç dakika önce normaldim.
Doğru düşünebiliyordum. Ama sonra sen… sen..."
Claude onun kıvranıp kızararak konuşmasını
izlerken kalbinin patlayacağını düşündü.
"Öyleyse etkilenmeye devam et. Seni
etkilemek için elimden gelenin en iyisini yapacağım." Yaramaz bir şekilde cevap
vererek onun gözlerini tekrar kapatmasına neden oldu.
Eli gömleğinin altından kıvrılarak
sırtından yukarı çıktı. Hoşnutsuz bir bakışla sırtına bastırdı ve dudaklarını
ısırdı. "Bütün kadınlar bu kadar zayıf mı?" şikayet etti.
"Bunun cevabını benden daha iyi bilmiyor
musunuz Lord’um?"
"Öyle mi? Yakın mesafede tuttuğum tek
kadın sensin."
Açık renkli kirpikleri, her kırpışında ince
bir gölge oluşturuyordu. Claude onu incelerken memnun görünüyordu, dudakları
bir gülümsemeyle kıvrılmıştı. Gömleğinin düğmelerini birer birer açarak
boynundan aşağı öpücükler kondurdu. Büyük eli sırtından göğsüne doğru ilerledi.
Dük onu kucaklarken Camellia elini Dük’ün
saçlarına geçirdi. Dün geceki sözleri tekliften başka bir şey değildi. Onu
akasması yapacağını söylemiş ve bunun ne anlama geldiğini açıklamıştı.
O halde broşu üç yıl önce kasıtlı olarak mı
bıraktı?
Ancak onun için hiçbir anlam ifade
etmiyordu. Grandüşes unvanı, prenses veya eşdeğer güç ve otoriteye sahip bir
haneden gelen soylu bir leydi için ayrılmıştı. Claude'un annesi de imparatorluk
ailesindendi. Ayrıca, Ihar Hanesi neredeyse imparatorluk kadar nüfuza sahipti.
Sadece kendi topraklarını değil, Cayen'in kendisini de genişletmeye ve
zenginleştirmeye hizmet eden imparatorluk sarayının ayrılmaz bir parçasıydılar.
Yani Louver'lı piç bir çocuk, bu unvana mı sahip
olacaktı? Bu kesinlikle düşünülemezdi.
Claude del Ihar bunu herkesten daha iyi
biliyordu. Claude del Ihar, kulağına tatlı sözler fısıldayan ve ona olan aşkını
ilan eden adam.
"Lordum, lütfen... Lütfen durun."
"Neden?"
"Pipi dışarıda."
"Kadın olduğunu bilmiyor mu?
“Biliyor."
"O halde sorun nedir?" diye sordu
parmaklarını onunkilere dolayarak. Lia bir an için birbirine bağlı ellerine
baktı ve düşündü.
"Ben... akasma olamam."
Sözlerinin sanki bir lanetmiş gibi içinden geçtiğini hissederek nefes verdi.
Claude yumuşak göğsüne öpücükler kondurmaktan
başını kaldırdı.
"Neden?" Sesi öfke yüklüydü.
"Başka bir adam mı var?"
"Hayır! Tabii ki hayır." diye
itiraz etti başını sallayarak. Claude rahatlayarak iç çekti. Onu oturur
pozisyona getirdikten sonra şöminede ateş yakmak için yataktan kalktı.
Duman soba borusuna çekildi ve açık gri bulutlar halinde uçup gitti.
"O zaman neden?"
"Anneme, zamanı geldiğinde tekrar
kadın olacağıma ve kimsenin beni tanımadığı bir yerde yaşayacağıma söz verdim.
Camellius Bale, Bale Hanesi'nin ikinci oğlu ama Camellia, Louver'lı bir hiç.
Cayen tarihinde asla bir Louver’lı Grandüşes olmadı."
"Ne demek istediğini söyle."
"Akasmaların onuruna layık değilim.”
Claude uzun, derin bir iç çekti. Sonra
yanan odunu bir maşayla karıştırırken gülünç bir şey duymuş gibi kıkırdadı. İşte
o zaman konsolun üzerinde, ona verdiği akasma sembollü broşu fark etti. Broş,
kadife bir mendilin üzerinde duruyordu ve üzerinde toz zerresi bile olmadan
parlıyordu.
Buna değer veriyorsun ama bana akasma
olmaya layık olmadığını mı söylüyorsun?
Şöminede ateş neşeyle harladıkça oda
nihayet ısınmaya başladı. Claude yatağa döndü ve Lia'nın gömleğini ve
pantolonunu hızla çıkardı. Birden çıplak kalan Lia, gergin bir şekilde kapıya
bakmaya devam etti. Claude, gözlerini bir kez daha onunkilere çevirmek için
onun çenesini kavradı.
İnce, solgun bacaklarındaki çorap dışında
hiçbir şeyi kalmamıştı. Bakışlarını ellerine çevirmeden önce, kendi ellerinden
daha küçük olan ayaklarını inceledi. Aniden kışın o küçücük elleriyle nasıl kar
topladığını hatırladı. Karları bir yığın halinde toplamak için yere diz çöktüğü
zamanki nazik ve parlak gözlerinin görüntüsü uzun süre aklında kalmıştı. Hatırası
bugün bile canlıydı.
O zamanlar sana bu kadar aşık olacağımı
bilmiyordum. Sen sadece yerini bilmeyen bir taklittin. Ama neden şimdi sen
olmak zorundasın ki? Neden benim için tek kişi sensin?
Claude çoraplarını çıkardı ve baldırlarının
arkasını okşayarak ayağının üstünü öptü. Gözleri içgüdüsel olarak bacaklarının
arasına takıldı.
"Başka kimse bu şerefe layık olamaz.
Senden başka hiç kimse."
"Claude...”
"Bir adamın kalbini böyle kıramazsın
Camellia. Elbette beni deli etmeye çalışıyorsan, seni durdurmayacağım."
Gölgesi, bir tanrı heykeli gibi mükemmel ve
zarif bir şekilde vücudunun üzerinde belirdi. Avucunu öpmesini izlerken
Camellia'nın nefesi boğazında takıldı. Gülümsemesi korkunç derecede güzeldi.
"Damarıma basmak istiyorsan, onlara
tam olarak basmanı rica ediyorum."
*****
"Ivan." İnce dudaklarından beyaz
bir nefes kaçtı. Ivan, Claude'a doğru yürürken sigarasını söndürdü.
"Sör Camellius sizinle gelmiyor
mu?" diye sordu Ivan, hafifçe titreyerek ve soğuktan korunmak için
ceketinin yakasını kaldırdı.
Claude ikinci katın penceresine baktı,
sonra Ivan'a bir kese uzattı.
"Bunlar Bale Hanesi’nden çalınan elmaslar.
Onları güvende tutun."
"Afedersiniz?”
"Ayrıca bir muhafıza ihtiyacım var. Bu
eve giren çıkanları kontrol edip bana haber verecek birine."
Ivan, dükün ciddi ses tonuyla yüzündeki
gülümsemeyi sildi. "Kendim yapacağım Lord’um."
Claude tatmin olmuş bir şekilde başını
salladı. Arabaya girdi ve iç geçirdi. Lia'ya belli etmemişti ama aslında yoğun
öfkeden neredeyse aklını kaybediyordu.
Sadece statü yüzünden akasma olmaya layık
değil misin?
Küçük bir yanı onun neden böyle düşündüğünü
biliyordu, onun haklı olduğunun ve kendisinin doğru dürüst düşünmediğinin
farkındaydı.
Ancak, onun altında nefes nefese yattığını
düşündüğünde, beyni bulandı. Onu itmeye çalışan küçük elleri, kendi vücuduna
hücum eden zevki kaldıramadığında onun vücudunda izler bırakan keskin
tırnakları ve dişleri… Camellia'dan başka hiçbir şeyin önemi yoktu.
Claude gözlerini pencereye kaydırırken
parmağını kuru dudaklarının üzerinde gezdirdi. Louver sokakları, Camellia'nın
evine rahatsız edici derecede yakındı. O karanlığın ötesinde onunla bağlantılı
bir şey vardı.
Bir an için Louver'ı yakmayı düşündü. Ama
Camellia'nın asla kavrayamayacağı bir kedere sürükleneceğini de biliyordu.
Ondan nefret edecek ve onu uzaklaştıracaktı. Bu olabilecek en yıkıcı şeydi.
"Odağınızı bir an bile kaybetmeyin.
Eğer... Camellius Louver'a yönelirse, hemen bana rapor verin. Anlıyor
musunuz?"
"Evet efendim."
Claude tekrar başını salladı, sanki
Louver'ın yanmasını izliyormuş gibi, gözleri Lyon'un ışıklarıyla parıldadı.
"Grandük hepsini mi aldı?"
"Evet efendim."
Yapacağını biliyordum.
Camellia içini çekerek başını sallarken,
Pipi merakla dolup taşarak ona baktı. Lia onu suçlayamazdı.
Eminim bana soracak sonsuz sorusu vardır, geveze
şey.
Ancak ona söyleyebileceği hiçbir şey yoktu.
Bu yüzden, Pipi'nin getirdiği çayı içti ve gece boyunca çeşitli bedensel
ağrılardan uyanmaya devam etmesine rağmen uyumaya çalışarak görmezden geldi.
Gecikmiş bir cevap yüzünden mi, yoksa sadece Claude yanında olmadığı için mi huzursuzdu
bilmiyordu.
İki gün. Claude'la sadece iki gün geçirmişlerdi
ama şimdiden ona sarılmadan uyuyamıyordu.
Uyumaktan tamamen vazgeçerek oturdu. Ayağa
kalkıp konsola gitmeden önce dizlerine sarılarak bir an pencereden dışarı
baktı.
"Bekle bir dakika..."
Broş gitmişti. Onun yerine Claude'un küçük
parmağında her zaman taktığı, üzerinde Ihar Hanesi'nin alamet-i farikası olan
siyah elmas yüzük vardı. Lia onu işaret parmağına taktı, yüzük solgun teninde
daha koyu görünüyordu. Gülmeye başladı, dudaklarını yüzüğe bastırdı ve bir top
haline geldi. Ben bir aptalım... Onun akasması olmayı reddettim ama onu
şimdiden özlüyorum.
Benim Grandük’üm…
Eline emeğine sağlık çevirmenim teşekkürler
YanıtlaSilTeşekkürler çok çok
YanıtlaSilDünyanın en tatlı çevirmeni bugun yeni bölüm gelecekmi 😊
YanıtlaSilGünümü bu sayfada geçirdim. Bekledim de gelmedi..
YanıtlaSilAl benden de okadar
SilYenibolumu sabirsizlikla bekleyenler kulübü başkanıyım,lütfen gelsin
Sil