Finding Camellia - 48. Bölüm (Türkçe Novel)
Corsor'daki Bale Malikanesi zarafetin simgesiyse, Marki'nin başkentteki konağı da tavandaki görkemli avizelerden yerdeki lacivert halıya kadar dengeli bir erkeklik sergisiydi.
Konağın koridorunda iki çift ayakkabı durdu.
"Sakin ol, Kieran." dedi Ian, onun peşinden kayıtsızca. "Benim için ilk görüşte aşk olduğunu biliyordun."
"Bu sana onunla evlenmeyi isteme hakkını vermez!" diye bağırdı Kieran, Ian'ın rahat ses tonundan rahatsız oldu. "Camellia daha bir çocuk!"
Kieran, sürpriz duyuru karşısında hâlâ şaşkındı. Ian'ın her zaman vurdumduymaz olduğunu biliyordu ama bir prensin bu kadar düşüncesiz davranacağını asla hayal edemezdi.
Bilseydim ona Camellia'nın kız kardeşim olduğunu asla söylemezdim!
Cayen'e daha erken mi dönmeliydim?
Kieran, Camellia'ya hayatını geri vermeye kararlıydı. Bir erkek olarak baskıcı yaşamından uzakta, yeni, özgür bir hayat yaşamasına yardım etmek istedi.
Ama Ian'ın teklifi her şeyi değiştirdi. Gaior kralı kesinlikle kendi çıkarı için evliliğe baskı yapacaktı, bu da Lia'nın kadın olmaya döner dönmez farklı zincirlerde bir hayat yaşayacağı anlamına geliyordu. Tüm bunların nereye varacağı Kieran için açıktı.
"Lia'yı köşeye sıkıştırdın, Ian." dedi Kieran, ses tonu kararmıştı. "Fazla acele ettin."
Ian'ın gözleri kısıldı. "Haklı olabilirsin ama en azından hayatta kalacak."
"Ne demek istiyorsun? Birinin onun peşinde olduğunu mu söylüyorsun? Kim? Louver'ın anarşistleri mi?"
"Kieran, Lia senin yerine bu kadar uzun yaşadıktan sonra, annenin onu rahat bırakacağını gerçekten düşünüyor musun? Bu kadar saf olsaydın çok hayal kırıklığına uğrardım."
Annem mi?
Kieran koridorun sonuna bakarak dişlerini sıktı. Parlak gün ışığı doğu penceresinden sızıyor ve omuzlarına batıyordu.
Ian onun yanından geçti, ellerini kavuşturup başının arkasına koydu.
"Hane'nin iyiliği için evlenmiyormuş gibi davranma Kieran. Bencil ve düşüncesiz davranmış olabilirim ama bu aşktandı. Camellia'ya gelince... kendini toparlayacak. Aşk insanlara bunu yapma eğilimindedir."
Ian, ona ölümcül bir bakış atan Kieran'a bakarken kaşlarını çattı.
"Şu anda akıl almaz bir sabır gösteriyorum, biliyorsun. Elimde olsa şu an parmağına bir yüzük takardım."
"...Resmen kaybettin."
"Daha önce duymadığım bir şey değil." diye yanıtladı Ian şakacı bir şekilde.
"Ama Kieran, biliyor muydun?" diye sordu aniden, gülümsemenin tüm izleri yok olmuştu. "Kardeşine benden bile daha çok deli olan biri daha var. Ve sana oldukça yakın. Bu oldukça can sıkıcı. Cayen sinirlerimi bozmaya başladı."
*****
Claude yumruklarını sıktı, deri eldivenleri parmak boğumlarının üzerinde gergindi.
Karşısında oturan çelimsiz, dağınık adam babasına benzemiyordu. Maximilian del Ihar herkesten daha güçlüydü ve her zaman gücün merkezindeydi; imparatorun kendisi bile zaman zaman Grandük'e saygı gösterdi. Ama onun şimdi bir çay fincanını kaldırmak için mücadele ettiğini görmek Claude'u öfkelendirdi.
"Suikastçıya ne oldu?" diye sordu.
"İntihar." diye yanıtladı Maximilian'ın arkasından Sör Kyle. "Biz bir şey yapamadan kendi boğazını kesti Lord'um."
"Üç kez de mi?"
"İlk girişim zehirle oldu. Yemekten sorumlu herkesi araştırdık ama bir şey bulamadık."
Claude soğuk bir tavırla, "O zaman belli ki birini gözden kaçırmışsın." dedi. "Zehirleme her zaman size en yakın kişiler tarafından yapılır."
"Özür dilerim Lord'um." Kyle pişmanlıkla başını eğdi.
Grandük, "Oldukça ısrarcılar," dedi. "Son girişimlerinde onları atlatıp bana saldırmalarına izin verdim. Şimdi Kyle'ı rahat bırak."
Masadan kalktı ve bir görevlinin onun için bıraktığı kağıtlara bakmak için yatağa oturdu.
Claude onun yanında durmuş, öfkesini dizginlemeye çalışıyordu. Suçlu kendini öldürmeyi seçmişse, suikastların arkasında her kim varsa, sıradan bir adam olmadığı da açıktı.
Kim ölüm pahasına sadakat talep eder ki?
"Yüzünü gördüğüme ve iyi olduğunu bildiğime göre, artık eve gidebilirsin?"
"Elmasların mı peşindeydiler? Yoksa bizim Hane'nin mi peşindeydiler?"
"Kim bilir? Belki ikisi de."
"Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun? Neredeyse hayatını kaybediyordun!"
"Ne kadar büyüdüğünü gördüğüme göre şimdi benim yerime geçebileceğini düşünüyordum."
"Reddiyorum. Bu unvanı en az on yıl daha kabul etmeyeceğim."
"Bir oğlum daha olmalıydı."
"Çok geç değil."
Grandük tek oğluna bakarken gururla gülümsedi. Claude her zaman yaşına göre olgun olmuştu ve artık tamamen büyüdüğüne göre, gençliğindeki Maximilian'ın bir karbon kopyasıydı.
"Bugünlük bu kadar." dedi dük bir sayfayı çevirerek. "Gidebilirsiniz. Biraz dinlenmem gerekiyor."
Claude uyurken babasının yatağının yanında oturdu. İlk defa bu kadar zayıf görünüyordu. Grandük ile ilgilenmesi için saray doktorunu aradı, ardından Akademi'ye yöneldi.
Derslerin verildiği binanın yanından geçerek ahırlara doğru ilerledi. Sahibini fark eden atı, heyecanla yere bastı. Claude atının yelesini okşadı ve üstünü değiştirme zahmetine bile girmeden atını dışarı çıkardı.
Bu suikastların arkasında Gaior varsa savaş için yeterli sebep olur. Bu aynı zamanda Ian Sergio'nun bu ziyaret için gizli amaçları olduğu anlamına da gelir. Peki ya suikastların arkasında Cayen'den biri varsa?
Claude atının yan tarafını tekmeledi ve onun düşüncelerinin aksine sakin olan tarlada dörtnala koşturdu. Vücudunu eğip rüzgarın ceketinden dışarı esmesine izin verdi ve farkına varmadan Camellius'u gördüğü gölete geldi.
Hava nemden ağırdı. Claude, kıyıda birinin sesini duydu ve atını yavaşlattı. Camellius olabileceğini düşünerek kontrol etmeye karar verdi. Bir ağaca bağlı başka bir at bulana ve gölde yüzünü yıkayan Ian'ı görene kadar at ıslak çimenlerin arasından geçti.
Claude alçak sesle küfretti. Atından inmedi ve bunun yerine atını ileri sürdü.
"Nal seslerinden sen olduğunu anladım." Ian çenesindeki suyu silerek kıkırdadı.
"Burada ne yapıyorsunuz?" diye sordu genç dük.
"Camellius'u görmeye geldim ama o derste. O yüzden dersi bitene kadar vakit öldürüyorum. Peki ya siz?"
Claude cevap vermek yerine Ian'a dik dik baktı. Camellius'un adı o dudaklarda her geçtiğinde canını sıkıyordu ve şimdi nedenini tam olarak biliyordu.
"Neden Cayen'desiniz, Prens Ian?"
Bu soğuk soru karşısında Ian'ın gülümsemesi kayboldu. "Çeşitli şeyler elde etmek için."
"Yapabildiniz mi bari?"
"Elbette." Gözleri parlayarak Claude'un öfkesini büyüttü.
"Tarafsız Bölge'nin suikastçılarla dolup taştığını biliyor muydunuz? Gaior, dostluk kisvesi altında işlerini böyle mi yürütüyor?"
Ian, Claude'un suçlamalarına başını salladı.
"Suikastçılar mı? Dük yaralandı mı?"
"Sayısız kez yaralandı."
"Yazık. Ama neden Gaior'u suçluyorsunuz? Suçluyu yakaladınız mı?"
"Kendi canına kıydı. Ama kuzeye geçen Cayen'li olmadığı için, başka olasılıklara pek yer yok."
"Sanırım." Ian kabul etmiş gibi başını salladı. "Ama korkarım ki yanılıyorsuuz. Gaior'un suikastçı göndermesi için bir neden yok."
"Durmazsanız, savaş çıkacak."
"İşte burada yanılıyorsunuz. Gaior ve Cayen yakında evlilik yoluyla birbirlerine bağlanacaklar. Hatta müttefik bile olabiliriz."
Müttefik mi?
Claude dizginleri çekerek alay etti. Bir Gaio'lu ile evlilikten söz edilseydi mutlaka duyardı. Atını döndürdü.
Kafamı boşaltmak için çok fazla.
"Kim olduğunu sormayacak mısınız?" Ian, geniş bir kaya parçasının üzerine uzanarak devam etti. "Merak etmiyor musunuz? Yoksa ondan başka kimseyle ilgilenmiyor musunuz, Lord Claude?"
Claude'un kimden bahsettiğini sormasına gerek yoktu. Wade'in onunla aşık olmakla ilgili dalga geçmesini reddedememesinin bir nedeni vardı. Ancak Camellius'u neden istediğini tam olarak açıklayamıyordu.
"Kiminle evleneceksiniz?" Claude isteksizce sordu.
"Bu bir sır." Ian gözlerini kapatmadan önce haylazca sırıttı. "Geçenlerde insanın değerli şeyleri saklaması gerektiğini öğrendim."
Korktuğum gibi zamanımı boşa harcadım.
Claude, Ian'a veda etmeden atını dörtnala sürdü. Başı ağrıyana kadar ormanda ve tarlalarda at sürdü..
Uzaktan yurtlara giden öğrencileri görebiliyordu. Ve tabii ki Camellius aralarında değildi.
O nerede?
Claude kaşlarını çattı ve Lius'a dair herhangi bir iz bulmak için atını ilerletti.
Onu görmek istedi.
*****
"Camellius, bugünkü törene katılmazsan sevinirim."
Evdeki herkes, Markiz'in ani ziyareti karşısında şok oldu.
Kieran'ın nişan törenine katılmaya çoktan hazırlanmış olan Lia şaşkınlıkla başını salladı.
"Öyle diyorsanız, gitmeyeceğim."
"Teşekkür ederim."
Leydi Bale dışarı çıkmadan önce sessizce küçük eve baktı.
Lia, olayların ani gidişatı karşısında hâlâ şaşkın haldeyken onu uğurladı. Pipi'nin giydirdiği ceketini çıkardı.
"Nasıl yapabilir?! Hazırlanmak için çok uzun zaman harcadınız!"
"Eminim bir nedeni vardır. Aslında umursamıyorum; son zamanlarda oldukça yorgunum."
"Gerçekten bunu dinlenmeniz için mi yaptığını düşünüyorsunuz?" diye karşılık verdi Pipi. "Belli ki kimsenin sizi görmesini istemiyor! Yoksa bunu neden yapsın ki?"
"Pipi, konuşmana dikkat et." diye uyardı Lia.
Pes etmeyen Pipi yakınmaya devam etti.
Lia kayıtsızmış numarası yaptı ama onu etkilemediğini söyleseydi yalan olurdu. Kieran'ı en azından bir kere şık smokini içinde görmek istemişti.
Rahat kıyafetlerini giydi ve kitapları iade etmek için kütüphaneye gitti.
Başkent, prensesin nişanını mümkün olan her şekilde kutluyordu. Her sokak lambası direğine bayrak asılmıştı, insanların hepsi güzel giyinmiş ve mutlu görünüyordu. Lia, arabaya binmeden önce saraydan yardım almak için sıraya girenlere baktı.
Araba boş parktan geçti ve imparatorluk kütüphanesinin önünde durdu. Dışarı çıktığında çocuklar etrafına toplandılar, pis ellerini uzatıp para için yalvardılar. Hemen madeni paraları dağıttı ve kütüphaneye koştu.
Kütüphaneci, "Uzun zaman oldu, efendim." diye selamladı.
"Meşguldüm." diye yanıtladı Lia. "Umarım geri iadelerde geç kalmamışımdır."
"İstediğiniz zaman geri verebilirsiniz Sör Camellius. Sonuçta en çok kitabı siz ödünç alıyorsunuz."
Lia, güneş ışığıyla sırılsıklam olmuş bir köşeye gitmeden önce nazik kütüphaneciyle kısa bir sohbet etti. Yüzüne bir gülümseme yayılırken elinde yeni bir kitapla kanepeye çöktü.
Eski kitapların kokusuyla birleşen kütüphanenin serin havası onu iliklerine kadar mutlu etti.
Törene katılmasam daha iyi. Diken üzerinde yürümek gibi olurdu.
Burada oturup okumak çok daha rahat.
Lia kitabı göğsüne bastırarak kanepeye gömüldü ve gözlerini kapattı. Uykulu hissediyordu ama aslında uyuyamıyordu. Etrafta dolaşan insanların ayak sesleri, sayısız kokunun karışımı ve odadaki fısıltılı konuşmalar dikkatini dağıttı.
Bir kedi gibi gerinerek gözlerini yavaşça kırpıştırdı. Gözleri önündeki manzaraya boş boş baktı.
Beyaz üniformalı Claude bacak bacak üstüne attı ve gülümsedi.
"İşte buradasın."
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Sağa dönse ian sola dönse cloude aşkı Ve haberi olmayan lia
YanıtlaSilAdaletin bu mu dünya 😅