A Barbaric Proposal - 68. Bölüm (Türkçe Novel)
Uzaklaşmaya başlayan hüzün tekrar içeri doldu. Rienne'in fısıltılı hıçkırıklar arasında konuştuğunu gören Black'in gözlerinde bir belirsizlik ifadesi vardı.
(Black) "Sanırım biraz umutsuz hissettim."
(Rienne) "Umutsuz…?
Umutsuz mu? Ne için? Neden bahsediyordu? Özellikle de bu
kadar soğuk davranan kişi o olduğu için, bu onu gözyaşlarına boğmuştu.
Black hıçkırarak ağlayan Rienne'i yatağa geri götürdü. Sonra
onu en büyük yastığın üzerine oturttu ve sanki onu bacaklarının arasına
hapsediyormuş gibi onunla birlikte oturdu.
(Black)
"Her zaman beni terk etmeye çalışıyormuş gibi görünüyorsun Prenses."
(Rienne) "Bu olamaz..."
Ama sözleri çok şaşırtıcı gelmişti. Tam tersi daha doğru
değil miydi? Dehşete kapılmıştı çünkü her zaman onu bırakıp gitmenin eşiğinde
olan kişi oymuş gibi hissediyordu.
(Black)
"Samimiyetini bilmek istedim. Sanki her zaman aramızdaki mesafeyi
daraltmaya çalışıyormuşum gibi geliyor, ama birkaç gün içinde, bir şekilde her
zaman tekrar genişletmeyi başarıyorsun."
(Rienne) "Ben ne zaman..."
(Black)
"Bu hep böyleydi."
Black elini Rienne'in yanağında gezdirirken alçak sesle
mırıldandı.
(Black)
"Bu yüzden bir kez olsun geri çekilen ben olsaydım rahatlayacak mıydın
yoksa sen de benim kadar gergin mi hissedecektin görmek istedim."
Gözlerinden daha fazla yaş dökülüyordu.
Yani tam da onun düşündüğü gibi bunu bilerek yapmıştı.
(Rienne) "Lütfen... bunu bir daha asla yapmayın.
Bundan gerçekten... gerçekten hoşlanmıyorum."
(Black)
"Benim hatamdı."
(Rienne) "Gerçekten nefret ettim."
Son sözleri gözyaşları arasında kaybolmuştu, bu yüzden ikisi
de onları çok iyi duyamamıştı.
Kalbi üzüntü ve kızgınlık karışımıyla dolu olan Rienne
doğrulup Black'e sıkıca sarıldı, Black de onun gözyaşlarını sildi ve ıslak
yanağını öpmüştü.
(Black)
"Daha fazla ağla."
(Rienne) "Sakın... beni ağlamaya teşvik
etmeyin."
(Black)
"Ama görmek istiyorum."
Dudakları hâlâ Rienne'in yanağındayken fısıltı gibi alçak
sesle söylediği bu sözler Rienne'in tenindeki tüm tüylerin diken diken olup
titremesine neden olmuştu.
(Rienne) "Ne...?"
(Black)
"Benim yüzümden ağlıyorsun Prenses."
Şimdi ne diyor...?
(Rienne) "Bana daha önce ağlamamamı
söylemiştiniz."
(Black)
"Çünkü daha önce neden ağladığını bilmiyordum."
(Rienne) "Sebep fark eder mi?"
(Black)
"Senin için fark eder mi?"
(Rienne) "Bu..."
Bilmiyordu.
Ama gözleri yaşlı bir şekilde kendisine soğuk davranmaması
için yalvaran Black'in görüntüsünü aklına getirdiğinde, kalbi tamamen uyuşmuş
gibi hissediyordu. Ve bu uyuşuklukla karışık, daha fazlasını görmek için garip
bir arzu duyuyordu.
...Ama bu adamın yaptıkları hâlâ çok fazlaydı.
Kendisi de zaman zaman istemeden aynısını yapmış olsa bile,
hareketleri çok kasıtlıydı ve bu ona çok zalimce geliyordu.
(Rienne) "Bunu bir daha yapmayacağım..."
Rienne usulca mırıldandı ve yüzünü Black'in omzuna gömüp
ona sıkıca sarıldı.
(Rienne) "Bunun tek nedeni o zamanlar senin
düşüncelerini anlamamış olmamdı, sevgilim. Ve kalbimi bir şekilde korumak
zorundaydım, bu yüzden sonunda-"
Black aniden Rienne'i vücudundan uzaklaştırdı.
(Black)
"Bekle, az önce ne dedin?"
(Rienne) " Siz... beni duymuş olmalısınız?"
Rienne onun tuhaf bakışları karşısında sertçe yutkundu. Şu
anda biraz tuhaf görünüyordu. Gözleri biraz sert bakıyordu ama aynı zamanda
sersemlemiş gibiydi.
Kesinlikle tuhaf davranıyordu. Bazen davranışları gelgitler
gibi değişme potansiyeline sahipti.
(Black)
"Tekrar söyle. Sanırım seni yanlış duydum."
(Rienne) "Bunu neden yapayım..."
(Black)
"O zaman bir dahaki sefere."
(Rienne) "Bir dahaki sefere...?"
(Black)
"Bana yine öyle seslen."
(Rienne) "...?"
Ama Rienne bunu o kadar doğal bir şekilde söylemişti ki, ona
ne dediğini bile unutmuştu.
(Black)
"Bana 'sevgilim' dedin, değil mi?"
(Rienne) "Huh...? Dedim mi?"
(Black)
"Kulağa hoş geliyor."
Black'in sesi bir inilti gibi çıktı. Rienne'e tutunarak bedenlerini
eğmeye başladı. Hareket yavaş ve tatlıydı ama yadsınamaz bir gücü vardı.
Onu önüne çekerek yastıkların üzerine düştü ve Rienne
farkına bile varmadan onun üzerindeydi. Vücudu onunkinin üzerine bırakılmıştı.
(Black)
"Şimdi sıra bende."
Sesi yeni uyanmış gibi kısık ve boğuktu. Ona doğru
fısıldadı, elini bir kez daha boynunun arkasına uzattı.
Swip-
Bir düğme daha açıldı.
Düğme açıldıktan sonra geceliğinin kumaşı doğal olarak gevşedi
ve göğsünden aşağı düşerken yavaşça çekiştirdi. Geceliğinin yakasının köprücük
kemiğini gıdıklama hissi çok tuhaftı.
(Black)
"Sıra sende."
(Rienne) "…"
Rienne'in dudakları kurumuştu, bu yüzden farkında olmayarak
da olsa dilini dudaklarında gezdirmeye devam etti.
(Black)
"Ne yapmak istiyorsun?"
(Rienne) "Ben de... sizi görmek istiyorum."
Rienne onun bornozunun kenarlarını çekiştirdi.
Bunun üzerine Black kısaca gülümsedi, ardından bornozunun kenarlarını yana itmesini kolaylaştırmak için sessizce ve dikkatlice pozisyonunu ayarladı.
(Black)
"Yine benim sıram."
Swip-
(Black)
"Yine benim sıram."
Swip-
Üçüncü düğme de açıldı ve geceliği daha da bollaştı.
Black'in daha önce onun önünde 'çözüldüğünü' görme arzusunun gerçekleşmeye
başladığını hissediyordu.
(Black)
"Şimdi sizde Prenses."
(Rienne) "Ben… size dokunmak istiyorum."
Rienne elini Black'in göğsünde gezdirerek daha önce hiç fark
etmediği bir yaraya yaklaştırdı.
Uzun süre savaştıktan sonra vücudu pek çok farklı kaynaktan
gelen yara izleriyle delik deşik olmuştu ama vücudunun sağ tarafındaki yara
diğerlerinden farklı görünüyordu. Eski bir yaraya benziyordu ve soluk rengi
cildinin geri kalanında göze çarpıyordu ama yine de acı verici görünüyordu.
(Rienne) "Dokunabilir miyim? Acımıyor, değil
mi?"
Rienne'in sesini duyan Black'in dikkati dağıldı ve
parmaklarının teninde gezinmesini izledi.
(Black)
"Bu sahip olduğum en eski yara. Bir süredir acımıyor."
(Rienne) "Ne zaman oldu?"
(Black)
"Sekiz yaşındayken."
(Rienne) "Ah..."
Parmak uçları, vücuduna kazınmış o silinmez yaralara dokunurken
titreyerek durdu. Asla silinemeyecek olanlara.
Bunu ona yapan bir Kleinfelder mıydı?
Ya da belki de babasıydı?
(Black)
"Bu yara sayesinde sadece ölümden kaçmakla kalmadım, aynı zamanda yaşama
şansını da elde ettim."
(Rienne) "Ne... ne demek istiyorsunuz?"
(Black)
"Bu uzun bir hikâye. Ama önemli olan..."
Rienne'in parmakları yarasına değdiğinde Black konuşmayı
keserek elini Rienne'inkine doğru uzattı ve avucunu vücuduna bastırdı.
(Black)
"...Yarama dokunuyorsun Prenses. Ve artık acı çekmiyorum."
Bunu bilmiyordu ama bunu söyleyerek Rienne'i kalbinin
çektiği en şiddetli, en yoğun acıdan kurtarıyordu.
Sanki o zamanlar her şeyin acı verdiğini ama şimdi her şeyin
yoluna girdiğini söylüyordu.
Arsak ailesinden biri babasına ihanet ederek onu evinden
sürmüş olsa da, şimdi yaralarını saran Arsak'ın kızıydı.
(Rienne) "...Şu anda ağlamak isteseydim... bana
hâlâ görmek istediğiniz bir manzara olduğunu söyleyebilir miydiniz?"
Black basit bir evet yerine ona başka bir şey söyledi.
(Black)
"Ondan önce bilmen gereken bir şey var Prenses."
(Rienne) "Neymiş o?"
(Black)
"Bana her zaman dünya dışı bir varlık kadar güzel görünüyorsun, ama bu
özellikle ağladığında geçerli."
(Rienne) "...Oh... şey...?"
(Black)
"Eğer gelecekte ağlamak istersen, bana gel. Gidip kendi başına
üzülme."
(Rienne) "..."
O böyle şeyler söylediğinde, duygularını nasıl
dizginleyebilirdi ki? Bu noktada nedenini bile bilmeden, Rienne'in gözleri
yaşlarla doldu.
Soğuk davranmayı bıraktığına göre, Rienne artık üzgün
değildi, ama gözyaşları yine de akıyordu. Sanki içinde bir şeyler kırılmış
gibiydi.
Ağladı ve ağladı, gözyaşları sanki ilk kez ağlamayı öğrenmiş
gibi durmadan akıyordu. Bu sırada Black onu rahatlatmak için şefkatle sırtını
sıvazlamaya devam etti ve ona ne kadar şefkat gösterirse o kadar çok gözyaşı
döküldü.
Ve sonsuza kadar ağladıktan sonra, yine aynı süre boyunca
öpüştüler.
Ama sonra kız tekrar ağlamaya başladı ve Black onu
kollarının arasına alarak nazikçe ve şefkatle gözyaşlarını silip, tamamen
tükenene kadar daha fazla ağlaması için teşvik etti.
(Bayan Flambard) "Oh...? Dün gece bu odada mı
uyudunuz?"
Neyse ki Bayan Flambard geldiğinde Black güne hazırlanmak
için çoktan çıkmıştı.
Geceyi onunla geçirirken ilk kez yakalanmıyordu ama mümkünse
hiç yakalanmamak daha iyi olurdu.
(Rienne) "Öyle oldu."
(Bayan Flambard) "Aman Tanrım."
Rienne'in battaniyeyi geriye ittiğini gören Bayan Flambard
şok içinde ellerini ağzına kapattı.
(Bayan Flambard) "Onunla henüz ilk gecenizi
geçirmediniz, değil mi?"
(Rienne) "Ne? Hayır, tabii ki yapmadım. Benim
özel günüm henüz bitmedi."
Geceliğinin üç düğmesi açıktı ama bunun ötesinde bir
şey olmamıştı. Rienne yere baktı, kadının bakışlarından kaçarken birden
kıyafetinin ne kadar bol olduğunun farkına vardı.
Ama bunun bir yararı olmamıştı.
(Bayan Flambard) "Bana doğruyu mu
söylüyorsunuz?"
Bayan Flambard Rienne’e kısılmış gözlerle, sanki onun içini
görmeye çalışıyormuş gibi bakıyordu. Rienne ona kolayca kendisine öyle bakmamasını
söyleyebilirdi ama söz konusu dadısının doğası olduğunda çok zayıftı.
(Rienne) "Dürüst olmak gerekirse... size yalan
söyleyemeyeceğimi biliyorum madam. Söylemem için bir neden de yok."
Bayan Flambard'ın gözlerindeki ifade derinleşti ama Rienne'in
giysilerinin ve yatak çarşaflarının durumuna bakılırsa şu anda doğruyu
söylediğinden emin olamazdı.
(Bayan Flambard) "O zaman sesiniz neden bu kadar
kısık?"
(Rienne) "Pardon?"
(Bayan Flambard) "Gözleriniz de şişmiş. Ve
dudaklarınız biraz..."
(Rienne) "..."
Utandığını hisseden Rienne ellerini hızla yüzünde gezdirdi.
(Rienne) "T-tuhaf mı görünüyorum?"
(Bayan Flambard) "Kendiniz görseniz daha iyi
olmaz mı?"
Rienne hızla ayağa kalktı.
Black ona sürekli güzel göründüğünü söylediğinden, ağlayıp
burnunu silerken bile onun sözlerine inanmıştı. Sonra bu sabah uyanır uyanmaz
bir kez daha doyasıya öpüşmüşlerdi.
Black henüz yüzünü bile yıkamamıştı ama bu sabah onu
gördüğünde her zamanki gibi yakışıklı görünüyordu, bu yüzden kendini çok fazla
düşünmemişti. Kendisinin de her zamanki gibi göründüğünü düşünüyordu.
Ama görünüşe göre öyle değildi…
Rienne aceleyle odasına gitti. Bayan Flambard da onu takip
etti ama düşmesinden çok korkuyordu, özellikle de şu anda gözlerinin öyle
olduğunu düşünürsek.
(Rienne) "Ah..."
Aynanın önünde duran Rienne ne bir çığlık ne de bir iç çekiş
olan garip bir ses çıkardı.
(Rienne) "Bu... ben miyim?"
Gözleri ve yanakları tamamen şişmişti; dudakları da öyle.
Yanaklarında gözyaşı izleri vardı ve dağınık saçları zor bir gece uykusu
geçirdiğinin göstergesiydi.
(Rienne) "Hah...! Yalancı şey."
Rienne o kadar utandı ve mahcup oldu ki aynanın önündeki
sandalyeye çöktü.
(Bayan Flambard) "Prenses? Size ne zaman yalan
söyledim?"
Bayan Flambard gözlerini kocaman açarak ellerini önünde
salladı.
(Rienne) "Hayır, sizden bahsetmiyorum madam... Ama
o gayet iyi göründüğümü söyledi."
Hayır, onun 'gayet iyi' göründüğünü söylemedi. Bunun ötesine
geçti. Sürekli çok güzel göründüğünü söylüyordu, sanki bir peri masalından
fırlamış gibi olduğunu... Ne kadar da yalancıydı.
(Rienne) "Ona birkaç kez sordum ve her seferinde
bana güzel olduğumu söyledi... Çok kolay yalan söyledi."
Üstelik o kadar pejmürde görünen bir yüzü öpmüştü ki. Sadece
dudaklarından değil, alnından, burnundan, çenesinden, yanaklarından, her
yerinden.
Rienne dağınık saçlarının uçlarını sıkarak somurtkan bir yüz
ifadesi takındı.
(Bayan Flambard) "...Pft."
Sonra Bayan Flambard'ın kahkahalarını tutmaya çalışırken
çıkardığı sesi duydu.
(Rienne) "Madam?"
Rienne tekrar kadına baktı.
(Rienne) "Benim kötü durumuma mı
gülüyorsunuz?"
(Bayan Flambard) "Hayır, kendimi tutmaya
çalışıyordum ama... elimde değil... pft."
(Rienne) "Madam..."
Rienne'in şişmiş yüzüne bakmak Bayan Flambard'ın daha da
fazla gülmek istemesine neden oldu ama ne yazık ki Rienne bunun farkında değil
gibiydi.
(Bayan Flambard) "Gülmek istememiştim.
Ciddiyim."
Kadın kahkahalarını tutmaya çalışıp başaramadıktan sonra
sonunda kendini toparlamayı başardı.
(Bayan Flambard) "Ama doğal olarak çok güzel bir
yüzünüz var, bu yüzden o kadar da kötü görünmüyor."
(Rienne) "Bu beni daha iyi hissettirmiyor."
(Bayan Flambard) "İşte bu yüzden böyle harika
bir eş bulmuş olmanız çok iyi."
(Rienne) "Ama bana yalan söyledi. Bu benimle
alay ettiği anlamına gelmiyor mu?"
(Bayan Flambard) "Ama bu onun için doğru, değil
mi? Ona göre bu yüz bile çok güzel."
(Rienne) "...Bu olamaz."
(Bayan Flambard) "Olamaz mı?"
Kadın Rienne'in karışık ve dağınık sarı saçlarını okşarken
tatlı tatlı gülümsedi.
(Bayan Flambard) "Ne kadar güzel bir duygu,
değil mi? Bu yaşlı kalbimi bile yerinden hoplatmaya yetiyor Prenses."
(Rienne) "Ah..."
Aynaya bakan Rienne'in dudakları farkına bile varmadan
hafifçe aralandı.
Şu anda son derece çirkin görünen yüzü, her zamanki
görüntüsünden çok farklıydı ve Black onu daha önce onda hiç böyle görmemişti.
Aynaya bakarken, bu sabah ona söylediği sözler karşısındaki görüntüyle
örtüşüyor gibiydi.
(Black) -'Daha fazlasını görmek istiyorum.'
Rienne şişmiş gözlerini kollarıyla saklamak için uğraşırken,
Black'in onu vazgeçirmek için söylediği şey buydu.
(Rienne) -'Henüz yüzümü yıkamadım.'
(Black) -'Sorun değil.'
(Rienne) -'...Ne?'
(Black) -’Seni ilk kez böyle görüyorum.’
Ve onu gördüğünde hiç gülmemişti.
Bunun yerine ona sarılmış ve sanki gerçekten değerli ve
sevimli bir şeyle uğraşıyormuş gibi dikkatli ve şefkatli bir dokunuşla yüzünü
okşamıştı.
Ve sonra, gözleri buluştuğunda, onu öpmekte tereddüt
etmemişti.
(Bayan Flambard) "Ne kadar harika. Görünüşe göre
Nauk'un üzerindeki tanrılar, böyle biriyle ilişki kurmanıza izin vererek gerçekten
yüzünüze gülümsüyor Prenses."
(Rienne) "...Belki de öyle."
Rienne yanağını Bayan Flambard'ın eline yasladı, o da
parmaklarıyla saçlarını hafifçe taradı.
(Rienne) "O kadar minnettarım ki ne yapacağımı
bilemiyorum."
Onun tarafından el üstünde tutulmayı hak etmediğimi zaten
biliyorum. Ama ne yapmalıyım? Çok mutluyum ama yine de endişeliyim. Ya bir şey
olursa? Ya bir şeyler ters giderse...?
(Bayan Flambard) "Gelecekten mi bahsediyorsunuz?
Tek yapmanız gereken içtenlikle teşekkür etmek. Tanrılar sözlerinizi
duyacaktır."
Rienne'in omzunu okşayarak ve nazik bir ses tonuyla
rahatlatıcı sözler söyleyerek Rienne'i yüzünü yıkamayı bitirmeye teşvik etti.
(Bayan Flambard) "Ama şimdi yıkanmanız
gerekiyor. Lord Tiwakan'ın gözünde çok güzel göründüğünüzü biliyorum ama
başkalarının önünde bu şekilde dolaşmanın iyi bir fikir olup olmadığını
bilmiyorum."
(Rienne) "H-haklısınız..."
Utanç duygusu yeniden kabarırken, Rienne yüzünü yıkamayı
çabucak bitirdi. Bayan Flambard her zamanki gibi saygılı davranarak, yüzündeki
şişliğin inmesine yardımcı olmak için ona soğuk suyla ıslatılmış bir havlu bile
vermişti.
Ah Rienne tam bir minnoş ♥️
YanıtlaSilHep böyle mutlu olun ya
YanıtlaSilÇok teşekkürler çevirmenim ;) günümüz şenlendi sayende
YanıtlaSil🥰🥰🥰
YanıtlaSilBayan flanbard sende az değilsin 😅
YanıtlaSilÇevirmene ve ekibe teşekkürler güzel bir bölümdü
YanıtlaSilçok güzel bölümdü
YanıtlaSil