How to Hide the Emperor's Child - 15. Bölüm (Türkçe Novel)
“Evet, ama hizmetçilerden biriyle birlikte gideceksin.”
Bugün
Kaizen’in dışarı çıkması iyi olmuştu. Ayrıca artık farklı bir amacı daha vardı.
Astelle, Theor'u odada oturup ikisini gözlemleyen Vellian'dan ayırmak
istiyordu. Theor'u bir hizmetçiye emanet ederken yeni bir rol oynadı.
“Etrafa bir
kez bakın ve çocuğu banyo saatinden önce getirdiğinizden emin olun.”
Göz rengini
değiştiren ilacın her sabah ve akşam yemeğinden önce damlatılması gerekiyordu.
Theor ile aynı yatakta yattıkları için sabahın erken saatlerinde ilacı
damlatmak kolaydı ama sorun akşamdı. O sırada hizmetçiler her zaman odada
oluyordu. Bu yüzden Astelle, Theor’a her akşam yatmadan önce duş aldırıyordu ki
ilacı damlatmak için yalnız zamanları olsun.
"O
saatten önce gelmeyi unutmayın."
Astelle,
hizmetçiden taahhüt aldıktan sonra onları dışarı gönderdi.
***
Teori
hizmetçinin elini tuttu ve etrafına baktı.
Ayrıca kalenin
iç odalarına ve kütüphanesine gitti. İmparatorluk sarayı veya diğer büyük
saraylarla karşılaştırıldığında, bu eski moda kalenin boyutu küçüktü. Ama genç
Theor’un gözünde son derece büyük görünüyordu. Her kat için gri tuğladan
yapılmış duvarlar durmadan devam ediyordu. Pencerenin korkuluğu da güzel
hazırlanmış taş sütunlarla sabitlenmişti. Kemerli pencereden kalenin ıslak ön
bahçesi görünüyordu.
Yavaş yavaş
yağmur yağıyordu.
Kale
kapısına giden koridorun yakınına vardığında, koridorun sonunda birçok insanın
toplandığını gördü. İnsanları izlerken Kaizen'i şövalyelerle çıkarken buldu.
Hizmetçi onu yakalamadan önce Theor ona koştu.
İmparatorun
şövalyeleri ona bakarken Theor hızla koridora girdi. Ancak önde olan Kaizen,
Theor'a dikkat etmeden adımlamıştı.
Theor
yetişmeye çalışırken onu selamladı. “Merhaba Majesteleri.”
İmparator o
anda durdu. Birliğin bakışları çocuğa dönmüştü. Kaizen de yavaşça Theor’a
döndü.
Onu akşam
yemeğinden beri görmemişti. Özellikle dikkatini de çekmemişti. Astelle’in ona
çok değer verdiğini Vellian’dan duymuştu.
“Neden çocuk
burada?”
Hizmetçi
hemen eğilerek cevapladı. “Leydi Astelle, ona kaleyi gezdirmemi söyledi.”
Theor,
birlikte akşam yemeği yediği Kaizen’e karşı kendince bir samimiyet
hissediyordu. Aslında Theor çok fazla insan tanımadan büyümüştü bu yüzden bir
sürü insanla tanıştığı için heyecanlanıyordu. Daha önce gördüğü güzel ve
sarışın hanımefendiye de hayran kalmıştı. Onu akşam yemeğinden beri görmemişti
ama.
Astelle, ona
Majestelerinin çok, çok yüksek bir adam olduğunu söylemişti bu yüzden merak
ediyordu. Bir an tereddüt etti ve sordu.
“Majesteleri,
nereye gidiyorsunuz?”
“Ormana
avlanmaya gidiyorum.”
Theor
‘orman’ kelimesiyle irkildi. Yemekte Vellian’ın söylediklerini hatırladı.
Ormanda
gerçek bir ayı vardı.
“Ormanda…
ayıyı görecek misiniz?”
Kaşlarını
çatan Kaizen, çocuğun yemek masasında 'ayı' kelimesine ne kadar
heyecanlandığını hatırladı.
“Bir ayı mı
görmek istiyorsun?”
“Gerçek bir
ayınız var mı?”
“Evet.”
Kaizen ilgisizce cevapladı.
“Av
köşkünde.”
Buradaki
ormanlık alan o kadar genişti ki sonunu tahmin etmek zordu. Bu yüzden ormanın
derinliklerinde avlanırken dinlenme yeri olarak kullanılan bir av köşkü vardı.
Geçmişteki imparatorlar bu ormanda avlanmayı çok severdi ve haliyle o köşkü sık
sık kullanırlardı.
Kaizen
gözlerini kırpıştırdı ve kendine bakan küçük çocuğa baktı. Vellian'a göre çocuk
babasını doğmadan önce kaybetmişti ve daha bebekken annesi tarafından terk
edilmişti. Astelle’in bu çocuğa nasıl sahip çıktığını hatırladı. Ona kendi
çocuğu gibi bakıyordu. Astelle değil de başka biri olsaydı gerçek annesi
olduğunu düşünürdü.
Kaizen de
Astelle de annelerini küçük yaşta kaybetmişti.
Aniden çok
uzun zaman öncesini hatırladı. Anılarında canlanan o gün, annesi
İmparatoriçe'nin cenaze günüydü.
***
Kraliçe,
Kaizen’in annesi, her zaman çok zayıftı.
Tek oğlunu
doğurduktan ve ardından uzun süren hastalığından sonra ölmüştü.
Cenaze
boyunca genç Kaizen, tek bir gözyaşı dökmeden sert ve duygusuz durmuştu. Prens
olarak, diğer çocuklar gibi soyluların önünde ağlamamaya yemin etmişti.
Ancak tören
bittikten ve yorgun vücuduyla saraya geri döndükten sonra gördüğü boş bahçeyle
dayanılmaz bir üzüntüyle baş başa kalmıştı. Annesiyle ilgili anıların aklının
her köşesinde canlanması yüzünden acı çekiyordu.
Kaizen bahçenin
köşesindeki bir bankta oturmuş tek başına ağlıyordu. Başının üzerinde gökyüzüne
doğru uzayan, mor çiçekleri bir çatı gibi dökülen bir leylak ağacı vardı.
Tam o sırada
bahçenin bir köşesinden bir hışırtı duydu.
“Ne?”
Şaşkınlıkla
bağırdı ve çimenlerin arasından küçük bir kız çıktı. Bu, solgun sarı saçlarıyla
Astelle idi.
“…Özür
dilerim. Majesteleri.”
Düşündüğünde,
nişanlılığının üzerinden çok zaman geçmemişti. O gün, Astelle çok lüks görünen
ve üzerinde birçok işleme bulunan bir yas elbisesi giyiyordu.
Rengi
farklıydı ama her zaman giydiği çok dar görünen ağır ve renkli elbiselerle
aynıydı.
Kaizen
hızlıca gözyaşlarını sildi. Daha çok, bu kız tarafından ağlarken yakalandığına
sinir olmuştu.
“Sakın
kimseye söyleme.”
Astelle
dudaklarını ısırdı ve başını kaldırdı. “Kimseye söylemeyeceğim. Asla söylemem.”
Astelle bir
an tereddüt etti ve ardından Kaizen'in oturduğu banka yaklaşıp dikkatlice
yanına oturdu.
Kaizen bir
şey söyleyemeden Astelle elini dikkatlice Kaizen'in elinin üstüne koydu.
“Sorun yok
Majesteleri. Asla kimseye söylemem.”
Aniden elini
tutmasına kızmıştı ama nişanlısının elini savurup atamazdı, o yüzden izin
verdi.
Farkında
olmadan kafasını döndürdüğünde doğrudan Astelle’in açık yeşil gözleriyle
karşılaştı. Filizler gibi açık yeşil gözler gözyaşlarıyla ıslanmıştı. O
günlerden Kaizen, Astelle'in neden ağladığını anlamamıştı. Ama Astelle’in küçük
eli sıcaktı. Kederi, küçük elinin zayıf sıcaklığında yatıştı. Yavaşça ağlamayı
bıraktı.
Genç Kaizen,
Astelle'in kırılgan elini tuttu.
O anda,
Astelle’den nefret etmiyordu.
***
O zamanın
anılarını hatırlayan Kaizen, çocuğa tepeden baktı ve düşünmeden sordu.
“Sana ayıyı
göstereyim mi?”
“Gerçekten
mi?”
Theor,
gerçek bir ayı görebileceğini düşündüğü için çok mutluydu. Sonra durakladı.
“Uh… Ama
Astelle Halama söylemem gerek…”
Çocuğun
arkasında duran hizmetçi utanarak başını eğdi. “Leydi Astelle çocuğu akşam
yemeğinden önce getirmem gerektiğini söyledi.”
Kaizen
havaya baktı. Grili hava henüz kararmamıştı.
“Zamanında
dönebilirsiniz.”
Görevlilere
döndü ve emretti.
“Çocuk için
bir araba hazırlayın.”
Hizmetçi
hiçbir şey söyleyememişti, sonuçta kralın emriydi. Theor’un elini tuttu ve
kralı takip etti.
***
“Neden hala
dönmediler?”
Astelle
endişeyle odanın içinde dönüp duruyordu.
Vellian’ı
halletmiş ve oyuncağı tamir etmişti ama Theor hala dönmemişti. Güneş çoktan
batmaya yüz tutmuştu. Astelle, ilacın işe yarayıp aramayacağını düşünüp
duruyordu.
‘Hala biraz
daha zamanım var ama…’
Yine de
ilacı damlatmadan önce zamana ihtiyacı vardı. Koynunda sakladığı ilaç şişesini
düşünerek dışarı çıktı. Koridordan aşağı koşarken endişeden titreyerek kendini
sakinleştirmeye zorladı. O aşağı inerken, odada kalan hizmetçiyi yukarı
gönderdi.
“Diğer
tarafa git ve çocuğu bul.”
Aşağı inip
etrafı aradı ama ne çocuk ne de hizmetçi vardı. İmparator avlanmaya gittiğinden
kale sessizdi çünkü birçok şövalye de onunla birlikte ayrılmıştı.
Kalenin
koridoruna girerken Astelle, daha önce ona bir elbise getirmiş olan orta yaşlı
hizmetçiyle karşılaştı.
“Leydi
Astelle, bu aceleyle nereye gidiyorsunuz?”
“Theor’u
gördünüz mü?”
Astelle’in
sorusu üzerine hizmetçi kafasını endişelenmeyin der gibi salladı.
“Ah ...
Majesteleri tarafından emredildi. Tam da Leydi’ye söyleyecektim.”
“Anlamadım?”
Şaşırmıştı.
Neden kral böyle bir emir versindi ki? Theor ile ne alakası vardı?
Orta yaşlı
hizmetçi, Astelle’in içinde neler hissettiğinden habersiz gülümsedi.
“Majesteleri, genç efendiyi av köşküne götürdü.”
Astelle bir anlığına nefes alamadığını hissetti.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder