How to Get My Husband on My Side - 66.Bölüm (Türkçe Novel)

how to get my husband on my side novel - chapter 66

(Camu) “Olaya bizim tarafımızdan bak. Sen olsan ne yapardın? Bu durumda beni öldürecek misin?"

(I) "Hım."

(Camu) "Hey, bu durum senin umrunda olmayabilir! Ama ben rahatsız hissediyorum! Hepimiz normaliz, kendimizi rahatsız hissediyoruz!”

(Ivan) "Bu doğru! Bu doğru!"

Boom.

Gök gürültüsü sesi gittikçe şiddetleniyordu.

Burada olduğumu nasıl öğrendiğini merak etsem de sormaya cesaret edemedim. Bu yüzden Andymion'un yaptığı gibi başımı eğdim ve çikolata yiyormuş gibi yaptım. Çok tatlıydı!

(I) "Yani arkamdan gizlice iş çevirdiniz, öyle mi?"

(Ivan) "Hey bu..."

(I) "Saf karımı çikolatayla baştan çıkarmak mı?!!"

Elimdeki çikolatayı hemen sakladım. Onun yerine bileğimdeki bileziğe dokunmaya başladım.

Az önceye kadar sesini hiç yükseltmeyen Izek şimdi daha da korkunç görünüyordu.

Demir gibi yumruğunu sıktığı sahne gerçekten ürkütücüydü. 

Bir gümbürtü sesinin duyulması çok uzun sürmedi.

(Andy) ''Ah! Neden, neden ben..."

(I) "Yemeyi kes!"

(Andy) "A-Agh, tamam."

Farkına varmadan çikolata yerken sebepsiz yere dayak yiyen Andymion oldukça üzgün görünüyordu.

Herkes çok üzgün görünüyordu. Özellikle Sör Camu'nun somurtkan bir görünüşü vardı.

(Ivan) "Hey! Sence de bu çok fazla değil mi?! Kısaca biz..."

(R) "B-Bekle bir dakika!"

Her nasılsa, atmosferin daha da kötüye gideceğini hissettim, bu yüzden farkında olmadan bağırdım.

Bağırışım aynı anda dört kızgın çift gözü üzerime çekti.

Yardım edin!

Ağzım kuruyunca öksürdüm ve Izek'e baktım.

Cehennem ateşi gibi yanan o kan kırmızısı gözleri görmek her zaman ki gibi çok güzeldi.

(R) “Iz, gülümse. İşte böyle..."

(I) “...”

(R) “Kızma. Sadece sana biraz yardımcı olmak istedim.”

Ağzımı açtığımda söylemeyi dahi aklımdan geçirmediğim kelimelerin döküldüğünü duyabiliyordum. Ardından bunu boğuk bir kükreme takip etti ve boğulmama neden oldu.

(I) "Bana haber vermeden dışarı çıkma demedim mi sana? Sırf birlikte zaman geçirdiğiniz için herkesin iyi olabileceğinden emin olamazsın! Senden tam olarak ne istediklerini bile bilmiyorsun. Senden yardım istemek için gelmiş olsalar da bu adamların ayaz kurtlarıyla savaşma konusunda deneyimli olduğundan emin misin?''

(Ivan) “ Biz seçkin paladinleri hor mu görüyorsun?! Hey! Ejderhayla bile yüzleştim. Problem ne?"

(I) "Neden çeneni kapatmıyorsun? En azından kertenkele yavrusu utanmadan karıma çürük ayaklar fırlatmadı! Sizi utanmaz piçler!”

Utanmaz ejder yavrum bana kopmuş bir ayak yerine büyük, güzel bir mücevher verdi. 

Aman Tanrım, bu durum hiçte iyiye gidiyor gibi görünmüyordu.

(R) "Söylediğin her şeyi hatırlıyorum. Ama buradaki insanlara sadece rahatsızlık verdiğim için üzgün hissediyorum. En azından biraz da olsa yardım etsem iyi olur diye düşündüm...”

(I) "Bu saçmalıkları sana kim söylüyor? Rahatsızlık mı veriyorsun...?”

Hayır! Neden buna bu kadar takılıyorsun, seni pislik!

İçimde her şeyi tersinden anlayan kocamın koca sırtına şaplak atma isteği uyandı. Ama kendimi tuttum.

(R) "Öyle demek istemedim. Ormanda geçirdiğim o birkaç gün herkes beni ararken zorlandı. Bu durum onlar için tehlikeli olabilirdi. Sadece yardım etmek istedim. Burada herkese yardımcı olmaktan ziyade her zaman başımı belaya soktum. Bu defa bir yararım dokunabilir diye düşündüm. Daha fazla...”

Nefesim kesildi. Kelimeleri elimden geldiğince hızlı bir şekilde söylüyordum.

Nefesimi tutarak bir sonraki söyleyeceğim şeyleri düşünürken atmosfer daha da tuhaflaştı.

Garip bir şüphe duygusu yükseldi.

Eski bir meyhane masasının etrafında durup bana boş boş bakanların yüzleri tıpkı kocamın doğum gününde göründüğüm zamankiyle aynıydı.

Bir burun kanaması daha geçirip geçirmediğimi merak ettim.

(R) “N-n-neden hepiniz bu kadar...”

Bana neden bakıp durduklarını soracaktım ki o anda kızgın ve şaşkın bir ifadeyle bakan Izek başını çevirdi ve utanmaz meslektaşlarıyla birlikte dışarı çıktı.

(I) “Peki, bu ayağın sahibi mi?”

Söz konusu kopmuş ayağın sahibi, ağzından değişik bir mavi ışık yayan sarkık bir kurttu.

İlk başta kurdun öldüğünü sandım ama gri kürkle kaplı midesi zayıf bir şekilde inip kalkıyordu.

"B-biz onu tedavi etmek için ayaz mantarı toplamaya gittik. Kaçak avcılar tarafından bir ağa hapsedilmiş halde bulmuştuk..."

(Ivan) "Kurdun durumuna bak. Bu mu tedavi? Bunu gerçekten yapmak isteseydin, ona biraz donmuş mantar yedirip gitmesine izin verirdin! Neden onu yanında tuttun ki? Evinde sakladığın başka canavarlar da var mı?”

''Ah, hayır, hayır! Nasıl böyle şeyler söylersiniz. Biz sadece cüceler için bir tuzak kurmaya çalışıyoruz..."

(Ivan) ''Peki ya o kutsal ağızlık? Aptal gibi mi görünüyoruz? Tüm bunları nereden buldunuz? Karaborsadan aldınız değil mi?!! Daha önce hiç kaçak avcılarla karşılaşmadığımızı mı sanıyorsun? Demirciler bugünlerde farklı şekillerde mi çalışıyor? Geçinmek sizin için çok mu zor? Gerçekten yaşamını zorlaştırmak istiyor gibisin?”

Daha önce karşılaştığım kaçak avcılarla ekipmanları aynıydı ve kutsal eserlerin karaborsada satıldığına şahit olmuştum.

Henüz yeni rahip ve paladin olanlar, kutsal eşyaları karaborsada satarak para kazanıyorlardı.

Kutsal eşyaları satmanın kesinlikle yasa dışıydı ancak Papa'nın bile açıkça çocuk sahibi olacak kadar iğrenç olduğu bir dünyada insan ne yapmalı?

Uluslararası karaborsanın ana dağıtım merkezi Romagna'daydı. Bu nedenle kuzey kesiminin bu sorunun bir parçası olmaması imkansızdı.

Sör İvan, kana bulanmış kılıcını sessiz bir halde demirci dükkânında bilerken, geride kalanlar dev ayaz kurdunu dışarı taşıdı.

Donmuş çitin üzerine oturdum. Kocamı izlemeye devam ettim.

(Galar) "Andy buraya kadar oyun oynamak için mi geldin?"

Yanımda oturan Andymion kendisine seslenildiğini duydu. Sör Galar'ın ona söylediği sözler Andymion'un ciddileşmesine neden oldu.

(Andy) "Utanmaz kardeşimin aksine, benimde Lord Izek'in hizmetkarı olarak onu koruma görevim var."

Sör Galar cevap vermek yerine Izek'e baktı.

Ayaz kurdunu yere bıraktıktan sonra yumruklarını sıkan Izek etrafına bakındı ve kaşlarını çattı.

Andymion hızla çitten atladı.

(Andy) "Yardım etsem bile..."

(Camu) "Ne yapacağız? Kurdu onlara mı vereceğiz?”

Alıngan Sör Camu şaşkınlıkla çenesini kaşıdı. Nehrin kıyılarından alçak sesle homurtular geliyordu.

(Camu) "Bu adamların bizi buraya kadar getirdiklerine inanamıyorum. Ayaz kurtları başından beri böyle canavarlar mıydı?”

(Galar) "Bunun basit bir canavar olduğunu düşünmüyorum. Bu bir kadın. Ölçüleri diğer sürü üyeleriyle aynı değil.”

Sör Galar'ın işaret ettiği, kirli bir bezle bağlanmış kesik sol ön ayağı ola Ayaz Kurdu daha önce gördüğümüz sürünün lideriyle hemen hemen aynı boydaydı.

Yoksa Alfa çift miydiler?

Muhtemelen herkes benimle aynı fikirdeydi.

Tam kaotik atmosfer uğursuz bir şekilde azalmaya başladığında, Sör Ivan kapıdan dışarı fırladı.

(Ivan) “Siktir, tüm piç kurusunu tutuklayacağım... Hey, neden birdenbire dağıldınız? Sorun nedir?"

Kimse cevap vermedi, hepimiz sisin üzerinden nehrin kıyısına bakıyorduk.

Böylece Sör Ivan bakışlarını hareketsiz duran Andymion'a çevirdi.

Andymion şaşkındı.

(Ivan) "Hepinizin nesi var?"

(Andy) "Oh, abimin söylediğine göre bu zavallı kurt bir dişi ve sürünün diğer üyelerine göre farklı."

(Ivan) "Bu da ne demek oluyor? O zaman, oradaki şey ne?... Ah, kahretsin, anladım. Pekala, onu bu şekilde geri verelim. Muhtemelen çekip gideceklerdir.''

Yağmur çoktan durdu.

Çitten sessizce aşağı indim ve yerde yatan zavallı canavara doğru ilerledim.

Bu hareketim ile bütün gözler bir anda bana çevrildi. Onlara aldırış etmeden çömeldim.

(R) "Hey..."

Kapalı göz kapakları, sağlam bir ağza bağlı büyük burnu üzerinde yavaşça açıldı.

Mücevher şeklindeki koyu kırmızı gözler acı dolu bir bakışla bana bakıyordu.

(R) "Gözleri hala iyi..."

(R) “Nefes alıyor olması harika bir haber.''

(R) "İyileşecek mi?"

(I) "Endişelenme yakında iyileşir. " Alaycı bir şekilde mırıldanan Izek, tek dizinin üstüne çömeldi.

Onu öylece öldürebileceğini düşünsem de sadece bağlarını çözdü.

Şaşıran Andymion, elleriyle ağzını kapatarak bana nazikçe açıkladı.

(Andy) "Madam, onlar sadece kurt değil, onlar canavar. Yani endişelenecek bir şey yok. Biraz ayaz mantarı yerse bacakları kısa sürede yeniden uzar.”

Gerçekten mi? Bunu bilmiyordum. Bana neden gülüyorsun? Kafam karıştı.

(R) “Öyleyse, sürünün kızmaları konusunda endişelenmemize gerek yok. Ama ayaz mantarı da ne?”

(I) "Yüzüme fırlattığın şey."

Izek'in kuru cevabını duyunca ağzımı kapattım. Bunu unutmanın zamanı gelmedi mi?

(I) "Her neyse, sen hala masum bir prensessin."

Soğuk kalpli kocam kendi esprisine sırıttı ve avucuyla başımı okşadı. 

(R) "Bacaklarının böyle olmasını istemiyor..."

(I) "Sana bunu mu söyledi?"

(R) "Hayır hayır. Sadece yaralı kısımlarının görünmesini isteyeceğini zannetmiyorum. Bu şekilde olmak hoşlana gitmeyebilir.”

En başında bacaklarının etrafına sarılan kumaş çok kirliydi.

Izek bir an tuhaf bir bakış attı ve bacaklarını görünce başını çevirdi.

(I) "Andymion, pelerinimi ver."

Ne yaptığını merak edecek vaktim yoktu.

Alfa kurt onun kokusunu alsın ya da almasın, nehir kıyısından gelen hırıltı sesi öfkeli bir ulumaya dönüştü.

(R) "Izek?"

(I) "Onu bırakıp geleceğim. Siz Ruby'e göz kulak olun."

Canavarın ön bacaklarına sıkıca paladin pelerini saran Izek, Ayaz Kurdu'nu kollarının arasına aldı.

Birden endişelendim.

Ya Ayaz Kurtları ona saldırırsa?

(R) "Gerçekten iyi olacak mısın? Çok kızgınlar, ya aniden sana saldırırlarsa?”

(I) "...Benim için endişeleniyor musun?"

(R) "E-Elbette sen çok güçlüsün ama..."

Sahtekar kocam kuzeyin en iyi şövalyesinin gücünü hafife aldığımı düşünüyor gibiydi. Aksi takdirde, durup bu şekilde bana bakmasının imkan yoktu.

Sör Ivan aniden Izek'in omzuna bir yumruk attı.

(Ivan) "Son günlerden bu adam herkesi çıldırtıyor. Leydim, merak etmeyin. Stajyerlik günlerinde tek başına ejderhalarla oynayan kişiden bahsediyoruz. Izek yerine Ayaz Kurdu için endişelenmelisiniz.”

(R) "Ama... o zaman bende seninle geleceğim."

(I) ''Ne? Sende mi?...”

(I) "Hayır."

Yeterince emindi. Kararlılıkla kollarımı sıvarken doğrudan reddetmesi karşısında bocaladım.

(R) "Ama ben..."

(I) "Hayır, Andymion ile birlikte burada kalacaksın."

(R) "Ama ya aniden sana saldırırlarsa? Onlarla iletişim kuramazsan? Sen böyle ölürsen ben ne yaparım?"

(I) ''Ah, kim ölecek? Eğer sen…"

“Grrrrr.”

Tabii ki bu hırıltı benden çıkmadı.

Ses, Izek'in kollarında peluş bir oyuncak bebek gibi sarkan Ayaz Kurdu'ndan geldi.

Birdenbire ne olduğunu anlamadan karşıma çıkan bu fırsatı kaçırmadım. Kurdun kalçasına hafifçe vurmak için hızla yaklaştım.

(R) "Şşşt, sorun yok. Eve dönüyorsun, sorun yok."

(R) "Aynen öyle... Evet, evet... Sakin ol..."

Başımı çevirdim ve sersemlemiş şövalyelere gururlu bir şekilde baktım.

Izek, ağzı yarı açıkken bile düz bir ifade takındı.

(I) "Gelemezsin."

(R) "Ama ya ölürsen...!"

(I) “Hayır, kimse ölmeyecek...”

(R) "Az önce olanları gördün, seninle gelmeliyim! Seninle orada olacağım!"

Ve artık kimse ağzını açmadı.

Izek uzun bacaklarıyla yürürken ben de kurdun kuyruğunu yandan tutup peşinden gittim.

Ne kötü bir manzaraydı.

Ana karakter olan kocam asla bir Ayaz Kurdu tarafından öldürülmeyecekti.

Açıkçası Ayaz Kurtları için daha çok endişeleniyordum.

Yaklaştıkça uluma sesleri yavaş yavaş azalıyordu.

Sisi aşıp nehir kıyısına ulaştıktan sonra önceki manzarayla tekrar karşılaştık. Gözleri parıl parıl parıldayan Ayaz Kurdu sürüsü karşımızda belirdi.

"Grrrrrrrrrr..."

Lider kurt bizi görür görmez başını eğdi ve uyarı hırlaması yaptı.

Omurgamdan aşağıya bir ürpertinin indiğini hissettim.

Kaçak avcılar gibi onların karşısında diz çöküp özür dilemem gerekiyormuş gibi hissettim.

Tabii ki Izek'in bu kadar sıcak duyguları olmazdı.

Toplaşan canavar grubuna bakarken soğuk bir bakış attı.


* * *

Yorumlar

  1. Çeviri için teşekkür ederim yeni bölümleri heyecanla bekliyorum 🤗

    YanıtlaSil
  2. Çeviri için teşekkürleer

    YanıtlaSil
  3. Eline emeğine sağlık çevirmenim 🌹

    YanıtlaSil
  4. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  5. Emeğine sağlııık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder