How to Get My Husband on My Side - 64.Bölüm (Türkçe Novel)

how to get my husband on my side novel - chapter 64

Bir süre sessizlik oldu.

Masumca elimdeki çay bardağıyla sırıtırken karşımdaki ÜÇ Paladin bakıştılar. Kısa süre sonra öksürmeye ve birbirlerine dirsek atmaya başladılar.

Ne yapıyorsunuz arkadaşlar?

Buna daha fazla dayanamamaya kararlı olan Sör Camu'ydu.

Sör Camu, yüzündeki hoşnutsuz bir ifadeyle ağzını açtı. Sert bir ses tonuyla, "Leydim, ayaz kurdu hakkında bilginiz var mı?" diye sordu.

(R) "Sadece resimli kitaplarda görmüştüm."

(Camu) "Anlıyorum. Kitaplar… Bilindik bir bilgi miydi bilmiyorum ama doğadan gelmiyor. Bir canavar için oldukça akıllılar, bu yüzden nadiren insanlara saldırırlar."

Eyalette de vardı. Britannia'nın Ayaz Ormanlarında yaşayan ayaz kurtları, ejderhalar gibi oldukça nadir bir türdü.

Hiyerarşide, ortalama bir canavar öldüğünde sadece taş bırakırken, ayaz kurdu tıpkı ölü bir canavar gibi bir ceset bırakırdı. Bir ejderha ise arkasında kalp ve taş bırakırdı.

Sihirli taşı almak için cesedin ikiye ayrılması gerekirdi.

(Camu) "Ama şimdi onlar..."

Belli belirsiz sözünü kesen Lord Camu, meslektaşlarına baktı.

Omuzlarında uçuşan kelebekleri kovalamak için kollarını sallayan Sör Ivan, hemen konuştu, "Biraz fikir sahibi olmanız açısından, onlar kendi yuvalarında yaşayan ve bize çok az zararı dokunan kurtlar. Ayrıca bir şenlik öncesi ayaz kurdu öldürmenin uğursuzluk getirdiğine dair bir hurafe bir inanış var. Sizinde bildiğiniz gibi Leydim, şenlik yılı ve yakında gladyatör maçı denen uluslararası bir etkinlik olacak."

(R) "Evet. Böyle bir hurafe olduğunu bilmiyordum.”

(Ivan) "Yalnızca yerlilerin bildiği korkunç bir batıl inanç. Her neyse, sorun şu ki, kurtlar genellikle yapmadıkları şeyleri yapıyorlar. Kaçak avcıların döktüğü ilacı alıp yediler….o kahrolası kaçak avcılar boğazlarının kesilmesini hakkediyorlar…”

Ivan.

(Ivan) "Ne oldu, seni piç kurusu... Oh, doğru. Her neyse, ayaz kurtları aniden insanların evlerine akın etmeye başladılar ve geri çekilmiyorlar. Dün geceden beri saldırıyor. Neyse ki henüz can kaybı olmadı. Sorun şu ki, insanlar ne zaman saldırıya uğrayabileceklerini bilmiyorlar. Onları yakalayıp öldürmesi zor olduğu için buradayız.”

Uzun bir açıklamadan sonra Sör Ivan biraz garip bir tavırla dudaklarını yaladı.

Sör Camu ve Sör Galar bana bakıyorlardı.

Yani, evlerinden hiç çıkmayan ayaz kurtları bir anda akın akın gelip onları tehdit etti ve batıl inançları nedeniyle bana mı geldiler?

(R) "Ne yapmam gerekiyor…"

(Ivan) "Pekala, o piçlerin neden burada olduklarını öğrenip öğrenmeyeceğinizi merak ediyordum... Bilebileceğinizi düşündük."

Benden tercüman olmamı mı istiyorsunuz?

Öte yandan, rahatlamış hissettim. Popo ile ilgili olmadığına çok sevindim.

Ayrıca, benden öldürmeye yardım etmemi istemiyorlardı, sadece neden geri dönmeyi reddettiklerini öğrenmemi istiyorlardı.

(R) "Size yardım etmekten mutluluk duyarım ama... Bu durumda yardımcı olabileceğimden emin değilim. Orada hiç ayaz kurduyla karşılaşmadım. Her canavarın benimle iletişim kurabileceğinden emin olmak zor."

(Ivan) "Her olasılığı değerlendiriyoruz. Her ihtimale karşı soruyorum. Sizi koruyacağız ve asla tehlikede olmayacaksınız. Bu yüzden endişelenmenize gerek yok."

(R) "Kocam da orada olacak mı?"

Soruyu sorar sormaz, hemen garip bir sessizlik çöktü.

Ah, gizlice gelmiş olmalılar.

Sör Ivan başını kaşırken, alıngan Sör Camu alaycı bir şekilde cevap verdi, "Hayır, sizi ziyarete geldiğimizi öğrenirse, muhtemelen gırtlaklarımızı keser ve bize kurtlara yem diye atar."

(Galar) "Hey sen…"

(Camu) "Ne? Bu doğru. İsterseniz reddedebilirsiniz Leydi'm. Sizden büyük beklentilerimiz yok.''

Çay masası sallandı. Gözlerim kocaman açıldı. Sör Camu ve Sör Ivan da şaşkın görünüyordu.

(Galar) "Hadi dövüşelim."

(Camu) “…Birden sana ne oldu? Sen deli misin?"

(Galar) "Kılıcını çek, Camu."

(Ivan) "O'nun nesi var? Hey, kılıcını çıkarma! İçerideyiz, seni aptal!”

Kısa bir boğuşmanın ardından Sör Galar kılıcını geri soktu ve arkasına yaslandı.

Sör Ivan ona küfrederken, Sör Camu alnındaki teri sildi.

Şaşkınlıkla onlara bakıyordum.

(Camu) "Kaba davrandıysam özür dilerim. Sadece, acelemiz var…”

(R) "Yaparım."

(Ivan) "Ne?"

(R) "Yararı olur mu bilmiyorum ama deneyeceğim."

O gün Don Ormanı'nda sırrımı öğrenenler onlardı ve ne olursa olsun sessiz kalmışlardı.

Adeta borçlanmıştım. Mantıksız bir talep olmadığı için kabul etmek en doğrusuydu. 

Hayır, reddetmemin hiçbir yolu yoktu! Üstelik onlar Izek'in çalışma arkadaşları ve eski dostlarıydı. Bu şekilde yardımcı olursam, bazı kötü şüpheler ortadan kalkabilir ve bir gün Popo veya diğer canavarlarla tekrar biraraya gelebilirdim.

(Ivan) "Şey, biraz..."

Buraya iyilik istemeye geldiler ama şimdi bana boş boş bakıyorlardı. Kısa süre sonra Ivan ceplerini karıştırmaya başladı. 

Cebinde ne getirdi?

(Ivan) "Leydimin çikolatayı çok sevdiğini duydum, bu yüzden..."

Bu söylentiyi kim yaydı? Ben çocuk değilim, sizi pislikler!


***


(Ivan) "Binicilik becerileriniz olağanüstü."

Bana çikolata verenlerle birlikte geldiğim yer, demircilerin ve silah tüccarlarının görülebildiği ürkütücü bir alandı. Belki de ormana yakın olduğu içi,n hava güneşli olmasına rağmen etraf ıslak ve karanlıktı. 

Kapşonumu kafama geçirip Sör Ivan'a sırıttım.

(R) "Sadece oturuyorum."

(Ivan) "Benden daha iyi görünüyorsunuz. Bunu çok içten bir şekilde söylüyorum. Her geçen gün beni şaşırtıyorsunuz.”

Sadece ata binmem bile onları şaşırtıyor.

Etrafa baktığımda tüm alan boştu.

Şehirde nöbet tutan birkaç güvenlik görevlisi dışında herkes kapılarını kilitleyip saklanmış görünüyordu.

Birileri beni görürse bu durum her yönden zor olacaktı. Bu yüzden önden önlem almışlardı.

(Ivan) "Bu taraftan Leydi'm. Korkmayın.”

Sisin yükseldiği nehir kıyısından ürkütücü bir hava geliyordu.

Onlara yavaşça yaklaştıkça, yankılanan öfkeli çığlıklarına da o kadar yaklaştım.

Sör Ivan ve Sör Galar yanımdaydılar, Sör Camu ise kılıçla önden gidiyordu.

Sisin üzerinde, bir çift kırmızı göz şiddetle parladı.

Diğer hayvanlardan farklı olanların sadece ejderhalar olduğunu sanıyordum ama ayaz kurtlarının da parlak yeşil gözleri yoktu.

"Grrrrrrrr..."

Ayaz kurdu sürüsünden yaklaşık 20 metre uzakta durduk. Bir anlık sessizlik sürdü.

(Camu) "Leydi'm?"

(R) "Evet, Sör Camu?"

(Camu) “B-Bir şey duyabiliyor musunuz?…”

Bu alıngan görünüşlü adam neden bu kadar aptaldı?

Nasıl tercüme edeceğimi bilmiyorum, sadece ne dediğimi anlıyorlar!

Bir elinde kılıç tutan Sör Galar, diğer eliyle sessizce çikolatasını çıkardı ve ağzına attı. Bana bir ayının bal kavanozundan bal yediği sahneyi hatırlattı.

(R) "Bence yakınlaşmamız gerekiyor."

(Ivan) "Gerçekten mi?"

Yaklaşık beş metre ilerledikten sonra, hemen köşede bir grup kızgın kurt belirdi.

Nehir kıyısında dolaşan beyaz tüylü kurtlar, karın rengi dışında gerçekten normal kurtlara benziyorlardı.

(Ivan) "Leydim, iyi misiniz?"

(R) "Evet iyiyim."

Sanırım sizler benden daha gerginsiniz.'

Stresli bakışlarının üzerimde yoğunlaştığını hissederek Sör Camu'nun yanından geçtim.

Grubun başında duran ve bu tarafa bakan bir ayaz kurdu vardı.

Özellikle diğerlerinden daha iriydi. 

Sürünün lideri o muydu?

Don Ormanı'nda her türlü canavarı gördüm. Bir ejderha tarafından kovalanmayı dahi deneyimledim. Bu yüzden onların korkutucu veya tehdit edici olduğunu hissetmiyordum. Daha doğrusu…

"Grr..."

Kanlı gözleri çılgınca parlıyordu. Tüm canavarların gözlerinde floresan ışık mı vardı?

Yutkundum ve yavaşça ağzımı açarak liderle konuştum.

(R) "Merhaba."

“…”

(R) "Çok yakışıklısın! Tıpkı bir prens gibisin.”

Alfa ayaz kurdu hiçbir şey söylemedi. 

O çok sessizdi. Ne düşünüyordu?

(Ivan) "Leydim?"

Arkamdan Sör Ivan'ın temkinli sesi geldi.

Hareketsiz durdum ve bana bakan kibirli kurda baktım.

Üzgün görünüyordu.

Nedenini bilmiyordum ama üzgün göründüğünü hissettim. Ve çok kızgındı.

Patlamak üzere olmasına rağmen üzüntüsünü bastırmaya çalışıyor gibiydi.

(R) “Hım..”

(R) "Ha?"

(R) "Şey, şey..."

Ayaklarıma bir şey uçar uçmaz, biri hızla omzumu tuttu.

(Camu) “Leydim, bu durumda…”

(R) "Bir dakika bekle."

Islak gözlerimi ovuşturdum ve ayağımın dibindeki nesneye yakından bakmaya çalıştım. Ve sonra ödüm koptu. Çığlık atmamak için kendimi durdurmaya çalıştım.

(R) “A-ah…!”

(R) "Ne? Ayaklarınız mı acıyor?”

(R) "Ah, hayır, benim ayaklarım değil..."

Ben konuşurken panik içinde bana bakan Sör Camu aceleyle yere düşenleri aldı. Sonra hemen geri attı.

O ne halt ediyor?

(R) "O da ne?"

Alfa kurdun bana gösterdiği şey kopmuş bir ayaktan başka bir şey değildi.

Neredeyse avucumun büyüklüğünde, nemli kürklü dev bir canavarın ayağıydı...

Yorumlar

  1. Ellerine sağlık🥰🥰

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir bölümde Ruby'nin biraz kendine güveni gelmiş gibi hissettim afferim kızıma 😍



    Sevgili çevirmenim biraz daha bu güzel bölümleri sık okuyabilsek çok güzel olacak saygılar

    YanıtlaSil
  3. Çeviri için teşekkür ederim yeni bölümleri heyecanla bekliyorum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder