How to Hide the Emperor's Child - 9. Bölüm (Türkçe Novel)

how to hide the emperors child novel - chapter 9

Aslında, şu ana kadar Vellian eski kraliçeyi hiç umursamamıştı. Çok da acil değildi. Zaten güney eyaletlerinin imparatorluk ailesine ait olduğunu kimse bilmiyordu. Bu yüzden söylentilere malzeme olmamak için iki aydır nerede olduğu bilinmeyen eski kraliçeyi bulmak konusunda acele etmemişti. Acil olsaydı, ülkenin her yerine emir verirdi. Vellian'ın bildiği üzere, Kaizen eski kraliçeye karşı hiçbir duygu beslemiyordu.

‘Majesteleri ona elbise ve mücevher gönderdi…’

Kaizen’i yıllardır izleyen Vellian’a göre bu şaşırtıcı bir durumdu. Geçen altı yılda Kaizen’in hiç özel sevgilileri olmamıştı. Görüştüğü kadınlar da yoktu. Onun dikkatini çekmeye çalışan kadınlar olmuştu ama Kaizen oralı bile olmamıştı. Kimseye bu şekilde hediyeler göndermemişti. Tabii, o zamanlar işle çok meşgul olduğundan bunlar için zamanı yoktu.

Majesteleri neden eski kraliçeye elbise gönderip onu akşam yemeğine davet etti?

Boşandığı için suçluluk hissettiğinden miydi?

Vellian düşüncelerine daldı ve hiçbir şey söylemedi, o sırada sessizce belgelere bakan Kaizen kafasını kaldırmadan konuştu.

"Kötü haber konuşamaman mı?”

“Hayır… Hayır o değil…” Vellian sessizce boğazını temizledi ve raporladı.

“Leydi Astelle hediyeleri kabul etmeyip hizmetçileri geri göndermiş. Ve çocuğa bakmak zorunda olduğu için yemeğe gelemeyeceğini söylemiş.”

Kaizen’in kağıtları çeviren eli durdu.

Maern Kalesi'ne vardığında Astelle'in, Marianne ile bir şeyler konuştuğunu görmüştü. İlk başta Astelle'in yakışıksız görünüşü şaşırtıcıydı, ancak Marianne ile yüzleştiğinde durum daha ciddi bir hal almıştı. Sosyal dünyanın hanımlarının günlük kullanım için, balo için, dışarı çıkmak için, seyahat için, avlanmak için ayrı ayrı elbiseleri vardı ve tarzlar her tür için tamamen farklıydı. Bu asil kadınları görerek yaşayan Kaizen için Astelle'in kıyafetleri ancak bir dilencinin giyebileceği türdendi. Başkente gitmek için doğru kıyafetlere ihtiyacı olacağını düşünmüştü bu yüzden görevlilere ona uygun kıyafetler göndermesini emretmişti.

Böyle sonuçlanacağını düşünmemişti.

“Hediyeleri götüren hizmetçiyi çağırın.”

Orta yaşlı hizmetçi odaya girip selamını verdikten sonra Astelle’in söylediklerini aktardı.

"Evet, Leydi Astelle, küçük olduğu için çocuğun yemek yemesini izlemesi gerektiğini söyledi. Bunu hizmetçilere bırakabileceğini söyledim ama ilk kez tanıştığı hizmetçilere emanet edemeyeceğini, çocuğun alışkanlıklarını açıklamak için zamanı olmadığını söyledi...”

Yanlış değildi. Durumu meraklı gözlerle takip eden Vellian, eski kraliçenin söylediklerine hak vermişti. Çocuk en fazla beş altı yaşlarında gibi görünüyordu, öyle küçük bir çocuğu yalnız bırakmak iyi olmazdı. Çocuğa uzun süredir bakan bir dadı ya da hizmetçi olsaydı sorun olmazdı. Sıradan aristokratlar bile çocuklarını bir saatten fazla bir süre hizmetçiye bırakarak dışarı çıkmazlardı. Bu sağduyulu bir davranıştı ancak ne yazık ki bu sağduyudan anlamayan insanlar da vardı.

"Bu yüzden Leydi Astelle, Majesteleri'ne özürlerini gönderip katılamadığı için üzgün olduğunu söyledi.“

Hizmetçi konuşmayı bitirir bitirmez kralın kızıl gözlerindeki öfkeyle karşı karşıya kaldı. Ateşli gözleriyle belgelere sessizce bakan kralın önünde hizmetçi, karamsar bir ruh halinde alt dudağını ısırdı. Ağır sessizlikte boş birkaç saniye geçtikten sonra Kaizen öfkesini zar zor bastırdı ve konuştu.

“O zaman çocuğu da getirmesini söyleyin.”


*****


Maern Kalesi çok büyük değildi ama yemek salonu kendi halinde muhteşemdi. Yere zarif halılar serilmiş ve renkli örtülerle kaplı masanın üzerine güzel çiçeklerle süslenmiş gümüş sofra takımları, şamdanlar ve vazolar yerleştirilmişti.

Astelle’in yanında oturan Theor şaşkınlıkla etrafı inceliyordu. Theor, sessiz ve sakin bir çocuktu ama bu tür davetlere katılmaya yetecek yaşta değildi. Büyük soylu çocuklar bile en az 7 veya 8 yaşın üzerindeyken konukların önünde görünürdü. Ona uygun bir yemek sandalyesi bile getirilmişti ama Astelle hala rahatsızdı.


'Bunun neden olduğunu anlayamıyorum…’


*****


Kaizen gösterişli hediyeleri gönderdiğinde şaşırmıştı ama geri çevirdiği hediyelerin tekrar gelmesi daha garip bir durumdu.

“Bu Majesteleri’nin son emridir.”

Hayır! Neden?!

Sadece yemeği Theor ile odada yemek istiyordu ama neden yemeğe gitmek zorunda kaldığını anlayamıyordu. Şimdi bir de çocuğu getirmesini mi söylemişti?

Bu sefer reddedemezdi. Şövalye komutanı Sör Lyndon, ona utanmış bir ifadeyle baktı ve eğer reddederse onu gelmeye zorlamak için bir emir aldığını söyledi.

“Ama neden Majesteleri böyle bir şey için Sör Lyndon’ı gönderdi?”

“Bu…” Lyndon boş bir ifadeyle ona baktı.

“Ben de bilmiyorum.”

“…”

Yolculuk sırasında birlikte konuştukları için insanların onları arkadaş sanıp sanmadığını merak etti. Çünkü bu durumda, ikna etmesi için ona yakın birini göndermek daha iyiydi ancak burada Astelle’in yakın olduğu biri yoktu.

‘Hediyeleri reddettiğim için benden intikam mı almaya çalışıyorsun?’

Astelle, sahip olduğu en güzel elbiseyi giyerek yemeğe gitmek zorunda kaldı. Yani düz yeşil pamuklu bir elbiseydi.

Theor'u da olabildiğince düzgün giydirdi ancak aynı şekilde böyle bir yere uyacak düzgün bir giysisi yoktu.

Theor kabarık oyuncak ayıya sarıldı ve Astelle'e baktı.

“Levin’i de alabilir miyim?”

“Evet ama yemek yerken onu yanına bırakmalısın.”

Theor gergin ve korkmuş görünüyordu bu yüzden oyuncak ayısını almak istemişti. Sessizce yanındaki boş bir sandalyeye eski kumaştan yapılmış oyuncak ayısını koydu.

Kral gerekli hiçbir şey söylemedi.

Oturan dört yetişkin, Kaizen, Astelle, Vellian ve Marianne, yalnızca sırayla getirilen yiyecekleri yediler. Masada birkaç kelimelik bir konuşma vardı ama Astelle katılmadı.

“Gerçekten çok lezzetli.”

Diğer tarafta oturan Marianne yemeğin tadına hayran kaldığını belirten birkaç ses çıkardı.

Ana yemek olarak servis edilen geyik eti çok hafifti. Hiç yağlı olmamasına rağmen çok yumuşaktı. Izgara etin üzerine eklenmiş tuzlu ahududu sosu güzel bir lezzet katmıştı. Zengin bir tada sahipti.

Astelle, Theor’un yemesine yardım etti. Neyseki, Theor sessizce oturup yemeğini yedi.

"Geçen yılki av yarışmasını hatırlıyorum. Gelmiş geçmiş en iyi av yarışmasıydı. Yüzden fazla geyik hediyesi almıştım. O zaman sonbahar kraliçesi seçilmiştim.”

Her sonbaharda yapılan av yarışmasının sonunda, evlenmemiş hanımlardan bir sonbahar kraliçesi seçilirdi. Sonbaharda, krallıkta yapılan en büyük etkinlikti.

Kendiyle gurur duyan Marianne, Astelle’e baktı.

“Bilmiyorsunuzdur çünkü başkentte değildiniz. Doğu kırsalında olduğunuzu söylemiştiniz değil mi?”

“Evet, doğu yakasındaydım.”

"Av müsabakalarını görmeyenler için çok üzülüyorum. Böyle harika bir festivale şahit olmak zordur ama avlanma yarışmalarını her zaman sevmişimdir. Gerçekten eğlenceli.”

Astelle yetişkinliğe ulaşana kadar bir sürü av yarışmasına katılmıştı. Yedi ya da sekiz yaşlarındayken katıldığı yarışmaları anımsadı. Sekiz yaşındayken sıkı korseli süslü elbisesiyle misafir koltuğunda oturduğunu ve nefessizlikten neredeyse boğulacakken yarışmanın hemen sona ermesi için ettiği duaları hatırlıyordu. Ve daha sonra Dük’ün yanına gidip halka açık yerde mızmızlandığı için yediği dayağı da.

Astelle’in aksine bu kızın pek güzel anıları vardı.

‘İnsanların zevkleri gerçekten farklı oluyor.’

Astelle bir an meraklı gözleriyle Marianne’i süzdü. O sırada masanın başında oturan Kaizen kayıtsızca konuştu.

“Biz 17 yaşındayken av yarışmaları daha muhteşemdi.”

Bir anda herkes hareket etmeyi bıraktı.

Sessizce yemeğine bakan Astelle gözlerini Kaizen’e çevirdi. Kaizen de gözlerini onunla birleştirdi.

“Hatırlıyor musun?”

“Bilmiyorum...”

Tabi ki hatırlıyordu.

O yılın av yarışması gerçekten harikaydı. Kaizen, bir prens olarak mükemmel avlanma becerilerini göstermişti. Astelle de misafir koltuğuna oturup bütün gün Kaizen'i beklemişti. Dönene ve Astelle'i Sonbaharın Kraliçesini simgeleyen taçla taçlandırana kadar.

O zamanlar, Astelle artık sekiz yaşında küçük bir kız değildi. Korsesi onu sıkıp nefessiz bırakıyor olsa da yüzündeki zarif gülümsemesini sabit tutabiliyordu. Onu, prensin neşeli nişanlısı olarak selamlayan soylularla sohbet ederdi.

Kaizen güneş batana kadar dönmemişti. Ancak tacın sahibine aceleyle karar vermek zorundaydı çünkü hemen imparatorluk sarayına geri dönecekti. Tacı alıp hemen yanında oturan Astelle’in başına takmıştı. Sonra yorgun olduğunu söyleyerek onu orada bırakıp imparatorluk sarayına geri dönmüştü. 

Yorumlar

Yorum Gönder