How to Hide the Emperor's Child - 10. Bölüm (Türkçe Novel)

how to hide the emperors child novel - chapter 10

Astelle, Kaizen’in avlanmaktan yorgun olduğunu düşünmüştü. Mutlu bir şekilde gülüp utanç verici atmosferi düzeltmek için kafasına çiçek tacını takmıştı. Sonbahar kraliçesi olarak acı ve yorgunluğa katlanıp görevini sonuna kadar yerine getirmişti ve gece yapılan baloyu tek başına yürütmüştü.

Ertesi gün olduğunda Kaizen, çok yorgun olduğunu söyleyip dün için özür dilemişti ve onu affetmesini isteyince Astelle memnuniyetle onu affetmişti. Hatta onu orada bırakıp gitmesi yüzünden bir anlığına üzüldüğü için pişmanlık duymuştu.

Artık tozlu bile olmayan anılardı.

Astelle kayıtsızca konuştu.

“Çok sıkılıyor ve bütün gün oturup yarışmanın bitmesini beklemekten başka bir şey yapmıyordum. Çok uzun zaman geçtiği için başka bir şey hatırlamıyorum.”

Astelle'in acımasız tepkisine yanıt olarak Kaizen dudağını ısırdı. Masada derin bir sessizlik oluştu. Kısa sessizlikten sonra Marianne laubali bir şekilde konuştu.

“Ben o zamanları pek hatırlamıyorum.”

Astelle alayla cevapladı. “Tabi ki hatırlamıyorsunuz çünkü Leydi Marianne o zamanlar 11 yaşında küçük bir kızdı.”

Küçümseyici bir cevap değildi ama Marianne sanki aşağılanmış gibi dudaklarını ısırdı. Atmosfer bir anda bozulmuştu.

Baş sandalyede oturan Kaizen’in de suratı tatsızdı, Marianne kırgın bakışlarıyla Astelle'e baktı. Vellian, boğucu atmosferi düzeltmek için konuyu değiştirdi.

“Bir düşününce, bu bölgede oldukça fazla ayı vardı. Tehlikeli olduğu için avlanmak yasak ama ormanın derinlerinde bir av köşkü var. Bazen Majesteleri…”

“Burada ayılar mı var?”

Sessizce yetişkinlerin konuşmasını dinleyen Theor, ayı kelimesini duyar duymaz birden bağırdı.

Astelle'den önce Vellian ona ilginç bir bakış attı ve yanıtladı.

“Evet, bu çevrede fazlaca var.”

“Onları görmek istiyorum!”

“Theor.” Astelle sakince omzunu tuttu. Heyecanlı hali çok sevimli olduğu için yüzüne bir gülümseme yayıldı.

“Güzel olurdu ama onları yüz yüze görmek senin için çok tehlikeli.”

O sırada hizmetçilerden biri yemek masasına geldi ve Kaizen'in kulağına bir şeyler fısıldadı. Hizmetçinin söylediklerini dinledikten sonra Kaizen masadan kalktı.

“İzninizle.” Daha sonra dışarı çıktı.

Bu kadar acil olan neydi?

Astelle de yemek bittikten sonra odaya dönmeyi diledi ama kral odadan çıkar çıkmaz Marianne oklarını Astelle’e yöneltti.

“Çocuklar çok sevimli ama görgü kurallarını öğrenmeleri çok zor olabiliyor. Başlangıçta ebeveynleri onları düzgünce disiplin etmezse tüm çocuklar şımarık büyür. Akrabaların yapabileceklerinin de bir sınırı var.”

Marianne’in dikenli sözleri üzerine Vellian aceleyle onun sözünü kesti.

“Ama bu yaşlarda o kadar iyi öğrenebilir misin? Dadım ben küçükken yemeği hep elimle yediğimi söylerdi…”

“Bu çocuğun iki ebeveyni de yok o yüzden elimde değil. Ebeveynleri yoksa çocuklar istedikleri gibi davranırlar.” Marianne, Vellian’ın sözlerini keserek alayına devam etti.

Astelle’e saldırıyordu, Theor’a değil. Onun doğar doğmaz annesini kaybettiğini ve babasının elinde büyüdüğünü biliyordu.

Astelle sinirlenmedi. Aksine tatmin edici bir şekilde yumuşak bir gülümseme sergiledi.

“Öyleyse Leydi Marianne’in ailesi çok nadir ve cömert insanlar olmalılar. Böyle nazik ebeveynlere sahip olanları çok kıskanıyorum.”

-Öhö! Öhö!-

Astelle’in karşısında su içen Vellian öksürüyormuş gibi yaparak ağzını kapattı.

Astelle, ebeveynlerin çocuklarını çok fazla cezalandırmadığını ve çocukları bu kadar şımarıksa bunun çok bariz olduğunu ima etmişti.

Vellian ağzını kapatarak kahkahalarını yuttu.

Kendisiyle dalga geçildiğini anlayınca Marianne’in beyaz yanakları kırmızıya döndü.

“Şimdi benim şımartıldığımı mı söylüyorsunuz?”

“Oh hayır, sadece babanız Marki’yi övüyordum.”

Yine de çok kibar bir konuşmaydı ama dışardan duyan biri ne kadar iğneleme içerdiğini anlayabilirdi. Astelle şarap bardağını ağzına götürürken nazik bir gülümsemeyle konuştu.

“Hem unuttunuz mu? Majesteleri de annesini küçük yaşta kaybetti.”

Belli ki bu küçük hanım bu gerçeği unutmuştu. 

Kaizen’in annesi Kraliçe, ölmeden önce birkaç yıl hasta yatmıştı ve sonra vefat etmişti. Kaizen gibi annesiz büyüyen Astelle onu çok iyi anlayabiliyordu. Onun acısıyla empati kurabilmişti.

Marianne unuttuğu bu gerçek yüzüne çarpıtılınca kekelemeye başladı.

“Ah... B-Ben öyle demek…”

Vellian hemen müdahale edip tekrar konuyu değiştirdi.

“Majesteleri gecikecek gibi görünüyor. Tatlıları isteteyim mi? Küçük Bey, ne dersiniz? Tatlı yemek ister misiniz?”

“Evet! İsterim!”

Kısa süre sonra tatlı olarak hazırlanan dondurulmuş kavun şerbeti geldi. Astelle, Theor’un şerbeti kaşıklamasını izledikten sonra yavaşça kendi kaşığını kaldırdı. Birkaç ısırık aldıktan sonra sevmediğini fark etti ve kaşığı bırakıp biraz şarap içti.

Diğer tarafta oturan Vellian, Astelle’e hayranlıkla baktı. Astelle’in oturuşundan her hareketine kadar bir zarafet vardı. Kıyafetleri süslü bile değildi ama o kadar düz bir elbiseyle dahi bir kraliçe gibi görünüyordu.

Bunun Dük’ün eğitiminin bir sonucu olup olmadığını merak etti. Vellian onun çok sıkı bir şekilde eğitildiğini duymuştu ama yalnızca bu değil gibiydi. Astelle’in doğal bir asilliği vardı.

 Vellian’ın gözünde kral, eski kraliçeye oldukça önem veriyordu. İşlerin tuhaf gittiğini düşünüyordu. Tam o anda, babasının isyan planladığı ve kralın onu öldürmeye çalıştığı düşünüldüğünde daha da tuhaftı.

"Şimdi durup yatak odasına dönmek daha iyi olacaktır. Majestelerinin geri döneceğini sanmıyorum.” 

Kral, uzun bir süre bekleyişten sonra geri dönmeyince Vellian yemeği sonlandırdı ve ikisini odalarına gönderdi.

Marianne veda etmeden çıktı ve Astelle uyumaya başlayan Theor'u alıp yatak odasına döndü.

Astelle’in kollarında yarı uyuklayan Theor bir anda annesinin elbisesini sıktı.

“Levin’i bıraktım...”

“Aman tanrım.”

Astelle onu almayı unutmuştu. Theor’u yatağa yatırdıktan sonra yemek odasına geri döndü. Masayı temizleyen görevliden oyuncağı aldıktan sonra koridora çıktı.

Kapalı olan kalenin koridoru tuhaf bir atmosfer yayıyordu. Gün boyunca ışıl ışıl parlayan altın süs eşyaları ve heykeller sessizce karanlığa gömülmüştü. Duvarı kaplayan camlar koridora ay ışığını yansıtıyordu. 

Astelle taş heykellerin gölgelerine basarak yatak odasına doğru yürüdü. Köşeden dönerken elinde şamdan tutan bir hizmetçi gördü. Daha sonra hizmetçinin arkasındaki adamı fark etti. Kaizen de onu fark edince başını kaldırdı.

“Odaya mı dönüyorsun?”

“Evet, çocuk oyuncağını unutmuştu, onu almaya geldim.”

Karanlıkta görünen Kralın silüeti gündüz göründüğünden farklıydı. Yüzü ve kıyafeti aynıydı ama verdiği atmosferi farklı hissettiriyordu. Eğer gündüz gördüğü kral onurlu bir hükümdarsa, gece gördüğü gölgede saklanan bir canavar gibiydi. Kendinden emin, zorba ve tehlikeli bir canavar.

Kaizen, Astelle'in düz yeşil elbisesine bakıyordu. Karanlıkta bile elbisenin eskiliğinden oluşan kırışıklıklar belli oluyordu.

Açıkça sordu.

"Sana verdiğim hiçbir şeyi almak istemiyor musun?”

Astelle ürperdi. Düşüncelerinin neden bu şekilde bağlantılı olduğunu bilmiyordu.

"Bunu yapamam. Az önce Majestelerinin bana verdiği yemeği yedim.”

“Bana kelime oyunu yapma.” Kızıl gözleri karanlıkta parladı. Sinirli gibiydi ama beklenmedik bir şekilde kendini destekleyen bir ses çıktı.

“Pekâlâ, tamam, kırgın olmalısın.”

Boşandıktan sonraki bir-iki yıl, evet, kırgındı.

Bu adama kırgın olan kalbiydi. Ama onu evlendikten bir gün sonra düğün gecesi yatağında terk eden adama başka ne hissedebilirdi? Zamanlar bu hisler solup gitmişti. Sanki hisleri kurumuş gibiydi. Şimdi, aşk ya da nefret, tamamen solmuş ve toza dönüşmüştü.

Astelle ona dümdüz bakarak, "Hayır, artık Majestelerini suçlamıyorum ve artık sizin hakkında hiçbir şey hissetmiyorum, bu yüzden bana dikkat etmenize gerek yok.” dedi.

Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Yalnızca bir an önce bu karmaşık meseleyi halledip bu adamdan olabildiğince uzaklaşmak istiyordu.

"Hediye için teşekkür ederim ama artık o kadar süslü kıyafetlere ihtiyacım yok. Tek istediğim büyükbabamın emekli maaşını iade etmeniz ve bizi evimize geri göndermeniz.”

Astelle zarafetle başını eğdi. “Geç oldu o yüzden artık dönüyorum.”

Kaizen durup sarsılmadan yürüyen Astelle'in sırtını izledi. Bir süre sonra kralı aramak için koridora çıkan Vellian yanına yaklaştı.

“Majesteleri? Bunu neden yaptınız?”

“Boş ver.”

Kaizen Vellian’a döndü. “Reston Dükü, Siete Kontuluğu ile samimiyet kurmaya başlamış. Kont'un kendisinden haber aldım.”

Yorumlar

  1. Çeviri ve edit için teşekkürler 🙂🙂🙂

    YanıtlaSil
  2. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  3. Bu kanaldaki en yüzsüz başrol sensin kaizen… asaletin yeter astellem…

    YanıtlaSil

Yorum Gönder