How to Hide the Emperor's Child - 8. Bölüm (Türkçe Novel)
Astelle bir an duraksadıktan sonra kulpu indirip kapıyı açtı.
Kapının açıldığını duyan hizmetçiler aceleyle o tarafa döndü.
“Le-Leydim…”
Hizmetçiler utanç dolu yüzlerle dizlerini büktüler ve başlarını iyice eğdiler.
Theor az önce duyduklarından hiçbir şey anlamamıştı ama bir şeylerin ters gittiğini hissetmişti.
Astelle sakin bir ifadeyle onlara emretti.
“Konuşmanız bittiğinde çocuğu yıkamam için banyoyu hazırlar mısınız?”
Hizmetçiler birbirleriyle göz göze geldiler ve aceleyle ortadan kayboldular.
Kısa bir süre sonra banyo buharlı sıcak su ile hazırlanmıştı.
Astelle, Theor’un kıyafetlerini çıkardı ve onu ılık suda yavaşça yıkamaya başladı.
“Ne oldu?”
Theor onun endişesini hissedip Astelle'in gözlerine baktığında, Astelle gelişigüzel bir şekilde güldü ve başını salladı.
Theor başını eğdi ve tekrar sordu.
“Astelle hala, kızgın mısın?”
“Hayır.”
Astelle, beş yaşın ne kadar belirsiz bir yaş olduğunu düşünerek Theor’a gülümsedi.
Hiçbir şeydem anlamayacak kadar saf değildi ama dünyayla ilgili tüm kötü şeyleri bilmek için çok gençti.
Astelle, Theor'un küçük burnuna hafifçe vurdu ve dikkatini çevirdi.
“Yıkandıktan sonra Levin’i çıkaracağım.”
“Oley!”
Levin, Theor’un en sevdiği oyuncağı olan ayısıydı. Astelle, eski kahverengi kadife bir perdeden oyuncağı kendisi yapmıştı. Çok eski ve yırtık pırtıktı ama yine de Theor, Levin'i çok seviyordu. O yüzden bunu duyduğuna çok mutlu olmuştu.
Astelle, Theor'u yatak odasına götürdü ve çantadan oyuncak ayısını çıkardı. Daha sonra yatak odasından bağlantılı salona döndü ve Theor'u ayısıyla oynadığı yatakta bıraktı.
Yan yana duran hizmetçilere baktı, Astelle sakindi ama kararlı bir şekilde emir verdi.
"Kahyaya gidin, söylediklerinizi aynen ona da söyleyin ve yeni hizmetçiler göndermesini isteyin."
Aptal bir yüzle dinleyen hizmetçiler kekelemeye başladılar.
“Le-Leydim… ş-şey… elimizde…” Korkudan neredeyse titriyorlardı.
Az önce Astelle’in yüz ifadesi her şey yolundaymış gibi çok sakindi, bu yüzden üzerinde durmadan gitmelerine izin vereceğini düşünmüşlerdi.
“Sizi hemen cezalandırmadım çünkü küçük bir çocuğun önünce böyle davranamazdım.” Astelle umursamaz bir tonda sakince konuştu.
Tabi ki çocuğun önünce hizmetçileri azarlayamazdı. Daha beş yaşında bir çocuğa dedikoduların içeriğini tek tek anlatmak imkânsız olurdu. Tek başına duymuş olsaydı, duymamış gibi davranabilirdi. Ama bu sefer görmezden gelmemesinin bir nedeni vardı.
"Neden bahsettiğiniz umurumda değil ama çocuğun duyabileceği bir yerde hizmetçilerin dedikodumu yapmasına izin veremem."
Hizmetçiler hızla dışarıya çıktı.
Yaptıklarının öğrenilmesi en azından maaşın düşürülmesine ve ağır cezalara neden olabilirdi.
Theor, yatak odasında tüylü oyuncak ayıyla oynamaya devam ediyordu.
“Theor, ilacını damlatma vakti geldi.”
Theor yavaşça yüzünü kaldırdıktan sonra Astelle iç cebindeki iksiri çıkardı ve Theor'un gözlerine damlattı.
“Bitti. Şimdi sana ödülünü vereceğim.” Bavulundaki küçük kutudan tatlı tereyağ kokusuyla dolu bir kurabiye çıkardı. Daha önceden Theor’a vermek için yapmıştı.
Theor ayısıyla ona doğru koştu.
“Kurabiye!”
“Daha akşam yemeği yemedin o yüzden sadece iki tane alabilirsin.”
“Evet!”
Theor küçük eliyle kurabiyeyi aldı ve azar azar ısırarak yemeğe başladı. Sonra Astelle onun için bir kurabiye daha çıkardı ve çantayı kapattı.
O sırada kapıdan tıklama sesi duydu. Hemen oraya yöneldi.
“Gelin.”
Yeni hizmetçilerin çoktan gelip gelmediğini merak etti. Ama içeri giren kişi orta yaşlı bir hizmetçiydi.
“Leydi Astelle sizsiniz değil mi?”
“Evet. Neler oluyor? ...”
“Oh, buraya getirin.”
Görevlinin arkasından diğer görevliler sırayla büyük sandıklar getirdiler. Sandıklar odanın içine yerleştirildi ve hepsinin kapakları teker teker açıldı. İçlerinde birkaç adet elbise vardı. Görevlinin çıkardığı ilk elbise gösterişli bir şekilde parlayan mavi bir gece elbisesiydi. Badem şeklindeki gümüş göğüs süslemeleri göz kamaştırıcıydı.
Koyu yeşil kadifeden yapılmış dışarıda giyilmek için kıyafetler de vardı. Sadece koyu yeşil değil, sonbahar mevsimi renkleriyle harmanlanmış gri, yeşil ve turuncu renklerde elbiseler.
İçlerinde en muhteşemi gök mavisi ipek elbiseydi. Hafif ve yumuşak bir ipekti ve berrak bir gökyüzünü anımsatan parlak mavi bir renkteydi. Göğüs kısmının korsesi mor iplikle çiçek desenli işlemeli, gösterişli eteği ortadan ikiye bölünmüş ve içinde doğal bir dalga gibi akan yumuşak beyaz bir pile vardı.
Hepsi başkentin sosyal dünyasında yıpranacak kadar lükstü.
Daha sonra açılan sandığın içinde mücevherler vardı. Küçük elmaslardan oluşan bir kolye ve dalgalı safir bir küpe. Gül yaprakları gibi açık pembe kristallerle kaplı küpeler, kesme zümrütler ve küçük pırlantalı kolyeler.
Açık yeşil kristalden yapılmış bir taç da vardı.
Parlak mücevherlerle doluydu ama Astelle yerinden kıpırdamak yerine kaşlarını çattı.
‘Yeni hizmetçiler geldi sanmıştım.’
Yine beklenmedik bir durumdu.
Elbiseyi ve takıları getiren görevli gülümseyerek Astelle'e başını eğdi.
"Bu, Majesteleri Kral'dan Leydi Astelle'e bir hediye."
‘Elbette Kral dışında böyle bir şey gönderecek kimse yok.’
Hiç şaşırtıcı değildi.
“Bunlara ihtiyacım yok. Lütfen geri götürün.”
“…?”
Astelle, görevliye reddini bir kez daha tekrarladı.
"Teşekkür ederim ama lütfen Majestelerine böyle bir şeyi kabul edemeyeceğimi söyleyin."
"Majesteleri... Majesteleri, Leydi Astelle'i akşam yemeğine davet etti ve bu kıyafetlerden birini giyip yemeğe katılmasını emretti."
‘Bu, gitmekten nefret edeceğim bir davet.’
Astelle nazikçe konuştu. "Bu bir onur ama katılamam çünkü çocuğa bakmam gerekiyor. Majestelerine böyle söyleyin.”
Hizmetli şaşkınlıkla boş boş baktı. Büyük ihtimalle bu şekilde reddedileceğini hiç düşünmemişti.
Kekeleyerek sordu. “Ah… Çocuğa bakmak demişken…”
“Ona yemeğini yedirmem gerekiyor çünkü hala çok küçük.”
“Hizmetçilere bırakabilirsiniz…”
"Buraya geleli bir gün bile olmadı, az önce hizmetçilerin değişmesini istedim ve yeni hizmetçiler henüz gelmedi. Çocuğun diyetini veya alışkanlıklarını açıklayacak zamanım yok.”
Astelle'in sıraladığı sebepleri tekrar tekrar duyan uşak, ne diyeceğini bilemedi. Astelle utangaç bir şekilde duran genç hizmetlilere döndü.
"Beni davet ettiğiniz için teşekkür ederim ama çocuk henüz küçük olduğu için Majestelerinin yemek masasına oturamam."
***
“Bu iyi bir haber.”
Önündeki belgelere dalmış olan Kaizen, Vellian’ın sesiyle başını kaldırdı.
"Reston Dükü sonunda şüpheli bir şey yapıyor. Sessizce oturup ölmeyi bekleyemezdi zaten.”
Büyük soylular siyasi savaşı kaybettikten ve çoğu ortadan kaybolduktan sonra, Dük Reston aldığı her nefese dikkat ederek yaşıyordu. Kaizen ne kadar dikkatli olursa olsun yakalayacak bir şey bulamıyordu. Diğer Dükler bir şekilde her fırsatı değerlendirirken kendilerini mahvettiler, ancak Reston Dükü henüz ortadan kaldırılmamıştı. Takdire şayan bir düşmandı.
Neyse ki artık önemli değildi. Dük gücünü kaybedeli çok olmuştu.
Ama yavaş yavaş düşüşe geçerken böyle bir şey yaparak durumu tersine çevirmek için fikrini değiştirmiş gibi görünüyordu.
Vellian'ın teslim aldığı raporda, Dük'ün şüpheli hareketlerinden birkaçı detaylandırılmıştı.
Kaizen gözlerini belgeden ayırmadan cevap verdi. "Bir ara ilgilenmem lazım."
"Evet bu doğru. Majesteleri başkenti ne kadar uzun süre boşta bırakırsa, mezarını o kadar çok kazacaklardır."
Kaizen kalan son Dük'ten kurtulmayı düşünüyordu tabii. Daha sonra dışarıdan bir ses duydu.
Kral tarafından emredilen uşak geri döndü ve belgeleri Vellian'a teslim etti.
Raporu alan Vellian, karmaşık bir ifadeyle tekrar Kral’a döndü.
“Bu kötü bir haber.”
Kaizen hala önündeki belgeyi okuyordu.
Vellian biraz tuhaf bir duyguyla Kral’a baktı.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Ahhh çevirmenim teşekkürler 🙏 böyle her gün ikişer ikişer bölüm atsanız ne güzel olur
YanıtlaSilHaftada 2 gün 2şer bölüm atacağız 🙏😻
SilEllerine sağlık 🥰🥰
Sil