A Barbaric Proposal - 31. Bölüm (Türkçe Novel)
Rienne şaşkınlık ve utanç içinde kalmıştı. Sesi normalden yüksek çıktı.
(Rienne) "Ne... Hayır,
öyle değil!"
(Black) "Öyle değil
mi?"
(Rienne) "..."
Ama Black
karşılık vermekte tereddüt etmemişti. Konuşmakta hiç zorlanmamıştı. Zihinleri tamamen
farklı düşüncelerle doluydu. Rienne'in tek istediği Nauk'un savaş sebebiyle
parçalanmasını önlemekti, ancak Black tüm bu korkunç yalanları sadece eski
aşkının hayatını kurtarmak için yaptığına çok emindi.
(Black) "Dediğim gibi,
sana güvenmiyorum, Prenses."
Nedense bu
sözler tırnağının altındaki bir dikenden daha fazla acı veriyordu.
(Black) "Hala onu
hayatta tutmamı istiyor musun?"
(Rienne) "...Evet."
Ama ona
inanmasa bile, geri adım atamazdı. Kleinfelder'in en büyük oğlu ölmemeliydi.
Kişisel duyguları
ne olursa olsun, hatta eğer yaparsa işlerin daha iyi olabileceğini düşünse
bile, ne olursa olsun, bunun olmasına izin veremezdi.
(Black) "O zaman
yapacağım."
(Rienne) "Ah..."
İçine
rahatlama duygusu hakim olmuştu. Rienne içgüdüsel olarak ona baktığında,
Black'in gözleri bir bıçak gibi keskindi.
(Black) "Ama senden
bir şey istiyorum."
(Rienne) "Ne..."
Aniden,
Black Rienne'in kolunu tuttu ve onu kendine doğru çekti. Dudaklarının kulağına
doğru sürtündüğünü hissetti, sözleri kulak memesine sızdı ve sert bir şekilde
nefes verdi.
(Ç/N; Bu sefer resim buldum a dostlarr ehheheh)
(Black)"Bu gece
benimle aynı yatağı paylaşacaksın, Prenses." (Ç/N; Ulan herkes
ekmeğinin peşinde kdkcjewcjelc)
(Rienne) "Ne... Bu..."
Sonra, onu
yakalamışcasına sıkı sıkı tutan Black, sanki cevabını duymaya hiç niyeti yokmuş
gibi, kolunu bıraktı.
(Black) "Şu şeyi
getir. Onu bağla ve kilitle."(Y/N;Rafit'e atıfta bulunurken bir
insandan ziyade bir nesnenin göstergesi olan bir dil kullanıyor.)
(Paralı
Asker) "...Emredersiniz
efendim."
Paralı
askerlerin hepsi birbirlerine baktılar, neden böyle birini öldürmemelerinin
söylendiği konusunda kafaları karışmış gibi görünüyordu, ama yine de emirleri
yerine getirdiler.
Ayrıca,
Black'in ifadesi herhangi bir soru sormalarına müsaade edecek gibi
gözükmüyordu. O kadar öfkeli görünüyordu ki, herkes ona soru sormaya kalkarlarsa
ciddi şekilde ters bir tepkiyle karşılaşacaklarına eminlerdi.
(Black) "Prensesi
kaleye götür. Ben devam edeceğim."
(Paralı
Asker) "...
Ah, siz önden mi gidiyorsunuz? Bu yaralarla ata binebilecek misiniz?"
Şaşkın
paralı askerleri geride bırakan Black, hızla atına doğru yürüdü ve üzerine
tırmandı.
(Black) "Git!"
Black’i
taşıyan simsiyah at, göz açıp kapayıncaya kadar uzaklara doğru kayboldu.
(Rienne) "…"
Rienne'in
yapabileceği tek şey orada durup sırtının gittikçe uzaklaşmasını izlemekti.
‘Acıtıyor...’
Ona bu
kadar açık bir şekilde inanmadığını söylediğini duymak hala acıtıyordu.
*****
(Bayan
Flambard)
"Ah... Prenses! Kıyafetlerinize ne oldu!?"
Rienne
kaleye döndüğünde, bir zamanlar doğmakta olan güneş şimdi batıyordu.
(Bayan
Flambard) "Yalnız
gittiğinizi söylememiş miydiniz? Neler oluyor...?"
Ve elbette,
Bayan Flambard’in tamamen dili tutulmuştu. Durumu anlamaya çalışıyordu.
Açıklanmaya müsait olsa dahi, sadece yaşlı bir adama yiyecek vermek için
ayrılan biri, üç paralı asker tarafından eşlik edilirken kirle kaplı olarak
geri dönerse herkes şok olurdu.
(Rienne) "Öyle oldu
işte... Yıkanmak istiyorum. Hiç su kaldı mı?"
(Bayan
Flambard)
"Tabii ki, benimkini kullanabilirsiniz. Değiştirmeniz için bazı kıyafetler
hazırlayacağım. Lütfen içeri girin."
(Rienne) "Teşekkür
ederim madam."
Rienne
paralı askerlere döndü.
Gerçekte,
bu adamlar ona eşlik etmek için orada değildi. Onu izliyorlardı. Bugünkü
olaylar sadece Tiwakan paralı askerlerine, Rienne'in liderlerine ihanet edip
kaçabilecek bir kadın olduğunu göstermeye yaramıştı. Onlara karşı herhangi bir
mazeret üretecek değildi, ama bu onların dikkatli gözlerini tek kelime etmeden
kabul edeceği anlamına gelmiyordu.
(Rienne) "Sanırım beni
yeterince gözetlediniz. Şimdi dinlenmek istiyorum."
Paralı
askerler birbirlerine baktılar, içlerinden biri sonunda ağzını açtı.
(Paralı
Asker)
"Rahatınıza bakın lütfen. Aksi söylenene kadar burada olacağız."
(Rienne) "Kale
güvenli. Burada bir muhafız olması aşırı."
(Paralı
Asker)
"Lordumuzun farklı bir görüşü olabilir."
(Rienne) "..."
Beklediği
gibi, bu kadar kolay dinlemeyeceklerdi. Rienne küçük bir iç çekti.
(Rienne) "O zaman
lütfen oturun. Tekrar ayrılmak istersem sizi önceden bilgilendireceğim."
(Paralı
Asker) "Bizim
için endişelenmeyin. Kendimizi idare edebiliriz."
(Rienne) "...Pekala,
tamam o zaman."
Rienne
başka bir şey söylemedi ve yatak odasına girdi. Bayan Flambard onu uzun süre
beklemişti. Hâlâ tam olarak ne olduğunu merak ediyordu...
Tık.
Rienne'nin
arkasındaki kapı kapanır kapanmaz, Bayan Flambard konuştu.
(Bayan
Flambard)
"Prenses, neler oluyor? Neden aniden bu şekilde davranıyorlar?"
(Rienne) "Hah..."
Tam o anda,
Rienne'in katlandığı tüm yorgunluk aniden onu yakalamıştı. Cansız bir şekilde
yere düşerken bacaklarındaki tüm gücünü kaybetti.
(Bayan
Flambard) "Ah,
Prenses! İyi misiniz!?"
Kalbini ele
geçiren anlık korkuyla Bayan Flambard, yüzünde şaşkınlık dolu bir ifadeyle
Rienne'in elini tuttu.
(Rienne) "Sadece bir
dakika... oturmak istiyorum..."
(Bayan
Flambard) "Ama
yere oturmayın. Sandalyeye oturun lütfen."
(Rienne) "Giysilerim sandalyeyi
kirletecek. Elbisemi temizlemek zorunda kalmak zaten çok fazla... yapacak çok
işimiz var."
(Bayan
Flambard) "..."
Kadın
Rienne'in inanılmaz derecede mağlup olmuş ifadesine baktı ve yanına oturdu.
(Bayan
Flambard) "Ne
oldu?"
(Rienne)"...Bu ..."
(Bayan Flambard)
"Konuşmak
istemiyor musunuz?"
(Rienne) "Hayır...
Hiçbir şeyi saklamak istemiyorum..."
‘Üzgünüm,
size bunu söylemek zorundayım.’
Rienne bunun
neden kalbini bu kadar acıttığını bilmiyordu.
(Rienne)
"Kleinfelderler Lord Tiwakan'ı öldürmeye çalıştılar."
(Bayan
Flambard)
"Ne?"
Bayan
Flambard o kadar şok olmuştu ki, neredeyse çığlık atmıştı. Ne kadar gürültülü
olduğunu fark ettiği an, elini ağzının üzerine koydu.
(Bayan
Flambard)
"Gerçekten yaptılar mı? Peki… o öldü mü?"
(Rienne) "Hayır."
Rienne'nin
yüzü karardı. Black'in öldüğü söylendiğinde, kalbinde kaynar su gibi yakıcı
hislerle boğuştuğu tüm o duygular aceleyle geri döndü.
(Rienne) "Ama canı
yandı. Onun durumu şu an kötü."
(Bayan
Flambard) "Bu
iyi... Ama Kleinfelder ailesi sorumluysa, neden size bu kadar kızıyor,
Prenses?"
Bunu duymak
sürpriz olmuştu.
(Rienne) "Lord
Tiwakan'ın bana kızdığını nasıl bildiniz?"
(Bayan
Flambard)
"Sizinle birlikte gönderdiği adamlar kızgın görünüyordu."
(Rienne) "Kızgın
değillerdi. En ufak bir kaba davranışta bile bulunmadılar."
(Bayan
Flambard)
"Gerçekten mi? Dün size olan davranışları ile bugünkü davranışları çok
farklı prenses."
(Rienne) “Öyle mi…?"
(Bayan
Flambard)
"Bence öyle..."
Rienne ne
demek istediğini anlamıştı. Tiwakan paralı askerleri, söylentilerin onları tanımladığından
tamamen farklıydı. İnsanlar her zaman insan kılığına girmiş hayvanlar
olduklarını söylerlerdi, eylemleri hakkında çok korkunç söylentiler dolaşıyordu.
Ama Rienne daha önce hiç böyle bir şeye şahit olmamıştı. Ona kızgın olsalar da,
tonları biraz sertleşmiş olsa da, yine de ona saygıyla davranmış ve asla kabalık
etmemişlerdi.. Sanırım hepsi onun yüzündendi… Çünkü o adam ona karşı her zaman
çok nazikti.
(Rienne) "Lord Tiwakan,
Lord Kleinfelder ile komplo kurduğumu düşünüyor."
(Bayan
Flambard) "Ne?"
Gözleri o
kadar genişledi ki, gözleri dışarı çıkmak üzereymiş gibi görünüyordu.
(Bayan
Flambard)
"Prenses... Bana bunun doğru olduğunu söylemeyin..."
(Rienne) "Tabii ki
hayır."
Rienne
hızla yaşlı kadının içindeki şüpheyi eritti.
(Rienne) "Yemin ederim
bununla hiçbir ilgim yoktu. Tiwakanlar kaleyi işgal ederken böyle bir şeye
kalkışmak inanılmaz derecede aptalca olurdu."
(Bayan
Flambard)
"Evet! Lord Kleinfelder, neden beş yaşındaki bir çocuğun bile aptalca
olduğunu anlayacağı bir şeyi deniyor ki? Ah... Bu adam çok saçmalıyor."
(Rienne) "Bilmek
istediğim şey bu. Nasıl bu kadar aceleci olabileceğini anlamıyorum."
Rienne,
Rafit'in onu nasıl kaçırdığını ve Black'in olay yerine gelişine kadar onu nasıl
bir arabaya zorla bindirdiğini anlatırken, Bayan Flambard'ın kendi kendine şok
sözleri fısıldadığını duyabiliyordu.
(Bayan
Flambard) "...Sanırım
durumu yanlış anlaması doğal. Sonuçta, Prensesin… Lord Kleinfelder'in çocuğunu
taşıdığına inanıyor."
(Rienne) "Evet."
Rienne
yüzünü kucağına gömdü.
(Rienne) "Bunu
söylediğim için... pişman değilim... önemli olanı korumak anlamına geliyorsa...
Sadece..."
Bir nefes
alarak, rahatlamaya çalıştı. Ama sanki daha da içi daralmıştı.
(Rienne) "... Bu çok
fazla."
Sanki
birisi kalbini ellerinde tutuyormuş gibi hissetmişti. Ellerinden geldiğince
sert bir şekilde sıkıyordu. " (Y/N; Burada hem gerçekten göğsündeki o
daralma hissinden hem de yalanının ağırlığından boğulduğunu anlatmaya çalışmış.
Çifte anlam düşünebilirsiniz.)
O adamın
kendisi hakkında çok fazla şüphesi vardı ve yine de, nedense, ona güvenmediğini
söylemesi göğsünde böyle bir acıya neden olmuştu.
‘Birbirimizden
bu şekilde daha ne kadar şüphe edeceğiz?
Bu döngü
sürekli devam mı edecek... hiç bitmeyecek mi...?’
(Bayan
Flambard) "O
zaman ona öyle olmadığını söyleyin, Prenses."
Rienne yüzünü hala gömülü tutarken ve zayıf bir şekilde başını salladı.
(Rienne) "Bunu şimdi
yapmak anlamsız olur."
(Bayan
Flambard) "O
zaman size inanana kadar ipin ucundan tutmalısınız. Kırılan bir güven o kadar
kolay onarılamaz."
(Rienne) "Ama ne fark
edecek?"
(Bayan
Flambard) "Bunu
size söyleten nedir? Bu yanlış anlamalar acı vermiyor mu, Prenses?"
(Rienne) "Evet... ama
açıkçası onların uzaklaşması her şeyin yoluna gireceği anlamına gelmiyor."
(Bayan
Flambard) "Prenses..."
(Rienne) "Ondan bana
güvenmesini o kadar kolay isteyemem, bu yüzden yalanı sürdürmekten başka
seçeneğim yok."
(Bayan
Flambard) "Neden
bu kadar az inancınız var? Sadece dürüst olamaz mısınız?"
(Rienne) "Ama nasıl?
Şimdi bile, özel günümü hala bir sır olarak saklamam gerekiyor. "
(Bayan
Flambard) "…"
Tehlikeli
derecede solgun yüzünü saklayan Rienne, yavaşça başını yukarı kaldırdı.
(Rienne) "Yeter. Şimdi
yıkanmam gerekiyor."
(Bayan
Flambard) "Prenses…
burada daha uzun süre kalabilirsiniz."
Bayan
Flambard, Rienne'in iyi görünmediğini söylemek yerine bunu söyledi.
(Rienne) "Burada
kalırsam, asla ayrılmayabilirim, bu yüzden hala yapabiliyorken hareket
etmeliyim. Şimdi temizleneceğim, bu yüzden lütfen kıyafetlerimi
hazırlayın."
(Bayan
Flambard) "...
Lütfen bir dakika bekleyin. Suyu hazırlayacağım."
Bayan
Flambard ayağa fırladı ve Rienne cevap vermeden önce banyoya doğru yöneldi.
Belki de Rienne'in reddedeceğinden endişeleniyordu.
(Rienne) "Her şey
yolunda..."
Rienne,
Bayan Flambard'ın arkasından bakarken kendi kendine fısıldadı.
(Rienne) "Gerçekten."
İçindeki bu
bezginlik hissine rağmen, her şey gerçekten iyiydi. Rafit Kleinfelder de Black
gibi hâlâ hayattaydı. Nauk güvendeydi, bu da iyi olması gerektiği anlamına
geliyordu.
(Rienne) "...Gerçi
yolunda olmayan bir şey var."
Nauk'un
güvenliğinin bir bedeli vardı. Rienne'in ödemesi gereken bir bedel...
(Black) – "Bu gece benimle aynı yatağı paylaşacaksın, Prenses."
Bunu
hatırlayan Rienne, Black'in sesinin zihninde yankılanması karşısında vücudunda
ürpertici bir hareket hissetti.
‘Hayır...
İyi olacak. Düğüne hala birkaç gün var... Bu yüzden iyi olacak.’
Black, boş
sözler söyleyecek türden bir adam değildi ama Rienne aksini kastettiğine
inanmak için çaresizdi.
(Rienne) "Hayır... iyi
olacak. Böyle bir şeyi zorlayacak türden biri değil."
Ama bunu ne
kadar çok inkar edip kendini ikna etmeye çalışırsa, düşünce kafasında daha da
yüksek sesle yankılanı. Bu ağırlığın onu aşağıda tutacağından korkan Rienne,
hızlıca sallandı ve ayağa kalktı.
‘Temizlendiktem
sonra kendimi daha iyi hissedeceğim.’
Sadece
biraz hasta hissediyordu, kendi düşünceleriyle başa çıkamıyordu. Gece olacaklar
için endişelenmişti.
‘Her şey
yoluna girecek... Öyle olmak zorunda.’
*****
Daha önce
olanlardan kaçınmak için Rienne, kıyafetlerini çıkarmadan önce banyoya giden her
iki kapıyı da kapattı.
Soyunan
Rienne, aynanın önündeki su havzasına doğru döndü. Manzara düşündüğünden daha
acınasıydı.
(Rienne) "Bu...?"
Sağ kolunu
süsleyen ve dirseğinden aşağı doğru takip eden, vücudunun yan tarafına kadar
çeşitli mavi ve kırmızı morluklar vardı. Arabaya binmeye zorlanırken
yaralandığı yer burası olmalıydı.
(Rienne) "Buradan
yaralanmışım. Daha önce battığını hissetmeme şaşmamalı."
Bir
umutsuzluk duygusu hisseden Rienne, ağzından alçak bir kahkaha kaçarırken kendi
bile şaşırdı.
(Rienne) "Hiç yardımcı
olmuyor."
Bir
zamanlar sevgili olarak güvendiği adam şimdi inanılmaz derecede zahmetli ve
ağır bir varlık haline gelmişti.
(Rienne) "Zerre kadar
olmuyor..."
Rienne
kendi kendine Rafit hakkında fısıldarken kolundaki kanı temizlemek için işe
koyuldu. Kan çoktan kurumaya başlamıştı, bu yüzden süreç biraz acı vericiydi.
(Rienne)"O kişi... O
da incindi, değil mi?"
Black o
kadar çok incinmişti ki, giysilerinin kumaşı kanla ıslanmıştı. Astlarının bile
ata binmesinden endişe duyduklarını düşünürsek, düşündüğünden daha da kötü
olabilirdi.
(Rienne) "Kendini
tedavi ettirdi mi?"
Önce
döneceğini söylemişti ama henüz kaleye geri dönmemişti. Rienne endişelendiğini,
nerede olduğunu ve kendini iyi hissedip hissetmediğini merak ettiğini hissetti.
Bir
noktada, ona karşı hisleri nefret ve korkudan uzaklaşmıştı. Bunun yerine,
üzüntü, endişe, şükran ve pişmanlık kalbinde hiç olmadığı kadar çok yer
kaplıyordu. Ama bu Rienne'in farkında olmadığı bir şeydi.
‘Umarım çok
fazla acı çekmiyorsunuzdur.’
Rienne sert
bir şekilde yutkunup yarasını temizlemeye odaklandı. Zar zor dikkatini toplamışken
yüksek bir ses etrafı doldurdu.
Bam!
Bir
zamanlar kilitli olan kapı kırılarak açıldı. Çubuğu yerinde tutmak için
kullanılan demir tutucular, itmenin saf gücünden derhal kopmuştu.
(Rienne)"...!"
Rienne
başını gürültünün olduğu yöne doğru çevirdiği anda Black'i gördü. Bir heykel
kadar sert bir yüzle ona bakıyordu.
Ellerine sağlık 🥰🥰
YanıtlaSilTeşekkür ediyorumm🥰🥰
Silfbi open door black napion ya
YanıtlaSil🤣🤣
SilPUAHAHAJSJSKAAKAKAK sesli güldüm 🤣🤣🤣🤣
SilYaa çok heyecanlı bitti
YanıtlaSil🤭
SilÇevirmen notlarına bayılıyorum içimden geçenleri Elif çevirmenim yazıya döküyorsunuz 😍
YanıtlaSilHay aw yağ bir sevişince de herşey bitsin hamile olmadığı ney ortaya çıksın. Abi dürüstlük dürüstlük dürüstlük herşey bunda bitiyor
YanıtlaSil