How to Hide the Emperor's Child - 5. Bölüm (Türkçe Novel)
Göz rengini orijinalinden maviye dönüştüren bir iksir.
Astelle, iksir yapım aşamasındayken her gün kendi gözlerinde test etmişti bu yüzden acıtmadığından ve hiçbir yan etkisi olmadığından emindi.
Ancak tek bir sorun vardı. O da iksirin etkisinin çok kısa süreli olmasıydı. Etki yalnızca yarım gün sürüyordu.
Astelle şişeyi sallayarak ne kadar kaldığına baktı.
‘Sanırım başkente gidene kadar bu miktar yeterli olacak’
Sonrasında, yenisini kendi başına yapmaktan başka çaresi yoktu.
Neyse ki, Gretel’e yardım ederken bitkilerle nasıl başa çıkılacağını öğrenmişti. Hatta başka çeşitli iksirler yapmayı da biliyordu.
Bu göz rengini değiştiren iksir çok uğraş gerektiriyordu ama ihtiyacı olan bitkileri bulabilirse yapabilirdi.
Aniden vagon durdu. Astelle şişeyi hemen sakladı.
“Neler oluyor?”
“Biraz mola vereceğiz. Vagondan çıkabilirsiniz.”
Sesleri duyan Theor gözlerini açtı ve doğruldu.
Uykudan hafifçe şişmiş şekilde Astelle’e bakan gözleri hala maviydi.
“Acıktın mı? Dışarı çıkalım mı?”
“Çıkmak istiyorum!” Theor saatlerdir vagonun içinde tıkılı kalmıştı, tek yaptığı uyuyup uyanmaktı ve çok sıkılmıştı.
“Pekala. Hadi çıkıp biraz yürüyelim. Sonra sana atıştırmalık vereceğim.”
“Tamam!”
Astelle, ona ayakkabılarını giydirdikten sonra önceden ne olur ne olmaz diye hazırladığı küçük sepeti alıp vagonun kapısını açtı.
Şövalyeler ve askerler yolun kenarında sohbet ediyor ve dinleniyorlardı.
Kaldıkları kasabadan ne kadar uzakta olduklarını bilmiyordu. Durdukları yerde yerler ıslaktı, sabaha karşı yağmur yağmış olmalıydı.
Astelle, Theor’un elini tuttu ve çimen yapraklarının filizlendiği patika yolda yürümeye başladılar. Bütün gece yağmur suyuyla ıslanan çimenler güneş ışığında taptaze parlıyordu. Küçük kır çiçeklerinin açtığı orman yolunda, yağmur sonrası taze sabah havasını ve mis çimen kokusunu ciğerlerine çekti.
Kahverengi saçlı bir şövalye onlara ciddi bir ifadeyle yaklaşıp konuştu.
“Leydim, daha fazla uzağa gidemezsiniz.” Adam komutan üniforması giyiyordu. Henüz evlerindeyken onları ilk bulan şövalyeydi. Katı ifadesine rağmen dinç yüzü en fazla otuz yaşlarında gibi duruyordu. Açık kahve rengi saçları Astelle’e bir an tanıdık geldi.
“Sör Lyndon? Siz Sör Lyndon mısınız?”
“Ah… Beni hatırlıyorsunuz.” Lyndon şaşırmış bir şekilde gözlerini kırpıştırdı.
Astelle sakince gülümsedi. "Uzun zamandır Majestelerinin yanındasınız. Sizi nasıl unutabilirim?"
Lyndon, içten içe gururlandı. Majesteleri hala Veliaht Prens iken Lyndon, hiçbir rütbesi olmayan acemi bir şövalyeydi. Sonrasında becerilerini kanıtlayıp Veliaht Prens’in Kraliyet Muhafızlarına katılmıştı ancak zayıf bir aileden geldiği için kendine bir ışık göremiyordu. Kaizen imparator olduktan sonra binbaşı rütbesine yükselip Majestelerinin yardımcısı olmuştu.
Astelle’in onu hatırlamasını beklemiyordu. O zamanlar Astelle, prensin nişanlısı ve kutlu prenses Astelle von Reston idi. Lyndon o zamanlar Reston Dükü'nden nefret ediyordu ama Astelle için hiçbir zaman özellikle kötü düşünmemişti. Şahsen hiç konuşmamış olmalarına rağmen sessiz ve kibar bir hanımefendi olduğunu biliyordu.
Çok kıymet verilen bir prensesti ama asla düşük rütbeli şövalyelere veya hizmetkarlara karşı kaba davranmamıştı.
Astelle yoldan biraz uzaklaştı ve eski bir ağacın yanındaki kayanın üzerine bir battaniye serip Theor’u oturttu.
“Biraz atıştırmalık yiyeceğiz. Katılmak ister misiniz?”
“Efendim?”
Getirdiği sepeti yere koydu ve içinden küçük bir şişe su ile kağıda sarılı yiyecekleri çıkardı.
“Yola çıkmadan önce hazırlamıştım.” Astelle kağıdı açtı ve içinden kremalı çilekli turtaları çıkardı.
“Bunları kendiniz mi yaptınız?” Lyndon hayret içinde sordu.
Astelle kibar bir gülümsemeyle cevapladı. “Evet. Bir süreliğine bir fırında çalışıyordum.”
Dedesiyle kaldığı köşkte de hiç hizmetçi olmadığı için yemekleri kendi yapıyordu. Aslında ilk birkaç ay yemek yapmak, evi temizlemek ya da çamaşır yıkamak son derece zordu. Tabakları devirip mutfağı ateşe verdiği zamanlar bile olmuştu.
Ama insanoğlu çabuk uyum sağlayan bir türdü. Çok zaman geçmeden her şeye alışmıştı.
Astelle küçük bir parça turta bölüp Theor’a verdi. Ardından Lyndon’a da bir dilim uzattı.
“Denesenize.”
“Pekala… Teşekkür ederim.” Lyndon aslında çok açtı çünkü uzun süre at sürmüştü. Ve ona uzatılan tart bakınca çok lezzetli görünüyordu.
Lyndon bir ısırık aldı. Tatlı krema ve kıtır tart hamuru ile karıştırılmış taze çilekler ağzına dağıldı.
“Aman tanrım! Gerçekten çok lezzetli!”
“Beğenmenize sevindim.” Astelle, Lyndon tartı hızla ağzına tıkıştırırken güldü.
Ellerine sağlık 🥰🥰
YanıtlaSilElinize sağlık, sabırsızlıkla bekliyorum yeni bölümleri.
YanıtlaSilYahu ben de ne safım. Aşkına rağmen sırf karsı siyasi çatışmaların ortasında kalmasın diye boşanan, yalnız ve gururlu bir imparator düşünüyordum. Adam duygusuz bir robot çıktı rıza baba. Çeviri için teşekkürler
YanıtlaSilKarısı*
SilAstelle’e affedilmek için yalvaracağın günler gelir umarım Kaizen.
YanıtlaSilÇeviri için teşekkürler