How to Hide the Emperor's Child - 4. Bölüm (Türkçe Novel)

how to hide the emperors child novel - chapter 4

“Seni aramamın sebebi buydu. Ama sen ardından birilerini gönderir göndermez kaçmaya başladın. Bu yüzden iki ay boyunca hem güneyi hem kuzeyi talan ettik.”

Yani sebebi buydu. O kadar da büyük bir sorun değildi. Başkente gidip hakimler ve rahipler önünde bir onay formu imzalamak basit bir işti. Theor, Astelle'in dedesiyle başkente varmadan buluşup eve dönebilirdi, Astelle'in oraya yalnız gitmesi yeterliydi.

Astelle çabucak düşüncelerinden sıyrıldı, üzgünmüş gibi yaptı ve başını eğdi.

“Beni bağışlayın, peşimdekileri babamın adamları sandım bu yüzden korkmuştum.”

"Babanın emirlerinden mi korkuyorsun? Dük Reston kızının ölüp ölmediğini bile bilmediğini söyledi.” Kaizen alaylı bir şekilde konuştu.

Son altı yılda, büyük soylu dükler unvanlarını kaybetmişlerdi. Artık imparatorlukta kalan tek dük, babası Dük Reston'dı. Astelle, babasının unvanını sonuna kadar kaybetmeden dayanmasının iyi olduğunu düşündü. Dük Reston zeki bir adamdı. Bir önceki imparator tarafından güvenilirdi ve büyük soylular arasında en büyük güce sahipti.

"Babamla 6 yıldır görüşmüyorum. Aileme bir şey olduğunu ve bu yüzden benim de cezalandırıldığımı düşünmüştüm.”

Kaizen merhametli bir imparator değildi. Vatana ihanetle damgalanan aileleri ya zindanlara kapatmış ya da idam ettirmişti. Astelle o mahvolmuş aileleri düşününce bile tüyleri diken diken oluyordu.

Dük Reston, Theor'un varlığından haberdar olsaydı… Theor'u gizlice yetiştirip isyana yol açsaydı, sadece Astelle değil Theor da ölebilirdi.

Kaizen Astelle’in sözleri üzerine kısa bir iç çekti.

"Seni cezalandıramam. Baban ne yapmış olursa olsun, sen…” Kaizen duraksadı.

Neden cezalandıramayasın? Artık bir çift değiliz.

Bir süre duraksadıktan sonra Astelle sessizliği bozdu.

“Majestelerinin emirlerini yerine getireceğim.”

Zaten reddedemeyeceği bir şeydi. İmparatorun kendisi onu bulmaya gelmişti. İşini çabucak halledip bu adamdan uzaklaşmak istiyordu.

“Ama benim de şartlarım var.”

Kaizen onun böyle diyeceğini önceden tahmin etmiş gibiydi.

“Nedir?”

“Lütfen büyük babamın emekli maaşını iade edin.”

Büyük babası Marquis Carlenberg, Kaizen’in dedesinin hükmettiği dönemde sürgüne gönderildiği için mülkünü kaybetmişti ve Kaizen tahta çıktıktan sonra da emekli maaşı kesilmişti. İsyana neden olan akrabaları ve Kuzey Lordu yüzündendi. Bu nedenle büyük babası uzak doğu ucundaki eski bir konakta inzivada, yoksulluk içinde yaşıyordu. Astelle, işleme yaparak ya da bitki satarak kazandığı parayla ona destek olmaya çalışıyordu.

“Elbette. Bununla derhal ilgileneceğim.”

"Ve lütfen beni ve yeğenimi Kraliçe Dowager’ın vasiyet sorunu çözülür çözülmez geri gönderin."

“Bunu nasıl yapabilirim? Size başkentte bir mülk vereceğim ve aylık bağlayacağım, böylece yeğenin daha rahat büyüyebilir.”

“Hayır buna ihtiyacımız yok. Sadece gitmemize izin verin.”

Kendisine bir malikane verilirse bu adamla görüşmeye devam etmesi gerekebilirdi. Özellikle başkentte kalmak rüyalarında bile kaçınmak istediği bir şeydi.

Astelle onu reddedince Kaizen’in yakışıklı yüzü kızgınlıkla sertleşti. Ancak Astelle onun ruh halini düşünmeye hiç de hevesli değildi.

Kaizen kaşlarını çatarak sordu. “Hala beni suçluyor musun?”

“Sen de tek kelime etmeden boşanmayı kabul ettin.”

“…”

Astelle, şimdi heybetli ve güçlü bir imparator görünümünde olan Kaizen’in yüzünde, uzun zaman önce boynuna kolyeyi takmış olan o siyah saçlı çocuğu görür gibi olmuştu. Astelle ile birlikteyken Kaizen her zaman tatlı ve kibar biriydi. Yetişkin olduklarında birkaç kez Kaizen’in başka kadınlarla ilişkisi olduğu söylentileri yayılmıştı. Ama Astelle hiç bunların üzerinde düşünmemişti. Çünkü Kaizen Astelle’in yanında çok sadık bir nişanlıydı. Sadece bazen Kaizen'in istediği gibi davranması yerine babası imparatora itaat eden içten bir prens olması için dua ederdi. Çocukluklarında vaat edilmiş evliliği bozacağını hayal bile edemezdi.

Sadece bir oyundu.

Sadece sıradan bir prens olarak rolünü oynuyordu. Kral olduktan sonra Astelle’in babası Dük Reston da dahil olmak üzere tüm güçlü soylulardan kurtulacaktı.

Bu planlar arasında Astelle, Kaizen için hiçbir değere sahip değildi.

Bütün hayatını onun nişanlısı olarak sorumluluk altında yaşamıştı ama Kaizen için yalnızca bir toz parçasıydı. Her zaman bir kenara atılmaya müsait önemsiz bir varlıktı. Bunu Kaizen tahta çıkar çıkmaz fark etmişti. Bu yüzden boşanmayı kolaylıkla kabul etmişti. Ne derse desin onun fikrini değiştiremeyeceğini biliyordu. Bir zamanlar sevdiği adam için yapabileceği son şey hayatından sessiz sedasız çıkmaktı.

Astelle tekrardan sakince konuştu.

“Bana söz verin. Mesele çözüldükten sonra büyükbabamın maaşı geri verilecek ve kendi evimize döneceğiz.”

Başkentte bir dakika bile durmalarına lüzum yoktu. Eğer Theor’un kimliği açığa çıkarsa, prens olduğu için saraya gitmek zorunda kalırdı. Daha sonra Kaizen soylu bir dükün kızıyla evlenip yeni çocuk sahibi olurdu ve Theor’un yüzüne bile bakmazdı. Bu olduğunda Theor’un güvenliğini temin edebilecek hiçbir şey olmazdı. Dul bir kraliçenin oğlu olan ve yanında onu destekleyecek annesi olmayan genç bir prens imparatorluk sarayında bir ay bile hayatta kalamazdı.

Astelle farkında olmadan yumruklarını sıktı.

Oğlumun gerçek kimliğini asla öğrenemezsin.

Babası artık eskisi kadar güçlü olmadığı için tehlikenin yarısı ortadan kalkmıştı ama bu hala onu koruması gerekmediği anlamına gelmiyordu.

“Eğer söz vermezseniz başkente gelmeyeceğim.”

Kaizen hemen cevap vermedi. Kızgınlıkla Astelle’in gözlerinin içine baktı.

“Pekala. Söz veriyorum. Sen de mesele çözülene kadar hiçbir yere kaçmayacağına dair bana söz vereceksin.”

Astelle zaten her türlü kaçamayacağı bir durumdaydı. Göğsünün altında yükselen endişeyi bastırarak sakince cevapladı.

“Söz veriyorum.”

 

*****

Kaleden ayrılma zamanı geldiğinde hava hafif nemli ve sisliydi ama yol ilerledikçe gün aydınlandı ve yapraklardaki damlaları parlattı. Vagon ormanın çıkışına doğru ilerlerken Astelle ağaçların arasından parlak güneşi seyretti.

Theor dizlerine yatmış uyuyordu. Astelle onun üzerine yumuşak bir battaniye serdi.

Başkente gitmeyi kabul ettikten sonra Kaizen derhal yola çıkmayı emretmişti. Astelle yol üzerinde önceden kaldığı fırına gitti ve sahibinden özür dileyerek eşyalarını topladı. Her ne kadar eşyaları birkaç parça giysiden ve ilaç kutusundan ibaret olsa da.

İmparatorluk şövalyeleri vagonun penceresinden görünüyordu. Onları ve bayrağa kazınmış imparatorluk desenini her gördüğünde endişeleri yükseliyordu. Ancak bu kaçınılmazdı. İçinde bulunduğu bu rahatsız edici durumu çabucak bitirmenin tek yolu buydu.

Astelle kollarında sakladığı küçük şişeyi çıkardı. Küçük cam şişede parıldayan mavi sıvı bir ileri bir geri çalkalandı.

Kaizen, kraliyet ailesinin kanından geldiği için kırmızı gözlerle, Astelle ise soluk yeşil gözlerle doğmuştu. Öte yandan kuzeni Sigmund’ın mavi gözleri vardı. Boşandıktan sonra, doğu ormanlarında küçük bir evde yaşamaya başlamıştı. Astelle, yine onun gibi ormanda yaşayan şifacı bir rahibeyle arkadaş olmuştu. Gretel adındaki genç şifacı rahibe, Astelle’i çok sevmişti ve onun bir soylu olduğunu öğrendiğinde çok şaşırmıştı. Gretel kökü çok eskilere dayanan bir şifacı soyundan geliyordu bu yüzden Astelle’in başkentte hiç duymadığı ilaçlar hakkında bilgi sahibiydi. Theor’u doğurduktan sonra Astelle ondan bir ilaç yapmasını istemişti.

“Göz rengini değiştirebilecek bir iksir var mıdır?”

“Eh, annemin birkaç tarifi var…” Gretel belli belirsiz mırıldandı.

“Ama o uzun zaman önce bu konularda araştırma yapmayı bıraktı. O yüzden tekrar yapabilmem için üzerinde çalışmam zaman alacak.”

Astelle ondan derhal bunu yapmasını istedi. İhtiyacı olan malzemeleri almak için kalan mücevherlerini ve elbiselerini satıp iksir için denek bile olmuştu. İşe yarayıp yaramadığını ve herhangi bir acı veya yan etki olup olmadığını görmek için Gretel'in iksirlerini defalarca kendi gözlerinde denemişti.

“Galiba bu senin için baya önemli bir şey. Bir soylu kadının kendi üzerinde böyle deneyler yapması…”

Astelle'in iksirleri kendi gözlerinde denediğini gören Gretel, onun için hem üzülüp hem de ona hayran kalmıştı. Astelle her zamanki sakinliğiyle durumu ona açıkladı.

“Eğer babası, Theor’un gerçek gözlerini görürse onu alıp götürür.”

Gretel bunu duyduktan sonra kararlıkıkla konuşmuştu.

“Öyleyse Theor’umuzu korumak için her şeyi yapmalıyız!”

Gretel iksir üzerinde çok çalışmıştı çünkü sevimli küçük Theor’un tanımadığı biri tarafından götürülmesine göz yumamazdı.

Yorumlar

Yorum Gönder