How to Get My Husband on My Side - 47. Bölüm (Türkçe Novel)

how to get to my husband un my side novel - chapter 47

(I)"Kaçak arkadaşların dışında, orada karşılaştığın diğer canavarların hepsi senden yana mıydı?”

Hepsi değil... Popo'nun çok korktuğu bazı Durahanlar vardı.

Onlar yüzünden ejderha yavrusunun yuvasına gitmek zorunda kalmıştık…

Lanet olsun, bunu ona daha önce sormalıydım! Unuttum.

(R) “Poporis ve Durahanlar düşmanlar mı?”

Dikkatlice sorduğum soru karşısında gümüş kaşları bir an için kıvrıldı, ama çok geçmeden anlamış gibi düzleşti.

(I)" Söylediklerine bakılırsa, Durahanlar sana çok zor zamanlar yaşatmış olmalı..."

(R)"B-bu..."

(I)"Eğlenceli miydi?"

(R)"…Hayır."

(I)"Peki ne oldu?"

Bunun sorumlusu ben değildim! Kendi ayağıma kendim basmış oldum!

Durahan'la ilgili kısım da dahil olmak üzere orada karşılaştığım şeyleri ona anlattım.

Canavarlara gelince, isimlerini bilmiyordum, bu yüzden sadece görünüşlerini anlattım.

Kocam anlayamadığım bir bakışla sessizce dinledi ve sonunda “Anlıyorum.” dedi.

(I)"Buz ejderhası dahil, hepsi Altın p*çleri."

Altın mı?

(I)“Durahanlar da canavar statüsünde olsa bile, hayvanlara benzeyen canavarlarla anlaşamaz.  S-dereceli olanları görmedin, değil mi? Troller, devler, ölümsüzler.”

Ne, altınp*çler mi? Ama söyledikleri mantıklıydı. Orada karşılaştığım canavarlardan dost canlısı olanlar hayvan benzeri türlerdi. Memeliler veya sürüngenler.

Korkunç bir şekilde bizi takip eden Durahan erkek bir savaşçıydı.

(R)"Ama buraya geldiğim ilk gün..."

Meşale sönerken içeri giren canavarı gündeme getirmekte tereddüt ederek sözümü yarıda kestim.

(I)"Evet, o bir hayaletti. İkinci sefer karşılaştığın ise saray göletinde ki bir Peciboattı.”

Peciboat.

Amazon'dan gelen aşk canavarının burada ne işi vardı? Bir aşk canavarı olduğunu bilmiyordum.

(Ç/N: Amazon yerlileri bu hayvana aşk canavarı der. Peciboat, vücut uzunluğu yaklaşık 2 metre olan güzel, uçuk pembe bir hayvan. Aşk canavarı, insanların zihinlerini büyüleyen bir iblis.)

(R)"Nasıl bilmiyorum..."

(I)"Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmadım. Şimdilik olanları saklayacağız. Emin olana kadar canavarlarla temasa geçmekte acele etmemelisin. Kaçak arkadaşların iyi ama diğerleri...Onların senden tam olarak ne istediklerini bile bilmiyorsun."

Nazik ve ayrıntılı cevaba karşı gözlerim farkında olmadan büyüdü. Bunu beklemiyordum.

Cadı olma ihtimalimi ya da şeytani yeteneklerimi saklayarak olanları ailemle birlikte plandığımı düşünüp beni suçlar zannediyordum.

Ya da belki beni gizli bir silaha dönüştürmek için plan yapıyordu.

Yine de mantıklı bir teoriydi.

Henüz tüm canavarlarla karşılaşmadım. Bu yüzden hepsinin bana dost olacağı sonucuna varamazdım. Hepsinden önemlisi, bu bilinmeyen bir yakınlıktı. Bunu anlamak benim için daha da zordu. Çünkü son zamanlarda yaşadıklarım orijinal hikayede yoktu.

Başka bir dünyadan gelen bir ruh olmamla bir ilgisi var mıydı? Yıllık hastalığımın da bununla bir ilgisi olabilir miydi?

Kahretsin, neden her şey gittikçe zorlaşıyor gibiydi? Basit bir hayatta kalma oyunundan daha fazlası olacağını hissediyordum.

(I)"Ailene haber vermek ister misin?"

Birden kulaklarımda çınlayan soruyla kendime geldim.

(R)"Ailem?"

(I)"Ailenin herhangi bir üyesi. Onlara Don Ormanında neler olduğunu anlatmak ister misin?”

Beni mi sınıyordu? Aksine bunu yapmamı engellemesi daha normal olurdu.

Aile üyelerimin hepsi özverili değildi ve bu gizli kartları pervasızca teslim edersem sonuçlarının ne olacağını bilmiyordum. Tabii ki böyle bir sorun söz konusu bile değil, onlara haber vermek için en ufak bir istek duymadım.

(R)"Hayır."

(I)"Ne kadar tereddütsüzce bir cevap."

Böyle düşündüğü için biraz utandım. Daha fazla burnunu sokmasını bekliyordum ama Izek şaşırtıcı derecede yufka yürekli görünüyordu. 

Oturduğu yerden kalktı.

(I)"Tamam, yani bir süreliğine bu bizim sırrımız olacak."

(R)“Peki ya diğer paladinler..”

(I)"Başkalarının eşlerinin sırları hakkında konuşmak kabalıktır."

(R)“…”

(I)“Onlar son derecede sadıklar. Çenelerini kapalı tutacaklar. Endişelenecek bir şey yok."

Elimdeki sıcak tutuşu bana güç verdi.

Hayır, neden böyle tuhaf şeyler söyleyip duruyordu? Bana güven vermeye çalışıyormuş gibiydi. Rahatlamak için can atıyordum.

(R)"Ama benim yüzümden, ejderha..."

(I)"Buz ejderhası, biri onu uyanmaya zorladı diye uyanmaz. Onun yaşadığı yer her zaman bir karmaşa olmuştur, bu yüzden biri yerini işgal etse bile hiçbir şey değişmez.”

Bununla uyanacak tipte bir yaratık olmasa da benim yüzümden uyandığına emindim. Orijinalindeki gibi olsaydı, uyanmazdı.

Neden bu kadar garip davranıyordu? Tek seferde içtiği kakaonun yan etkisi miydi?

(R)"Gerçekten mi?"

(I)"…Evet."

(R)"Bana inanıyor musun?"

(I)“Beni hangi konuda kandırabilirsin ki…?”

(R)"Aslında yanlış anlayabilirsin diye çok endişelendim. Başından beri düşündüğüm buydu… Beni aramaya geldiğin için... çok sevindim… 

Şüphelerimi gizleyerek gülümsediğimde bana baktı.

Neden bana böyle bakıyorsun? Sözlerim seni tatmin etmedi mi? Gerçekten çetin cevizsin. Sana tekrar bir özür mektubu yazmamı ister misin?

(R)"Bir daha evden kaçmayacağım."

Yumruklarımı sıkıp kararlı bir şekilde kendimi ifade ettiğimde ondan yürek burkan bir cevap duydum.

(I)“Sen kaçırılmamış mıydın?”

(R)"Kaçırılmayacağım da."

(I)"Eğer gelip seni dışarı çıkmaya ikna ederlerse Popori ve obez kertenkele ile birlikte buradan gideceğini düşünüyorum."

Ben çocuk muyum? Ayrıca ona obez kertenkele demek biraz fazlaydı. Ejderha yavrusu ne kadar da sevimliydi! Biraz sert ama gerçekten hoştu. Hala genç, bu yüzden hala biraz asi…

(R)"O zaman benimle gelebilirsin."

(I)"…Fena bir fikir sayılmaz."

Hey, başını bu kadar ciddi sallama!

Sadece şaka yapıyordum! Tabii ki, şakamı ciddiye alacaktı-

Onların tam olarak ne olduğunu biliyordu. Hâlâ ejderha avcısı olmayı hayal etmiyorsun değil mi?!

(I)“Şimdilik onlarla temastan kaçınmalısın. İnsanlar tarafından görülürsen açıklaması zor olur."

(R)"Evet evet."

Başımı salladığım anda, soğuk kalpli kocam şüpheyle baktı ve daha fazla bir şey söylemedi.

Güneşli bahçede sessizce biraz daha yürüdük. Her gördüğümde aynı şeyi hissediyordum. Bu bahçenin aslında ormandan hiç bir farkı yoktu.

Sessizliğin daha fazla devam etmesini istemediğimden elimden geldiğince konuştum.

(R)"Bahçe harika."

(I)"Bu beklenmedik bir şey."

(R)"Güneyden çok farklı. Eşsiz bir hoyratlığı var."

(I)"Gerçekten mi? Güney'in bahçeleri nasıl?”

Alay ettiğini düşündüm ama gerçekten merak ettiği için soruyor gibiydi.

(R)"Şey, ağaçlardan çok çiçekler var, özellikle de güller. Ve her zaman bir kafes ve bir çeşmesi vardır. Özellikle çeşme ne kadar süslüyse o kadar ihtişamlı görünür. Bazı yerler onları çağlayan gibi yapar. Kafes ayrıca nadir ithal edilen kuşlar için görkemle dekore edilir.”

(I)"Kulağa bahçe değil de eğlence parkı gibi geliyor."

(R)"Evet, ama yine de görmek güzel. Ne kadar çok düzenlenirse aynı derecede güzel görünür. Tabii burası da güzel. Tıpkı bir orman gibi."

(I)"Burası bir orman. Her taraf bir orman."

Izek alaycı görünmek yerine beklenmedik bir dürüstlükle cevap verdi.

Garip bir şekilde güzel davranıyordu. Her gün bugünkü gibi olsa ne güzel olurdu.

Haa, çok bipolar bir adam.

Ertesi sabah, bir cam sera inşa etmekle meşgul olan ve bahçede değişiklikler yapan işçileri görünce çok şaşırdım...

***

Ç.N. Şu ana kadar çevirdiğim en güzel bölümdü diyebilirim 😍 Ne kadarda aşk doluuuu resmen flörtleşmeye başladılar 😍😍😍💘💘💘

Yorumlar

  1. Sizi gidi sizi ❤️ Şimdi gidip çocuk yapın 🤗

    YanıtlaSil
  2. İzek sen komutanın sözünü mü dinliyorsun güzel bakışlar, yumuşak konuşmalar ve hediyeler nerden nereye aferin takdir ediyorum yaptıklarını 😀 Bu arada hakikaten okuduğum en güzel bölümdü hep böyle olun hatta daha samimi olun...





    Eline emeğine sağlık admincim

    YanıtlaSil
  3. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  4. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  5. Çeviri icin çok teşekkür

    YanıtlaSil
  6. Keyifli bir bölümdü çeviri için teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  7. Açıkçası çok mutluyum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder