A Barbaric Proposal - 8. Bölüm (Türkçe Novel)
İçeri girdikleri gibi sessizce şapelden ayrıldılar. Tiwakan arama grubuyla karşılaşmak kesinlikle beklenmedik bir durumdu, ancak Rienne, başka bir şey olmadan güvenli bir şekilde kurtuldukları için rahatlamıştı.
Nihayet şapelden çıktıklarında, Rienne ağır bir nefes aldı.
Gökyüzüne baktığında, ay şimdi bulutlarla örtülmüştü. Rienne
ilk kez ay çok parlak olmadığı için kendini şanslı hissediyordu.
(Rienne) “Fazla zamanım yok.”
Rienne bunu söylerken, Weroz aniden yürümeyi bıraktı ve
sordu.
(Weroz) "Ne demek istiyorsunuz?”
(Rienne) “Yas tutanlarla iletişime geçmem gerekiyor.”
(Weroz) “Evet, ölenlerin aile üyeleriyle iletişime
geçmek uygun olur... Ah.”
Weroz ilk başta farkında değildi, ama sonunda Rienne'in ne
demek istediğini anladı. Sör Kleinfelder hala hayattaysa, en kısa zamanda
onunla temasa geçmesi gerekiyordu.
Ve bahsettikleri kişi Sör Kleinfelder olduğuna göre, onu
bulmak zor olmazdı. Olabileceği tek bir yer vardı. Bunu bildiği için, Rienne yas
tutanlardan bahsettiğinde, sadece Kleinfelder’i kastediyordu.
(Weroz) "Evet, Prenses. Onlarla en kısa zamanda
iletişime geçmemiz en mantıklısı olacaktır.”
(Rienne) “Onlara cenaze hakkında görüşmek istediğimi
ve mümkünse onlarla şahsen görüşmek istediğimi söyleyin.”
(Weroz) "Mesajınızı ileteceğim.”
Sadece ilgili kişilerin anlayabileceği şifreli bir dille
konuşuyorlardı. Konuşmayı bitirdikten sonra aceleyle oradan uzaklaştılar.
Ancak Rienne, Phermos'u çok hafife almıştı.
Fark ettiğinden çok daha fazlasını bilen kurnaz bir adamdı.
*****
(Phermos) "Bize yalan söylendi.”
Diğerleri gittikten sonra Phermos doğruca Black'in odasına
gitti. Teknik olarak düşman topraklarında olmalarına rağmen, ikisi de kendi
kışlalarında oturuyorlarmış gibi rahat görünüyorlardı.
(Phermos) "O gün öldürdüğün kişi komutan olamaz.
Kılıç becerisi de çok zayıftı. Miğferi ve zırhının nasıl uyuşmadığından
bahsetmiyorum bile. Onları hızla üstüne geçirmiş gibiydi. Sanki komutan gibi
davranmaya çalışıyordu.”
(Black) “…”
(Phermos) “Sanırım bunu zaten biliyordun, değil mi?”
Black tek kelime yüzünü buruşturdu. Ateşi düştükçe yarasının
acısına daha fazla uyum sağlamaya başlamıştı.
(Phermos) "Anlıyorum. Pekala, sanırım şimdi sadece
Prenses’in ne kadarını bildiğiyle ilgili bir sorun var. Başından beri biliyormuş
gibi görünmüyor... Cesedi kendisi inceleyene kadar öldüğünü düşünmüş olmalı.
Gerçi yine de ölmüş sayılır. Kaçmadan önce kendi hayatını kurtarmak için adamlarından
birini kurtlara yem etti… Oh.”
Sanki aklına dahice bir fikir gelmiş gibi, Phermos avucuyla
alnına vurdu.
(Phermos) "Ya da belki Nauk'ta bir yerde saklanmıştır.”
Kaleyi ilk kuşattıklarında, dışarı çıkan tüm yolları kesmeye
özen göstermişlerdi. Ama fareler dirençli yaratıklardı. Her zaman kaçmanın bir
yolunu bulabilirlerdi.
(Phermos) "Durum hakkında hala pişmanlık duyuyor
gibi görünüyor. Sharka Krallığı asker talebini reddettikten sonra, gizlenip hayatını
kurtarmaya karar vermiş olmalı.”
Tiwakan, Arsak Şövalyeleri komutanının Sharka Krallığı'ndan
takviye çağırmaya çalıştığının zaten farkındaydı. Girişimde bulunmaları
doğaldı, tıpkı reddedilmeleri kadar doğaldı.
Fakat görünüşe göre böyle bir gerçeği komutanın kabul etmesi
zordu.
Phermos dilini şaklattı.
(Phermos) "Kendi başına ne yapabileceğini
düşünüyor… Bu savaş, Nauk'un kendi iradeleriyle kapılarını bize açmasıyla sona
erdi.”
Black kaşlarını çatarak karşılık verdi.
(Black) "Belki de Nauk'u ele geçirdiğimizde bittiğini
düşünmüştür.”
(Phermos) "Ne? Bununla ne demek istiyorsun?”
(Black) "Prensesle ilişkisinin henüz bitmediğini
düşünebilir.”
(Phermos) “Bu...ah...”
Phermos'un yüzünde hoşnutsuz bir bakış vardı.
(Phermos)"Arsak Şövalyeleri’nin komutanının
Prenses Rienne ile kaçmak istediğini mi ima ediyorsunuz? Ne tür bir asilzade bu
kadar saçma bir şey yapmayı düşünür? Öyle olsa bile, Prenses asla kabul
etmezdi. Nauk'a karşı büyük bir görev bilinci hissettiğini herkes görebilir.
Teklifinizi ilk başta kabul etmesinin nedeni de bu.”
(Black) “Asil olmak, aklını kaybetmeye karşı bağışıklığı
olduğu anlamına gelmez.”
İfadesi değiştikçe Phermos'un ağzı kapandı. Tekrar
konuşmadan önce bir anlığına düşüncelerine kafa yordu.
(Phermos) “Şey... aşk oyunlarına istekli kişilerin
olduğunu biliyorum, ama bunun için her şeyini boşuna feda etmeye istekli
olanları anlayamıyorum.”
Phermos dikkatsizce gözlükleriyle oynadı.
(Phermos) "Ama şimdi soruşturmamızla ilgili bir
sorunla karşılaştık. Komutan Nauk da oldukça yetenekli bir şahıs, bu yüzden
bununla sessizce başa çıkmak zor olacak... Saldırganın görünüşü nasıldı? Kabaca
boyu ne kadardı ya da belki saç rengi?”
(Black)"Görecek kadar yakın değildim.”
Black o gün bahçede olanları hatırladı.
Geriye dönüp baktığında, ok uzun bir mesafeden atılmış olmalıydı.
Black fark ettiğinde, çoktan tam arkasındaydı.
(Phermos) “Bu, saldırganın yay konusunda hatırı
sayılır bir beceriye sahip olduğu anlamına gelmeli. Komutanın kendisinin de
yetenekli olduğuna dair bir hikaye duymuştum, bu yüzden muhtemelen aynı kişi
olduklarını düşünüyorum, ama... gerçekten okla vuruldunuz mu?”
Phermos şakalaşıyormuş gibi esprili bir tonda konuştu.
(Phermos) "Bilerek vurmalarına izin vermedin,
değil mi?”
(Black) “…”
Black cevap vermedi, ama sessizliği yeterli bir cevaptı.
(Phermos) “Gerçekten mi!? Neden o kadar ileri gittiniz?
Demek istediğim, Nauk'u kontrol altında tutmak için kişisel güvenliğinizi riske
atmaya istekli olmanız şaşırtıcı, ama kendine bu şekilde zarar vermemelisiniz… Sıkıntıdan
kurtulmanız gerekiyordu, daha fazlasını omuzlamanız değil.”
Ancak Black'in yanıt olarak söylediği şey tamamen ilgisiz bir
şeydi.
(Black) "Sevgilisinin böyle bir adam olacağını
düşünmemiştim.”
Sesi o kadar alçaktı ki, Phermos boynundaki tüylerinin diken
diken olduğunu hissedebiliyordu. Boynunu eliyle ovalayan Phermos, aniden ürpermesine
neden olan şeyi fark etti.
Black öfkesini gösteriyordu.
(Black) "O ok benim yerime kolayca Prenses’e saplanabilirdi.”
(Phermos) "Bu...”
Phermos, saçma bir düşünce aklına gelene kadar sinirlerinin
ucunda durduğunu hissetti.
Black... Prenses Rienne neredeyse okla vurulacağı için mi üzgündü?
Bu muydu?
Black'e, Prenses’e ilk görüşte aşık olup olmadığını
sorduğunda hayır demişti. Fikrini mi değiştirmişti? Hayır, bundan şüpheliydi. O
kadar çabuk yapamazdı.
Black, Tiwakan'ın erkeklerine olduğu kadar kadınlara da ilgi
gösterseydi, etraflarında o kadar çok kötü niyetli dedikodular olmazdı.
….Evet, Black güzellikten etkilenecek türden bir adam değil.
Prenses, kullanması gereken biri olduğu için böyle hissediyor olmalı.
Evlenmeden önce öldürüldüğünü düşününce.. Bu kesinlikle kötü
olurdu. Başa çıkamayacakları bir şey değildi, ama kesinlikle işleri
zorlaştırırdı.
Ve kızması gayet doğaldı. Nasıl bir p*ç, sözde aşık olduğu
kadına ok atardı? Böyle bir insan, insan olamazdı.
Evet, doğal bir duyguydu. Black'in böyle sefil bir insana
biraz kızgın hissetmesi tamamen anlaşılabilirdi.
Peki neden Phermos kendini güvende hissetmiyordu?
(Phermos) "Prensesin olası ihanetini aklımızda
tutmalıyız. Bunun onu küçük bir kavgaya teşvik etme ihtimali var. Neden sadece komutanı
aramak yerine Kleinfelder ailesini tamamen yok etmiyorsunuz? Bunu yapmak,
Prenses ile iletişime geçmesini beklemekten daha kolay olur.”
(Black) “…”
Black hemen cevap vermedi.
Aslında düşünceleri biraz yavaş ilerliyordu.
Derinlerde, Phermos'un haklı olduğunu biliyordu. Sonuçta bu
bir savaştı. Eğer kazanmak isteseydi, elbette zafere ulaşmak için elinden
geleni yapardı.
Ama istediği şey zafer değildi. Onunla evlenmek istiyordu.
(Rienne) – ‘Lütfen sözünüzü tutmak için elinizden
gelen her şeyi yapın Lordum.’
‘Ona verdiğim söz buydu.’
Ve böyle bir söz vermesi ateşi yüzünden değildi. Sözünü gerçekten
tutmak istiyordu.
(Rienne) – ‘O zaman karşılıklı arzu hissi için
elimden gelenin en iyisini yapmaya yemin ederim.’
Ona yalan mı söylemişti? Yoksa sevgilisinin hala hayatta olduğunu
öğrendiği için fikrini mi değiştirdi?
Black'in bilmesi gerekiyordu.
(Black) "Hayır. Onları rahat bırak.”
(Phermos) "Ne ...? Bunun akıllıca olduğuna emin
misin?”
(Black)"Bu yol bize Prenses’in nasıl bir kadın
olduğunu gösterecek. Bu evliliği onurlandırsın ya da onurlandırmasın.”
(Phermos) “Ah. Anlıyorum o zaman.”
Phermos bunu anlayabilirdi. Tiwakan Tanrısı, mecbur
kalmadıkça Nauk'la savaşmak istemiyor gibiydi.
(Phermos)“Prenses hızlı davranan biri, bu yüzden onu
yakından takip edeceğiz.”
(Black) "Yakalanma.”
(Phermos) "Elbette.”
İşleri bitince Phermos, sanki hiç ağır bir konuşma yapmamışlar
gibi, yüzünde sıradan bir bakışla odadan çıktı.
Rafit Kleinfelder'in Nauk'a geri dönmesi beklenmedik bir
durum olsa da, bu onu pek ilgilendirmiyordu. Yıllardır savaş alanında dolaşan
bir paralı asker ordusu için bir tehdit değildi.
Black’i gerçekten ilgilendiren şey tamamen başka bir şeydi.
(Black) "...Onu öldürmeliydim.”
Bunu düşündülçe, göğsündeki o garip acı karışımı büyüdü.
Keşke nasıl bir adam olduğunu tam olarak bilseydi. O zaman belki daha iyi
hissederdi.
Rienne'in sevgilisi onun için bir tehdit değildi, ama öyle
olsa bile, adamı düşünmek onu giderek artan bir sıkıntı duygusuyla doldurdu.
[Black] "Kahretsin.”
Black agresif bir şekilde gözlerini ovuşturdu.
Şimdiye kadar tek derdi Rienne'in kendisiydi. Ama şimdi onu
tutma ve öpme şansına sahip olduğuna göre, aniden sevgilisini düşünmek onu
rahatsız etmişti.
Ve nedenini hala anlamamıştı.
*****
Düzgün bir uyku çekemeden şafak sökmüştü.
Rienne yataktan kalktı ve her zamanki gibi yüzünü yıkamaya
gitti. İyi görünmediği belli oluyordu.
(Rienne) “Yapacak çok şey var... Hasta olmamam
gerek.”
Aynadaki normalden daha solgun görünen yüzüne bakarken kendi
kendine mırıldandı. Gözleri puslu görünüyordu ve biraz kilo verdiği belliydi.
(Rienne) "Böyle devam ederse, giyecek kıyafetim kalmayacak.”
İnce bedeninden düşen büyük beden giysisinin görüntüsü
Rienne'in yüzüne kısa bir gülümseme getirdi.
(Rienne) “Bu oldukça görülmeye değer olurdu.”
‘Belki o zaman beni istemekten vazgeçerdi.’
(Rienne) “...Aptal olma. Güzel olduğumu düşündüğü
için bana aşık olmadı.”
Aynadan uzaklaşırken o düşünceyi kafasından attı.
Rienne onu geceleri ayakta tutan çok fazla sorun vardı,
ancak Rafit'e ulaşana kadar onlarla anlaşmayı bir kenara bırakması gerekiyordu.
(Rienne) “Ah, cenaze için hazırlanmaya başlarken yas
kıyafetleri giymem gerekecek.”
Ceset iade edildiğine göre, başsağlığı ve üzüntüsünü
simgelemek için siyah giymesi gerekiyordu. Nauk'ta üç gün boyunca yas tutmak
gelenekti, ancak cenaze günü de geçtikten sonra yas kıyafetlerini
çıkarabilirdi.
Bayan Flambard'dan yardım istemeden siyah bir elbise giydi.
Bunu giyerken fark etmemişti ama siyah onun için tehlikeli
bir seçimdi. Üzerindeki siyah kumaşla, teni pürüzsüz bir mermere benziyordu.
Biraz bol olan elbise vücudunu gizlemek yerine hatlarını
daha çok belli etmişti. Vücudunun etrafına sarılmış ince, yumuşak bez her
hareket ettiğinde aşağı kayıyordu.
Siyah giydiğinde, Rienne her zamanki güzelliğine kıyasla
tehlikeli, baştan çıkarıcı çekici bir kadın havası veriyordu.
Siyah onun için tehlikeli bir seçimdi çünkü şu an nasıl
çekici gözüktüğünün farkında bile değildi.
*****
Rienne, kahvaltısını, bazı ağrı kesicilerini ve yarası için
yeni bir bandaj setini alıp Black'in odasına gitti.
Tüm bu süre boyunca zarif kıyafeti ayak bileklerinin
etrafında süzülüyordu.
Rafit'in hala hayatta olduğunu öğrendikten sonra, Rienne
normalde olduğu gibi Black ile yüzleşmeye cesaret edemedi. Hala seçimini
yapmamıştı... ve hala o öpücüğü unutamamıştı.
….Eminim o da unutamamıştır.
Bu en sinir bozucu kısımdı. Black, birbirlerine bu kadar
cesur sözler verdikleri için davranışlarını değiştirmezdi.
‘Yani nasıl davranmam gerekiyor?’
Sürekli böyle olacağından korkuyordu.
(Rienne) “Ah.”
Black'in her ne kadar odasının uzakta olmasını istese de,
sanki ona inat özellikle yakın görünüyordu. Kapıya ulaşan Rienne derin bir
nefes aldı.
Ama ne kadar iç çekerse çeksin durumu değişmedi.
Tık! Tık!
Rienne elini kaldırdı ve dikkatlice kapıyı çaldı.
(Rienne) "Sabah oldu. Uyanık mısınız?”
Odayı dinledi ama kimse cevap vermedi.
‘Hala uyuyor gibi görünüyor. Tanrıya şükür.’
Ayrılmadan önce Rienne malzemelerin dizildiği tepsiyi
kapının önüne koymak için eğildi.
Ama bunu yapamadan, kapının açılma sesini duydu.
(Rienne) "Ah ....”
Black’in açık kapıda durduğunu görünce kalbinin göğsünden
fırlayacağını düşündü.
(Black) "Seni şaşırttım mı?”
(Rienne) "Hayır! Hiç, hiç şaşırmadım..”
[Black] “İyi öyleyse. Bunu ben alırım.”
Rienne ilk başta sorunun ne olduğunu anlamadı. O kadar iyi durumdaydı
ki, bu ağır tepsiyi ondan alması çok doğal görünüyordu. Omzu hala bandajlı
olmasaydı, bunu tamamen görmezden gelirdi.
(Rienne) "Ne yapıyorsunuz!?”
Rienne, yüzünde bir şok ifadesiyle tepsiyi çabucak ondan
geri almaya çalıştı.
(Rienne) "Bırakın, lütfen. Omzunuz hala iyileşmedi.”
(Black) "Sorun yok. Ağır değil.”
(Rienne) “Mesele bu değil...”
Ama ne kadar çekerse çeksin tepsi yerinden kımıldamamıştı.
(Rienne) "Yaralısınız.”
Black tepsiyi tutarken, Rienne ona baktı. O kadar büyüktü
ki, sadece göz teması kurmak için dahi başını kaldırması gerekiyordu.
Ve çok yakın duruyordu.
(Black) "Yaralarım seni rahatsız ediyor mu?”
Bunu sorduğunda sesi çok yakın geliyordu.
(Rienne) "...Evet.”
Black tekrar konuştuğunda, sesi o kadar alçaktı ki, daha çok
kendi kendine mırıldanıyormuş gibiydi.
(Black) "Bu beni de rahatsız ediyor.”
(Rienne) "Ben yaralı değilim.”
(Black) "O değil. Kıyafetlerini kastettim.”
Diğer bölüm alev alacak hissedebiliyorum. Çeviri için teşekkürler
YanıtlaSilRica ediyorum ❤️❤️🥰
SilEllerine sağlık 🥰🥰
YanıtlaSilRica ederimm🥰🥰
SilPaylaşım için teşekkürler
YanıtlaSilRica ederim, ne demek❤️
SilKeşke bi bölümcük daha olsaymış aşırı heyecanli yerinde bitti 😭😭
YanıtlaSil🥺🥺 yorumunuzu yeni gördüm, umarım diğer bölüm hoşunuza gitmiştir<33
SilÇeviri için teşekkürler ❤️
YanıtlaSilRica ederimm, ne demek🥰❤️
Silhehehehehe
YanıtlaSil🥰
SilTesekkurler
YanıtlaSilrica ederim<33
SilUww
YanıtlaSil