A Barbaric Proposal - 28. Bölüm (Türkçe Novel)
(Hizmetçi) "Bunu… önleyemedim."
Zayıf sesi Linden'in ayaklarının yakınından yükseldi. Gençliğinden
beri hayatı Kleinfelderler’e aitti. Aksi takdirde kaybedeceği hayatla, ihtiyaç
duydukları tüm kirli işlerle ilgilenmişti. Geçmişte eski başrahibi bile
öldürmüştü. Herkes onun merdivenlerden aşağı inerken düşüp boynunu kırdığını
düşünüyordu. Linden, işin bu sefer de temiz bir şekilde yapılmasını umuyordu.
(Hizmetçi) "....Yeterli zaman yoktu... Fırsatım
olmadı… Çok fazla insan izliyordu..."
Ayak bileklerine kadar uzun bir cüppe giymiş olan adam çok
kısık sesle konuşuyordu. Bu arada gözleri yere doğru çevrilmişti.
(Linden) "Buna bahane mi diyorsun?"
Thwack!
Aşağı bir darbe daha geldi. Genç hizmetçi çırpınmadan
Linden'in dayağına katlandı, ağzından kaçan tek bir acı sesi bile yoktu. Onu
her taraftan tekmeleyen Linden durdu ve derin bir nefes aldı.
(Linden) "Hiçbir kanıt bıraktın mı?"
(Hizmetçi) "Hayır."
(Linden) "Asla yakalanamazsın. Beni anlıyor
musun? Emri verenin ben olduğumu bilmelerine asla izin verme."
(Hizmetçi) "Evet efendim."
(Linden) "Onlar zor bir rakip. Asla...
yakalanmamalıyız..."
Eğer bunu yaparlarsa, bariz sonuç Kleinfelderler’in sonu
olurdu. Linden sadece bunu düşünerek gözlerini kapattı.
(Linden) "Yoksa seni atmaktan başka çarem
kalmayacak."
(Hizmetçi) "…Evet efendim."
Genç hizmetçi itaatkar bir şekilde başını salladı. Bunu
görünce, Linden biraz daha güvende hissetti. Garip bir şekilde sadıktı. En
kötüsü gerçekleşse ve kendi kimliği ortaya çıksa bile, Linden adının
hizmetçinin ağzından asla çıkmayacağından emindi.
(Linden) "Çık dışarı."
Başını salladı ve yerden kalkıp kanayan başının üzerine
elini koydu. Yaralanmasından çok, giysilerine kan bulaşmaması konusunda endişe
duyuyor gibiydi. Temiz elini kullanarak pelerininin başlığını aldı ve yüzünü
dikkatlice örttü. Linden'in odasından çıktıktan sonra, sessizce hizmetçilerin
salonunun karanlık bir köşesine adım attı.
Ona rehberlik edecek bir ışık olmadan, uzun ve dolambaçlı
merdivenlerden bodrum katına doğru indi. Sonunda ana binadan çıkıp arkasındaki
küçük müstakil eve doğru yürüdü. Ev onun görüş alanına girdiğinde, hızla
yakındaki bir ağacın arkasına saklandı. Ulaşamayacağı pencerenin hemen ötesinde
durmuş ve gözleri pencereye odaklanmıştı. Bu renkli cam pencereden bir insanı
görülebiliyordu. Zar zor görülebilen bir gölge gibiydi. O, elinde leğen tutan zayıf
ve hüzün dolu bir kadındı.
(Hizmetçi) "..."
Hizmetçinin gözleri kadını izlerken gözyaşlarıyla dolmaya
başladı. Kendisi gibi basit bir hizmetçinin Kleinfelderler için böyle korkunç
şeyler yapmaya zorlanmasının nedeni oydu. Orada bir süre kaldıktan sonra
Kleinfelder malikanesinden ayrılarak izlediği yolu takip ederek yaşadığı yere
geri döndü. Adı Klimah olan hizmetçi tapınağa doğru ilerliyordu.
*****
(Rienne) "…"
Yorgun olmasına rağmen, uykusunu tam alamadan uyanmak ona
artık normal gelmeye başlamıştı. Sabahın erken saatlerinde güneş pencerelerden girerken,
Rienne'nin gözleri ışığa uyum sağlamaya çalıştı.
(Rienne) "Sabah oldu bile..."
Ama vücudu o kadar yorgundu ki, hareket etmek istemiyordu. Rienne
gözlerini açıp saymaya başladı.
(Rienne) "Bir... İki... Üç."
Sonunda gücünü toplayan Rienne, battaniyelerini bir kenara
itti.
(Rienne) "Dünden daha soğuk."
Rienne çıplak ayaklarını yataktan yere indirmeye
başladığında, soğuk havanın cildinde kesildiğini hissetti. Bir an bile boşa
harcamadan, terliklerini giydi ve sabahlığını üstüne geçirdi.
‘Kıştan gerçekten nefret ediyorum. Hava soğudukça işler
zorlaşıyor gibi geliyor.’
Kış henüz başlamamıştı bile ama sıcaklığın birazcık bile düşmesiyle
birlikte çarşaflarının sıcaklığını özlemeye başlamıştı.
(Rienne) "Acele etmeliyim."
Mevsim beraberinde kapsayıcı bir uyuşukluk hissi getiriyor
gibiydi, ama bu duygu ne kadar güçlü olursa, kendini hareket ettirmek için o
kadar çok zorlaması gerektiğini biliyordu. Yıkanmak ve üzerini değiştirmek
isteyen Rienne, giydiği sabahlığı çıkardı ve üzerinde sadece geceliği varken
aceleyle banyoya girdi.
(Rienne) "...Ah."
Ama kapıyı açtığı anda vücudu dondu. İçeride zaten biri
vardı. Ondan çok da farklı olmayan Black’in üzerinde sadece bir pantolon vardı
ve sanki onu da çıkarmak üzereymiş gibi görünüyordu. Sanki o da yıkanmayı
düşünüyor gibiydi.
(Rienne) "Neden... buradasınız...?"
Rienne o kadar utanmıştı ki, kapıyı kapatıp gitmeyi düşünememişti.
Tek düşündüğü şey, ilk etapta neden banyosunda soyunduğuna dair yakıcı bir
soruydu.
(Black) "Önce sen mi hazırlanmak istersin?"
Black elini hala pantolonunun bel çizgisinde tutarak sordu.
(Rienne) "Hayır, ben... Neden buradasınız...?"
(Black) "Uyandığını bilmiyordum."
(Rienne) "Ama neden...?"
(Black) "Artık burası benim de banyom."
(Rienne) "Ah..."
Her şeyi hatırlamıştı. Yandaki odayı kullanıyordu, bu da
bundan sonra bir banyoyu paylaşmaları gerektiği anlamına geliyordu.
Tak!
Aklı başına gelen Rienne, banyo kapısını kapattı.
(Rienne) "Özür dilerim... Son zamanlarda birçok
şey oldu... bu yüzden henüz tam olarak olayları algılayabilmiş değilim."
Rienne sıkıca kapattığı kapının arkasından konuştu. Hala o
kadar şok olmuştu ki ağzı da düzgün çalışmıyordu.
‘Ben ne yaptım... Bunu nasıl unutabildim?’
Tam o sırada, kapının diğer tarafından yaklaşan ayak
seslerini duyabiliyordu. Rienne, açmaya çalışması ihtimaline karşı kapı kolunu
sıkıca tuttu.
(Black) "Sorun değil."
Ama söylediği tek şey buydu. Kapıyı açmak için hiçbir
girişimde bulunmasına rağmen Rienne rahatlayamadı. Utancına tanık olacak kimse
olmamasına rağmen, yüzünün ısındığını hissedebiliyordu.
(Rienne) "Gelecekte bu tür şeylere daha fazla
dikkat edeceğim... Bu yüzden lütfen rahatça yıkanın."
(Black) "Burada küvet yok. Bunun bir nedeni var
mı?"
Rienne oradan ayrılma şansı bulamadan önce, Black çok ani
bir soru sordu.
(Rienne) "Ne?"
(Black) "Neden küvetin olmadığını
soruyorum."
(Rienne)"Ah, küvet..."
Eskiden bir tane vardı. Bir zamanlar o odanın içinde büyük
ve renkli mermer bir küvet vardı. Altın kenarlarla kaplı güzel bir parçaydı ve
şimdi büyük ve boş olan banyoyu canlandırmak için harikalar yaratıyordu. Ama
diğer birçok şey gibi, satılmıştı... İnce mermer birkaç parçaya bölünmüştü ve
şimdi Kleinfelder'in bahçesine dekorasyon olarak yerleştirilmişti.
(Rienne) "...Ona ihtiyacım yoktu. Küvet olunca çok
fazla su kullanıyormuşum gibi hissettim."
Bunu söylerken, Rienne'in kalbi bir an için sıkıştı. Diğerleriyle
karşılaştırıldığında bu çok daha küçük bir yalandı, ama bunu bu kadar sık
yapmak zorunda kaldığı için kendini iyi hissetmiyordu.
(Rienne) "Küvete ihtiyacın var mı?"
(Black) "Şu anda değil."
(Rienne) "O zaman neden...?"
(Black) "Gelecekte birlikte yıkanmak isteyebiliriz."
(Rienne) "N-ne?"
Rienne söyleyecek bir şeyler bulmaya çalıştı, ama ağzını
açtığında hiçbir şey çıkmadı.
‘Yıkanmak... beraber? Ama neden?’
(Black) "Sana yeni bir tane alacağım."
(Rienne) "…"
Ve bu konuşmanın sonuydu.
Kapının ötesindeki sessiz banyonun içinden, kumaşın cilde sürtünme
sesi geliyordu. Black’in kıyafetlerini
çıkarmasının sesi...
‘Ama... neden....’
Rienne bilinçsizce boğazındaki kuru tükürüğü yuttu.
‘Neden... Cidden benimle banyo yapmak istiyor musun?....’
Sonra sıçrayan suyun sesini duydu. Muhtemelen şimdi yüzünü
yıkıyordu. Rienne birdenbire onun yüzünü dikkatlice yıkarken ona doğru eğdiği
anı hatırladı.
Nemli omuzlarının ve kollarının görüntüsünü ya da suya
batırılmış saçlarının alnına yapıştığını hayal etmesi çok kolaydı.
‘Neden yapalım? Beraber...?'
Rienne bu düşünceye dayanamadı ve hızla arkasını döndü.
‘Bütün bunlar onun suçu, öyle görünürken çok garip şeyler
söylüyor.’
Kulaklarını kapatan Rienne, odasına döndü. Sıçrayan suyun
sesi hiçbir şeydi. Ne zaman kendi yüzünü yıkasa, bunu her zaman duyuyordu. Ve
yine de, kalbi çarpmayı bırakmamıştı… Arkasındaki kapıyı kapatan Rienne
hareketsiz durdu ve atan kalbi sakinleşene kadar bekledi.
‘..... Bunu yapmaya devam edemem.’
Bu adam için tetikte olmanın ötesinde herhangi bir duyguya
sahip olmak iyi bir fikir değildi.
‘Onun gerçek amaçlarının ne olduğunu bilmek zorundayım… Herkesin
amacının intikam olduğunu söyleyip durmasının ardındaki gerçek ne olabilir?’
Rienne sert bir şekilde yutkundu.
Yaşlı dilenci ile tekrar buluşması gerekiyordu..
*****
(Bayan Flambard) "Ne? Nereye gideceğinizi
söylediniz?"
(Rienne) "Tapınağın girişine."
(Bayan Flambard) "Ama neden bu kadar aniden?
Orada işiniz mi var?"
(Rienne) "Evet."
Bayan Flambard şaşkın bir halde sorduğunda, Rienne hemen
sözünü kesti. Ona her şeyi anlatmanın bir anlamı yoktu. Black'in ne yaptığı
konusunda endişelenmek Rienne’in işiydi ve kadına gereksiz bir endişe vermek
istemiyordu. Daha da önemlisi, Bayan Flambard dürüst bir kadındı. Rienne ona
bir şey söyleseydi, potansiyel olarak onlara zarar vermek için orada olduğunu
bilseydi, sakince Black'in önünde duramazdı.
(Rienne) "Sadece dün gördüğüm yaşlı adam için
endişeleniyorum. Tapınak normalde yiyecek dağıtır, ama merdivenler henüz tamir
edilmedi, bu yüzden ona kendim bir şeyler götüreceğim. "
(Bayan Flambard) "Bu durumda, muhafızlara bunu
sizin için yapmalarını emretmelisiniz. Böyle bir şeyle başa çıkamayacak kadar
meşgul değil misiniz?"
(Rienne) "Bunu kişisel olarak yapmak istiyorum.
Eminim yapacak çok şeyin vardır, bu yüzden yalnız başıma gitmem sorun olmaz."
Bayan Flambard bunu duyunca sarsıldı.
(Bayan Flambard) "Ne? Hayır, böyle bir şey
yapamazsınız! Tek başınıza gitmek için çok uzak!"
(Rienne) "Bir muhafızdan bana eşlik etmesini
isteyeceğim."
Olabildiğince hızlı hareket etmesi gerekiyordu. Tiwakanlar
çoktan Nauk Kalesi'ne yerleşmeye başlamıştı. Rienne dışarı çıkmak isterse,
Black ona kendisinin eşlik edeceğini ya da adamlarından birine onunla gitmesini
emredeceğini söylemişti. Bu, muhafızlaın lideriyle ayrı ayrı konuşması ve kimse
fark etmeden önce geri dönmesi gerektiği anlamına geliyordu.
(Rienne) "Bu yüzden lütfen yanıma almam için
bana biraz yiyecek hazırla. Tercihen elleriyle yemesi kolay bir şey olsun."
(Bayan Flambard) "Eğer başka seçeneğiniz yoksa, elden
bir şey gelemez ama sizinle gelmek için ısrar etmeliyim."
(Rienne) "Hayır dadıcığım. Düğün kıyafetlerini ayarlamaya
odaklanmanız gerekir. Unuttunuz mu? Düğüne sadece sekiz gün kaldı ve zamanın
tükenmesinden endişe etmediğim tek bir an bile geçmedi."
(Bayan Flambard) "Ah, doğru... Yiyeceklerle
ilgilendikten sonra işe geri döneceğim.... Ama..."
(Rienne) "Ne oldu?"
Bayan Flambard sessizleşerek uzaklara baktı.
(Rienne) "Ne oldu?"
(Bayan Flambard) "Düğün töreni hakkında..."
(Rienne) "Evet?"
(Bayan Flambard) "Kıyafetleri değiştirirken
tarihe dikkat etmeye özen gösteriyorum ama... dün başrahip..."
Bayan Flambard bir an tereddüt etti ve sonra konuşmaya devam
etti.
(Bayan Flambard) "Yeni bir başrahip atanana
kadar beklememiz gerekmiyor mu?"
(Rienne) "Doğru..."
(Bayan Flambard) "Hatırlayabildiğim kadarıyla, başrahip
Motiya'nın gömülmesinden sonra, başrahip Milrod'a görev verilmeden önce dokuz
gün geçmişti. Beklemeleri için bir neden olduğunu biliyorum, ama şimdi düğüne
sadece sekiz gün kaldı, bu yüzden nikah memuru hakkında ne yapacağımızdan emin
değilim. Umarım Tanrı, ölümden bu kadar kısa bir süre sonra düğün kıyafetleri
üzerinde çalıştığım için beni cezalandırmaz."
(Rienne) "Ah..."
Rienne'nin ifadesi sertleşti.
‘İşte bu yüzden onu öldürdüler... Düğünü ertelemeye
çalışmak için.’
Kleinfelderler’in başrahibi öldürmelerinin nedeni buydu.
Yeni başrahip seçildikten sonra, tapınak yasasına uygun olarak, dua ederek
kendini Tanrı'ya adamak için dokuz gün boyunca oruç tutardı. Bu, ilahi ile ilk
'konuşması' olarak kabul edildi. Eğer Tanrı yeni başrahibin meşruiyetini
tanımazsa, dokuz güne ve açlığın çöküşüne dayanamayacağı söylenirdi. Bu süreç, başrahip
için bir geçiş ayini olarak kabul edilir ve bir gün bile göz ardı edilemezdi.
(Bayan Flambard) "Hasta görünüyorsunuz, Prenses.
Kendinizi hasta hissediyor musunuz?"
Rienne'e bakarken yüzü endişeyle doluydu.
(Rienne) "Hayır... Ben hasta değilim."
Korkuyordu. Kleinfelder sırf düğünü ertelemek için bu kadar uğraştıktan
sonra ne yapmayı planlıyordu? Nauk üzerindeki kontrolden vazgeçecek türden
insanlar değillerdi, ama aynı zamanda Tiwakan'ı asla açık bir savaşta
yenemeyeceklerini biliyorlardı. Eğer iş oraya gelirse, karanlığın örtüsü
altında onu sırtından bıçaklamaya çalışacaklardı.
(Bayan Flambard) "Emin misiniz?"
(Rienne) "Evet... İyiyim."
(Bayan Flambard) "Pekala, tamam o zaman. Tüm bu
olanlardan sonra iyi uyuyamadığınızı biliyorum, bu yüzden biraz yorgun
olsaydınız anlardım. Ama şimdi endişelenmemiz gereken bir şey eksildiği için
mutluyum."
(Rienne) "Ne?"
Bayan Flambard, Rienne'in kolunu garip bir şekilde
sıvazladı, sanki ona içini rahat tutabileceğini söylüyormuş gibiydi.
(Bayan Flambard) "Özel gününüz, Prenses. Eğer
düğün ertelenecekse, o zaman ilk geceniz de ertelenmeli, bu yüzden en azından
şimdi bunun için endişelenmemize gerek yok. "
(Rienne) "Ah… Evet, haklısın."
(Bayan Flambard) "O zaman gidip biraz yemek
hazırlayacağım. Elimden geleni yapacağım, ama çok fazla değilse şimdiden özür
dilerim."
(Rienne) "Anlıyorum. Lütfen acele edin."
(Bayan Flambard) "Evet, Prenses."
Bayan Flambard ayrıldıktan sonra Rienne dışarı çıkmaya
hazırlanmaya başladı. Bütün bu süre boyunca kafa karışıklığı başını döndürmüştü.
Düğünü ertelerlerse, özel gününü güvenle gizleyebilirdi. Ama aynı zamanda,
Kleinfelderler'e bir sonraki hamlelerini hazırlama şansı verecekti.
‘Peki şimdi ne yapabilirim?’
Karmaşıklıklar, kendi kendine çözemeyeceği bir düğüm gibi birbirine bağlanmıştı.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Ellerine sağlık🥰🥰
YanıtlaSilTeşekkür ediyorumm🥰🥰
SilHarikasınızzzz😍
YanıtlaSil❤️😚
SilLütfen yeni bölüm gelsinn:'((
YanıtlaSilEvlenin artık ya🥲
YanıtlaSilEllerine sağlık
Anaaaaaam düğün ne zaman düğüüüün yeter gari
YanıtlaSilHay aq iyice Türk dizisine bağladı.
YanıtlaSilHer taşın altından bir b*k . Her b*kun altından linden çıkıyor 🤦♀️