A Barbaric Proposal - 20. Bölüm (Türkçe Novel)

a barbaric proposal novel - chapter 20

(Black)
"Hayır."

O kadar çabuk cevap verdi ki, Phermos'un kafası bir anlığına karıştı.

(Phermos) "O zaman neden...?"

(Black) "O hala kalbinde."

Bugün olan her şeyi hesaba katarsak, Black'e göre durum böyle görünüyordu. Kendisi aramasa bile, Rienne'in eski sevgilisi hala onu görmeye gelmişti ve aynı zamanda o da varlığını ondan gizlemeye çalışmak için açıkça panik içine girmişti. Hatta sırf odadan çıkmasını sağlamak için onu baştan çıkarmak gibi son derece karaktersiz bir girişimde bulunmuştu.

‘... İşe yaramadığını söylemek yalan olur gerçi. ‘

Bu fikir onu o kadar heyecanlandırmıştı ki, bir an için aklını tamamen kaybetmişti. Her şeyin ne kadar şüpheli olduğunu tamamen görmezden gelen zihni, sadece kıyafetlerini aradan çıkarma düşünceleriyle doluydu.

Ama Rienne'in vücudunun korkudan titrediğini hissettiği an, aniden duyuları geri döndü ve kafasındaki sis temizlendi. Bu duyguyu artık ateşine bağlayamıyordu ve bunun nedeni onun odadan çıkmasını sağlamak için acele etmesi değildi. Sadece Rienne'i istiyordu. Onu, her zaman kendisine ait olan şeyleri sadece elinde tutma arzusunun dışında istiyordu.

(Black) "O kadın...”

Black aniden konuşmaya başladı. Bunu gören Phermos tam konuşacakken sustu ve onu dinledi.

(Black) "Onun Nauk'un bir parçası olduğunu sanıyordum."

Her zaman birini kazanmanın doğal olarak diğerini elde etmek anlamına geldiğini düşünürdü. Prenses ve Nauk'un bu anlamda ayrılmaz olduklarından çok emindi. Ama bugün, bunun ne kadar yanlış olduğu gayet net bir şekilde belli olmuştu.

Nauk ile olan bağlantısından bağımsız olarak Rienne'i istediğini fark ediyordu. Sanki ilk etapta ondan hiç alınmamış gibi, onu tamamen geri istiyordu,.

(Phermos) "İşlerin bana daha önce söylediklerinizden farklı olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?"

Uzun süre düşündükten sonra, Black ağır bir şekilde başını salladı.

(Black) "Evet."

(Phermos) "Nasıl olduğunu sorabilir miyim?"

(Black) "Bu sefer her şeyi geri alacağım."

Bir şeyi bütünüyle "almak", basitçe ona "sahip olmaktan" tamamen farklıydı. Şimdi yapmak istediği şey, en başından beri yapması gereken şeydi.

‘Diğer erkeklerin müdahale etmesine izin verme... ve onların tüm izlerini yok et.’

Bu da Rafit Kleinfelder'in ondan çaldığı şeyi, Rienne'in kalbini geri alması gerektiği anlamına geliyordu.

(Phermos) "Anlıyorum."

Phermos iç çekme dürtüsünü bastırdı.

(Phermos) "Eğer hislerinizden eminseniz, Lord’um... o zaman elimden geleni yapacağım."

Prenses Rienne ne kadar isteksiz olursa olsun, Black'in iradesi mutlaktı ve Phermos'un lordunun seçtiği kadın hakkında herhangi bir yorum yapma hakkı yoktu.

(Phermos) "Bir dahaki sefere böyle bir şey olmaması için Prensese iyi bakmalıyız."

Başını eğip ve kaşlarını çatmışken, Black başını salladı. Asla bir 'bir dahaki sefere' olmayacağından emindi. Çünkü Rafit Kleinfelder bir daha asla Prenses Rienne ile karşılaşmayacaktı..


*****


Bütün gece uyanık kaldıktan sonra, Rienne sonunda şafağın ilk ışığında yataktan kalktı.

Dün olanlar, iyi bir gece uykusu çekmesini imkansız hale getirecek kadar zihnini rahatsız etmişti. Bu adam neden hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranıyordu? Ne düşünüyordu? Onunla oynuyor muydu? Eğer öyle olmasaydı, o zaman gerçekten bu sefer bunu görmezden mi gelecekti? Hepsi ona dokunduğu için miydi? Bu kadar basit bir şey... gerçekten böyle bir şeyi yapmasını sağlayacak kadar anlamlı olabilir miydi?

...Rienne, dünün ne kadar tehlikeli olduğunun farkındaydı. Sadece yatak odasına gizlice başka bir adam sokmakla kalmamıştı, bunun da ötesinde, Rafit'in kimliği açığa çıkabilirdi. Bütün bu zaman boyunca kendini gizlemeye çalıştığı ortaya çıkacaktı. Ama ne olursa olsun, işin aslı Rienne'in nişanlısına inkar edilemez bir şekilde ihanet etmiş olmasıydı. Buna göz yummaya istekli olduğuna inanamıyordu. Gerçeklerden habersiz olmasına imkan yoktu, bu yüzden sadece onun iyiliği için görmezden gelmeyi ya da nazik olmayı mı seçiyordu?

‘... Mümkün değil.

Bu dünyada böyle bir şey yapacak hiç kimse yoktu. Ve böyle biri var olsa bile,  bu kişi tüm insanlar içinden Lord Tiwakan olmazdı.

‘Nasıl evlenme teklifi ettiğini kendine hatırlatmasına gerek var mıydı?’

Kalesini kuşattığında, bu süreçte yüzlerce insanını öldürmüştü. Rienne gözlerini kapattı ve uzun süre iç çekti.

(Rienne) "Bilmiyorum... sadece hazırlanmalıyım."

Bugün cenaze töreni vardı. Tapınakta yapılacaktı ama Rienne yine de katılmak zorundaydı.

(Rienne) "Şimdiye kadar başkalarının uyanmış olacağını düşünmüştüm... ama sanırım kimse uyanık değil."

Rienne, zihnini meşgul etmek için yapabileceği şeyler olduğu için kendini şanslı hissediyordu. Siyah kıyafetler, eldivenler ve yüzünü örtmek için bir peçe hazırlaması gerekiyordu, ama o kadar erken uyanmıştı ki, herkes hala uyuyordu. Kimseyi rahatsız etmek istemeyen Rienne, yüzünü yıkamak için su almayı kendine görev edinmeye karar verdi.

(Rienne) "Cenaze töreni yapıldıktan sonra..."

Rafit Kleinfelder resmen ölü bir adam olacaktı ve Rienne en azından kısa süreliğine rahatlamış olacaktı.

Üzerinde sadece yas elbisesi olan Rienne, bir su kabı ile mahzene doğru yöneldi..


*****


Bir kuyuları vardı, ama idareli kullanılması gerekiyordu. Uzun yıllar kuraklıktan muzdarip olduktan sonra, Nauk sahip oldukları her damla suyu el üstünde tutmayı öğrenmişti.

Kalede kullanılmak üzere ihtiyaç duydukları su günde bir kez kuyudan çekilerek mahzendeki bir havzada bekletilirdi. Herhangi birinin fazladan suya ihtiyacı varsa, Rienne'nin iznini alması ve Rienne kullanımı kişisel olarak doğrulaması gerekiyordu.

Şafak vakti mahzen sessizdi. Zifiri karanlık olmasına rağmen, Rienne daha önce kendi suyunu almak için oraya gitmişti, bu yüzden havzaya doğru kolaylıkla ilerledi.

(???) "Prenses."

(Rienne) ".....!"

Ama gölgelerden birinin çıkması beklenmedikti. Rienne o kadar şaşırmıştı ki, su için taşıdığı testiyi neredeyse düşürüyordu.

a barbaric proposal novel - chapter 20

(???) "Ah, tuttum!"

Bilinmeyen o kişi hızla içeri girdi ve dengesiz testiyi tutmasına yardım etti.

(Rienne) "Ne… Hyde?"

(Hyde) "Evet, Prenses. Sizi ürküttüğüm için özür dilerim."

(Rienne) "Burada ne yapıyorsun?"

(Hyde) "Ah, bu... Ah, ama yakalanamam."

Hyde, Weroz'un bir zamanlar eğittiği özel askerlerden biriydi, ama ne yazık ki güçlü bir şövalyenin niteliklerine sahip değildi. Weroz'a göre, Hyde bu nedenle kaleye geldikten kısa bir süre sonra eve gönderildi. Hyde'ın gözleri karanlıkta dolanıp dururken sesini olabildiğince alçalttı.

(Hyde) "Lord Weroz'dan size bir mesajım var, Prenses. Bana bunu başkalarından bir sır olarak saklamamı söylediği için burada saklanıp bekliyordum."

(Rienne) "Buraya geleceğimi nereden bildin?"

(Hyde) "Ah… aslında bilmiyordum. Hizmetçiniz buraya geldiğinde iletmesini isteyecektim. Size yakın birinin, her sabah yüzünüzü yıkamanız için su almaya geleceğini biliyordum."

Mesajını iletmeden önce uzun süre beklemesi gerektiğini düşünmüştü. Bu büyük bir şanstı.

(Rienne) "Peki ya Lord Weroz? İyi mi? Nerede olduğunu biliyor musun?"

Rienne'in sorusu üzerine Hyde başını salladı.

(Hyde) "Emin değilim."

(Rienne) "Ne? O zaman bu mesajı aldığında Lord Weroz neredeydi?"

(Hyde) "Birdenbire çalıştığım fabrikaya geldi. Onu görünce ben de şaşırdım..."

Weroz'un Kleinfelder Malikanesi'ndeyken kaybolduğu için, Rienne yaralanabileceğini düşünmüştü. Şimdi görünüşe göre kendi başına kaçtığını duyuyordu. Her şey çok kafa karıştırıcıydı.

(Hyde) "Ama bana bu mesajı elimden geldiğince iletmemi söyledi."

Hyde tekrar odanın etrafına baktı ve Rienne'i daha yakına çağırdı.

(Hyde) "Bana yaklaşın lütfen, Prenses."

Ahlak sahibi bir adam bunu bir prensese yapmazdı, ama Rienne dediğini yaptı. Eğer bu Weroz'dan gelen bir mesajsa, o zaman ne olursa olsun onu duyması gerekiyordu. Rienne yaklaşınca, Hyde mümkün olduğunca sessizce fısıldadı.

(Hyde) " 'O adama güvenme’ dedi."

(Rienne) "Ne?"

(Hyde) "Lord Weroz, o adamın Nauk'ta bulunmasının nedeninin intikam almak istemesi olduğunu söyledi."

(Rienne) "...!"

Rienne'in karanlıkta neredeyse gri görünen canlı yeşil gözleri genişledi. Hyde bunu fark etmedi ve mesajın geri kalanıyla devam etti.

(Hyde) "Dikkatli olmanızı ve o dönene kadar düğünü ertelemenizi söyledi. Lord Weroz, o adamın sırlarını ortaya çıkarabileceğine ve onları geri gönderebileceğine inanıyor."

(Rienne) "Yani, Lord Weroz..."

(Hyde) "Evet. Nauk'tan çoktan ayrıldı."

Rienne şaşkınlıktan titriyordu...


*****


‘Ailesi Nauk'tan biri tarafından öldürüldü.’

'İntikam için burada.'

Hikayeler eşleşmişti.

(Rienne) "Nasıl...?"

Rienne bilinçsizce tırnağını yemeye başladı. Weroz böyle bir şeyi nasıl bilebilirdi? Kleinfelder Malikanesi'nde kaybolmuştu, bu yüzden Rienne oradayken etrafa daha iyi sormadığı için kendini tekmeliyordu.

İntikam mı?

İlk başta Rienne böyle uyduruk bir hikayeye inanmadığını söylemişti. Rafit'in adamın kötülüğünü kanıtlamak için bu kadar çabalamasının saçmalık olduğunu düşünüyordu.

‘Ama… belki de değildir.’

Uzun bir süre, Black'in davranışları Rienne'e anlamsız gelmişti, ancak intikam bağlamına koymak işleri biraz daha netleştirdi.

‘Sadece kellemi alıp işi bitiremez miydi? Yoksa benim daha acımasız ve acı verici bir son mu çektiğimi görmek istiyor? Nauk'u kökünden kurutmak istediği için mi kapıları kırıp onu hemen öldürmekten kaçınmıştı?..’

(Bayan Flambard) "Ne dediniz, Prenses?"

Rienne kendi kendine mırıldandığında, Bayan Flambard saçlarını titizlikle tararken ve cenaze töreni için siyah kurdelelerle bağlarken fısıldadığını duydu.

(Bayan Flambard) "Ah, oh hayır, Prenses! Tırnaklarınıza ne yapıyorsunuz!?"

Çok geç fark eden Bayan Flambard, Rienne'i çabucak azarladı.

(Bayan Flambard) "Hayır, hiçbir şey söylemeyin. Bunu neden kendinize yapıyorsunuz? Güzel tırnaklarınızı nasıl böyle mahvedebilirsiniz? Lütfen burada bekleyin."

Kadın tarağı bıraktı ve yakındaki bir kutuda hızla tırnak makası aradı.

(Rienne) "Ah..."

Birdenbire, Rienne elinin durumuna bakarak utandı.

(Bayan Flambard) "Bana elinizi verin."

(Rienne) "...Üzgünüm."

Rienne nazikçe elini uzattı, kadın tırnaklarını dikkatlice sabitlerken iç çekti.

(Bayan Flambard) "Onlara oldukça eziyet etmişsiniz, Prenses."

(Rienne) "Sorun değil, sadece elinden geleni yap. Tırnaklarımın pek bir önemi yok."

(Bayan Flambard) "Tırnaklar sadece tırnak olabilir ama... sizin elleriniz hâlâ krallığımızın tek ve biricik prensesinin elleri." (Y/N; Ay bir de bayıl istiyorsan feriha..)

(Rienne) "..."

Bayan Flambard gözyaşlarına boğulmak üzereymiş gibi görünüyordu. Rienne sadece bir saniye önce ağlamaya başlamak üzereymiş gibi hissetse de, bu hissi çabucak bastırdı. Bayan Flambard ağlarsa Rienne’de sakin kalamazdı.

(Rienne) "Nauk'ta güzel ellere sahip olmanın ne anlamı var? Bu yüzden ağlama ve elinden gelenin en iyisini yap - ow!"

Tam bunu söylerken, Rienne elini hareket ettirdi ve makasın kenarıyla kendini kesti. Tırnak makası eski ama keskindi ve tırnağının altındaki eti merhametsizce kesmişti. Bayan Flambard nefesini tuttu.

(Bayan Flambard) "Ah, Prenses!"

Rienne'in parmağının ucundan kan fışkırdığını göremeyecek kadar şok olmuştu, bu yüzden kekelemeyi bırakamadı. Bayan Flambard, tırnak makasını kenara attı ve Rienne'nin ellerini kendi elleriyle kavradı.

(Bayan Flambard) "Ne yapmalıyım? Ah, hepsi benim hatam..."

(Rienne) "Hayır, benim hatam. Bunu sen yapmadın."

(Bayan Flambard) "Ama çok kanıyor ve eminim ki çok acı verici olmalı..."

Rienne, dadısını ağlatmamak için çok uğraşmıştı ama yine de bir şekilde ağlatmıştı. Kendini gülümsemeye zorlayan Rienne, acıdan kurtulmak için elinden gelenin en iyisini yaptı.

(Rienne) "Bu doğru değil. Hiç acı verici değil, bu yüzden şimdi beni bırakabilirsin."

(Bayan Flambard) "Ne demek istiyorsunuz? Çok fazla kanamanız var."

(Rienne) "Cenaze töreni yakında başlayacak. Geç kalamam."

(Bayan Flambard) "Ama bununla..."

Bırakmaya isteksizdi. Kadın orada oturdu ve Rienne'in elini uzun süre tuttu.

(Bayan Flambard) "En azından kanamayı durdurmalıyız. Gidip biraz ilaç alacağım, bu yüzden yara üzerinde baskı uygulamaya devam edin, Prenses."

Tereddütle, oturduğu yerden kalktı ve oradan ayrıldı.

(Rienne) "... Oldukça derin."

Yara inkar edilemez derecede büyüktü. Biraz korkutucuydu. Düşünceleri ise karmakarışıktı.

‘Nauk'tan intikam alacak.’

Kan kaybıyla karışan sonsuz düşünceler başını döndürdü.

(Rienne) "... Acıyor..."

Rienne ellerini sıkıca kenetledi. Yarayı kendi gözleriyle görmesi daha fazla acı hissetmesine neden olmuştu ve Black'in evlenme teklif etme konusundaki gerçek nedeniyle yüzleşmeye çalıştıkça zihni daha da karışıyordu.

(Rienne) "Gerçekten... acıyor..."

Ve şimdi dadısı da yanında olmadığına göre, Rienne sonunda ağladı. Kendine Weroz'un iddialarının arkasında hiçbir kanıt olmadığını, bunların sadece basit kelimeler olduğunu söylemeye çalıştı.

‘ Asılsız ve dayanağı olmayan sözler.’

Ama yine de, acı hala ortadan kalkmadı. Hissettiği acı, tıpkı tırnağının altındaki acı gibi devam ediyordu.

(Rienne) "Ya eğer..."

Ya gerçekten intikam almaya çalışıyorsa? O zaman ne yapardı? Emin değildi, ama emin olduğu bir şey vardı.

‘Gardımı düşüremem.’

Ona karşı ne kadar kibar veya nazik davranırsa davransın, asla ona kanmamalıydı.

Yorumlar

  1. Böyle kısır döngüye giren romanlar beni boğuyor, bu heyecan oluşturmuyor. Aksine seriden soğutuyor. Yazar niye bunu yapar anlamıyorum.
    Çeviri için teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sana katılıyorum:(( Hikayenin gidişatı yavaş.. yorumun için teşekkür ediyorum<3

      Sil
  2. Ellerine sağlık çevirmenim.. biriktirip biriktirip gelip okuyorum iyi ki varsın :)
    -Sahra..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaa🥺🥺 Asıl sen iyi ki varsınn<33 keyifli okumalar dilerim❤️😚

      Sil
  3. off tek sorun iletişimsizlik yeminle

    YanıtlaSil
  4. Ellerine sağlık🥰🥰

    YanıtlaSil
  5. Bırakın alsın intikamını yiğidim 😂

    YanıtlaSil
  6. Yavas ilerlemese güzel bir hikaye ama ilerde hizlanir berki

    YanıtlaSil
  7. Evet arkadaşlar kitabı haram kılıp bizi kanser etme özelliğine sahip o bölüm geldi hayırlı olsun burdan bşr üç yüz bölüm çıkar kxkxkx

    YanıtlaSil

Yorum Gönder