A Barbaric Proposal - 11. Bölüm (Türkçe Novel)

a barbaric proposal novel

(Linden)
"Yani, başsağlığı dileklerinizi şahsen iletmeye geldiniz, hm?"

Linden Kleinfelder'in yüzündeki ifade hoş karşılanmaktan çok uzaktı ama ifadesinde hiçbir keder bulunmuyordu. Ne de olsa yeğeninin ölmediğinin tamamen farkındaydı.

(Rienne) "Evet, öyle."

Birkaç kez giriş talebinde bulunmuş olmasına rağmen Linden, Rienne’e bolca zaman vermişti. Ona giriş izni vermek için acele etmemişti.

Nauk'un mali durumu kırmızıya döndüğünden beri, işini düzgün yapmaya olan ilgisini tamamen kaybetmişti ve bu, Rienne'in kraliyet mülkünü satarak açığı kapatmak zorunda kaldığı noktaya gelmişti. Nasıl bakılırsa bakılsın, bir prensesin bu adamın iradesine boyun eğmek zorunda kalmasının bir anlamı yoktu, ama Rienne'in Kleinfelders konusunda kendi başına yapabileceği hiçbir şey yoktu.

Kraliyet Muhafızlarını kullanıp onları zorlayabilirdi anca Kleinfelder’lerin şövalyelerini kendi başına alt etmesi mümkün değildi.

(Rienne) "Eminim şimdiye kadar duymuşsunuzdur, ancak Tiwakan ve Arsak ailesi arasındaki birlik önümüzdeki on beş gün içinde gerçekleşecek. Kleinfelders, Nauk'un en büyük ailesi olduğundan, dost eli uzatmanızı istiyoruz.”

(Linden) "Benden düşmanımızın düğününe katılmamı mı istiyorsunuz?"

Linden sesinde açık bir düşmanlıkla konuşsa da, Rienne onunla yüzleşirken tamamen sakindi. İkisi de Tiwakan'ın düşman olmadığını biliyordu.

Çünkü Rafit ölmemişti.

(Rienne) "Evet."

(Linden) "Tüm saygımla, teklifi kabul etmiş olmanızın, aklınızı tamamen yitirdiğinizin yeterince kanıtı olduğunu düşünüyorum, Prenses."

(Rienne) "…"

Bariz hakaretinden rahatsız olmak yerine, Rienne sadece alaycı bir gülümseme takındı.

Linden'in davranışı Rienne’e şaşırtıcı gelmemişti. Zaten genel olarak ona davranışı bu şekildeydi. Babasının ölümünden sonra, Kleinfelderler, Rienne'in görevlerini devralmaya başlamasından sonra muhalifliklerini dile getiren ilk kişilerdi.

Rienne en büyük oğullarıyla romantik bir ilişki içinde olmasaydı, kesinlikle ona olan düşmanlıklarını daha da açık bir şekilde ifade ederlerdi.

(Rienne) "Ben oldukça iyiyim. Aslında, teklifi kabul etmemiş olsaydım, kendi akıl sağlığımı sorgulamaya başlayacaktım. Daha da önemlisi, üzüntümü resmi olarak ifade ettiğim için cenaze törenine hazırlanmanızı rica ediyorum. Arsak Şövalyeleri Komutanı Rafit Kleinfelder, bu vesileyle toza döndü. Onun adı sonsuza dek hatırlanacak, ölümünde bile şanlı olacak."

Rienne'in kesin olmayan ifadeleri, ölümünü resmileştirmişti. Bu herkesin hayatı için en iyisiydi.

(Linden) "Ne kadar da gönülsüzce. Tüm gururunuzu, duygularınızı ve akıl sağlığınızı kaybetmişsiniz. Arsak ailesinin kızı olarak, ölen nişanlınızın intikamını almak istemiyor musunuz?"

(Rienne) "Yanılıyor olmalısınız efendim. Lord Rafit Kleinfelder asla nişanlım olmadı. Hiçbir zaman resmi olarak nişanlanmadık, yoksa bunu unuttunuz mu?"

Rienne konuşurken, Linden'in dudakları seğirdi.

(Linden) "Nişanlı değil miydiniz? Şaka yapıyor olmalısınız. Yani Kleinfelder'in en büyük oğluyla oynuyor muydunuz? Siz iffetsiz bir kadınsınız."

Weroz orada olsaydı, muhtemelen bu hakaret için kılıcını çekerdi. Rienne bile kendini yüzüne tokat atmamak için zor tutmuştu.

(Rienne) "Lord Kleinfelder'in ailesi tarafından ne kadar el üstünde tutulduğunu görebiliyorum. Kimse size ölüler hakkında kötü konuşmanın uygunsuz olduğunu söylemedi mi?"

(Linden) "Eğer onun hakkında kötü konuşan biri varsa, o da sizsiniz, Arsak'ın kızı. Fırsatınız varken boğazını kesmek yerine o vahşi barbarla evlenmeyi seçiyorsunuz. Sevimli küçük beynin hakaretin ne demek olduğunun farkında değil gibi görünüyor..."

Rienne, daha fazla dayanamadı. Oturma odasında kendisine en yakın vazoyu aldı ve Linden'in ayaklarına fırlattı. Kırık çanak çömlek ve su parçaları pahalı ithal halıya dağıldı.

(Linden) "Tanrım, bu öfkeniz..."

Linden bıyığını okşadı.

(Rienne) "Pozisyonum bana Nauk Kralı tarafından verildi. Eğer bana karşı makamınıza yakışmayan sözlerle konuşmaya cüret ederseniz, o zaman saygısızlık için sizi şahsen uyarmak benim görevimdir."

Rienne, yavaş yavaş kendi nefesini düzene soktu. Soğukkanlılığını koruyarak konuşmaya devam etti.

(Rienne) "Eğer kararıma itiraz ediyorsanız lütfen Kleinfelder'lerin, Tiwakan on beş gün boyunca Nauk'u kuşatırken ne yaptığını hatırlayın. Nauk'a sadık yüzlerce adam hayatlarını feda ederken siz ve milisleriniz neredeydiniz?"

(Linden) "Yani Nauk'un hatırı için ucuz bedeninizi o vahşiye satmaya mı karar verdiniz?"

Hata yapmıştı. Başka bir yeri hedeflemeliydi.

(Rienne) "Sanırım çok nazik davrandım. Belki de ayaklarınız yerine kafanıza atmalıydım."

(Linden) "Kafama mı? Beni güldürmeyin. Kendi başınıza ne yapabilirsiniz?"

Linden dişlerini sıktı ve ona bağırdı, sanki ona havlayan bir tür vahşi köpekmiş gibi gözüküyordu. İkisi de herhangi bir anlayıştan yoksun, sanki bir savaş alanında duruyormuş gibi görünüyordu.

(Rienne) "Şu mesajı iletin, ‘ölü bir adam gibi davran ve sessizce yok ol. Bir daha asla ok atmak gibi bir şey yapma’.”

Linden'e bakarken, Rienne tekrar konuştu ve ziyaretinin ana nedenini gündeme getirdi.

(Rienne) "Oğlunun başına korkunç bir şey gelmesini istemiyorsan, ona kişisel kan davasından vazgeçmesi gerektiğini söyle."

(Linden) "Neden öfkeni o barbardan çıkarmıyorsun?"

(Rienne) "Eminim bunu isterdin. Ayrıca Tiwakan'ların Lord Rafit Kleinfelder'in hala hayatta olduğunun farkında olduklarını da belirtmeliyim."

(Linden) "Görünüşe göre onlara kızacak cesaretiniz yok."

(Rienne)"Sen-!"

Tam Linden'e cevap vermek üzereyken, kapıya doğru bir vuruş sesi duyuldu ve salonda yankılandı.

Tık! Tık!

(Rafit) "Senin için biraz çay getirdim."

Hem Rienne hem de Linden tanıdık sesi duyduklarında kaskatı kesildi.

(Rafit) "İçeri girebilir miyim?"

Kapı açıldığında içeri giren, Rafit Kleinfelder'in kendisinden başkası değildi.  


*****


(Linden) "Burada ne yapıyorsun? Sana hiçbir şey yapmamanı söylediğimi sanıyordum."

Linden, yeğeniyle yüzünde hoşnutsuz olduğunu belli eden bir ifadeyle konuştu. Rienne'in mümkün olduğunca uzun süre mülkün dışında durup kapıların açmalarını beklemesinin nedeni tam da buydu. Linden, yeğeninin Prenses Rienne ile tek başına konuşarak kazanacak hiçbir şeyi olmadığına karar vermişti. 

Rafit, Rienne'i görünce afallamış gibiydi.

Şu anda ölmüş gibi davranmıyordu, ancak Rienne isterse bunu kolayca yapardı, bu yüzden Linden ona oturma odasının yakınına gelmemesini söylemişti. Ama yeğeni ona itaatsizlik etmişti.

(Rafit) "Bizi yalnız bırak, amca."

Linden sadece yeğeni olsa bile, Kleinfelder ailesinin en büyük oğluydu. Linden, dostane kişiliği nedeniyle onu bir yetişkinken bile kontrol edebileceğini düşünüyordu, ancak bunun tersi de geçerliydi. Rafit onu beş parasız bir şekilde sokağa atsa bile hiçbir şey söyleyemezdi.

(Linden) "Yapamam. Arsak'ın bu hanımı zaten bir kez bize ihanet etti. O kurnaz diliyle kulaklarınızı zehirlemeye çalışmayacağını kim söyleyebilir?"

(Rafit) "Prenses Rienne'e böyle kaba şeyler söylemene izin verdiğimi hatırlamıyorum."

Linden, şok olmuştu. Dilini olabildiğince sert bir şekilde şıklattı.

(Linden) "Tch...! Buna değmez! Bana ne dediği hakkında bir fikrin var mı? Yapmamız gerektiğini söyledi -!"

(Rafit) "Amca!"

Birdenbire Rafit'in gözlerinde bir öfke parıltısı belirdi ve Linden hemen sessizleşti.

Rafit genellikle ailesine karşı tartışmaya cesareti olmayan nazik bir adamdı, ama öfkelendiğinde savaşamayacağınız türden biriydi.

(Linden) "... Tch. Dışarıda bekleyeceğim."

Linden isteksizce oturma odasından ayrıldı.

Odadan çıktığında, o kapalı kapının arkasında uzun zamandır ayrı olan aşıkların sonunda yeniden bir araya gelme şansı vardı. Bunu istemiyordu.


*****


(Rienne) "İyi görünüyorsunuz."

Rienne ilk konuşan kişi oldu.

Rafit sağlıklı görünüyordu. Cildi biraz pürüzlü görünüyordu ama ölü bir insanın nasıl görünmesi gerektiğine kıyasla hiçbir şeydi.

(Rafit) "Prenses... Sevgili Rienne...”

Adını söylerken sesi öyle bir samimiyetle titredi ki, sanki ağlayacakmış gibi geliyordu.

Odaya ilk girdiğinde Rienne ile tek yapabildikleri birbirlerine bakmaktı. Sonra, onu kollarına alıncaya kadar adım adım yaklaşmaya başladı.


(Rienne) "…"

Rienne gözlerini kapattı, bu ironik duruma müsamaha gösterdi. Onun da veda etmeye ihtiyacı vardı.

(Rafit) "Üzgünüm... Sözümü tutamadım."

O konuşurken, Rafit elini saçlarının arasından geçirdi. Dokunuşu her zamanki gibiydi; tutkulu, sevgi dolu, nazik ve samimi.

Öyle ki, suçluluk duygusunun içine sızdığını hissedebiliyordu...

‘Sorun değil. Bu kadarına göz yumabilirim.’

(Rafit) "Beni beklerken çok korkmuş olmalısın... ama senin için orada olamadım..."

Sorun değildi. Rienne en başından beri ondan pek bir şey beklemiyordu. Tabii ki takviye kuvvetlerle geri dönseydi mutlu olurdu, ama savaş ne olursa olsun patlak verirdi. Sharka Krallığı onlara asker göndermeyi kabul etmiş olsa bile, Tiwakan'ı savuşturmak için yeterli olacaklarının garantisi yoktu.

(Rienne) "Kaçmak zorundasın."

Ona kadar saydıktan sonra Rienne gözlerini açtı ve konuştu.

(Rafit) "Ne?"

Rafit başını okşamayı bıraktı, geri çekildi ve omuzlarını tutarken onunla doğrudan göz teması kurdu.

(Rafit) "Bunun ne anlama gelmesi gerekiyor?"

(Rienne) "Tam olarak kulağa geldiği gibi. Tiwakan burada olduğunu öğrenmeden önce gitmelisin."

(Rafit) "Sadece ben mi? Yalnız mı?"

(Rienne) "Herkesi kurtarabilmemin tek yolu bu."

Rafit'in gözleri genişledi, içlerinden ezici bir ihanet duygusu döküldü.    

(Rafit) "... Bunu diyor olamazsın... benden vaz mı geçiyorsun? Bize kıyacak mısın?"

Rafit aklını karıştırmaya devam etti. Nasıl oluruyor da bunca zamandan sonra hala onu anlamıyordu? Eğer mevzu bahis Nauk'u korumaksa, Rienne'in vazgeçmeyeceği hiçbir şey yoktu.

(Rienne) "Lord Tiwakan ile evleneceğim."

Tek bir cümleyle, ilişkilerini bitirdi.

(Rienne) "Sadece bunu söylemek istedim. Şimdiye kadar benim için yaptığın her şey için teşekkür ederim ve güvende kalman için dua edeceğim."

(Rafit) "Ben... Ne diyeceğimi bilmiyorum... Beni terk mi ediyorsun, Prenses?"

Rienne, güçlü elinin omzunu gergin bir basınçla kavradığını hissedebiliyordu. Kısa bir acı dalgası hissetti, ama görmezden geldi.

(Rienne) "Nauk'u korumamın en iyi yolu bu."

(Rafit) "Bunu kabul edemem!"

Rafit bağırdı.

Genellikle zayıf görünme neden olan nazik ve yumuşak olan kahverengi gözleri, şimdi yakacak odunların alçak közleri gibi yanıyordu.

(Rafit) "Beni terk etmek Nauk'u korumanın en iyi yolu nasıl olabilir?! Bu da ne demek!?"

(Rienne) "Hiç kimsenin Tiwakan'ı yenme gücü yok; ne Arsak’ların ne de Kleinfelder'lerin. Yapabileceğim tek şey bu..."

(Rafit) "Yani sadece kendini onlara mı sunacaksın? Her şeyin ötesinde, sana sahip olmasına izin mi vereceksin?" 

Rafit'in gözlerinde, Rienne'in daha önce hiç görmediği bir bakış vardı. Keskin, alaycı bir acıma ile dolu bakışlardı.

(Rafit) "Ah, prensesim... nasıl bu kadar aptal olabilirsin...? Bu vahşilerin amaçladığı şey tam olarak bu."

Rafit uzandı ve nazikçe Rienne'in saçlarından bir tutamı eline aldı. Ona durmasını söyleme şansı bulamadan, nefes nefese konuşmaya başladı.

(Rafit) "Sharka Krallığı'ndayken bu barbarların lideri hakkında ne duyduğumu biliyor musun?"

(Rienne) "Sör Kleinfelder, lütfen elinizi benden çekin, ben artık nişanlıyım."

Ama dinlemedi. Bunun yerine, sanki onun sözlerine tamamen sağırmış gibi konuşmaya devam etti.

(Rafit) "Nauk'a aniden gelmesinin nedeni... Bu kadar barbarca taktikler kullanmaya başvurmasının nedeni de buydu."


*****


Dürüst olmak gerekirse, Rienne bunu merak ediyordu.

Tiwakan'ın liderinin, beş güney krallığının en fakir ve en zayıf ulusu olmasına rağmen, Nauk'u neden bu kadar çok istediğini hala anlamıyordu.

Birbirlerine dürüst olmaya söz vermişlerdi ama yine de o, bu sorunun cevabını asla alamamıştı.

(Rienne) "Nedeni... önemli değil."

Rienne, Kleinfelder ailesinin en büyük oğluna, artık sevgilisi olmadığını söylemişti.

(Rafit) "Nauk'a karşı kin beslediğini söylediler."

(Rienne) "....Ne?"

(Rafit) "Tanrı bilir ne kadar zamandır intikamını almayı planlıyor. Nauk dışındaki herkes bunu biliyor."

(Rienne) "Ne tür bir kin?"

(Rafit) "Görünüşe göre ailesi Nauk'taki biri tarafından öldürülmüş."

(Rienne) "Yani söylemeye çalıştığın şey, Nauk'u… intikam için mi almak istiyor? Bu çok mantıksız."

(Rafit) "Bir vahşinin mantıklı olması için sebeplere ihtiyacı var mı?"

(Rienne) "…"

Rienne sessiz kaldı. Sıradan bir insan için, bu tür bir akıl yürütme tamamen saçma olurdu, ama intikam hayali kuran Tiwakan'ın lideri için…? Bu onun için mükemmel bir anlam ifade edebilirdi ama Nauk'u parçalara ayırmak için ihtiyaç duyduğu tüm güce sahipti. Anlamsızdı.

Hayır, hiçbir anlam ifade etmiyordu. Eğer istediği buysa, bizi tek taraflı bir savaşta tamamen yok edebilirdi. Eğer Tiwakan ciddiyetle savaşmış olsaydı, bu on beş günü sadece kaleyi çevreleyerek geçirmezlerdi. Sadece üç gün içinde her şeyi bitirebilirlerdi. Kafasını bir duvara asabilir ve Nauk'u haritadan tamamen silebilirlerdi.

Rienne’nin kafası çok karışmıştı. Ona söz veren adama tüm kalbiyle güvenmek istiyordu. Ama kurak Nauk’u bu kadar isteme nedenini kafasında hala anlamlandıramıyordu.

‘Lord Tiwakan...Gerçekten duygularında samimi misin?’

Yorumlar

  1. Paylaşım için teşekkürler

    YanıtlaSil
  2. Emeğine sağlık canım çabuk çabuk yeni bölüm istiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ediyorum ❤️ bugün yeni bölüm bir aksilik olmazsa gelecek diye umuyorum😚

      Sil
  3. Çeviri için teşekkürler 💕

    YanıtlaSil
  4. rafit çok sinsi var ya yazık prensese

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha neler neler olacak ah ah..

      Sil
  5. Hikaye beni sarmaya başladi riftan gibi black te

    YanıtlaSil

Yorum Gönder