A Barbaric Proposal - 10. Bölüm (Türkçe Novel)

a barbaric proposal novel

Ne kadar zaman geçtiğini anlayamadı.

Rienne çekildiğinde tamamen nefes nefese kalmıştı. Öpücüğünden ıslanan dudakları uyuşmuştu. Şu an sadece kendi görümünün nasıl olduğunu merak ediyordu.

(Black)"Bunu beklemiyordum.”

Black ağzını zar zor hareket ettirirken fısıldadı.

(Black) “Fena değil. Elbisen de sana yakışmış.”

Yaralı kolunu Rienne'in beline sararken, Rienne göğsündeki paniğin giderek büyüdüğünü hissetti. Ancak bir şekilde bunun kendisini ne kadar güvende hissettirdiğini ve desteklediğini inkar edemiyordu.


(Rienne) "A-artık beni bırakabilirsiniz."

Rienne, avucuyla Black'in omzuna bastırdı.

Sakin kalmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu, ama bu adam her zaman onu sarsmanın bir yolunu buluyordu. Sakinliğini koruması zordu, ama eğer çok rahatlarsa, kucağına otururdu.

(Rienne) "Gitmeliyim..."

Bir şey fark eden Rienne aniden konuşmayı bıraktı.

Black gözlerini kısıyordu.

(Rienne) "Ah."

Farkında olmadan, Black'in yaralı omzuna bastırmıştı. Rienne aceleyle elini çekti.

(Rienne) "B-ben dikkat edemedim... İyi misiniz?"

(Black) "Sorun değil."

Sorun olmadığını söylemişti ama acı çektiği belliydi.

(Rienne) "İyi değil."

Rienne ellerini az önce ittiği yaranın üzerine koyup hafifçe bastırdı. Sanki onu yatıştırmak ya da acısını gidermek istercesine okşadı.

Kan yoktu, bu yüzden en azından yanlışlıkla yarayı yeniden açmamıştı.

(Rienne) "Bir dahaki sefere, canınız acırsa söyleyin, olur mu?"

(Black) "O kadar acıtmadı... Endişelenecek bir şey yok."

Bunu söylediğinde, dudakları eskisi kadar kırmızı ve tutkuluydu. Nedenini tam olarak anlayamadı, ama şu an Rienne’de onun gibiydi.

Çok iyi görünüyordu.

‘Keşke beni her gördüğünde böyle görünse.’

‘Bir dakika, ne diyorum ben?’

Düşünceleri hızla sarsılırken, Rienne başını geriye doğru salladı, korkuyla ellerini çekti ve gözlerini hızla ondan uzaklaştırdı.

(Rienne) "Şimdi gitmeliyim."

Yapılması gereken işler vardı. Yanlışlıkla anlamsız bir savaşa başlamadan önce belirli birinin geri dönmesini engellemesi gerekiyordu.

(Rienne) "Acı çekmiyorsanız, o zaman kendi başınıza yemek yiyebilirsiniz."

Bunu duyan Black komik bir yüz ifadesi takındı ama ayrılmak için ondan uzaklaşan Rienne bunu görmedi.

[Rienne] "Umarım yakında iyileşirsiniz, Lord Tiwakan."

Sonrasında Rienne, Black'in cevabını beklemeden odadan ayrıldı.

Kapı arkasından kapanana kadar masadaki bandajları ve ilaçları unuttuğunu fark etmedi, ama geri dönüp alamazdı.

‘...Artık bitti.’

Geri dönüş yok.

Rafit ve Black'in birbirlerinden tamamen farklı oldukları zaten çok açıktı. Rienne garip bir rahatlama duygusuyla doluydu. Sanki bir parçası Rafit'in sırf onunla kalmasını sağlamak için acısını abartacağı tüm zamanlardan uzaklaşmak için sabırsızlanıyordu.

Şimdi bir başkasıyla nişanlıydı. Kendi gücüyle, ondan kaçmak için yapabileceği hiçbir şey yoktu.    


*****


       

Rienne'in Kleinfelder'larla görüşmek için sunabileceği düzinelerce bahane vardı.

Şu anda ailenin reisi olarak görev yapan Linden Kleinfelder, Nauk'un delegasyonunun başkanıydı ve Rienne, onu ziyaret etmek için verebileceği birçok geçerli nedeni düşünebiliyordu.

Dahası, Rienne hala aileye saygılarını sunmak zorundaydı. Rafit, Arsak Şövalyeleri'nin Komutanıydı, bu yüzden kaybından dolayı başsağlığı dilemesi bekleniyordu.

(Weroz) "İtiraz etmeliyim, Prenses."

Rienne ayrılmaya hazırlanırken, Weroz onu durdurdu.

(Weroz) "Kleinfelder'ları şimdi ziyaret etmek bize sadece bir şüphe gölgesi düşürür."

(Rienne) "Eğer endişelendiğin şey buysa, Weroz, o zaman rahat ol."

Rienne aynada kendine bakmak için döndü. Son bir hazırlık olarak, saçlarına yasın sembolü olan bir çiçek aksesuarı ekledi. Geriye kalan tek şey, elbisesinin üzerine giymek için siyah bir pelerindi.

(Rienne) "Onun hayatta olduğunu zaten biliyorlar."

(Weroz) "Ne? Durun... bu doğru mu? Nasıl bu kadar emin olabilirsiniz?"

(Rienne) "Sadece önsezi. Cesedi bize iade etmeden önce kontrol etmiş olabilirler."

Tiwakan'ın lideri aslında oldukça cömert davranıyordu ve onu gerçeğin farkında olduğu konusunda uyarıyordu.

(Weroz) "Ama Sir Kleinfelder'in neye benzediğini bilmediklerini sanıyordum."

(Rienne) "Bilmiyorum... belki zırhındaki sembolleri ya da benzer bir şeyi tanıdılar."

(Weroz) "Semboller...... oh...!"

Weroz'un yüzü aniden farkına vararak soluklaştı.

(Weroz) "Belki de kaskındaki süslemeleri tanıdılar?"

(Rienne) "Süslemeler mi?"

(Weroz) "Sir Kleinfelder'in yerini alan kişi. Sir Kleinfelder bu kadar süslü zırha sahip tek şövalye, bu yüzden belki de adamın giydiği zırhın, fazlasıyla dekoratif şekilde süslenmiş kaskıyla uymadığını fark etmişlerdir.”

(Rienne) "Bu mümkün."

Söylentiler her zaman o adamdan barbar olarak bahsederdi, ama şaşırtıcı şekilde zekiydi. Eğer böyle bir şeyi fark ettiyse, korkutucu derecede zeki demekti.

Ve sadece o değildi. Tiwakan'ın lideri, sağ kolu veya diğer askerleri olsun, sebepsiz yere savaş alanının yenilmez şampiyonları olarak anılmıyorlardı.

(Rienne) "Şimdi düşündüm de, bize kılıcı gösterdiğinde fazla bir şey söylemedi. Sadece belli belirsiz bir şekilde 'geri dönmeyecek.' dedi. Muhtemelen o zaman bile ölenin komutan olmadığını biliyordu."

O toplantıya yüzünde kanla girmesinin nedeni görgüsüz bir barbar olması değildi. Muhtemelen bunu bilerek yapmıştı.

(Weroz) "Ne kadarını biliyorlar?"

(Rienne) "Düşündüğümüzden daha fazlası. Onlara yalan söylemeye çalışmanın bir anlamı olmayabilir."

Lord Tiwakan artık Prenses'in nişanlısı adı altında kalenin bir sakiniydi ve Tiwakan Paralı Askerleri artık paralı askerler değil, Arsak'ın Koruyucu Şövalyeleri’ydi.

(Weroz) "Öyleyse neden Kleinfelder'leri ziyaret ediyorsunuz..."

(Rienne) "Rafit'e kaçmasını söyleyeceğim."

Rienne bunu söylediğinde, yüzü sert bir ifadeye büründü.

Weroz prensesin onunla alay ettiğini düşünmüştü.

(Weroz) "Gerçekten Sir Kleinfelder ve ailesinden vaz mı geçiyorsunuz?"

(Rienne) "Eğer bu onun hayatını kurtarmak anlamına geliyorsa. Tiwakan şu ana kadar bize karşı nazik davrandı, ama o oku atan kişinin yaşamasına izin vermeyeceklerini hepimiz biliyoruz."

(Weroz) "Sir Kleinfelder'in bundan sorumlu olup olmadığını kesin olarak bilmiyoruz, Prenses."

(Rienne) "Gerçek pek önemli değil. Sorun şu ki, birisi Tiwakan'ın liderine suikast düzenlemeye çalıştı. Bunun bedelinin ödenmesini isteyecekler."

(Weroz) "Kleinfelderlar bunun olmasına izin vermez."

(Rienne) "Evet. Bu konuda haklısınız... ama savaşmalarına izin veremem. Kleinfelder'ların Tiwakan'la böylesine anlamsız bir savaşa girerse, kazanma şanslarının olmadığını bilmiyor musun?"

(Weroz) "Ben..."

Kuşkusuz Weroz da böyle düşünmüştü. Kleinfelders ve Tiwakan tamamen farklı kulvarlardaydı. Tiwakan'ın her yönden onlara karşı avantajlı olduğu düşünüldüğünde, Rienne'in verdiği karar akıllıcaydı.

(Weroz) "Ama Prenses, bu bir kez yapıldığında, onun pençelerinden asla kaçamayacaksınız. Bunu biliyorsunuz, değil mi?"

(Rienne) "Farkındayım."

(Weroz) "O zaman lütfen, tekrar düşünün. Eğer Sir Kleinfelder'in gitmesine izin verirseniz, o zaman tek çıkış yolunuzu kesmiş olursunuz."

(Rienne) "Zaten bir çıkış yolu yok."

Rienne'in sesi sert ve keskin bir hal aldı.

(Rienne) "Bunu benim kadar siz de biliyorsunuz."

(Weroz) "Biliyorum ama... evlenen sizsiniz, Prenses."

(Rienne) "Seçimimin getireceği şeye hazırım."

En garip kısmı da buydu. Rienne, derinliklerinde bir yerde, o adamın o kadar da korkunç olmadığını hissedebiliyordu. Öyle olsaydı işleri çok daha kolaylaşacaktı. Bu gülünç evliliği çevreleyen her şey içinde en gülünç olanı Rienne'in kendisiydi.

(Rienne) "Hm ... Pelerinim nerede... Bayan Flambard'a bir şey mi oldu?”

Bayan Flambard kapıyı çalıp içeri girdiğinde Rienne konuyu hızla değiştirdi.

(Bayan Flambard) "Pelerininizi getirdim leydim.”

Odaya giren kadın, Rienne'in aynanın önünde durduğunu görünce hemen kaşlarını çattı.

(Bayan Flambard) "Bunlar sizin yas kıyafetleriniz mi Prenses?’

(Rienne) "Efendim?”

Rienne başını eğdi, hızla kendine baktı.

(Rienne) "Um, evet. Sahip olduğum tek şey bu. Gardırobumla siz ilgilendiğinize göre bunu bilmelisiniz Bayan Flambard.”

(Bayan Flambard) "Hayır, bu o elbise mi?”

Bayan Flambard ısrarla başını salladı.

(Bayan Flambard) "Bunu en son giymenizin üzerinden beş yıl kadar geçmiş olmalı. Bu kadar farklı görünmesine şaşmamalı. O kadar büyüdünüz ki, tabii ki aynı şekilde olmaz.”

Üç kişi elbisesine laf etmişti. Birdenbire Rienne, Weroz'a bu konuda hiçbir şey söylemediği için minnettar hissetti.

(Rienne) "O kadar büyümedim. Ayrıca, o kadar korkunç göründüğünü sanmıyorum... ”

(Bayan Flambard) "Ne diyorsunuz? Tam tersi!”

(Rienne) "Ne?”

Rienne'nin kafası karışmıştı.

(Rienne) “Ne demek istiyorsunuz?”

(Bayan Flambard) “Siyahın içinde kesinlikle çok hoş görünüyorsunuz Prenses. O zamanlar sizi bu kadar güzel yapan şeyin gençlik enerjiniz olduğunu sanıyordum ama şimdi bu giydiğinizi ‘yas kıyafeti’ olarak sınıflandırmakta zorlanıyorum. O kadar çok kilo verdiniz ki, neredeyse üzerinizden düşüyor! Göğsünüz ve omuzlarınız böyle açıkta kalmışken, düğün gecenize hazırlanıyormuş gibi görünüyorsunuz! Lord Weroz, nasıl bir şey söylemezsiniz?”

Bayan Flambard'ın hararetli konuşması birden Weroz'a döndü. Weroz utanarak başını salladı.

(Weroz) “Ah, şey ... elbette güzel olduğunu düşünüyorum, düşündüm ki ...”

(Bayan Flambard) "Bir şövalye güzellik hakkında ne bilir?

Başını sallayan Bayan Flambard, onu durdurmak için Rienne'e döndü.

(Bayan Flambard) "Her halükarda bunu yas tutmak için giyemezsiniz, bu yüzden değişmelisiniz Prenses. Sizi bunu giyerken görürse, o barbarın kafasının içinden neler geçeceğinden korkuyorum. Sizi tamamen yutacak bir adama benziyor!”

(Rienne) "…”

Bayan Flambard'ın uyarısı karşısında Rienne'in yüzü solgunlaştı; kartal gözlü kadının kaçırmadığı bir şey yoktu.

(Bayan Flambard) "Bunu giydiğinizi çoktan gördü, değil mi?”

Paçayı ele vermişti...

(Rienne) “Şey… Beni çıplak gördü sayılmaz sonuçta...”

(Bayan Flambard) "Evet, ama vücudunuz hala açıkta, vücut hatlarınızı açıkça görebiliyoruz. Bu daha da büyük bir sorun olabilir.”

(Rienne) "…”

Rienne söyleyecek söz bulamadı.

Black'in ona baktığını ve kıyafetlerinin onu ‘rahatsız ettiğini’ söylediğini ve Phermos'un onu giymeye devam edip etmeyeceğini nasıl açıkça sorduğunu hatırladı.

Demek istedikleri buydu.

Bayan Flambard, düğün gecelerinde giyecekleri bir elbise gibi olduğunu bile söylemişti. Eğer fırsat verilseydi, Rienne sözlerini biraz daha yumuşatırdı.

‘Ya bilerek giydiğimi düşünürse?’

Böyle bir şey için endişelenmek için çok geç olmasına rağmen, Rienne bunu düşünmeden edemedi.

‘Onu öptüm...’

Onun önünde bu kadar çekici kıyafetler giyip kasıtlı olarak böyle davrandığımı düşünmesi… gayet doğal olurdu...


*****


Rienne çabucak o elbiseyi çıkardı.

Bayan Flambard tadilatını yapacağına söz vermişti, ancak bu arada Rienne, üzerindeki siyah bir pelerinin içine buldukları en koyu renkli elbiseyi giymeye razı olmak zorunda kalmıştı.

Yeniden giyinen Rienne, Kleinfelder Malikanesi'ne doğru yola çıktı.

Bir prenses olmasına rağmen, eskortu basitti. Her zaman olduğu gibi, sadece Weroz ona eşlik ediyordu.

(Rienne) "Bugün burada bir sürü Tiwakan askeri var..."

Rienne atına oturdu, Weroz'la kısık sesle konuşurken sokaklara baktı. Weroz cevap olarak başını salladı.

(Weroz) "Hala saldırganı arıyor olmalılar."

(Rienne) "... Bu gidişle, Tiwakan Nauk hakkında bilinmesi gereken her şeyi öğrenecek."

(Weroz) "Yanılmıyorsunuz..”

Rienne acı bir şekilde gülümsedi.

(Rienne) "İyi ki hala okun Nauk'un emriyle atılığına inanmıyorlar. Bizden her şeyi çok kolay alabilirler."

(Weroz) "Saldırgan başarılı olsaydı işler farklı olurdu."

Rienne'in gülümsemesinin taşıdığı samimiyet yavaşça kayboldu.

(Rienne) "Evet... Nauk'taki herkes... başkasının intikamını almak için öldürülürdü."

(Weroz) "…"

Weroz, Rienne'in yanılmadığını biliyordu. Tek yapabildiği başını eğmek ve karşılığında hiçbir şey söylememekti.

(Rienne)"Tiwakan'ın liderini hala yaşadığı için mutluyum. Nauk'u zorla almak yerine, evlenme teklif edecek kadar zarif davrandı."

(Weroz) "Biraz şüpheli bir nezaket, Prenses."

(Rienne) "Her iki durumda da, bunu kabul etmemiz gerekiyor. On beş gün içinde, hayır, hatta bundan daha az bir sürede, Tiwakan'ın lideri Nauk'u benim yanımda yönetecek."

Prenses sadece Weroz'un uzun zamandır bildiği bir gerçeği söylüyordu, ama yine de bunu yüksek sesle duymaya alışamamıştı.

(Rienne) "Neredeyse vardık."

Kleinfelder Malikanesi'nin girişi önlerindeydi. Yüksekliği Nauk Kalesi ile karşılaştırıldığında hiçbir şey olmasa da, kraliyet sarayından daha geniş ve lükstü. Ayrıca çok daha fazla hizmetkarları vardı.

Bang, Bang!

(Weroz) "Kapıyı açın! Majesteleri, Arsak Ailesi'nden Prenses Rienne geldi!"

Weroz, Rienne'nin varlığını duyururken kapıyı çaldı. Bir süre sonra, hizmetkarlar nihayet onları karşılamaya geldi.


Yorumlar

  1. burda bitemez yaa ,nişanlıyı çok merak ediyordum

    YanıtlaSil
  2. Eline sağlık

    YanıtlaSil
  3. Çeviri için teşekkürler ❤️

    YanıtlaSil
  4. Bence, yani bana göre eski nişanlısı çıkarcı ve karanlık bir kişilik gibi geliyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence kendini beğenmiş ilgi bekleyen uyuz bi tip gibi

      Sil
    2. biraz da saf

      Sil

Yorum Gönder