How to Get My Husband on My Side - 37. Bölüm (Türkçe Novel)

how to get to my husband on my side türkçe novel

Daha önce parlak mücevherlere ilgi duyan canavarlar olduğunu duymuştum. Şimdi bu ana şahit oluyordum. Gerçekten büyülenmiş gibiydiler.

Bu ikisi mücevherlerini burada saklıyor olabilir miydi? Gerçekten zenginlerdi!

O kadar karanlıktı ki! Daha fazlasını görmek zordu. Tahminden bulunduğumuz alan çok büyüktü. Ve mücevherler alanı tamamen kaplıyor gibiydi. Bunların hepsi mücevherse, Popo ve Griffin babamdan bile daha zengin demekti.

Mücevher denizinde yüzmek nasıl bir duyguydu? Bir an için insan olarak onurumu unutmaya karar verdim. Bu mücevher denizinde başka ne zaman yatabilirdim ki?

(R)"Hey, çocuklar harikasınız! Harikasınız! En iyisisiniz!"

Küçük çocuklar gibi oynuyorduk. Etrafta zıplayan mücevherlerin hissiyle şaşkına döndüm. Kızak gibi en kavisli kısımdan aşağı kayarken ayağımın dibinde kocaman bir mücevher buldum.

Bu neydi? Bilmediğim bir mücevher mi?

Yumruğumdan bile daha büyük görünüyordu. Ayrıca, etraf karanlık olsa bile altın gibi parıl parıl parlıyordu. O anda mücevherlerin arasından yavaşça havaya yükselmeye başladı. Küreye yakın bir şekli vardı ama daha farklı bir şeydi... Daha da yükseldikçe sayısız mücevherler aşağıya doğru düşmeye başladı.

Altın mücevher yükselmeye devam etti. Onların mücevher değil de göz olduğunu anlamam uzun zamanımı aldı. Hiç karşılaşmadığım veya karşılaşmayı hayal etmediğim güçlü yaratığın gözleri!

Aniden beklenmedik bir şeyle karşılaştığımızda donup kaldığımız anlardan birini yaşıyordum.

Romagna'dan ayrılmadan önce, referans olarak okuduğum bir kitabı hatırladım. 

Önceki hayatımda medyada karşılaştığım entelektüel, kibirli ve kirli görüntülerinin aksine, canavarlar arasında en büyük yırtıcı olmaya yakın, Şeytan'ın hizmetkarı olarak bilinen şey buydu.

Uzun yıllar önce Kuzey'de ortaya çıktığı söyleniyordu.

Fakat…


*****


Bir süredir durmuş olan yağmur yeniden yağmaya başladı.

Ormanın en derin yerinden ve sınırdan geçerken, farelerin kazdığı yer altı tünelleri ve örümceklerin kurdukları ağlar, yolculuğun sorunsuz geçmesini engelledi. Ayaz kurdunun her yönden kasvetli çığlıkları da buna eklendi.

(Andy)"Lordum."

Izek durdu ve arkasını dönüp onu takip eden arkadaşlarına baktı. Ivan ve Galar dahil olmak üzere sadece altı seçkin adam vardı. - Yüksek riskli bölgelere dayanabilen ve güvenilebileceği kişiler- Andymion, elbette o bir istisnaydı. Izek, bu korkağın neden onlara ayak uydurmak istediğini anlayamıyordu. Bu durumu akışına bırakmaya karar verdi. Bir şey olacak olursa, Galar hallederdi. Sonuçta onun kardeşiydi.

(Andy) "Ciddi misiniz? Deli kadın dedi ki…”

Eksik bir şeyler vardı. Hiç bir şey mantıklı değildi. Kaçak avcının sınır bölgesinden buraya kadar tek başına nasıl kaçtığından emin değildi. Yarı sağır kaçak avcı, rakun canavarının tüm arkadaşlarını yediğini ve onu bulunduğu yere fırlattığını iddia etmişti. Önceden olsa Izek bunun saçmalık olduğunu düşünür, her zamanki gibi hemen sinirlenirdi. Keşke ona Rom'un mağarasında sarışın bir cadı gördüğünü söylemeseydi.

Don ormanındaki en güzel yaratıklardan biri, güzellik yanılsaması yaratarak insanları baştan çıkaran yaratıktı. Eğitimli bir paladin olarak akılda tutulması gereken bir şeydi. Ve Izek asla böyle bir oyuna kanmazdı. Yine de, 'sarışın' kelimesi onu buraya kadar getirmişti. Başka bir seçeneği yoktu. O kadar çaresizdi ki, en ufak bir ihtimal onun için umut kaynağıydı.

(Ivan)“Stajyerin haklı Iz. Tekrar düşün. Kaçak avcının söylediği doğru olsa bile, onun senin karın olma ihtimali yok..."

(I)"Söylenmeye devam edecekseniz geri dönebilirsiniz."

(Ivan) "Seni or*spu çocuğu..." Ivan'ın her türlü küfürlerine karşı geri adım atmadı.

(Gri Saçlı Paladin) “…Ah, Neden sadece bizi yanınıza aldınız?"

(I)"Ne duymak istiyorsun?"

(Ivan)"Bu s*k..."

(I)"Başpiskopos Lee... Şu anda dışarıdan hiç kimseye güvenemem."

En güvenilir paladinler, hareket ederken birbirleriyle bakıştılar. Her zaman kendine inanan bu kişilik yıkıcının nesi vardı? Beklendiği gibi, uykusuzluğuyla baş edemeyecek gibi görünüyordu.

Izek, Rom'un devasa mağarasına koştu. Ne tür bir kör umut beslediğini kendisi bile bilmiyordu. Rudbeckia en başta buraya gelmiş olsa dahi şimdiye kadar hayatta olma şansı olamazdı.

(R)"Canavarlar insanların söylediklerini anlayabilir mi?" (Geçmiş)

İlk gecelerinin ertesi sabahı, yahnisini kemirirken sorduğu soru, o anda kafasını meşgul etti. O zaman sorduğu soruyu anlamamıştı. Sadece sersemlemiş olduğunu düşünmüştü. Ama o sabah ne düşünüyordu? Ondan tapınağı ziyaret etmesini istediğinde neden bu kadar şaşırmış görünüyordu? Topladığı çiçeklerle bir buket yaptığı neden şimdi aklına gelmişti?

(I)"Kabul etmeliydim..."

(Ivan)"Ne? Birdenbire neyden bahsediyorsun?"

O zaman o buketi kabul etmesi gerekirdi. Verdiği çiçekleri gülümseyerek kabul etmeliydi. Berbat olduğu için ellerini suçlamak yerine gitmesine izin vermeliydi.

(Ivan)"Hey, Iz, bir saniye dur. Şu an gerçekten iyi hissetmiyorum."

Yine de onu yanağından öpmüştü. Bir eşin kocasına yaptığı gibi, annesinin babasına yaptığı gibi. Bir an kafasının beyazladığını hissetti.

Belki de bu bir öngörüydü?

(Gri Saçlı Paladin)"Ivan, dur..."

(Ivan)"Siz durun. Iz, bu günlerde Rom'un mağarasının nasıl olduğunu biliyorsun. Ha, kahretsin, eğer karın o mağaradaysa, o zaman şimdiye kadar…”

Ivan bu kelimeyi yüksek sesle söylemeye kararlı görünüyordu. Onun cesedini görmeye dayanabilecek miydi? Onun yaralı bedenini gördükten sonra yaşayabilecek miydi?

“……Ahh!”

Ani bir çığlık koptu.

Beklenmedik bir gürültüydü.

Ardından hemen sessizlik çötkü. Izek ve diğerleri başlarını geri çevirdiler ve dişlerini sıktılar. İlk kimin konuştuğunu bilmiyorlardı – muhtemelen Galar'dı. Bir süre sonra tekrar konuşmaya çalıştığında, yeri göğü sarsan ezici bir kükremeyle bir kez daha konuşmasını engelledi.

[KRUUUUAAA-]

(R)“Aaahhhh!”

Çığlık atmamalıydım.

Bu muazzam korkutucu canavardan ne kadar korksam da çığlık atmamalıydım.

İzinsiz içeri dalıp uyuyan ev sahibinin burun kıllarını koparmaya meraklı bir halde göründükten sonra, ev sahibinin gözünde güzel görünmek imkansızdı. Ev sahibi ya da nesli tükenmekte olan canavar, elbette, çığlığıma korkutucu bir kükreme ile yanıt verdi.

[KRUUUUAAA-]

Gök ve yer sallanıyor gibiydi.

Mücevher denizi sallandı ve çakıl taşları gibi etrafa sıçradılar.

Mağaranın bu gürültüye yıkılmaması şaşırtıcıydı. Zavallı Popo ve Griffin'in kocaman bedenleriyle bana yapıştığını hissettiğimde biraz kendime geldim.

(R)"B-ben üzgünüm, lütfen bizi affedin! Burada olduğunuzu bilmiyorduk! Kaçarken kendimizi birden burada bulduk! Senin mücevherlerini çalmadık! Hemen buradan gideceğiz!"

Ben anlamsız şeyler söylemeye devam ederken bana bakmakta olan ejderha bir an ciddi bir ifadeye büründü. Daha önce Wyvern olabileceğini düşünsem de  bir Wyverns bu kadar büyük olamazdı. (Wyverns, bir tür ejdarha)

Wyvern'in gözleri parlak altın rengi değildi. Diğer deniz canlıları gibi yeşildi.

“Grrrrrrrr……”

(R)"Lütfen bizi serbest bırak..." Bedenim bir an da havaya yükseldi.

Kartal pençesindeki civcivden ejderha pençesindeki civcive döndüm. Tanrım, beni bu şekilde mi öldüreceksin? Hayır, bu şekilde ölemem! Izek kurtar beni!

“Po, po… po, po, po, po!”

(R)"Popo! Koş!"

Gözlerim vücudumu acımasızca sallayan rüzgara döndü. Popo kollarını çırptı, zıpladı ve ejderhanın ayak bileğini ısırdı.

Ne kadar etkilensem de kaçsana seni aptal!

Başımın üstünde bir ıslık çaldı.

Griffin havada dönüp ejderhaya boynundan vurmaya çalışıyordu. Canavarlar dünyasında besin zincirinin zirvesinde yer alan ejderha elbette kımıldamadı. Hayır, onlara hiç bakmadı bile. Eğer savaş böyleyse kazanmanın bir yolu yoktu.

"Grrrrraa..." Yüzüme dev bir burun yaklaştı. Kocaman burun delikleri vardı, pulları çivit mavisi rengindeydi ve tüyler ürpertici altın gözleri canavarın kendisi kadar gaddardı.

Yüzüme sıcak bir nefes çarptı.

(R)"B-ben özür dilerim..."

İşte o anda beni koklayan ejderha aniden beni bıraktı. Sanki hiç bir şey olmamış gibi mücevher yığınının üzerine koydu ve öylece bana baktı.

O da beni diğer canavarlar gibi anladı mı...? Yoksa tembel olduğu için mi beni bıraktı?

Ayağa kalktım ve hareket ediyormuş gibi yaptım. Gizemli ejderha hala beni izliyordu. Daha önce olduğum tarafa doğru koşmak üzereyken ayağını kaydırarak yolumu kesti!

Yorumlar

  1. Emeğine sağlıık

    YanıtlaSil
  2. Ruby seni canavarlar daha çok seviyor kesin annen cadı falandı üvey ailen olacak o pisliklerde seni bu yüzden sürekli kontrol ettiler ve etmek istiyorlar

    YanıtlaSil
  3. İzek efendi kaç bölümdür ne diyoruz son pişmanlık neye yararrrrrr


    Bu arada sevgili admin eline emeğine sağlık teşekkürler

    YanıtlaSil
  4. Obez kertenkele geldiiii hahahahahahhha

    YanıtlaSil
  5. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  6. Ayy ben bu canavarları çok sevdim aq

    YanıtlaSil

Yorum Gönder