How to Get My Husband on My Side - 36. Bölüm (Türkçe Novel)

 

how to get my husband on my side türkçe novel

Izek boş boş baktı. Küçük kardeşi Andymion'un aksine önce Izek'le konuşmak istedi.

(Andy'nin kardeşi) "C Bölgesi'nde şüpheli bir kadın buldum. Kaçak avcıya benziyor..."

(I)"Kaçak avcılar bu mevsimde ortalıkta dolaşıyor mu?"

(Ivan)"Bilinci yerinde değildi. Arkadaşlarının onu terk edip etmediğini bilmiyorum. Her neyse, onu uyandırdım ve saçma sapan konuşmaya başladı."

(I)"Ne saçmaladı?"

(Ivan)"Bilmiyorum. Anlamsız olsa da aynı zamanda biraz garipti. Büyük bir rakun gördüğünü ve rakunun arkadaşlarını yediğini söyledi. Ve sarışın bir cadıyla oynayan bir Griffin gördüğünü söyledi… Kontrol etmek ister misiniz?”

***

(Adam 1) “Vay, iyi bir hasat.”

Sağanak yağmurda kısa bir süre durduğunda, fındık ağaçları ve ahududu çalılarıyla dolu bir orman göründü. Popo ve ben özenle meyve toplarken, Griffin çalıların arasında oturdu ve beslenme çantası olarak getirdiği bir et parçasını kopardı.

(R)"Bak, onlar kim?"

"Po, po, po."

(R) "Onlar senin arkadaşların mı? Merhaba?"

Elimi sıcak bir şekilde sallarken, canavar utangaç bir şekilde ağacın arkasına saklandı... Başka bir rakun canavarı olmalı, ama yine de kollarını salladım.  Birkaç gündür buradaydım ve arkadaş çevrem gittikçe büyüyordu..

Ayakkabılarımı kaybettiğimden beri yalın ayak yürüyordum. Şaşırtıcı bir şekilde buna alışmıştım.

Yine de, çalıların arasından ağzında büyük bir elmayla çıkan yılanı görünce şaşırdım.

Elmalar çok lezzetliydi. Popo ve Griffin  yanımdayken başka canavarlar da gelmeye devam etti. Komikti ama sanki canavarlar benim hakkımda söylentiler duymaya başlamış gibi hissediyordum.

Popo'nun veya benim ikimizden birinin olağan dışı olduğu hipotezi doğrulanmış oldu. Orijinal kitapta Rudbeckia böyle bir yeteneğe sahip miydi? Veya ruhum onun bedenine girdiği için olan bir değişim miydi? 

Şimdiye kadar gördüklerimden çok daha tehlikeliydiler. Ama bana karşı daha uysallardı ve herhangi bir tehdit ya da korku hissetmiyordum. Popo, insanları yuttuğunu gördüğümde korkabileceğimden endişelenmiş gibi görünüyordu. Sadece gözlerimi kapattım ve başımı çevirdim. Görmemiş gibi yaparak görmezden geldim.

Korkunç olduğu aklıma dahi gelmedi. Popo bir canavardı. Fakat onlar da yasadışı olarak canavarları avlayıp satan kaçak avcılardı.

Tıpkı yırtıcı hayvanlar gibi, insan standartlarına bağlı kalmaları imkansızdı.

Popo iki adamı yutarken ben arkamı dönmüştüm. Kadın bayılmıştı. Griffin onu dışarı çıkardıktan sonra neler olduğunu bilmiyorum. Griffin merhamet gösterseydi bile, bu selden tek başına kurtulması zor olurdu.

(R) "Onları alıp mağaraya geri dönelim.  Tekrar yağmur yağacak gibi görünüyor."

 "Po."

Popo vücudunu ileri geri salladı. O anda Griffin hindi gibi kabardı ve burnundan soludu. Tavrı, yağmurun bize hiçbir şey yapmayacağını söylüyor gibiydi. Tabii ki hızla mağaraya geri dönmemin sebebi, kaçak avcıların ölmeden önce söyledikleriydi. Etrafta bir sürü paladin vardı ve mağarada yaşayan ejderha yavrusu söylentisi yüzünden mağarayı kontrol etmezlerdi... 

 Izek beni arıyor mu diye merak ediyordum, ama sadece aptallıktı.

Kuzey ne kadar zengin olursa olsun, beni bulmak için tam teşekküllü bir arama başlatamazdı. Birisi bir iblis tarafından kaçırılırsa, büyük olasılıkla artık hayatta olmazdı. Kaybolduğum anlaşılır anlaşılmaz herkes aynı şeyi düşünecekti... Şey, belki Vatikan birkaç günlüğüne arardı.

Belki kocam…

 Ah, o her zaman soğuk bir adamdı.

"Po, po."

Kollarını çırparak yanıma yaklaşan Popo beni kendine doğru çekti. Tekrar üzgün görünmüş olmalıyım. Aferin oğluma haha. Onlarla burada saklanmalı mıyım? Geri dönsem bile yanlış anlaşılmaya devam edecek ve azarlanacaktım.

Kısa bir süre önce, uzaklara kaçma planı çok saçma geliyordu. İnsan hakları ve güvenlik kavramlarının olmadığı bu dünyada, ne kadar servetle kaçarsam kaçayım yeraltı dünyasının ve ödül avcılarının avı olmaya devam edecektim. Kimliğimi gizleyip güvenle saklanabileceğim tek yer manastırdı. Ama Cesare beni bulmak için dünyanın her yerini arayabilecek biriydi.

Ama şimdi, uygarlığın faydalarından vazgeçmek yerine, Popo ile saklanarak yaşamanın bir yolu olabilirdi. Burası da çok güvenli sayılmazdı. Çok fazla canavarla karşılaşmamıştım. Ve umutsuzca kaçak avcılardan ve paladinlerden saklanıyorduk.

Muhtemelen cadı olarak damgalanacaktım ve er ya da geç büyük bir cadı avı başlayacaktı... Kahretsin! Hayatta kalmak için ne yapmam gerekiyor?

Kaderim neden böyle?

“Purung...”

Ben ciddi bir şekilde dişi Tarzan olmayı düşünürken, atın tüm kaburgalarını şiddetle koparıp yedikten sonra geğiren Griffin aniden kanatlarını çırptı ve kendini yukarı çekti. Popo üzerimden atlayıp Griffin'in yanına yaklaştı.

Ne?! Kaçak avcılar yine mi ortaya çıktı?

Nefesimi tutarak dinlerken hafif bir ses duydum.

Metalik bir çınlama… Bu kesinlikle at nalı sesiydi.  Sisli orman yolunun ötesinde yaklaşık beş ya da altı süvari göründüğünde, bir an için paladinler olabileceğini düşündüm. Ama neyse ki paladinler değildilerdi. Onlar Durahan'lardı.

"Grrrrrr..."

Griffin, sanki bir şey söylüyormuş gibi tehditkar bir homurtu çıkardı. Popo ise hareketsiz bir şekilde donmuştu. Kaçak avcılar ortaya çıktığından daha farklıydı.

Evet, Popo Durahan'lardan korkuyordu.

İlk tanıştığımızda bile, Durahan yaklaştığında Popo'yla birlikte saklanmıştık. Kutsal bir nesneyle silahlanmış bir insanı yutan Popo'nun Durahan'dan neden korktuğunu bilmiyordum. Öte yandan, temel gıdası at eti olan Griffin korkmak yerine temkinli görünüyordu.

Etrafta yılan veya diğer rakun canavarlarının olup olmaması bu ikisinin umurunda değildi. Durahan'ın onlardan farkı neydi? Şövalye olduğu için mi?

 Popo ve Griffin'in tepkisi benim de korkmama neden oldu.

Öndeki Durahan, yerdeki yaprak sepetine doğru bir şey fırlattı. Miğfer ayağımın dibine geldi. Şok olmuştum. Ürpertici ve gülünçtü. Çığlık atmadan edemedim.

(R)"AHHH!"

Sonrasında her şey bir anda oldu. Popo zıplayarak beni kaldırdı, Griffin iki ön ayağıyla Popo'nun kulağını tuttu ve hızla uçmaya başladı! Sanki ruhum bedenimden ayrılacaktı. Bu his sanki kartalın pençesinde sıkışıp kalan civcivin korkusu gibiydi!

Elbette Durahanlılar, tavukları kovalayan köpekler gibi boş boş bakmadılar.

Korkumu bastırarak aşağıya doğru baktım. Bizi korkunç bir şekilde takip ediyorlardı. Koşmuyor da paten kayıyorlarmış gibiydiler.

Atların kasvetli çığlıkları, omurgamdan aşağı titremelerin inmesine neden oldu.  Ne istiyorlardı?

(R)“Aaaaaaaaaaaaa!”

Göz açıp kapayıncaya kadar mağaraya geri döndük. Griffin kayar gibi yere doğru indi ve top gibi düştü. Popo beni tutarak mağaranın içine doğru koşmaya başladı. Biz mağaranın girişindeki dolambaçlı yamaçtan aşağı doğru kayarken, Griffin ıslık sesiyle önümüze geçti. Sonunda sonsuz yokuş durdu ve taş yığınlarıyla dolu karanlık bir boşluğa düştük.

Popo nazikçe gitmeme izin verdi. Karışık zihnimi toparlamak için bir anlığına bacaklarımı taş yığınının üzerine uzatarak oturdum.

Ah, kafam. Sanki gözlerim seğiriyordu. Her yeri sessizlik doldurdu. Boğuk bir nefesle uzun süre etrafı dinledim ama hiçbir şey duyamadım.  Kovalamayı bıraktılar mı?

"Ku, ku, ku, ku..."

Yanımda oturup, floresan ışığı gibi parlayan yeşil gözlerle dönüşümlü olarak bize bakan Griffin, aniden gagasını açtı ve garip bir çığlık attı. Sanki gülüyor gibiydi.

“Poppopo…”

"Pff..."

Komik bir durumda olmasak bile ben de güldüm. Her ne kadar dudaklarımı ısırsam da kahkahamı engelleyemedim.

Neden kahkaha attığımı dahi bilmiyordum.

Böyle gülmeyeli ne kadar zaman olmuştu? Hatırlamıyorum...

"Po, po, po, po!"

Popo bile bu durumumuzdan çok memnun görünüyordu. Kollarını çırptı ve taş yığınının etrafında yuvarlandı. Taş yığını mı?!

"Po, po, po!"

Çing, çing.(Taşlardan çıkan ses)

Mutlu Popo havaya ışıltılı taşlar attı. Çok tuhaftı. Taşlar çok farklıydı?!

“Purg..”

Taşlardan birini avcuma alarak baktım. Daha doğrusu, Griffin'in parlayan gözlerini ışık olarak kullanarak taşı ona doğru yaklaştırdım.

(R) “…Yakut mu?”

Griffin mutlu bir şekilde gagasını şıklattı.

Bu gerçekten yakuta benzemiyor muydu?  Takma adım olan değil, gerçek mücevher olan yakuttu!

Diğer taşları da elime aldım ve incelemeye başladım. Bazıları yakut gibi canlı bir kırmızıydı, bazıları safirdi, diğerleri zümrüt ve elmastı… ama bunlar cam değil gerçek mücevherlerdi. Yani tüm bu taşlar… Aman Tanrım! Mağarada hazine adası mı bulduk?

"Po, po, po!"

"Purung, purung, purung."

(R)"Vay… "

Ağzım beş karış açık halde hazinenin içinde yuvarlanan iki canavara baktım.

Yorumlar

  1. Emeğine sağlık

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkür çevirmenimiz💜 ben Ruby nin canavar arkadaşlarını çok seviyorum ona ihtiyacı olan alanı ve sakinliği veriyorlar🥹🥹

    YanıtlaSil
  3. İki canavar kadar olup kızın bi yüzünü güldürmediniz be.
    Bu arada popo ve Griffin siz elması,yakutu ne yapacaksınız da seviniyorsunuz canavarsınız la siz

    Ve çok sevgili çevirmenim eline emeğine sağlık teşekkürler

    YanıtlaSil
  4. Ellerine sağlık🥰🥰

    YanıtlaSil
  5. Bölüm için teşekkürler 💕💖

    YanıtlaSil

Yorum Gönder