How to Get My Husband on My Side - 31. Bölüm (Türkçe Novel)


(I)"Dokunma! Geri çekil!"

Izek, yarı gergin bedenimi kavrayıp beni geri çekince tüylerim diken diken oldu. Izek elinki soluk mavi ışığı kanlar içindeki Freya’yı tuttu.

Bu…

Izek bir kez daha bana baktı. Yüzünde ne bir tedirginlik ne de bir şok vardı. Ama gözleri oldukça soğuk ve yabancıydı.

(I)"Git buradan."

(R)"Ne?"

(I)"Ivan! Lütfen bunu benim için yap!"

Hızla tapınağa koşan Izek'in arkasından diğerleri de geldi. Ellenia de bir kez daha bana baktı ve hemen Izek’in peşinden koştu.

Her yer çok gürültülüydü. Kaotik bir karmaşa vardı. Kollarıma bulaşan Freya’nın kanına boş bir şekilde baktım. O anda ablamı hatırladım.

Son görünüşünü... ince bileğindeki kurumuş kanı...

(Lorenzo)"Sen…"

Sert bir el aniden boynumu kavradı. Bu çocuk ha? En başından beri onun arkadaş canlısı biri olduğunu düşünmemiştim. Ama neden birdenbire bana saldırıyor?

(Lorenzo)"Sen yaptın!"

(R)"Ne…?!"

(Lorenzo)"Bunu yapacağını biliyordum. En başından beri masummuş gibi davranan cadının tekisin!”

Ne?

Yüksek bir ses karşısında boğazımı sıkan güçlü eller aniden gevşedi. Gözlerimi kocaman açarak öksürdüm.

Bir adam kocaman avuçlarıyla Lorenzo'yu yakaladı ve acımasızca vurdu. Lorenzo karşı koymaya dahi cesaret edemedi ve çok geçmeden yere düştü.

(Marq)"Leydi Rudbeckia. Lütfen onun bu kabalığını bağışlayın. Aptal oğlum aklını kaçırmış gibi görünüyor.” Bana kibarca eğilen adamın gözleri morun soğuk bir tonuydu. Başka bir deyişle, Marki Furiana kendi oğlunu dövmüştü.

 Ne zekice bir hareketti. Burası, Britanya Ülkesi’ne ait tapınağın ön bahçesiydi. Ve ben, tapınağın bağlılık yemini ettiği Papa'nın kızıydım.

Birdenbire üzerime gelip beni suçlaması aptalcaydı. Bu Tapınağı ve Vatikan’ı da suçlamak anlamına geliyordu. Sorun şu ki gerçeklerin antipatiyi güçlendiriyor gibi görünmesiydi.

Boom!

Benim konuşmama fırsat kalmadan gök gürültüsü gökyüzünü ve yeri sarstı. Çığlıklar yükseldi. Hızla yanıma yaklaşan biri kollarını omzuma dolayıp beni çekiştirmeye başladı.

(Ivan) "Leydim, bu taraftan... L-Lanet olsun, kabalık ettiğim için beni bağışlayın."

Lord Ivan tek eliyle kana bulanmış kolumu tuttu. Diğer elinde mavi duman benzeri ışıklar vardı. Kabalığın biraz ötesinde bir hareketlenme vardı.

(Ivan) "Haydi millet, çabuk tapınaktan ayrılın! Bu bir acil durum tatbikatı değil!”

(Ivan) “B Bölgesi hemen mühürlendi. Acil durum eğitimi değil! Tekrar ediyorum, B Bölgesini hemen bloke edin, acil durum eğitimi değil!”

(Ivan)“Önce kalabalığı dışarı çıkaralım!”

Koşuşturan insanların üzerine yağmur damlaları dökülüyordu. Neler olduğunu anlamayan tek kişinin ben olduğunu hissettim. Bir taraftan sürüklenirken, uzaktan gelen çığlık seslerini duyuyordum. Tuhaf bir çığlıktı. Sanki flüt ve trompet seslerinin karışımı gibiydi.

Ellerindeki yeşil rengi meşalelerle koşan paladinler, meşaleleri duvarların arasına koydu. Duvardan doğru siyah dumanlar yükseliyordu. Canavarların tapınağa yaklaşmaya çalıştıklarını hiç fark etmemiştim.

Onlar için bunun intihardan başka bir şey olmadığını net bir şekilde hatırladım.

Kalabalığın çoğu şok geçirdi.

(Andy)"Lord Ivan!"

(Ivan)"Andymion, benim yerime geçebilir misin..."

(Ivan)"Sizinle o ilgilenecek leydim." dedi Sör Ivan. Beni hemen Andymion'a teslim etti ve diğer tarafa koşarak, "Kutlama gününde olan şeylere bak?" diyerek söylendi.

Andymion'a teslim edildim. Diğerleriyle birlikte tapınağın içine girdim. Çok geçmeden kapılar gümbürtüyle birbiri ardına kapandı. Kapıların tekrar açılması neredeyse yarım gün sürmüştü.

Neyse ki, Freya hayatta kalabildi.

Tapınağın ön bahçesinde yaşanan canavar istilası paladinlerin başarılı savunmaları sayesind başarıyla sonuçlandı. O gün bize şarabı ikram eden kişi, kargaşa sırasında ortadan kaybolmuştu ve nerede olduğu bilinmiyordu.

Her yönden olağandışı bir olaydı.

Ellenia ve ben de aynı şaraptan içmiştik. Bu demek oluyor ki en başından beri tek hedef Freya'ydı. Kadehlerin konulma şekli bu saldırının rastgele olmadığını doğruluyordu.

(Dük)"Buna sihirli taş çözümü deniyor."

(R)"Ne?"

(Dük)"Marki Furiana'nın kızının içtiği zehirle ilgili herhangi bir fikrin var mı?"  Dük Omerta sakin ve soğukkanlı bir şekilde sordu.

Dük’ün neyi ima ettiğini anlamayacak kadar aptal değildim.

Normal bir taş değil değirmen taşı zehriydi.

Burada, sihirli değirmen taşı sadece bir taş olarak değil, canavarları çağırmak için yem olarak da kullanılırdı. Ölü bir canavarın çekirdeği olan Sihirli Taş ile Kutsal Ruh Taşın birleşimiydi.

Sadece herhangi bir insana ait bir kan aktıktan sonra kullanılabileceğini söylemiş miydim?

Bu taşın özel bir kullanım prosedürü vardı. Paladinlerin dahi kullanmak için izin alması gerekiyordu. Nadir bir eserdi.

Her tapınağın sahip olduğu sihirli taşların miktarı sınırlıdır. Üretimleri Vatikan'da yapılırdı.

(Dük)“Tapınakta tutulan tüm sihirli taşlar yerindeymiş. Ne demek istediğimi anlıyor musun?"

……İddialara çok makul kanıtlar ekleyerek olayın arkasındaki tek kişinin ben olduğumu kastetmişti.

Merhaba baba? Benim olduğumu düşünmemen garip olurdu! Hah ağlamak istiyorum! Kahrolası durum öyle bir şeydi ki ben bile kendimden şüphe ederdim…

Lorenzo aklını yitirip bana saldırdığında, Marki Furiana çabucak olaya müdahale etti ve onu susturdu. Şüphesiz çoğu kişi olayın arkasında benim ailem olduğunu düşünüyordu...

Borgian ailesinin suikastçileri olduğuna dair herkes tarafından bilinen kötü bir şöhreti vardı.  Ve benim de ailem kadar kötü bir ünüm vardı. Üstelik Elendale Başpiskoposu Freya'nın amcasıydı. Bu yüzden içlerinden biri değil de benden şüphelenmeleri oldukça mantıklıydı. Her ne olursa olsun beni suçlayacaklardı…

(R)"Baba… "

(Dük)“Elbette gelinime bu tür saçma sapan iftiralar atılmasına müsamaha göstermeyeceğim. Sen Omerta ailesinin bir parçasısın." Keskin bir ses tonuyla cevap veren Dük söylediklerinden sonra boş bir şekilde öksürdü.

Benim için bu yeni bir şeydi. Onlarla aile olduğuma inanamıyordum.

(Dük) ‘’Bunu senin yaptığını düşünmüyorum. Bilmemiz gereken bir şey varsa bana söylemen yeterli. Oğlum bu konuyla ilgili seninle konuşmamı istemedi ama...” Ailesinin bu olaya dahil olup olmadığına emin olmak istiyordu.

Kaşlarımı çatarak Dük'e baktım.

(R)"Ben gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum... Benden şüpheleniyorsanız… gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum. Ben... " Gözlerimden yaşlar süzüldü.

Pis kayınpederim yüzündeki boş ifadeyle bana bakıyordu.

(R)"Ben, ben hepinizin ne düşündüğünün farkındayım. Benim de gözlerim ve kulaklarım var. Onu kıskandığımı, kıskançlıktan gözlerimin kör olduğunu ve böyle korkunç bir şeye kalkıştığımı düşünüyorlar.…”

(Dük) “Ne..? Kim böyle saçma sapan şeyleri söylemeye cesaret edebilir? Ben sadece… Yapma! Ağlama. Sormak istediğim şey bu değildi."

Kastettiğin şey de neydi? Kahretsin! Sadece rol yapıyordum. Gerçekten ağladığımı sandı. Biraz şanslı olmayı umuyordum ama bu şimşek etkisi gibi oldu. Dük'ün mendilini alıp sessizce ağlamaya devam ettim.

(R)"Eğer Lord Izek de benden şüpheleniyorsa bunu kabullenmeyi tercih ederim..."

(Dük) "Böyle konuşma! Eğer bu taşlara sahip olsaydın herkesten önce oğlum fark ederdi."

Öyle olsa bile… çoğunluk benden şüphelenmeye devam edecekti.

Papa'nın kızı olduğum için sihirli taşlara kolayca sahip olabileceğimi veya para karşılığı birine verip yaptırdığımı düşüneceklerdi.

Üzücüydü…

Dük yüzündeki farklı ifadesiyle sakallarını okşamaya devam etti. Oğluna benzemiyordu. Gözyaşlarım  karşısında etkilenmiş gibi durmuyordu. Eğer bana atılan iftiraya dayanamayıp eve dönmek istediğimi söylersem, burada böyle haksız şüphelere dayanamayacağımı ve eve dönmek istediğimi söyleyecek olursam, bunu kolayca kabul etmezdi. Çünkü evliliğimin bu şekilde iptal edilmesini isteyen son kişi oydu.

O beni, bunu yapmayacağımı bilecek kadar tanıdığını düşünüyorsa neden bu şekilde sorgulama gereği duydu? Benden gerçekten şüpheleniyorsa, düşük profilli casusluk rolü oynayabilirdi. Çok fazla açıklama yapamadığına göre birinin emirlerine uymak zorunda kalmış olmalı. Benim herhangi bir şey bilmeyeceğimi bile hesaplamış mıydı?

(Dük) "Sana bunları söylememeliydim. Söylediğim her şeyi unut. Öyle umutsuz bir durum ki.. bardağı taşıran son damlaya kadar dayandım. Sana yanlış şeyler söyledim.”

(R)"Eğer ben.. benden şüpheleniyorsanız, size böyle hissettirmektense ölmeyi tercih ederim!"

(Dük)"Hayır, neden...?! Sana senden şüphe etmediğimi söyledim. Her kim böyle bir saçmalıktan bahsedecek olursa tepkim çok farklı olur!”

(R)" Gerçekten mi?"

(Dük)"Elbette! Gelinime hakaret etmek demek Omerta ailesine hakaret etmek demektir."

Hala bir yabancıydım. Kim beni Omerta olarak görüyordu ki? Etrafına rahatsızlık veren, başkalarını reddetmesi zor olduğu için onlarla başa çıkması gereken bir yabancıydım. Benim yapabileceğim en iyi şey sakin kalmak ve bana ihtiyaçları olduğunda onlara yardım etmemdi.

Ölüp farklı bir insan olarak başka bir dünyaya gitsem bile, aynı şeyler tekrarlanmaya devam edecekti…

Yorumlar

  1. Emeğine sağlık 🌹

    YanıtlaSil
  2. Sen bütün suç rubyninmiş gibi ima et sonra seni suçlamaya calismiyordum de ne anlamı var! Daha siz guvenmiyorsunuz ki başkaları nasıl güvensin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen ya bişey biliyor musun diye kızı sorguluyor sonra yok senden şüphe etmiyorum falan filan kıza hayatı zehir ediyorsunuz ailecek.
      İzek efendi de çekil git buradan diye bağırıyor herkesin içinde bide dövseydin Lorenzoyla bir olup

      Sil
    2. Önce imalarıyla Ruby'i bir güzel dövüyor. Sonrada tam tersini yapıp sahipleniyor. Bu kızın psikolojisi bozulmayacakta başka kimin bozulacak.

      Sil
  3. Ellerinize sağlık 🥰

    YanıtlaSil
  4. Allah'ın cezaları topunuzu .....

    YanıtlaSil

Yorum Gönder