How to Get My Husband on My Side - 30. Bölüm (Türkçe Novel)
Hafifçe gülümsedim ve Başpiskoposu ziyafetin devam ettiği bağ bahçesinin yakınındaki bir yürüyüş yoluna kadar takip ettim. Kısa bir süre öncesine kadar tapınaktan uzak durmam gerektiğini düşünüyordum. Ama şimdi bir ilişki kurmanın ve onu gözlemlemenin daha iyi olacağını hissettim. Eğer Cesare'nin casuslarını bulamazsam gelecekte ne olacağını bilemezdim.
Cesare ,Izek gibi tatmin edilmesi kolay biri değildi. İşler
yolunda gidecek olsa bile, evlilik anlaşmasını iptal ettirmeyi zorlaştırmak için
Izek ile savaşsam bile, Ellenia'nın suikastini erteletsem bile , Izek'in bana
tamamen güvendiği gün gelse bile...
Cesare’nin rakibi kim olursa olsun asla gardını indirmemelidir.
Her an çılgınca bir şey yapabilirdi.
(BP) "Kardinal Valentino yakında etkinlikler için
burayı ziyaret edecek."
Unutmak istediğim konuları gündeme getirmeye devam etti.
Haa, lütfen buraya sorun çıkarmaya gelme…
(BP) "Aslında Elendale'e gelir gelmez tapınağa uğramanızı
bekliyordum."
(R)"Iıı…"
(BP) “Elbette, koşullarınızın iyi olmadığını anlıyorum.
Kendinizi iyi hissetmiyordunuz… ve çok fazla şey yaşadınız. Her şeyi duydum."
Yavaşça eklemeye devam etti Başpiskopos. Nazik bir gülümsemeyle bana baktı. Asıl
konuya girmeye hiç niyeti yokmuş gibi görünüyordu.
(BP) “Duyduklarımdan pek memnun olmasam da, siz ihmal
edilmemesi gereken birisiniz. Sör Izek önemli bir insan, ama elimde olmadan ona kızıyorum.”
Hafif bir hareketlenme oldu. Neden beni test ediyormuş gibi
hissediyorum?
Nazik gülümsemesine parlak bir şekilde karşılık verdim.
(R)"Hiçbir zaman ihmal edilmedim. Herkes bana karşı
çok nazik. Özellikle Lord Izek bana karşı tatlı.”
Başpiskopos bir kaşını hafifçe kaldırdı. Sanki söyleyeceklerimi
önceden tahmin ediyormuş gibi hemen gülümsedi.
(BP)"Gerçekten Sistina'nın meleğisiniz. Eşsiz
cömertliğiniz karşısında çok aciz hissediyorum.”
(R)"Lütfen böyle söylemeyin. Endişelerinizi
anlayabiliyorum.”
(BP)"Asaletin vücut bulmuş hali olan Sistina'nın meleğisiniz.
İkinizin sahip olduğu özel bağa şahit olmak benim için bir zevk. Bu sadece…
"
Sistina meleği ya da her neyse babamın hükümeti tarafından
verilen bir isimdi.
Gülümsememeye çalışarak başımı eğdim. Konuşmakta tereddüt
eden Başpiskopos sert, alçak ve ciddi bir tonda fısıldadıç "Kutsal günah
çıkarma ilkesini herkesten daha iyi bilirsiniz. Dayanamayacağınız bir şey olursa
tapınağı ziyaret etmekten çekinmeyin. Elendale'in Kutsal Tapınağı, Kutsal
Hazretleri’nin lütfuna ihanet etmeyecektir."
Yaşananları, dünyanın sonunun ne olacağını bilmeseydim, onun
söylediklerini saf bir iyilik olarak kabul edebilirdim. O bana ulaşmaya
çalışıyordu. Kalbi kırık bir Romagna prensesi olduğum için benim
için üzülüyordu. Belki de beni Kuzey'den ayrılıp Sistina Şapeli'ne girmenin bir
yolu olarak kullanmaya çalışıyordu. Her iki durumda da tapınağın günah çıkarma
odasına adım atmayacaktım.
(R)"Çok naziksiniz. Tüm kalbimle teşekkür ederim.”
(BP)"Kuzeyliler acımasız ve soğuk görünürler. İnançlı
olmaları her zaman nazik olacakları anlamına gelmiyor.”
(R)"Hep Kuzeyde mi yaşadınız?"
(BP)"Elendale benim memleketim. Gençken kutsal yolculuğum
sırasında Romagna'da kaldım. Francesco'daki manastırda kaldığım zamanlar Papa
henüz bir Kardinaldi. Onunla kısaca konuşma onuruna erişmiştim.”
Freya'nın amcası olduğunu söylemiş miydi? Eğer Başpiskopos hırslı
bir din adamı olmanın ötesine geçip ailesinin tarafını tutarak yükselmiş olsaydı
o zaman benim için zor zamanlar olurdu.
(BP)Kan ihanet etmez. Sadece Kutsal Babamız'ın isteği için
değil size tüm kalbim, bedenim ve ruhumla yardım etmeye hazırım."
Ha? Neden bahsediyordu? Şaşkınlıkla başımı çevirdim.
Başpiskopos aniden bir ses çıkardı ve bakışlarımı onun baktığı yöne çevirdim. Alışık
olmadığım görüntü karşısında şaşırdım. Kocam, Dük ve Ellenia bir aradaydı.
Baba, burada ne işin var? Oğlunun peşinden mi geldin? Kronik
omuz yaralanmasına kadar Britanya'nın en büyük şövalyesi olan Dük Omerta ve
oğlu. O, ünlü havalı Paladin Izek ile birlikte oldukça göz alıcı görünüyordu. Onu
kollarını kavuşturmuş, aynı kırmızı gururlu gözlerle görmek daha da
ürkütücüydü. Sıcak atmosferi mahvetme eğilimi baba soyundan geliyor olmalıydı.
Yaklaşıp yaklaşmamak konusunda bir an için tereddüt etsem de Başpiskopos
benden önce davrandı. Uzun boyu ve cübbesini zarifçe açarak onları selamlamak
için yürüyen Başpiskopos fazlasıyla dindar hissettiriyordu.
(BP)"Güvenli bir şekilde döndüğünüze sevindim. Bölgesel
sorun çözüldü mü?” Görünüşe göre Başpiskopos Omerta'da ki bölgesel karışıklığa karşı alışkın gibi
görünmüyordu.
Dük, Başpiskopos’a beklenmedik bir soğukkanlılıkla karşılık verdi.
O sırada bana bakan Izek hemen gözlerini çevirdi. Sanki ona yaklaşmamı istemiyormuş
gibi oldukça soğuk görünüyordu.
Şu küstah p*ç! Benimle gelmek isteyen kendisi değilmiş gibi!
Neyi vardı bunun?! Başpiskoposla senin hakkında konuşmamdan mı çekiniyorsun? Ya
da belki bir şeyler planlıyorsun?
(Elle)"Ruby, bu taraftan..."
Yanıma yaklaşan Ellenia beni tuttu ve daha önce birlikte
oturduğumuz masaya doğru ilerledik. Her
zamanki poker yüzüne bürünmüştü. Gergin oluşu beni endişelendirdi. Böyle
olmaları normal miydi?
"Ellen, şey..."
"Onları boş ver. İkisi karşılaştıklarında hep böyle
oluyorlar."
Ellenia'nın söyledikleri üzerine bir kıkırdama sesi duyuldu.
Tabii ki Freya'ydı! O da burada olmasaydı şaşırırdım. Bu
artık günlük bir rutin haline gelmişti.
Ne hoş bir görüntü… Nedense kıskanmıştım.
(Frey) "Eh, sadece tek bir bakışla bile Dük’ün Iz'i kızdırdığı
belli oluyor.’’
(Frey) "Açık artırmada beğenebileceği bir sürü şey var. Teklifte
bulunup ona hediye etsem mi?”
(Elle) "Boşver. Evde yeteri kadar eşya var."
(Frey) "Ama kendisi ziyareti sırasında bana bir hediye vermişti.
Öylece karşılıksız bırakamam. Leydim, tabloları sever misiniz?”
Onlar sadece resim. Ayrıca, babaları onları her ziyaret ettiğinde çocukluk arkadaşlarına hediyeler mi veriyor? Bu biraz fazla bilgi oldu.
(R)"Severim ama çok ilgim olduğu söylenemez."
(Frey) “Dük tabloları çok sever. Neden bir tane alıp ona hediye
etmiyorsun?”
Eh, bu kötü fikir sayılmazdı. Ama fikir ondan çıktığına göre Izek tarafından bi sıkıntı çıkabilirdi. Ayrıca hiç param yoktu. Buraya geldiğimde yanımda
getirdiğim çeyizi kullanabilirdim. Ama sonuçta o çeyizdi… Ahh...
(R)"Leydi Furiana'nın bu konuda benden daha iyi bir
gözü olduğunu düşünüyorum... Önce etrafa bakınacağım."
(Frey) “Ah, az önce annemden duydum. Romagna sanatın kutsal merkezi
değil mi?” Bu arada beyaz üniformalı bir hizmetli onlara yaklaştı ve boş bardakları
temizleyip yeni içecekler getirdi.
Bu sefer ki nar suyu değil, üzüm suyuydu. Daha önce hiç bu kadar dolu bir yemek tabağı görmemiştim.
Karnım ağrıyarak şarap kadehine uzandım. Aniden Ellenia benimle
konuştu, "Ruby, daha önce konuşmuş olduğumuz bir konu vardı."
(R)"Konu neydi?"
(Elle) "Sana yeni bir kişisel hizmetçi ayarlamayı
düşünüyorum. Şu anki hizmetliler eskiden beri ailemizle ilgileniyorlar. Ailemizle
hiçbir bağlantısı olmayan birini almak istiyorum."
Duyduklarıma biraz şaşırmıştım. Yeni bir hizmetçi mi
tutacaktı? Hem de yeni birisi!
(R)"Şey, ben..."
(Elle) "Aslında bunu geçen gün abim söyledi. Ben de
bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum. Marki Furiana güvenilir bir çok
kişi tanıdığından dolayı, yeni hizmetçiyi Freya seçecek."
İnanılmaz! Bunu gerçekten de ilk Izek' mi söyledi?
Genellikle hizmetçiler haneler arası dolaşırlardı. Ama
herhangi bir haneyle bağlantısı olmayan genç bir hizmetçi olması benim için çok
daha iyi olabilirdi. Hiçbir şey bilmeyecekti. Ve yeni olduğu için herhangi bir
önyargısı olmayacaktı. Ona bir şeyler öğretmem kolay olacaktı. İkimiz de yabancı
olduğumuz için onu yanıma çekmem daha kolay olurdu. Lucille gibi ona rüşvet
vermek zorunda olmazdım.
Tek etken adayları bulacak olan kişinin Freya olmasıydı.
Freya bana bakarak şarap kadehinin üzerinden sırıttı. "Öncelikle
babamdan sizin için adayların tanıtım mektuplarını göndermesini rica edeceğim. Böylece
karar vermeniz daha kolay olur. Anladığım kadarıyla biraz olgun birini istersiniz."
(Elle) "Hayır, genç biri olması daha iyi olur."
(Frey) "Ama Ellen, Leydi farklı bir görüşe sahip
olabilir..."
Bir an için şaraptan boğulduğunu sandım. (Freya’dan
bahsediyor.)
(Elle) "Frey?!"
Konuşmanın tam ortasında donup kalan Freya, çok geçmeden elindeki
şarabı masaya bıraktı.
Aniden gelen boğulma sesi omurgamdan aşağı bir ürperti
inmesine neden oldu.
(R)"Kan…"
(Frey) “Ha, ah, ah!”
Beyaz masa örtüsünün üzerine doğru koyu kırmızı bir sıvı
sıçradı.
Her şey bir anda gelişti. Bu beklenmedik ve şok edici manzara karşısında beynim bir süreliğine durdu.
(R)"L-Leydi!" Refleks olarak çığlık atarak ayağa
fırladım.
Aceleyle yaklaşıp omzunu tuttuğumda, Freya yavaşça başını
kaldırdı.
Güzel mor gözleri büyük bir korku ve şokla doluydu. Kan
tükürmeye devam ettiği anda biri beni sertçe itti.
Soğuk, itici ve
rahatsız edici tüm duygular boğmak istercesine üzerime hücum etti…
Emeğinize sağlıık
YanıtlaSilEvet hadi bakalım bir kaos daha .. çeviri için teşekkürler
YanıtlaSilEllerinize sağlık 🥰
YanıtlaSilHer gün hiç şaşmadan bölüm attığın için teşekkürler güzel çevirmenimiz
YanıtlaSilRubyyyy suç sende kalır kızım kaççç
YanıtlaSilNedense hiç üzülmedim Freya'ya ohh olsun hissi geçti içimden.
Sevgili admincim eline sağlık harikasınız
Ruby’nin çektiği neydi ya. Bir insan evladı da gerçekten sıcak bir kalple yaklaşsa şu kıza
YanıtlaSilWebtoonda bu bölümde cok kirilmistim izek bey 🚶♀️🚶♀️ konusma rubys askimla bi sure hih 🤧🤧🤧
YanıtlaSil