How to Get My Husband on My Side - 24. Bölüm (Türkçe Novel)


Tavrı öyleydi ki durumuma aldırmadı bile. Bu yönü Freya'ya çok benziyordu. Ne olursa olsun herkesin onlara inanacağına ve asla terk edilmeyeceklerine olan güvenleri – bu güveni kırmak istedim.

En başında beni şekilde sinirlendirmeseydi böyle düşünmezdim.

"Suyunuzu dolduracağım. Limon kokulu yağ da ister misiniz?”

"Evet teşekkür ederim."

Ardından limon kokulu suda yıkandım, saçımı taradım, hafif makyaj ve aksesuarlar taktım. Tek başıma oturup beklerken eteğimi okşadım ve aniden her şeyin çok gerçek olduğunu hissettim.

Ah, gerçekten hazır görünüyordum- kalbim hızla atmaya başladı. Elimle göğsümü bastırsam da bu sakinleşmemi sağlamadı. Çok korkuyordum!

…Ya gelmezse?

Kafası karışırsa ve son anda fikrini değiştirirse?

Fincanımı bıraktım ve yatağa doğru yaklaştım. Mumları üfledim. Şömine yandığı için oda çok karanlık değildi. Daha da karanlık olmasını istedim. Kollarımın altında bacaklarımı birleştirip yatağa oturdum ve pencereden dışarı baktım. Deniz siyah dalgalarla doluydu.

Deniz canavarları yiyecek aramak için pusuya yatsa şaşırmazdım.

Ah, Popo ne yapıyordu acaba? Keşke tekrar görüşebilsek…

Bunun için Freya'ya teşekkür etmeliyim. O olmasaydı, onunla konuşmayı hayal bile edemezdim.

Tanrım, sana yalvarıyorum, sana içtenlikle yalvarıyorum. Lütfen bu gecenin ben istediğim şekilde gitmesine izin ver. Taş kalpli kocamın kalbi biraz daha yumuşasın. Lütfen benim için öyle bir yol aç ki, şefkati, ilgisi olsun ya da her neyse…Bana güvenmesi için yeterli duygulara sahip olsun.

"Bütün bu yaygaradan sonra gerçekten uyudun mu?"

……Hhhh, kalbimin göğsümden fırlayacağını sandım. İçeri girerken hiç ses çıkarmamıştı. Muhtemelen o ara  çok derin düşüncelere dalmıştım.

Saçlarım belimin altına sarkmış halde aceleyle ayağa kalktığımda Izek’le karşı karşıya geldik.

Şöminenin yeşil ışığı muazzam vücudunu ürkütücü bir şekilde aydınlatıyordu. Onu daha önce sadece zırhlı ya da takım elbise içinde görmüştüm. Üzerinde ince beyaz giysilerden başka bir şey yoktu, sanki çıplaktı!

Kelimenin tam anlamıyla aklımı kaybediyormuş gibi hissettim.

Aman Tanrım. Aman Tanrım-

Küstah adam kollarını birbirine kavuşturarak bana baktı ve ıslak gümüşi saçlarını geriye atmak için sol elini saçlarına götürdü. Karanlık odada kan kırmızı gözleri parlıyordu.

“Bu konuda pek bir şey bilmiyor olsam da yüzündeki ifade kocasını bekleyen bir eşin yapacağı türden bir ifade değil.”

Bir sarsıntıyla kendime geldim.

Ne yapıyorsun aptal? Her şeyi mahvetmek mi istiyorsun?

"Ah, boş bakışlarım için üzgünüm. Bir an gözlerime inanamadım."

"İnanmakta zorlanıyor musun?"

"Evet, burada olduğunu düşünmek bile hayal gibi."

Gözlerim hevesle büyüdü. Aptalca gülümsememle birazcık salyalarım aktı.

Sanırım samimi duygularımı hissedemiyordu. Lanet olsun!

"Peki, bakalım..."

"Tekrar."

"Ne?"

"Sana son bir şans daha vereceğim. Fikrini değiştireceğini düşünüyorsan hemen şimdi söyle. Sırf benimle yapman gereken şeyi yapmadın diye kimsenin seni rahatsız etmesine izin vermeyeceğim."

Neden beni kontrol etmeye çalışıyorsun? Aklımda başka bir şey olduğundan mı şüpheleniyorsun? Konu birilerinin beni rahatsız etmesiyle ilgili değildi. Dük'ün bana olan öfkesi, bana bu yolda yapmam gereken şey hakkında bilgi vermekten başka bir şey değildi.

Bu yüzden tekrar yumruklarımı sıktım, gözlerimde kararlılık alevleri yanıyordu, "Merak etme, fikrimi asla değiştirmeyeceğim. Senin gerçek karın olarak yaşamaktan mutluluk duyacağım.”

Izek, söylediklerimin doğru olup olmadığını anlamak için bir an için başını hafifçe yana yatırdı ve çok geçmeden giydiği kıyafetini çıkardı. Yüzümü ona karşı tutamadım ve gözlerim neredeyse yuvalarından çıkacaktı. Bunun olacağını bekliyordum, ama vücudunu şahsen görmek farklıydı.

Soğuk, münzevi yüzünün altında ortaya çıkan vücudu çok sağlamdı. Büyük, incelikle işlenmiş heykel benzeri bir vücuttu. Pürüzsüz ipek gibiydi ama gergin ve kaba kasları vardı.

Medeniyetten tamamen kopuk biri gibi, egzotik bir hayvana bakıyormuşum gibi hissettim. Kıyafetlerini tamamen çıkardı, yatağa tırmandı, yavaşça omzumdan tuttu ve beni kendine çekti.

Yutkunurken nefesim kesildi.

Eylemin kendisi korkutucu değildi. Yine de, vahşi bir canavarın ayaklarına atılmış bir piliç gibi hissetmeden edemedim.

"Korkmuş görünüyorsun."

"B-ben bilmiyorum..."

"Sanki seni yiyecekmişim gibi titriyorsun. “

Sinirlendiğini zannediyordum ama sert değil, sadece sakindi. Ayrıca sesi normal haline göre biraz daha az sert çıkmıştı. Aklımı başıma toplamak için vücudunun sanatsal yönlerine odaklanmaya çalıştım.

Geniş omuzlar, metal gibi göğüsler, ince bel, güçlü, biçimli kalçalar…

Çok duygusal bir sahneydi.

Ta ki onu tüm ihtişamıyla gördüğüm için kendimi suçlu hissettiğim noktaya kadar.

Nefesimi düzene sokarken gülümsemeye çalıştım.

Izek ağır koluyla beni kaldırdı ve kucağına oturttu. Elbisemi çözdü. İnce kumaş elbisem aşağı akarak omuzlarımı açığa çıkardı.

"Rahatla. Ben de bu konuda iyi değilim."

"B-ben gergin değilim..."

"Dudaklarını ısırmayı bırak. Bunu yapması gereken kişi benim, sen değil."

……Şuna bak. Kocam, sen gerçekten bir münzevi misin? Yıkıcı bir kişilik olduğuna emin misin? Neden bunda bu kadar iyisin? Yetenek, buna yetenek mi diyorlar?

Şüphelerim artmıştı ama yine de gerginliğimin yerini biraz rahatlama almıştı.

Sabahlığımı çıkaran adam şimdide uzun saçlarımı tuttu ve geriye doğru çekti.

O sırada bedenimi saran bedeni kasıldı.

Saçımı geriye doğru çeken eli durdu ve nefes alma sesi yavaşladı. Ne oldu?

"……Bu nedir?"

Nasırlı parmağı kürek kemiğimin etrafını taradı. Bir paladinin görüşü gece görüşü seviyesinde olmalıydı.

Göremeyeceğini düşünmüştüm. Pekala, bu konuda yapabileceğim bir şey yoktu.

"Çocukken oyun oynarken incitmiştim."

"Yara izin olduğunu bilmiyordum. Böyle bir yara izi almak için ne yaptın?”

Bunu evin hizmetçilerinin size söylemesi bir yana, vücudumda ne olduğu umurumda bile değil. Üstelik kendim yıkanıyordum.

“Kardeşlerim ve kuzenlerimle sirk oyunu oynardım. Baş belası bir lider vardı. Sanırım bize doğru savurduğu kırbaç yüzünden yaralandım. Yaramın o kadar görünür olmadığına seviniyorum. Kuzenimin yarası ensesinde."

Bunu iç çekerek neşeyle söylememe rağmen, içimde garip bir his oluştu ve sessizlik çöktü.

Izek suskun bir şekilde sırtıma bakıyordu. Gergindim çünkü sırtım ona dönük olduğu için ifadesini kontrol etmenin bir yolu yoktu. Daha fazlasını söylemek üzereydim ki aniden ellerini hareket ettirerek elbisemi yukarı çekti.

Ha?

"Sorun ne?"

“……..”

Cevap vermedi. Bunun yerine Izek elbisemi tekrar giydirdi ve ipleri yeniden bağlamaya başladı.

Bunu neden yaptığımı merak ettim, aniden zihnim boşaldı.

Yara izi yüzünden miydi? Görmek istemedi mi?

Biraz seçici olduğunu biliyordum… Umursamayacağını düşünmüştüm ama sanırım bir hata yaptım.

Lanet yaralar sadece kürek kemiğimde değildi. Kalçamın arkasında birkaç tane daha vardı. İyileşseler bile asla silinemeyecek yaralardı. Onları tanrısallıkla iyileştirmek mümkün olsa da, izler kalmaya devam edecekti. O kadar derin değildi. Görmesinin büyük bir sorun olmayacağını düşünmüştüm, ama tepkisi…

Ya da belki de sorun yaralar değildi?

Çok mu korkmuş göründüm?

Söylediklerim yüzünden miydi? Hayır, belki yalan söylediğimi fark etmişti.

Papa'nın sevgili kızının, çocukların şakaları yüzünden bu şekilde yaralanmasına imkan yoktu ve yanlış bir şey yaptığım için cezalandırılmış olmalıydım. Belki de bu yüzden devam etmek istemiyordu…

Bir şey söyle, soğukkanlı kocam!

Uzun zaman sonra karşıma çıkan bu fırsatı kaçıramazdım. Bu kararlılığım alevlenirken önümü döndüm ve kucağına yerleştim.

Yavaşça ellerimi hantal, kaslı göğsüne koydum.

Kısa bir sessizlik oldu.

Ne yaptığımı izleyen Izek sonunda konuştu. “Ne yapıyorsun?”

"Seni yatırmaya çalışıyorum. Yine…yine yanlış bir şey mi yaptım? Seni kötü hissettirdim, değil mi?"

"Ondan değil.."

"O zaman neden…"

"Sadece bugün benim günüm değil."

Tamamen ciddi bir ton.

Neden şimdi? Şabat bile değil!

Beni itmesini bekliyordum ama Izek kıpırdamadan oturdu ve uzun bir süre bana baktı. Odanın loş karanlığında, kırmızı aleve benzeyen gözleri merakla parladı. Kızgın ve karmaşık düşüncelerin içinde kaybolmuş ve aynı zamanda gizemli görünüyordu.

"Başka var mı?"

"Ne?"

"Bilmediğim başka bir yara var mı?"

Başıma vurmak istiyordum. Bu yüzden olmalıydı! Çocukken gerçekten oyun mu oynuyordum yoksa sorun mu çıkarıyordum bunu öğrenmek içindi… Çok sinir bozucuydu.

 Ah seni sorunlu adam!

Yorumlar

  1. Ruby izekin tepkisinden ve ona inanmamasindan korktuğu için dürüst olamıyor izekte onun dürüst olmadığının farkında bazı şeyleri anlamaya çalışıyor ama.bunu ifade etmediği için aralarında sürekli iletişim bozukluğu var off off ...

    YanıtlaSil
  2. Bence izek az çok tahmin ediyor, istismara uğradığını

    YanıtlaSil
  3. "Dudaklarını ısırmayı bırak. Bunu yapması gereken kişi benim, sen değil."
    Burda çok utandım, emeğine sağlık paylaşım için

    YanıtlaSil
  4. Bu sefer iyi niyetli bence Rubycim şiddet gördüğünü farketti canı sıkıldı

    Çeviri için teşekkürler emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Ellerine sağlık

    YanıtlaSil
  6. Çeviri için teşekkürler, daha çok çeviri için booool öpücük ehehe

    YanıtlaSil

Yorum Gönder