How to Get My Husband on My Side - 10. Bölüm (Türkçe Novel)

how to get to my husband on my side novel

Eğer oyuncak bebek olmamı istiyorsa onun için bunu yapacaktım.

Ah, bir çocuğa göre aşırtıcı derecede keskin gözlere sahip.

"Prenses."

Aman tanrım, beni korkuttun.

Neden bugün herkes birden karşıma çıkıyor? Ari, elinde ki buket çiçekleri uzatmaya çalışırken dudağını ısırır halde dondu kaldı. Ben de uzattığı çiçekleri alacağım anda donup kaldım.

Bugün onu tekrar görmeyi beklemiyordum.

Gümüş grisi saçları güneş ışığının altında parlıyordu. Zarif heykellerin arasındaki küçük patikadan geçerken Izek, etrafındaki huzurlu manzarayla daha da heyecan verici görünüyordu.

Eteğimi tutan Ari'nin vücudunun titrediğini hissedebiliyordum. Ben neden böyle olduğumu biliyordum ama o neden bu kadar korkuyordu?

Kuzeni Izek, bizden yaklaşık iki metre ötede durdu ve hiçbir nezaket belirtisi göstermeden sert bir tonda, “Majesteleri seni arıyor. Sana tek başına dolaşmaman gerektiğini defalarca kez söylemiştim."

Ha?

Küçük prenses buketi elime doğru fırlattı. Korkak bir kedi yavrusu gibi hızla yanımdan geçerek saraya doğru koştu. Bunun çok sık gerçekleştiğini hissettim ve Izek ona tutunmaya bile çalışmadı.

Kocam karşımda dimdik durdu. Gözlerinde anlamsız bir bakış vardı.

"Birbirinizle mi oynuyordunuz..."

Ah, konuşmak istediği bu muydu? Elimdeki buketle birlikte yavaşça doğruldum. Altı yaşında bir çocuk gibi davrandığım için kendimi çok kötü hissettim. Utangaç bir şekilde gülümsedim.

"Prenses'i mi arıyordun?"

"Hayır. Seni arıyordum. Ben bakıcı değilim."

Ne? Beni mi arıyordu? Beni arkanda bırakıp da giden sen değil miydin? Yoksa beni buradan kovmaya mı çalışıyordu? 

Biraz korkmuş olsam da belli etmemeye çalışarak gözlerimi büyüttüm.

"Beni mi? Gerçekten mi?"

"……Evet gerçekten."

Tıpkı daha önce olduğu gibi, beni çöp gibi kenara fırlatan adam bana doğru bir adım attı.

Tanrım, gerçekten bana vuracak mı? Pekala, tamam, yaşamama izin verdiği sürece...

"Ne yapıyorsun?"

"Ne?"

"Gözlerini aç."

İçgüdüsel olarak kapalı olan gözlerimi yavaşça açtım. Karşımda kocaman göğsünü görebiliyordum. Başımı kaldırdığımda, kocamın bana boş bir bakışla bakan gözlerini gördüm.

"Romagna prensesi şiddete maruz kalarak mı büyüdü sanki?"

Bunu nasıl bilebilir? Hey, senin gibi koca bir adam üzerime doğru yürürse tabii ki de korkarım. Boyun kaç? Muhtemelen 2 metreden fazladır.

"Gizlice beni izleyeceksin sandım."

"B-ben izleme konusunda oldukça iyiyim."

"Gerçekten mi? O zaman neden gözlerini kapatıyorsun? Öpücük falan mı bekliyordun?"

Başını eğip mırıldanma şekli çok alışkın olduğum bir hareketi değildi. Bana her zaman baktığı gibi baksaydı bu garip gelmezdi. Ama o kırmızı gözleriyle bana olan bakışı daha da tehlikeliydi. Gerçekten ondan bir öpücük beklediğimi söylesem...yalan söylediğimi anlardı.

"Benim yüzümden sinirlendiğini düşünüyordum..."

"Yani, sana vuracağımı falan mı sandın?"

"Hayır ama yaparsan..."

"Yani... sana vuracağımı bilsen bile benden hoşlanmaya devam mı edeceksin?"

"Hayır?! Beni koruyan tek kişi sensin. Hatalarımı düzeltmek için elimden geleni yapacağım, bu yüzden lütfen benden nefret etme."

Kısa bir sessizlik oldu. Ben iki elimle bir buket çiçeğe sarılıp hüzünlü bir şekilde bakarken o bana tarif edilemez bir bakışla baktı. Neden hala bana bakıyordu?

Sert ayak sesleri duydum.

Bu tarafa doğru geldiği belliydi. Ama ikimiz de bakmadık.

“…Sör Izek!” Gözleri benim üzerimde olan kocam başını çevirdi.

Nefes nefese kalan ve bize gelen çocuk biraz şaşkın bir bakışla duraksadı ve sonra dikkatlice konuştu.

"Benimle gelmeniz gerekiyor."

Hmm, saraydaki Paladinler'e bir şey mi oldu?

"Bir saniye burada bekle."

Bu sözler, arkasını dönüp giden kocam tarafından söylendi.

Oh, hala benimle konuşması gereken şeyler mi vardı? Şimdi ne olacak? Çiçekleri saçıma takıp da onu beklemeli miyim?

Uzaklaşmakta olan adamın dev sırtına baktım ve yakındaki düz bir kayaya oturdum.

Taze bir rüzgar esti.

Bu arada, gerçekten sarsılmıştım. Flaya'nın küçük kardeşinin ne tür kuruntuları olduğunu merak ettim. Sırf benim hakkımda çıkan dedikodular yüzünden mi böyle düşmanca davrandı? Onun bu davranışına sebep olan şeyi söylemek zordu.

Hayran olduğu kıdemlisinin benim gibi bir eşe sahip olduğunu kabullenmek onun için zor olmalı… Belki de Flaya’nın bu konuyla bir ilgisi vardı?

Düşüncelerim arasında kaybolurken birden elimdeki çiçeğe baktım.

Onların ismi de Rudbeckia'ydı. Benimle aynı ada sahip. Anlamı sonsuz mutluluk, ne kadarda ironik.

Aniden soğuk su üzerime doğru sıçradı.

Tam ani refleksle ayağa kalkmaya çalışırken, ıslak ve kaygan bir şey belimi kavradı ve beni bir anda suya doğru çekti. Çığlık atmak ya da mücadele etmek için yeterli zamanım bile yoktu.

Sıçrayan suyun sesi!

Su çok soğuktu.

Kalbim bir an duracak gibi oldu. Böyle mi ölecektim? Ne kadar da anlamsız bir sondu. Garip bir şekilde hiç korkmadım. Oh çılgın bir gölet canavarı tarafından yakalanmıştım! Boğulacaktım. Ama beni sımsıkı tutan şeyin amacı öldürmek değildi, sadece...

Mücadele etmeye devam ettiğimde canavarın kolu biraz daha gevşedi. Komikti ama sanki bu şekilde yapmaya devam edersem bırakacakmış gibiydi.

Bu da neydi, evlat? Sadece benimle oynamak mı istedin? Yoksa çok korktuğumdan dolayı hayal kurmaya mı başladım? Yoksa bu beynimin bana oynadığı psikolojik saldırısı mıydı? Ciğerlerimdeki oksijen azaldıkça, içgüdüsel olarak gölet canavarından kurtulmaya ve yukarı tırmanmaya çalıştım.

Ellerimi suda hareket ettirerek belimi saran şeylerden kurtulmak istedim. Sanki torpido patlamış gibi, kör edecek derecede yoğun bir ışık ve o karıncalanma hissiyle vücudumu saran şeyler tamamen kayboldu. Aynı anda bir şey beni tuttu ve kuvvetle yukarı çekti.

Poa-ha, tıkanmış nefesim bir anda patladı.

Başım dönüyordu ve etraf çok gürültülüydü.

"Bu nasıl oldu..."

Ne hakkında konuşuyorlardı? Gözlerimi açmayı başardığımda kocam önümdeydi, bana bakıyordu. Neden kısa görünüyordu?

Ah, beni kucağında tutuyordu. Tarif edilemez derecede karmaşık olan gözleri bana baktı.

Neler olup bittiğini bilmiyordum ama gölet canavarı sadece bir canavardı ve onu bilerek çağırmamıştım.

Meşalenin söndüğü son seferki gibi…

“…..Ah!”

Izek'in boynuna sarılırken yüksek sesle çığlık attım ve dayak yiyeceğimi düşündüğüm için gözyaşlarımı tutamadım.

Ne olursa olsun ona sımsıkı sarıldım ve gözyaşlarına boğuldum.

"Ah, çok korktum! Beni yine sen korudun!"

Her yer sessizleşirken sadece Izek'in iç çekişi kulaklarımda çınladı.

Kulağa çok yorgun gelen bir iç çekişti.

***

Angvan Sarayı'nın romantik efsanesini içeren bir gölette bir canavarın ortaya çıkması, oldukça ciddi bir rahatsızlığın yayılmasına neden olmuş gibi görünüyordu. Mutlak güvenliğin esas olduğu sarayın içinde de ani bir saldırı, onlarca yıldır herhangi bir tehlikesi olmayan bir gölet… Yaşananlar yüzünden herkes şok olmuştu.

Papa'nın en sevdiği kızı olarak itibarım ne kadar kötü olursa olsun, işler ters gidecek olsaydı bu Britanya için oldukça utanç verici olurdu.

Geriye dönüp baktığımda, orijinal kitapta ortaya çıkan bu şeylerin hiçbiri yaşanmamıştı.

Soyluların destanlarının, tapınaklarının ve saraylarının birbirlerine yakın olduğu Elendale'in kalbi oldukça güvenli ve temiz bir bölgeydi. Buraya geldiğim ilk gece de olanlar her yönden tuhaftı. Tabii ki, orijinal kitapta Rudbeckia, meşalenin söndürüldüğü ilk geceyi yaşamamıştı ya da saray ziyafetinden ayrılıp göletin yanına gitmemişti.  Böyle devam ederse, benim yaratıkları çeken bir cadı olduğumu düşünecekler!

"Kim.."

Semptomlarım gelmişti. Havuza düştüğüm geceye kadar hiçbir şey hissetmesem de ertesi gün biraz garip hissettim. İlk başta soğuk algınlığı sanmıştım ama değildi. Sanki biri tüm vücudumu bir iğneyle dürtüyormuş gibi vücudum alev alev yanıyordu. Bu bedene sahip olduğum andan itibaren yılda iki kez yaşadığım bir semptomdu. Yıl sonuna doğru geleceğini düşünmüştüm ama beklediğimden daha erken geldi, kahretsin!

İlk başta aileme hasta olduğumu söylediğim için doktor çağırmışlardı. Sadece yüzüme bakıp daha önce hiç böyle belirtiler görmediğini söylemişti. Aynı şeyleri diğer doktorlarda söyledi.

Bir sonraki yaşadığım semptonlarda, herkes nişanlanmak istemediğim için numara yaptığımı düşünmeye başladı. Bu yüzden buna katlanmaya karar verdim. Zaten acımı saklamaya alışmıştım. Birkaç gün içinde kaybolacak bir semptomdu. Burada da aynı durum olursa “aptal bir sahtekar” olarak damgalanacaktım. Özellikle kocam başka bir şeyin peşinde olduğumu düşünecekti.

Ah! Göletteyken bana ne söylemeye çalışıyordu? Canavar ortaya çıktığı için konuşması yarım kalmıştı... Sebebi ne olursa olsun, canını sıkan insanları umursamayan bir adamın onu beklememi söylemesi gerçekten beklenmedik bir şeydi.

Bu yüzden benden ne istediğini bilmem gerekiyordu…


***

Ç.N. “Evettt!!!  Novelimizde 10 bölümü tamamladık!!! 😻😻 Hikayemiz nasıl gidiyor?? Açıkçası daha yeni yeni başladığımızı hissediyorum 🤩🤩 Ruby ve Izek’in daha fazla partı olmasını isteyen tek kişi ben miyim?? 😹 Umarım ilerleyen bölümlerde daha fazla heyecan verici sahneler görebilirizzzz!!! Destekleriniz ve takibiniz için ayrıca çok teşekkür ederim 😻😻😻 Arada sizi bu şekilde yoklamayı planlıyorum ve bende sizin takibinizdeyim hehehe 😻😻💗💗💗”

Yorumlar

  1. Bende diğer bölümleri merakla bekliyorum ellerine sağlık😍

    YanıtlaSil
  2. Ruby ve Izek'in daha fazla partı olmasını istiyoruum ben de, eline emeğine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok iyi gidiyor emeğinize sağlık, diğer bölümleri sabırsızlıkla bekliyorum.

      Sil
  3. 10 bölümü de su gibi yuttum elinize sağlık

    YanıtlaSil
  4. Bu bölüm Izek in aslında Ruby hakkında ne kadar doğru tahminlerinin olduğunu gösteren bir bölümdü. Çok kritik 😱😱

    YanıtlaSil
  5. Bence daha fazla böyle not bırakman iyi olur. Sevgili çevirmenimizin neler düşündüğünü bilmek güzel olur. Çeviriler için teşekkürler 💕

    YanıtlaSil

Yorum Gönder