This Marriage Is Bound To Sink Anyway 75. Bölüm (Türkçe Novel)

“Bugün Yüzbaşı’nın konutunu gezdiğimi söylesem çok hoşuna gider. Nişanlım Yüzbaşı'nın büyük bir hayranı da...”
Böyle faydasız şeyler söylemenin ne anlamı var?
“Ah, Seňorita Carsel’in hayranı mı? Belki de Calstera'ya gelip yakınlarda kalsa daha iyi olur."
“Evet, zaten o günü iple çekiyor... Benimle pek alakası yok.”
Jose, farkında bile olmadan yine karmasını artırıyordu. Neymiş o kadar övünecek şey?
“Vah vah, Carsel’in suçu büyük demek.”
“Hayır, Senora Escalante. Ben sadece çirkin olduğum için bunun benim hatam olduğunu düşünerek yaşıyorum... Sorun değil.”
“Jose, neren çirkin senin? Gayet düzgün, yakışıklı bir yüzün var. Hem iri yapılısın da.”
Ines, birden moral bozukluğuyla omuzlarını düşüren Jose’nin omzuna hafifçe dokundu ve boynunu geriye kadar uzatıp onun yüzüne baktı. Kadınlar arasında uzun sayılırdı ama Jose öyle olağanüstü uzundu ki, bu şekilde bakarken bile minicik görünüyordu.
O Jose Jose diye başlayan sözler, abartılı iltifatlar... Hoşuna giden tek bir şey yoktu ama yine de o manzara biraz komikti. Hatta... sevimli bile.
“Seňora, böyle içten olmayan şeyler söylemenize gerek yok, gerçekten... Vücudum bu kadar büyükken, kafam da büyük tabii...”
“Jose, şu anki hâlinle tam anlamıyla dengeli görünüyorsun. Ve yakışıklı olduğunu da gerçekten düşünüyorum. Üstelik sadece yanında durarak bile başkalarının yüzünü küçük gösteriyorsun. Ne kadar cömert bir duruş bu, değil mi?”
“Seňora Escalante gibi birini ömür boyu tanımış birinden bu sözleri duymak bile...”
“Bir de böyle erkek gibi erkeksin.”
Hadi oradan. Erkek gibi olan bu tarafta, öbürü olsa olsa bir dağ hayvanı olur.
“Ama dönüp bakınca, inşaat tahminimden büyük çaplıymış. İçeride de birçok yeri elden geçirmişsiniz... Calstera’ya geldiğinizden beri hiç dinlenmeye vaktiniz oldu mu? Bunca şeyi tek başınıza nasıl hallettiniz, anlamıyorum.”
“Hiç ara vermedim ama sorun değil. El attığım kadar sonuç aldığım için keyifli bile.”
Calstera’ya geldiğinden beri yiyip içip yattıktan sonra, bir haftadır aniden deli gibi çalışmaya başlamıştı.
Carsel, Jose’ye gayet pişkin biçimde cevap veren Ines’i izledi, sonra ifadesini toparlayıp Jose’ye çevrildi.
“Bilmeyen biri için epey zor görünüyor. Nişanlım da konutu tadilat ettirecek, ama sıkılıp azarlarsa diye endişeleniyorum...”
“Ben yardım ederim Seňorita’ya. Zaten eşler arası da yakınlık kurulsa daha iyi olur.”
Yardım edermiş, eşler arası yakınlıkmış... Ines son zamanlarda anormal şekilde sıradan davranışlar sergiliyordu.
Ama yine de her böyle söz ettiğinde, sanki o kabuğun altında başka biri yatıyor olmasından şüphe duymamak elde değildi.
Carsel, Jose şu evden çıkar çıkmaz Ines’i soyup her yerini inceleyeceğini düşünerek yavaşça sigarasını bıraktı.
Denizden gelen rüzgar, alevi bir an parlatıp sonra söndürdü. Carsel, sigarasının ucunu kristal kül tablasında iyice söndürüp gecenin belası olan Ines’e gözlerini dikti.
Şimdi sıra Jose’yi defetmeye gelmişti.
“Yardım ederseniz memnun olurum. Zaten şu nişanlım yüzünden, bu taşraya kadar geldiğime herkes yeterince söyleniyor...”
“Calstera’ya hiç gelmemiştir demek ki. Bir gelsin, fikri değişir. Buranın da kendine göre güzellikleri vardır.”
“Seňora Escalante’ye yakın olabileceğini bilirse, anında tavrı değişir.”
Her anlamda, Ines nasıl onu sosyalleşmekten caydırmış olursa olsun—Mendoza’da hâlâ adıyla ağırlığı olan bir kadındı.
Üstelik düğünden sonra herkesin beklentisini altüst eden yeni tavırlarıyla Mendoza’yı terk etmişti. Onunla olan yakınlığına dair birkaç kelime bile orada anlatılsa Jose’nin nişanlısının statüsü hemen artardı.
Ama Carsel’ın bunu izlemeye hiç niyeti yoktu.
“Ines sayesinde ben de yakın bir arkadaş kazanıyorum demek. Umarım siz de bir an önce evlenirsiniz.”
“Son zamanlarda Yüzbaşı Escalante’ye bakınca, diğer subayların dediği gibi evlilik o kadar da kötü bir şey değilmiş diye düşünüyorum. Özellikle yüzünüz mü desem... Sabahları çok neşeli görünüyorsunuz.”
“Öyle mi?”
Jose’yi kovmak için sigarasını söndürmüş olmasına rağmen, onun beceriksizce iltifat etmeye çalışmasını izlemek hoşuna gitti.
Gerçekten öyle mi görünüyordu? Azıcık kendi kendinden şüphelendi ama hemen savuşturdu.
“Evet. Bu sayede daha da yakışıklı görünüyorsunuz.”
“Daha yakışıklı olursam işimiz zor.”
Bu doğruydu.
“Evlilikten sonra değiştiğiniz kesin. İşte buna ‘pozitif etki’ diyorlar. Seňora Escalante’nin pozitif etkisi sizi daha da yakışıklı yapıyor.”
“Teğmen, sırf kulağıma hoş gelsin diye neler söylüyor...”
Ines, Jose’nin abartılı iltifatlarını sanki saçma sapanmış gibi rahatça savuşturdu.
“Hayır, Seňora, asla laf olsun diye söylemiyorum. Cidden.”
“Peki peki. Evlilik güzel bir şey sonuçta. Jose de nişanlısını çok mutlu edecektir. Hassas bir erkeksin... Evlenince bizi ilk siz davet edersiniz artık.”
“Elbette.”
“Ah, daha önce söyledim mi? Şu tarafa camdan bir sera inşa edeceğim. İçine birkaç oyun masası koyacağım. Misafirler geldiğinde birlikte eğleniriz diye. Bilardo sever misin?”
“...Severim ama Yüzbaşı sever mi, orası meçhul.”
“Ne bileyim, kendi başına duvara bakarak oturmaktan iyidir herhalde...”
Ines’in içinde onun sosyal yönü artık telafisi zor bir seviyede miydi? Kim kimin sosyalliğini dert ediyordu belli değildi. Ama ne olursa olsun, onun Carsel’ın eksik yönlerine kafa yoruyor olması hoşuna gidiyordu.
Gerçekten, ne garip bir duyguydu. Her ne kadar “küçük bir çocuk için oyun odası hazırlar gibi” yapıyor olsa da...
“Görünüşe göre şimdiye kadar pek samimi bir iletişiminiz olmamış, ama Jose hakkında insanlara iyi şeyler söylersen sevinirim. Muhtemelen kendinin ne kadar yetenekli olduğunu bildiği için böyleydi. Sinir bozucu olabilir ama anlayışla karşılarsın umarım. Carsel gerçekten iyidir çünkü.”
“Evet, biliyorum. Kendisinin ne kadar iyi olduğunu bilerek yaşadığı kesin...”
Jose, gerçekten laflarıyla başını belaya sokmakta bir ustaydı.
Ama Carsel, Ines ona tepeden baksa bile başkalarının onu anlayışla karşılamasını istemesini sevmişti.
“Onarım tamamlanır tamamlanmaz subayları ve ailelerini davet etmek istiyorum. Sade bir akşam yemeğiyle birlikte küçük bir şarap partisi düzenleyeceğim.”
Bu da, ‘çocuklar bizimkisiyle de oynasınlar’ der gibi bir tavır olsa da...
Cassel, Jose’yi kovma zamanını sürekli kaçırdığının farkına varması, duvar saatinin sesiyle birlikte onu acele ettiriyordu ama o, Ines’in yapmacık sesini bir süre daha dinlemeye devam etti.
“Mümkün olduğunca çok kişinin katılması için uğraş lütfen. Çok geç değilse, Jose dışındaki diğer meslektaşlarınızla da iyi geçinmek istiyorum.”
“Señora Escalante’nin davetini kim reddedebilir ki? Bir kişiyi bile eksik bırakmadan hepsini getireceğim.”
Jose’nin dediği gibi, kimse Ines’in davetini reddedemezdi. Zaten çoktan herkes onun bir saç telini görüp de bir şeyler anlatmak için can atar haldeydi, ve ne zaman konuta davet edileceğiz diye yapılan heyecanlı dedikoduları Carsel çoktan kesip atmıştı.
Öyleyken, Jose’nin kendine güvenli çıkışları Carsel’a itici geldi. Ines’in ona sahte iltifatlar yağdırmasına fırsat vermeden Jose’yi dışarı çıkardı. Aptal herif, hiçbir boktan haberi yok...
Gece, ayıların homurtularını dinlemek için çok kısaydı.
***
Carsel Escalante’nin en yakın adamından aldığı bilgiye göre, ne yazık ki onun sadece Mendoza’da dikkat çekici olduğu doğrulanmıştı.
Jose Almena, yüzüne bakıldığında bile çocukken öğrendiği ‘yalan söylerse cehennem ateşinde yanacağı’ öğüdüne hâlâ harfiyen inanan biri gibi görünüyordu; amiri uğruna onun karısına yalan uydurabilecek biri değildi. Mendoza’daki hayatını pek süsleyememiş olması da bunu kanıtlıyordu...
Ines, pek de işe yaramamış o hayal kırıklığı dolu akşamı belleğinin gerisine attı. Zaten baştan Carsel’in Calstera’da bir kadınla tanışabileceği bir ortamın olmayışı asıl sorundu.
Mendoza’da pek güzel katıldığı türlü sosyalleşme etkinliklerine burada neden hiç katılmadığını anlamak mümkün değildi.
Terfi nihayetinde soyun işidir derler ama yine de üstlerinin gözünden düşmenin bir anlamı yoktu. Üstelik partiler tam da onun alanı değil miydi?
Hatta Ines Calstera’ya geldikten sonra ordu içinde birkaç kez düzenlenen eşli etkinliklere bile katılmadığını öğrenince, Carsel’in buradaki sosyal çevresi konusunda ciddi kuşkular duymaya başlamıştı.
‘…Hayır, daha hayal kırıklığına uğramak için erken.’
Bağlantıları yoksa... Onları kendisi yaratmak zorundaydı.
Carsel’in burada düşündüğünden daha az çevresi olması tek eksiği sayılabilirdi. Ama kadınlarla karşılaşabileceği bir ortam hazırlamak yeterli olacaktı; kanatlanıp yeniden yükselecekti nasıl olsa...
“...Keyfin yerinde ha? Şimdi de içindeyken başka şeyler düşünmeye başladın.”
Çenesinin altını yalayan dudakların bir anda tenini hırsla ısırmasıyla görüşü aniden aydınlandı.
Yatağa uzanmış, Casrel'in içine girip çıkmasıyla hoş bir şekilde sallanırken bulanık gözlerle belli belirsiz tavana bakıyordu. Sonra nihayet bakışlarını ona çevirdi.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder