When I Fly Towards You - 16. Bölüm

Umarım onun gözünde farklı biriyimdir.
—Su Zai Zai'nin Günlüğü
Su Zai Zai uzun uzun düşündü ama işin içinden çıkamadı, sonra da çok takılmamaya karar verdi.
Eşyalarını toplamaya başladı, eve gitmeye hazırlanıyordu.
Jiang Jia düşüncelerini tamamladıktan sonra daha da heyecanlandı, coşkuyla onun elini tutup salladı.
“Zai Zai, senin adına çok sevindim.”
“Ha?”
“Senin dediğin çıktı işte, harekete geçmek dış görünüşten daha önemliymiş.”
“...Kapa çeneni artık.”
“Hayatta hiç düşünmezdim, kurbağa gerçekten kuğu eti yiyebiliyormuş.”
“Yürü git.”
Bir süre sonra...
Su Zai Zai yine düşündü, sonra sessizce açıkladı.
“Gerçekten bir şey yok.”
Aslında herkesin Zhang Lu Rang’ın onun olduğunu düşünmesini çok istiyordu, ama durup dururken çocukla ‘erken yaşta ilişki’ yaftası yemek de istemiyordu.
Jiang Jia da artık uzatmadı.
Eşyalarını toplarken Su Zai Zai’ye “Dün birinci sınıftan bir kız, Zhang Lu Rang yüzünden sınıfta bütün öğleden sonrayı ağlayarak geçirmiş, aşırı dramatikti.” dedi.
“Ha?” Su Zai Zai sersemledi.
“Galiba o sana verdiği gümüş madalya yüzünden.”
“...Ne varmış ki onda, beni başından savmak için verdi.”
“Ben de tam bilmiyorum.” dedi Jiang Jia. “O kız Zhang Lu Rang’ın önünde oturuyor. Sınıftaki diğer kızlar da onu teselli etmeye çalışmış. Hatta bazıları Zhang Lu Rang’a birkaç söz söylemesi için yalvarmış ama çocuk dönüp bile bakmamış.”
Su Zai Zai tamamen kafası karışmıştı.
“Yani, niye ağlıyor?”
“Bunu bile anlayamıyor musun?! O kız Zhang Lu Rang’a aşık işte!”
Su Zai Zai düşünceli bir şekilde çenesini tuttu.
“Bence gayet iyi, ağlayıp kendini toparlamıştır.”
“...”
“Üstelik ultra yakışıklım o kıza hiç ilgi göstermemiş, bana çok normal geliyor. Zaten hep duygusuz biri o.”
Jiang Jia: “...”
İkisi de sırt çantalarını takıp kapıya doğru yürüdüler.
Jiang Jia başını eğip telefonuna bakarken aniden “Sence de Zhang Lu Rang sana karşı çok farklı davranmıyor mu? Mesela o gümüş madalyayı vermesi, az önce sandalyeni taşıması falan.” dedi.
Su Zai Zai'nin adımları durdu. Dürüstçe cevapladı.
“Hayır, farklı davranıyor gibi gelmiyor.”
“Bir düşün, o ön sıradaki kıza bak. Kız o kadar ağlamış, Zhang Lu Rang zerre etkilenmemiş. Arkadaşım söyledi, çocuk hiç ilgilenmemiş resmen...”
“Evet, dış dünyayı otomatik olarak filtreleyebiliyor sanki.”
Jiang Jia patladı. “Bir dinleyip sözümü bitirmene imkan var mı?!”
“...Oh.”
“Bana kalırsa, Zhang Lurang sana yaptıklarını kesinlikle başka hiçbir kıza yapmaz.”
Bu kez, Su Zai Zai uzun bir süre sessiz kaldı.
Çok ama çok uzun bir süre sonra konuştu.
“Öyle olsa...ne güzel olurdu.”
Ama daha fazla ileri gitmeye cesareti yoktu.
Su Zai Zai, şu anki hâlinin yeterli olduğunu düşünüyordu.
Kendi dünyasında yaşıyordu.
Ve o dünyada, Zhang Lurang da Su Zai Zai’yi seviyordu.
O bunu inkâr etmediği sürece, kimse inkâr edemezdi.
---
Pazar günü Su Zai Zai, Zhang Lurang’ı durakta yakalayabilmek için her zamankinden bir saat daha erken evden çıktı.
Güneş gökyüzünde en tepeye çıktığında başladı beklemeye, güneş batmaya yüz tutana dek sürdü bu bekleyiş.
Telefonunu açıp saate baktı.
Daha fazla beklerse geç kalacaktı.
Elindeki kelime kitabını sırt çantasına koydu.
Son bir kez durak tabelasına göz attı ve otobüse bindi.
Sınıfa girdiğinde akşam etüt zili çalmıştı.
Jiang Jia onu görür görmez başını kaldırdı ve alçak sesle sordu. “Zai Zai, bugün neden bu kadar geç kaldın?”
Su Zai zai çantasından kitaplarını çıkarıp masaya koydu.
İç çekti, sesi biraz umutsuzdu. “Ağacın altında tavşan beklemek... hiçbir zaman işe yaramıyor.”
“Ha?”
“Sanırım bu kadar kasmamam lazım. Çok uğraşınca kaderin normal akışı bozuluyor.”
“Ne saçmalıyorsun sen?”
Su Zai zai ona döndü ve ciddiyetle analiz etti. “Benimle o yakışıklının kaderi zaten önceden yazılmış. Ben böyle fazla uğraşınca, evrenin dengesi bozuluyor.”
Jiang Jia göz devirdi. “Senin içine biri mi kaçtı ne?”
Su Zai Zai bu hevesli anın ardından moral olarak düştü. “Sence bilerek mi yapıyor?”
“Ne?”
“Yeniden karşılaşmaktan korktuğu için mi erken çıkıyor, ya da başka bir duraktan mı biniyor?”
“Çok düşünme.” Jiang Jia onun başını okşadı.
Su Zai Zai çekmeceden son iki jöleyi çıkardı, ve birini Jiang Jia’nın masasının üstüne koydu.
Ardından matematik ödevini çıkarıp soruları çözmeye başladı.
İlk etüt dersi biter bitmez, Su Zai zai doğruca üçüncü kata gitti.
Vardığında Zhang Lurang ile bir erkek öğrencinin sınıftan çıktığını gördü.
Sessizce peşlerine takıldı.
Önlerinden konuşma sesleri geliyordu.
“Bugün Ye Zhenxin senin yemeğini paketlemedi mi?”
“...”
“Vay be, helal! Gerçekten söylüyorum, senin dış görünüşe önem vermeyen haline hayranım.”
“…”
Çocuk dedikoduyu sürdürdü. “Ben de seni 9. sınıftaki o güzel kızla birlikte sanıyordum...”
Zhang Lurang kaşlarını çatıp hemen lafını böldü. “Hiçbiri değil.”
Bir süre sessizlik oldu.
Sonra o çocuk yine konuştu. “O zaman bana 9. sınıftaki kızın WeChat’ini ver, nasıl olsa senin ilgin yokmuş.”
Su Zai Zai, Zhang Lurang'ın bir sonraki cevabını dinlemeye cesaret edemedi ve birden araya girdi. “Ne verecekmiş?”
İki çocuk da ona bakıp durdu.
Su Zai zai gülümsedi. “Onda da yok ki zaten.”
Az önceki dedikodunun konusu ansızın ortaya çıkınca, çocuk biraz utandı.
Su Zai Zai, Zhang Lurang'ı işaret etti. "Onun WeChat'i var mı?"
“Var...” Çocuk dürüstçe cevap verdi.
Su Zai zai hemen heyecanlandı. “Hadi seninle takas yapalım!”
Bu lafı duyunca Zhang Lurang’ın yüzü aniden gerildi, kısık bir sesle seslendi. “Su Zai Zai.”
İkisi arasındaki tuhaf atmosferi fark eden çocuk, usulca uzaklaştı.
“Rangrang”
“...”
“Zhang Lurang”
“Hı.”
...Bu sevimli hitabı ne zaman kabul edeceksin?
Su Zai zai bu kez doğrudan sordu. "WeChat'in olmadığını söylememiş miydin?"
"Evet."
"..."
“Ama o çocuk senin WeChat’in olduğunu söyledi.”
Zhang Lurang istifini bozmadı. “Yalan söyledi.”
Sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi boynunun arkasına dokundu.
Su Zai Zai: “...”
'WeChat lafı geçince hep yalan söylüyor, belli ki bana vermemek için elinden geleni yapıyor.'
Bir süre sonra...
Su Zai Zai iç çekerek konuştu. “Ben senin hesabın olduğunu biliyorum.”
Zhang Lurang: “...”
Su Zai Zai hızla konuşmaya başladı. “O kadar zamandır birbirimizi tanıyoruz, bir iletişim bilgisi vermekten ne olacak sanki? Neyden korkuyorsun?”
Zhang Lurang dudaklarını büzüp parmaklarıyla maviye boyanmış korkuluğu hafifçe tıklattı.
Tak... tak...
Sanki nasıl cevap vereceğini düşünüyordu.
Yarım dakika sonra, “Sen hep üçüncü kata niye çıkıyorsun?” diyerek konuyu değiştirmeye çalıştı.
“Senin için.” dedi Su Zai Zai.
Zhang Lurang: “...”
Onun yüz ifadesini fark eden Su Zai Zai hemen kendini toparladı.
“Ah, hayır hayır! Görmek için demek istemiştim, kelime eksik söyledim...”
“...”
“Sonuçta erkek arkadaşım olarak bir tek sen varsın, biraz bağ kurup iletişime geçelim diyorum.”
Zhang Lurang başını eğdi.
Simsiyah saçları, düzgün kaşları, gözleri, hafifçe kapanmış dudakları...
Tüm vücudundan bastırılmış ama cezbedici bir hava yayılıyordu.
Su Zai zai bir anda gözlerini kaçırdı, kekeliyerek “Sen... sen bana öyle bakma...” dedi.
Zhang Lurang kaşlarını çattı. “Nasıl baktım ki sana?”
“Bana flörtöz bir bakış attın.” dedi Su Zai Zai, yanakları kızarmıştı.
Zhang Lurang: “...”
Kendisinin flörtöz baktığı hali hiç gözünde canlanmıyordu.
Ama o da fark etmeden gözlerini kaçırdı.
Yanaklarını kaşıdı, yüzünü asarak “Biz o kadar yakın değiliz.” dedi.
Su Zai Zai göz kırptı. “Başta kimse kimseye yakın değildir ki.”
Bu sözü duyunca...
Zhang Lurang 'Sana yakın olmak istemiyorum.' demek istedi.
Ama Su Zai Zai’nin ifadesine bakınca, o söz boğazına düğümlendi, bir türlü çıkamadı.
Akşam etüt zilinin sesi bu sessizliğin ortasında yankılandı.
Çevrede sadece tuvaletten sınıfa dönen birkaç öğrenci vardı.
Tavan lambası bozulmuştu, göz kırpıyor gibi yanıp sönüyor, ikisinin yüzünü aydınlatıp karartıyordu.
Akşam rüzgarı hafifçe esti, ağaç dallarını salladı.
Zhang Lurang aniden kendini çok yorgun hissetti.
İç geçirdi ve “Git dersine çalış.” dedi.
“...Peki.”
Su Zai Zai döndü ve yürümeye başladı.
Birkaç adım attıktan sonra...
Tekrar dönüp baktı, içten içe hüzünlüydü.
“Gerçekten WeChat’imi eklemek istemiyor musun?”
Yorumlar
Yorum Gönder