Eat Run Love - 90. Bölüm

Qin Chang’ın hediyesi harikaydı, ama geldiği zamanlama biraz ironikti.

Sektörde şöyle bir söz vardır: “Her projede mutlaka bir sorun çıkar. %100 risksiz bir iş yapmak imkânsızdır.”

Ve her kriz anında bu sorunlar katlanarak su yüzüne çıkar. Şu an olduğu gibi, Ding Zhitong’un elinde hep sorunlu projeler vardı.

Bazı projelerde, müşteri şirket içinde iki ayrı güç çatışma halindeydi. Şimdi herkes evden çalıştığı için online iletişim daha fazla şüphe yaratmış, neredeyse e-posta paradoksu gerçekleşmişti. Bir kez kavga başlayınca kan gövdeyi götürüyordu. Aracı firma olarak arada kalıyorlardı, çok yorucu ama karşılığı olmayan işlerdi.

Bazı projelerde ise alıcı taraf, piyasa görünümünün karanlık olduğunu düşünüp projeyi süresiz ertelemişti. Ancak ilişkileri korumak gerekiyordu, bu yüzden onlara küçük işler paslıyorlardı. Mecburen yapıyorlardı ama tabii ki ekstra ödeme almıyorlardı.

Bazı projelerse tamamen iptal edilmişti. Taraflar anlaşmalı şekilde yollarını ayırmıştı. Geriye Ding Zhitong ve ekibi kalmıştı, bir ton emek harcamışlar ama elde kalan sadece azıcık zahmet parası olmuştu. En sonunda masrafları bile kurtarıp kurtaramayacakları belirsizdi.

Henüz sözleşme aşamasında olan işler de vardı. Aslında ücret oranları ve şartlar çoktan belirlenmişti ama şimdi böyle beklenmedik bir durum çıkınca, müşteriler de mali baskı altında kaldı. Komisyon ve masrafların azaltılması için yeniden pazarlığa başladılar, bütçeyi daha da kıstılar. O kadar ki, analiz ve durum tespiti yapacak yeterli insanı bile yoktu artık. Ama bu hazırlıklar eksik kalırsa, o nasıl olur da kendi adını altına imza olarak atabilirdi?

“Yıldız Pusulası” bile bu durumda işe yaramazdı.

Gözlerini Gan Yang’a çevirince, Ding Zhitong kendi durumunun aslında fena sayılmadığını düşündü.

O zamanlar ikisi de evden çalışıyordu. Sabah erkenden başlayıp akşama kadar sürekli çevrim içi toplantılara giriyorlardı. Ding Zhitong yatak odasında, Gan Yang ise oturma odasındaydı.

Bazen aynı proje toplantısına katılıyorlardı ve mutlaka özel bir kamera açısı ayarlanması gerekiyordu, kapılar da tamamen kapalı olmalıydı. Çünkü iki odanın duvarları ve perdeleri aynı renkti ve kimsenin onların aslında aynı evde olduklarını anlamaması gerekiyordu.

Ama genelde herkes kendi toplantısına katılıyordu. Gan Yang’ın tarafında insan sayısı daha fazlaydı ve gürültü daha yoğundu. Ding Zhitong oturma odasından gelen sesleri sık sık duyuyordu.

Başta amaç işe geri dönüşü sağlamaktı.

LT’nin fabrikaları birçok yerdeydi. Tedarikçiler ve lojistik depolama da işin içindeydi, bu yüzden kapsam oldukça genişti. Her bölgedeki pandemi durumu ve ilgili politikalar farklıydı, bu da işe dönüş tarihlerinin değişken olmasına neden oluyordu. Her biri için katman katman onay gerekiyordu.

Güneydoğu Asya tarafında ise durum farklıydı. Myanmar’da teyitli vaka sayısı artıyordu, Vietnam kontrolü sağlamış gibiydi ama Çin ile olan uçuşlar durdurulmuştu. Üç yüzden fazla Çinli yönetici ülkesine dönmüş ve geri dönememişti. Fabrikada kalan yönetici sayısı normalin onda biri bile değildi. Bu da ne operasyonu ne de kalite kontrolü sürdürülebilir kılıyordu.

Fabrikanın bulunduğu yer işe dönüş şartlarını karşılasa bile, çalışanların büyük çoğunluğunun geri dönmesi garanti değildi.

Hepsi geri dönse ve karantina sürecini de atlatsalar bile, yeterli miktarda sağlık ekipmanı sağlamak ayrı bir sorundu.

Diyelim ki maskeler temin edildi ama tedarik zinciri ve taşımacılık durmuşken, üretim hattı çalışsa da hammadde ve ambalaj malzemesi yoktu. Üretilen ürünler de sevk edilemiyordu.

Bu durumda üretim kapasitesi son derece düşük kalıyordu.

Üstelik, yakın gelecekte gerçekten işe dönüş sağlansa bile; bu sefer de yükselmiş hammadde fiyatları, iki katına çıkmış nakliye masrafları, limanlardaki gecikmeler ve gemi şirketlerinin yetersiz taşıma kapasitesiyle karşı karşıya kalınacaktı. Bazı ülkeler, ithalat ürünlerini karantinaya almak isteyebilirdi, bu da gelirlerin zamanında teyit edilememesi anlamına gelirdi. Bunun ardından depolama sıkıntısı, sipariş ertelemeleri ve muhtemel tazminat riskleri gelecekti.

Kısacası, sorunlar o kadar çoktu ki insanın başını ağrıtıyordu.

Operasyon departmanı şöyle diyordu: “İşe döndük gibi görünüyor ama aslında sadece makineleri çalıştırıp temizlik yapabiliyoruz.”

İnsan kaynakları ise: “Durum zaten bu kadar kötüyken, eyalet yönetimi hâlâ işçi çıkarmamayı istiyor, biz bu işi nasıl sürdürelim?”

Mali işler bölümü daha da netti: “Bu yılın ilk çeyrek raporu kesinlikle içler acısı olacak.”

Ding Zhitong daha önce LT’nin maliyet hesaplama modelini yapmıştı. Aslında yapmasa da bilirdi. Bu kadar büyük sermayeli bir şirkette üretimi durdurmanın maliyeti çok yüksekti. Her geçen saniye, para sanki yakılıyormuş gibi harcanıyordu. Baskı büyüktü.

Ama Gan Yang sadece şunu dedi. “İşi birkaç parçaya bölelim. Pandemiyle ilgili kurallar olduğu gibi uygulansın, işten çıkarma da olabildiğince yapılmasın. Bu iki ön koşulu baz alıp eyalet yönetimiyle görüşelim. Belki özel kredi, sigorta ve konut fonu ödemelerinde erteleme alabiliriz. Ayrıca resmî salgın açıklamalarıyla ilgili gelişmeler de önemli. Hukuk departmanı sözleşmeleri bir kez daha kontrol etsin; ihlal riski taşıyan ülkeler hangileri, mücbir sebep maddesi için hangi belgeler gerek...”

Yine o tanıdık konuşma tarzı ve temposuyla konuşuyordu: Dışarıya karşı yumuşak ama hafif mesafeli, ağırbaşlı ve sakin.

Sürmekte olan o satın alma planıyla ilgili de bazıları öneri getirmişti.

“Bu süreci durduralım ya da tamamen iptal edelim. Şu anda bu durumun ne kadar süreceği belli değil. Fiziksel mağazalarda müşteri akışı yok, hisse senedi fiyatı sürekli düşüyor. Şimdi satın alırsak, elimizde kalıp batabiliriz.”

Bu konuda Gan Yang bir şey demedi. Ding Zhitong sadece dışarıdan klavye tuşlarının ve dolma kalem sesinin geldiğini duydu.

Sonra su içmek için dışarı çıktığında, onun üstte gömlek giymiş, altta ise pijama gibi duran şortla oturduğunu gördü. Üstelik çıplak bacaklarıyla hiç üşümüş gibi de durmuyordu. Toplantı bitip kamerayı kapattıktan sonra kalkıp uzun pantolonunu giydi ve mutfağa yemek yapmaya gitti.

Ding Zhitong şaşkınlıkla sordu. “Toplantıdan önce neden kıyafetini değiştirmedin ki?”

Gan Yang kıkırdayarak, “Bu video toplantılarının kıyafet kodu değil mi zaten?” dedi.

Meğerse kasıtlı olarak şortla toplantıya katılmıştı. Ding Zhitong bir an önceki endişesinin boşa olduğunu hissetti.

İkisi birlikte yemek hazırladı. Asıl işi Gan Yang yaparken Ding Zhitong onun beline sarılmış, arkasına yapışmıştı. Gan Yang arada dönüp onu öperken, yüzündeki gülümseme sanki hiç derdi yokmuş gibiydi.

Ding Zhitong ona bakarken içinden 'Şu satın almayı yapmak istemezsen de olur. Herkes para kazanmak için bu işi yapıyor. Ticaret başka bir şeydir, doğru ya da yanlış yoktur. Sadece sözleşme benimle yapıldığı için tereddüt etmen gerekmiyor.' demek geldi.

Ama o konuşmayı baştan beri duymaması gerekiyordu. Sadece birlikte yaşadıkları için kulağına gelmişti. Gan Yang bunu açmadığı sürece, onun da bahsetmesi doğru olmazdı.

Öğleden sonra, başka bir toplantıda video ekranında düzgünce giyinmiş bir sürü insan gördü. Birden düşündü: Acaba bu kişilerin kaçı altına pelüş terlik giymiş, bacakları çıplak oturuyordu?

Başını eğdi, dudaklarını büzerek tebessümünü zor bastırdı.

Böylesine tuhaf bir yıl olmasına rağmen, böylesine görülmemiş olaylar art arda yaşanırken bile, bu 80 metrekarelik küçük dairede hâlâ birlikte yemek yapıyorlardı. Kadının balkonundaki koşu bandında birlikte koşuyor, geceleri huzur içinde uyuyorlardı. Günler yoğun, sakin ve güzeldi.

O dönemde Gan Yang genelde ondan erken uyanıyordu. Belki yine uykusuzluk çekiyordu ama koşusunu bitirip dişini fırçaladıktan sonra geri dönüp onu kucaklıyor, bir süre birlikte yatıyorlardı. Sonra yataktan kalkıp güne başlıyordu.

Bazen onun telefonda konuştuğunu duyunca, Ding Zhitong hep bir şey olacak diye hissediyordu. Sanki o an, bu güzel zamanları bitecekti.

Bir gece, onun elinde telefonuna bakıp ciddi bir yüz ifadesiyle durduğunu görünce, yine içinden bir şeyler sezdi ve sordu. “Ne oldu?”

Gan Yang telefonu ona uzattı. O zaman adamın Durex araştırıyor olduğunu gördü. Evdeki stoklar da gerçekten tükenmek üzereydi.

Ding Zhitong iç çekip, “Boşuna bakma,” dedi. “çilekli olanı al, o yeter.”

Gan Yang yanına sokuldu, omzunu kavrayıp “Geçen sefer de çilekli almıştın, bu kadar mı seviyorsun çileği?” diye sordu.

Ding Zhitong gerçekçi bir şekilde yanıtladı. “Sadece çilekli olan 56’lık. Diğerlerinin hepsi 52.”

Gan Yang yatakta yuvarlanarak aptalca güldü.

Ding Zhitong ona yan gözle baktı ve ne kadar şapşal olduğunu düşündü, toplantılarda konuşan adamla aynı kişi olduğuna inanmak zordu. Ama herhalde kendisi de aptaldı, çünkü onu yine de çok seviyordu.

Gan Yang onu yatağa çekti, yan yana uzandılar.

Ona bakarak, “Böyle olması gerçekten çok güzel.” dedi.

Ding Zhitong internette okuduğu bir espriyi hatırladı.

“Şimdi herkes böyle diyor: İki kişi birlikte evden çalışıyor, başta her şey güzel. Ama mutfakta yapılacak tüm yemekler yapılınca, yatakta oynanacak her şey oynanınca; kavga etmeye başlıyorlar.”

Gan Yang küçümseyerek güldü: “O, onların az şey bilmesinden...”

Ding Zhitong pes etti. Tam olarak ne demek istediğini de anlamamıştı; mutfak mı, yoksa yatak mı?

Yorumlar