Eat Run Love - 89. Bölüm

Bahar Bayramı tatili tekrar tekrar uzatıldı, Şubat ortasına kadar devam etti. Tüm işler ve faaliyetler süresiz olarak askıya alınmıştı. Okullar açılmayacağını duyurdu, zaman zaman yeni salgın bölgeleri için karantina ilanları geliyordu. Bu koşullar altında uluslararası uçuşlar birer birer durdurulmaya başladı, Amerika Çin’den gelen yolculara giriş kısıtlaması getirdi.

Long Island’daki eski eşi arayıp Yan Aihua’ya, “Şimdi pişman oldun mu?” dedi.

Geri dönsün diye mi yoksa sadece onu kızdırmak için mi bunları söylediği tam belli değildi.

Yan Aihua’nın yeşil kartı vardı, ABD’ye girişinde sıkıntı yoktu. Aslında dönüş biletini de almıştı ama adamın bu sözüne sinirlenip bileti iptal etti ve gitmekten vazgeçti.

Ding Zhitong annesini ikna etmeye çalışmıştı, “Aklı eksik erkekleri boş ver ama orada senin yılların emeği olan seyahat acentesi var.” demişti.

Ama Yan Aihua her şeyi açıkça görebiliyordu. Kızına, “Şimdi geri dönsem ne yapacağım? Zaten Çinli turistlere tur düzenliyordum. Şimdi ne işi olacak ki? Burada kendi ailemin yanında kalmak daha iyi.” dedi.

Söyledikleri mantıklıydı, ama Ding Zhitong annesinin aslında çoktan eski eşi Ding’in evine taşındığını da biliyordu. Yine de konuyu açmadı, nasıl olsa bir gün kendileri açıklardı.

Long Island’daki eski eşine kıyasla, Queens’teki kadın poker arkadaşı çok daha ilgiliydi. Sık sık WeChat’ten mesaj atıp Şanghay’daki durumu soruyordu. Hatta ona iki kutu N95 maske yollamıştı, az da olsa katkı sağlamak istemişti.

Ama hayatın cilvesine bakın ki, kadın masraflardan kısmak için deniz yoluyla göndermeyi tercih etmiş miydi, yoksa o dönemde uluslararası postalar çok mu yavaştı bilinmez; maskeler henüz ulaşmadan Çin’deki salgın büyük oranda kontrol altına alındı, bu sefer işler New York’ta bozulmaya başladı.

Hastanelerin dolduğu; yatakların, solunum cihazlarının yetersiz olduğu; en temel koruyucu ekipmanların bile kalmadığı söyleniyordu. Kadının sağlık ürünleri işi internete taşınmıştı, WeChat’te binlerce takipçisi vardı. Çin’e N95 maske gönderdiğini paylaştıktan sonra "ABD’nin salgın malzemelerini kaçırıyor" diye suçlanınca o kadar sinirlendi ki satışları boş verip bir sürü kişiyi engelledi.

Ama öfkeden çok korku baskındı. Evinin yakınındaki Queens’teki bir hastanede her gün mavi beyaz torbalar taşınıyordu. İlk başta sedyeyle, sonra doğrudan forkliftle; morgdan nakliye aracına torbalar dolusu ceset götürülüyordu.

İstatistikler, gözle görülenin gerisinde kalıyordu. Şubat sonuna gelindiğinde, ABD’deki vaka ve ölüm sayıları hızla artmaya başladı.

Kadın da geri dönmeyi düşünmeye başladı ama bilet fiyatlarına bakınca vazgeçti. Normalde birkaç bin lira olan biletler artık on binlerce liraya çıkmıştı, bulmak da neredeyse imkânsızdı. Parası olanlar özel uçak kiralayıp grup hâlinde dönmeyi planlıyordu.

Yan Aihua tüm bu gelişmeleri haberlerden ve sosyal medyadan izledi. Hem şaşırdı hem de Long Island’daki eski kocasını arayıp, “Ne oldu? Şimdi sen pişman mısın?” demeyi düşündü.

Ardından şöyle diyecekti: “Ah evet, pişman olsan da fark etmez... artık geri dönemezsin.”

Bu düşünce bile ona iyi geldi.

Ama sonunda yine de aramadı.

Çünkü buna değmeyeceğini düşündü.

Sadece Ding Zhitong’a geçmişi hatırlatarak, “Ben yurtdışına çıktığım yıl, Huaihai Road’daki Amerikan Konsolosluğu’nun önünde vize kuyruğu ne kadar uzundu biliyor musun? Vizeyi alan sevinçle bağırırdı, alamayan gözyaşlarına boğulurdu. Şimdi düşününce, delilikmiş...” dedi.

Sonra bir an durup iç çekti.

“Neredeyse otuz yıl olmuş... Ne diye böyle koşturup durmuşuz?”

Ding Zhitong gülerek onu teselli etti.

“Böyle düşünme, herkes aynı. Para için didinip duruyoruz işte. Şimdi bile ev alabilmek için boşanmış gibi yapanlar var.”

Aslında onun da çok düşündüğü şeylerdi bunlar. Ailesi daha iyi bir “para geleceği” için ayrılmıştı. Şimdi geriye dönüp bakınca her şey bir rüya gibi geliyordu. Ama kim geleceği bilebilir ki? Üstelik bu yolda yaşanmış hiçbir şey boşuna değildi. Nereden başlanırsa başlansın, yeniden başlamak için hiçbir zaman geç değildir. İnsan, hayattaki hiçbir tecrübesini boşa yaşamaz.

Her ne kadar yurtiçindeki salgın kontrol altına alınmış olsa da, salgın önlemleri gevşetilmedi ve her sektöre olan etkisi hâlâ oldukça büyüktü.

Örneğin Deng Boting ve Song Mingmei’nin yönettiği kuluçka merkezleri için yatırım yaptıkları şirketlerin hepsi yeni kurulmuş girişimlerdi. Bir aylık üretim durması bile dayanılmaz bir yük olmuştu. Ne zaman normale dönecekleri ise hâlâ belirsizdi. Bazıları büyük çapta işten çıkarmalar yapıyordu, bazı yerlerde ortaklar arasında fikir ayrılığı çıkıyor ve işler düşmanlığa varıyordu, bir şirkette ise CEO tamamen ortadan kaybolmuştu. Sonunda bulunduğunda, CEO’nun hastanede olduğu ortaya çıktı. Nedeni salgın değil, aşırı stresti; anksiyete fiziksel belirtilere dönüşmüştü, tik bozukluğu ve göz kasılmasıyla birleşince çalışamaz duruma gelmişti.

Bu küçük ölçekli işletmeler için bir kez duraksamak, bir daha asla toparlanamamak anlamına gelebilirdi. Onlara yatırım sağlayan, hissedar olan kuluçka merkezleri de haliyle bununla birlikte zarar görüyordu. Normal koşullarda on şirkete yatırım yapıp hepsini kaybetmek mümkün olmazdı, ama salgınla birlikte her şeyini kaybetme ihtimali oldukça gerçekti.

Deng Boting hâlâ eski huyundaydı; bir sorunla karşılaştığında kolayca duygularına kapılıyordu. Bu da beraberinde bir sürü anlaşmazlık getirdi, yatırım yaptıkları şirketlerle dava üstüne dava açmaya başladılar; şimdiden ondan fazla dava açılmıştı.

Tam bu dönemde Song Mingmei yeni kurulan bir kültür ve medya şirketine katıldı. Kuruluşunun üzerinden henüz altı ay bile geçmemişti, toplamda beş kişiydiler. Ana işleri film yapımı ve ticari fotoğraf/video çekimiydi. Yılbaşından önce ufak da olsa kar etmeye başlamışlardı ama sonra salgına çarptılar. Yeniden çalışma izni alamadılar, önceden imzalanmış ticari çekim sözleşmeleri yerine getirilemedi, tazminat riski doğdu; ama kira ve maaşlar ödenmeye devam ediyordu. Şirket hesabında sadece birkaç on bin yuan kalmıştı ve bu da çok uzun süre idare etmeye yetmeyecekti.

Song Mingmei şirkete bir miktar para yatırarak %20 hisse aldı. Ardından onlara bir fikir verdi. Bulundukları mahalle yönetimine başvurarak salgınla mücadele sürecini gönüllü olarak belgelemek için görüntü kayıtları hazırlamayı önerdiler. Bu sayede 10 Şubat’ta ilk parti çalışma iznini aldılar.

Song Mingmei kendisi de yeniden “Huajie Mingmei” adlı hesabını açtı ve yaklaşık 10 dakikalık ekonomik içerikli videolar üretmeye başladı. Gerekçesi şuydu: Bu kadar çok insan evde boş dururken mutlaka bir oyalanmaya ihtiyaç duyacaktı. Saf eğlence içerikleri bir süre sonra suçluluk duygusu yaratacağından, bilgi temelli içeriklerin pazarda daha fazla yeri olacaktı.

Ding Zhitong da bu görüşe katıldı. Ayrıca o dönemde İtalya ve ABD’deki vaka sayısı hızla artıyordu; uluslararası kargo ve yolcu taşımacılığı salgından etkilenmiş, büyük ölçüde azalmıştı. Ham petrol fiyatı zaten düşüşteydi. İçgüdüsel olarak Ding Zhitong, ABD borsalarının da dayanamayacağını hissetti ve Song Mingmei’ye bu konuyu işleyen bir video yapmasını önerdi. Belki de trend olan bir konu haline gelecekti.

Ama Song Mingmei oldukça rahat bir tavırla konuştu.

“Aslında kesin bir hedefim yok, sadece mahkemede kendi durumumun gayet iyi olduğunu göstermek istiyorum. Lao Deng’in şirketi kapandı, işsiz ve boşta gezen biri oldu. Sürekli dava peşinde koşuyor, çocuğuyla ilgilenecek vakti yok.”

Gerçekten de iyi görünüyordu; hâlâ aynı özgüvenli, canlı ve cazibeli halindeydi.

Ding Zhitong gülerek uyardı. “Sen de kendini çok yıpratma ama.”

“Ben ne yaptığımı biliyorum.” diye başını salladı Song Mingmei ve dua eder gibi ellerini birleştirdi. “Ama ne yaparsan yap çocuk bakmak kadar zor değil. Lütfen okullar bir an önce açılsın da şu canavarları alsınlar artık.”

Ding Zhitong. “Bir gün çocukla ilgilenmek istemezsen, bana da bırakabilirsin.” dedi.

“Gerçekten mi?” dedi Song Mingmei, sevinçle.

“Tabii ki, 'havalı teyze' laf olsun diye denmiyor.” dedi Ding Zhitong.

Ama birkaç gün sonra Song Mingmei çocuğu getirmedi, bunun yerine Ding Zhitong’u arayıp uluslararası ham petrol fiyatları hakkındaki görüşlerini sordu. Ding Zhitong bunun o önerdiği video konusu olduğunu anladı. Tesadüfe bakın ki, sektöre ilk giriş yaptığı proje de enerji alanındaydı.

Bir hikâye anlatır gibi konuştu. Sabahın ilk ışıklarına kadar çalıştıkları günleri, yoğun bakımda yatan meslektaşları, para kazanma ve hayatı sürdürme arasındaki ikilemi atladı. Sadece ABD kaya petrolü ve kaya gazının gelişim süreci ve üretim teknolojisini anlattı. Günümüzde bile maliyeti hâlâ Orta Doğu’nun üç-dört katı seviyesindeydi. Mevcut durumda; yani salgın, azalan ekonomik faaliyetler, bir de Suudi Arabistan ile Rusya arasındaki fiyat savaşı derken, işin sonu pek parlak görünmüyordu. Ayrıca dibi görmeden fiyat düşüşünü takip edip kısa pozisyon almak da tehlikeliydi çünkü dibe ne zaman ulaşılacağını kimse bilemezdi.

Bu yüzyılda nadir görülen bir krizdi. O da sadece tahminini dile getirmişti. Ama Mart ayına girilince, uluslararası petrol fiyatları beş kez üst üste düştü. Mayıs vadeli kontratların fiyatı negatif değere düştü. Üstelik yerli bir bankanın hatalı hamlesi yüzünden müşterilerin pozisyonları zorla kapatılmadı, sonuçta yatırımcılar yalnızca anaparalarını kaybetmekle kalmadı, üstüne teminat farkı da ödemek zorunda kaldılar. Sabah kalktıklarında kendilerini bankaya milyonlarca yuan borçlu buldular ve olay bir anda gündem oldu.

Song Mingmei, o videonun viral olduğunu söyledi. Seyirciler ‘kehanet gibi’ yorumları yaptı ve devamını istedi.

Ama Ding Zhitong aniden başka bir fikirle konuyu geçmişe bağladı ve “Seni bir uzmanla tanıştırayım. Sonraki videolarda ne yapmak istersen yap, ama o benden çok daha iyidir.” dedi.

“Kimmiş o?” diye sordu Song Mingmei.

Ding Zhitong, “Benim mentor’um.” dedi.

O artık müdürü olmasa da, mentor her zaman mentordur.

Qin Chang işten ayrıldığında o şeftaliyi sonunda yiyememişti ama bayramdan sonra kargo hizmetleri yeniden başladığında, Hong Kong’dan gelen bir paket aldı. Kutuyu açtığında içinde siyah bir kutu, onun içinde ise Qin Chang’ın imzalı kalemi vardı. Dupont’un “shoot the moon” serisinden, yıldızlı gökyüzü pusulası modeliydi. Qin Chang MD (genel müdür) olduğunda aldığı ödüldü bu.

Kutuda hiçbir not yoktu, ama sadece o kaleme bakmak bile Ding Zhitong’a Qin Chang’ın o sözünü hatırlatmıştı: “Bu sektördeki yolculuğun henüz bitmedi.”

Qin ona o şeftaliyi vermemişti. Onun yerine, yıldızları ve okyanusu keşfetmesini istemişti.

Yorumlar