Eat Run Love - 82. Bölüm

Ding Zhitong, Gan Yang adına üzüldü: “Neden gittin de Oriental Manhattan’dan aldın? Yirmi yıllık eski bir site, halkın arasına mı karışmak istedin?”

Gan Yang da onun bu lafından sonra, son birkaç yılını anlatmaya başladı.

Ding Zhitong’un tahmin ettiği gibi, yatırımcı olduktan sonra birkaç şehir arasında mekik dokuyan bir hayat sürmeye başlamıştı. Her günü ya para kazanmakla ya da bir sonraki adımı planlamakla geçiyordu. Onun dışında insanlarla görüşmeyi pek sevmiyor, fazladan tek kelime konuşmayı bile zaman kaybı sayıyordu. Etrafında sık sık görüştüğü insanlar sadece Wang Yi ve Zeng Junjie kalmıştı. Üstelik bu ikisi bile işle bağlantılıydı.

Çin’de kalan fason fabrikalar tamamen dönüşmüş, OEM’den JDM ve ODM modellerine geçmişti. Fabrikalar Wang Yi’nin laboratuvarıyla iş birliği yapıyor, biyomekanik ve makine mühendisliği alanlarında Ar-Ge ve test çalışmaları için destek alıyorlardı. Laboratuvar, Huazhong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin Caohejing kampüsündeydi. LT Capital de yakınlardaki girişimcilik parkında bir ofis açmıştı, Gan Yang da ara sıra oraya uğruyordu.

Babasının, yani Bay Liu’nun ise hâlâ oğluna ev stoklama tutkusu devam ediyordu. Şanghay’da kendi evi olması gerektiğini düşünüyordu. Tüm bölgeleri gezdikten sonra gelip “Qingpu’yu mu istersin, Sheshan’ı mı?” diye sormuştu.

Gan Yang neden bu kadar uzak yerler olduğunu anlamamıştı.

Bay Liu ona “Qingpu’daki projeye yakın, anaokulundan lise bitimine kadar devam edebildikleri çok iyi bir okul var. Sınıflar yirmi kişiyi geçmiyor. Dördüncü sınıf sınıfında oyuncak bile var, bütün çocuklar mutlu mesut büyüyor...” diye açıklamıştı.

Gan Yang, bir süre dinledikten sonra bunun aslında onun evlenip çocuk sahibi olması yönünde bir mesaj olduğunu fark etmişti.

“Peki Sheshan?” diye sordu babasına.

“Sheshan’da bir dağ var... bir de yapay göl.” Bu cevabı oldukça soğuk bir şekilde verdi. Niyeti Qingpu’yu seçip yerleşmesini, sonra da orada evlenip çocuk sahibi olmasını sağlamaktı.

Gan Yang, sanki ne demek istediğini anlamamış gibi davranarak, “Öyleyse Sheshan olsun.” dedi

“Ah...” Bay Liu bu cevabı kabullenip pes etti.

Ama ne zaman büyük bir bayram gelse ya da Gan Yang iş nedeniyle memlekete dönmek zorunda kalsa, Bay Liu önceden fotoğraflar gönderip şu mesajı iliştirirdi: “Fotoğrafta güzel çıkmasa da gerçekteki hali öyle değil. Gözleri büyük, burnu kalkık, boyu da sana uygun. Eve gelip bir bak, sonra karar verirsin.”

Ardından bir mesaj daha eklerdi: “Anne çok endişeleniyor...”

Ding Zhitong onun niyetini ancak o zaman anladı. Başını çevirip uçak camından dışarı bakıp hafifçe gülümsedi. Günbatımı yavaş yavaş çökmüş, gökyüzü kararmış, şehir ışıkları parlamaya başlamıştı. Uçak havalanmış, tüm bunları bulutların altına bırakmıştı.

Gan Yang bir saniyeliğine utandı ama onun gülmesinden çekinmeden doğrudan sordu. “Herkes böyle değil mi? Senin anne baban baskı yapmıyor mu?”

Ding Zhitong kendi kendine, onun konuşmada gerçekten iyi olduğunu düşündü ve aniden ona karşı sempati duydu.

“Aynı olur mu hiç?” dedi dürüstçe. “Sen 33 yaşında başarılı bir erkeksin, ben 36 yaşında bekar bir kadın. Yuvarlarsan kırk oluyorum. Büyükleri boş ver, bazı genç kızlar bile benim gibileri anormal buluyor. Ya karakterim ya da psikolojim bozuk sanıyorlar.”

Bu konuyu her açtığında, teyzesini hatırlıyordu.

Geçen sefer Ding Yanming arayıp her şeyi açık açık söyledikten sonra bile teyzesi ondan vazgeçmemişti. Sadece Ding’in doğru karar veremeyen biri olduğunu düşünüyordu. Sonrasında ona birkaç uzun WeChat mesajı atmıştı. Tonu gayet ciddiydi: “Geçmişin yükünü sürekli taşımamalısın! O gölgelerden çıkmalısın! Yeni bir hayata kucak açmalısın!!”

Her cümlenin sonuna bir ünlem koyuyordu, bazen iki tane. Bu, Ding Zhitong’un içini ürpertiyordu ama artık açıklama yapmaya hiç niyeti yoktu. Garip olan şu ki, karşı taraftan gelen mesajlar yazılıydı ama sanki sesli mesaj gibi duyuluyordu; otomatik olarak teyzesinin sesiyle eşleşiyordu, o kadar gürültülüydü ki başını ağrıtıyordu. Eski sekreteri bunu bilseydi, kesin yine ona menopoz yaklaşıyor derdi.

Bu durumu toplumun genel bir sorunu sanmıştı ama Gan Yang şöyle dedi: “İşte orada yanılıyorsun. Bizim orada yaş ayrımcılığı cinsiyet eşitliği gözetilerek yapılır. Erkek çocuklar tanıştırılmaya başladığında on sekiz ya da on dokuz yaşında olurlar, üniversiteden mezun olsalar bile en fazla yirmi bir–yirmi iki yaşındadırlar. Benim yaşımdaki biri için çöpçatanlar çok zorlanıyor.”

“Ama sen zenginsin.” dedi Ding Zhitong, buna pek inanmamıştı.

Gan Yang başını salladı. “Evet, param var diye, bir de Bay Liu’nun hatırına bu sene yılbaşı tatilinde bir günde bana altı görüşme ayarladılar.”

Ding Zhitong hayretler içinde kaldı, sonra gülmeye başladı. “Peki sonuç ne oldu?” diye sordu.

Gan Yang başını hafifçe kaldırıp gülümsedi. “Sabah yedi gibi bir e-posta aldım, ardından telefon toplantısına çekildim, tek bir görüşme neredeyse öğleye kadar sürdü. O altı görüşmenin yarısını kaçırdım. Öğleden sonra nihayet ilk randevuya gittim. Görüştüğüm kız daha üniversiteden mezun olmamış, sadece kış tatili için eve dönmüş. Görüşmek falan istemiyordu, doğrudan bana evlerinin Wi-Fi şifresini verdi. O oyun oynadı, ben mesai yaptım.”

Ding Zhitong kasıtlı olarak sordu. “Peki kız neden seni beğenmemiş?”

Gan Yang yanıtladı. “Sanırım telefon konuşmamı duydu. Beyaz ayakkabı, yeşil ayakkabı, siyah ayakkabı... Sürekli ayakkabılarla uğraşıyorum sanmış olmalı.”

Ding Zhitong ne demek istediğini ilk başta anlamadı.

Gan Yang açıkladı. “Beyaz ayakkabı firması, yeşil ayakkabı seçeneği, sonuncusu da siyah ayakkabılar.”

Ding Zhitong “Bunda ne var ki? Sen de bir dahaki sefere önceden şart koş, seninle görüşecek kişi finans eğitimi almış olsun.” dedi.

Ama Gan Yang düzeltti. “Ben karşı tarafın opsiyon fiyatlama modelini bilmemesinden rahatsız olmadım, karşı taraf benim sıkıcı olduğumu düşündü.”

“Hmm, evet, oldukça sıkıcısın. Bu ne böyle, sanki mülakat yapıyorsun.” dedi Ding Zhitong, onu tiye alarak.

Gan Yang hiç alınmadan cevapladı. “Aynen, kimden öğrendiysem artık. Flört ederken kıza diyorum ki, ‘Rastgele, eşit dağılım anlamına gelmez biliyor musun?’ Sonra da şöyle bir soru: ‘Bu soruda Bayes teoremi kullanmak gerekiyor. Önce düzeltme olasılıklarını iki aşamada hesaplayıp, sonra beklenen değerle en uygun kararı vermelisin. Cevabın 1/1000. Kendini ilkokul öğrencisi mi sandın? Bu bir zeka oyunu değil ki.’”

Ding Zhitong da hatırladı, bütün bunları ona zamanında kendisi söylemişti. Aslında gerçekten de biraz sıkıcıydı ama yıllar geçmiş olmasına rağmen Gan Yang hâlâ unutmamıştı.

Gan Yang devam etti. “O olaydan sonra, köydeki bütün çöpçatanlar beni engelledi.”

Ding Zhitong kendini tutamadı, o da gülmeye başladı.

Gan Yang onun gülümsemesine bakarak bir süre sessiz kaldı, sonra yavaşça konuştu. “Aslında, Dongman bence gayet güzel bir yer. Konumu iyi, ulaşımı kolay, duyduğuma göre bölgedeki ilkokul da çok iyiymiş.”

Konu döndü dolaştı, yine bu daireye geldi.

O sırada uçak sabit irtifaya geçmişti, etraf bir anda sessizleşmiş gibiydi ama Ding Zhitong hiç yanıt vermedi.

İki buçuk saat sonra uçak Hongqiao Havalimanı’na indi.

Ding Zhitong, servis aracında Song Mingmei’yi aradı. Arama açılır açılmaz sordu. “Şu an evde misin?”

“Ne oldu?” Song Mingmei karşılık verdi, sanki bir şeyler hissetmiş gibiydi.

Ding Zhitong yapmacık bir rahatlıkla “Şanghay’a döndüm, yeni indim uçaktan. Şimdi uğrasam sakıncası olur mu?” dedi.

Karşı taraf sanki önce bir duraksadı, sonra gülümsedi. “Ding Zhitong, gerçekten çok gıcık bir insansın...”

Ama Ding Zhitong, onun sesindeki o belli belirsiz değişikliği hemen fark etti. Gözleri nemlendi. Song Mingmei’nin de geçmişi hatırladığını biliyordu. O zamanlar New York’taydılar. Benjamin olayı yaşandığında gece yarısı Greenwich’e gitmişti. Sonraları da her zor anında Song Mingmei hep ilk gelen kişi olmuştu.

Ding Zhitong, Şanghay’a dönüşünün ilk gecesini Song Mingmei’nin evinde geçirdi.

Konu, arkadaşının özel hayatı olduğu için Gan Yang’a sadece genel bir şeyler söylemişti. Song Mingmei’nin de o an misafir karşılayacak havası yoktu. Havalimanından birlikte bir taksiye bindiler. Song ailesinin evine geldiklerinde Ding Zhitong arabadan indi ve Gan Yang’ı uğurladı.

Song Mingmei onu karşılamak için bahçeye çıktı. Görünüş olarak eski halinden hiç farkı yoktu, hiç hasta gibi görünmüyordu.

“Tek başına mı döndün?” diye sordu Song Mingmei, o konuşmadan önce.

Ding Zhitong biraz afallayarak karşılık verdi. “Kaç kişi dönecektim ki?” Az önce onun birini görüp görmediğinden emin değildi.

Uçak geç saatte indiği için iki çocuk çoktan uyumuştu. Song Mingmei onu doğrudan yatak odasına götürdü, üstünü değiştirip dişlerini fırçalarken sohbet etmeye başladılar. Sanki yeniden üniversite yıllarındaki yurtta aynı odada kalıyorlarmış gibi hissettirdi.

Ertesi sabah birlikte evden çıktılar. Önce çocukları okula bıraktılar sonra Ding Zhitong, Song Mingmei’ye hastaneye kadar eşlik etti. Doktorla görüşüp ameliyat planını netleştirdiler.

Doktor; yaşları onlara yakın, kısa saçlı, oldukça profesyonel bir kadındı. Song Mingmei, doktorun farklı tedavi seçeneklerini açıklamasını dikkatle dinledi. Hastalığı kendi hastalığı değilmiş gibi sakindi.

Kitle 4C düzeyindeydi, şekli de iyi değildi. Üstelik ağrı ve akıntı da vardı. Kötü huylu olma ihtimali yüksekti, iyi huylu olsa bile kötüleşme riski vardı. Doktor, biyopsi yapmadan doğrudan ameliyat önerdi. Ameliyat sırasında kötü huylu çıkarsa geniş çapta alınacak, iyi huyluysa sadece lokal olarak çıkarılacaktı.

Diğer bulgular ise göğsün korunup korunmayacağı arasında kararsızdı. Böyle durumlarda doktorlar kararı hastaya bırakırdı. Genç hastalar genellikle göğsünü korumayı tercih ederdi. Ama Song Mingmei doğrudan mastektomi (tam alma) ve lenf temizliği yaptırmak istiyordu. Amacı, tekrar etme riskini en aza indirmekti.

“Bu şekilde yapmak, hem fiziksel hem psikolojik iyileşme sürecini etkiler, ilerideki yaşam kaliteni de düşürür. Bu kararı iyice düşünmelisin.” dedi doktor. Sonra Ding Zhitong’a da baktı, sanki onun da fikrini almasını istiyordu.

Gerçekten de sonunda araya giren Ding Zhitong oldu. Song Mingmei’yi muayene odasından çıkardı, hastane yakınlarındaki Sinan Yolu’nda sessiz bir restoranda yemek yediler. Karınlarını doyurduktan sonra sordu.

“Senin derdin ne gerçekten?”

“Peki ya nüksederse?” Song Mingmei bu kez ona sordu.

“Böyle bir konuyu doktorun değerlendirmesine bırakman daha iyi olmaz mı?” diye onu ikna etmeye çalıştı Ding Zhitong.

Song Mingmei bir an sessiz kaldı, ardından iç çekerek, “Ama bazı riskleri doktorlar değerlendiremez.” dedi.

“Hangi riskler?” Ding Zhitong tam anlayamadı, onun sadece hastalığın nüksetmesinden endişelendiğini düşünmüştü.

Song Mingmei ona açıkladı. “Avukata sordum. Yulin altı yaşında, Yuqi sekiz. Bu yaşlardaki çocuklarda velayet kime verilecek, genelde gelecekteki yaşamlarının etkilenip etkilenmeyeceğine bakılıyor. Ama asıl sorun, iki çocuk olması. Mahkeme genelde biri bir ebeveyne, diğeri diğerine verilsin diye karar veriyor. Ben bu konuda Deng Baiting’in onlarla ilgilenmediğini ispatlayabilirim ama o da benim sağlığımın iyi olmadığını, iki çocuğa aynı anda bakamayacağımı kanıtlayabilir. Ayrıca ailesi kesinlikle Yulin’i isteyecektir. İlk duruşmaya daha üç ay var. Genellikle ilk davada sonuç çıkmaz, ikinci dava için en az altı ay daha beklemek gerekir. Tüm süreç en az bir yıl sürer. Bu süre içinde benim ameliyatı olup sonrasında kemoterapi görmem ve çocukları bakabilecek duruma gelmem gerekiyor. Eğer bu sefer başarısız olursa, aynı şeyleri yeniden yaşamak için vaktim olmaz.”

Ding Zhitong dehşetle dinliyordu. Song Mingmei tıpkı eskiden olduğu gibi her şeyi önceden hesaplamıştı.

Yorumlar