Hidden Marriage in the Office - 89. Bölüm (Türkçe Novel)

Dördüncü çeyreğin sonunda, Birinci Genişleme Departmanları yine banka genelinde birinci oldu. Ji Yuheng, sadece iki çeyrekte DR Bankası’nın zirvesine ulaşmış gibi görünüyordu—keskin ve parlaktı.

Ancak içeride hakkında ne kadar söylenti olursa olsun, o her zamanki gibi mütevazı kalmaya devam etti. Departmanındaki herkes onun disiplinini benimsemişti. İşlerini sağlam bir şekilde yapıyor, işle ilgisi olmayan dedikodu ve tartışmalardan kaçınıyorlardı. O, adeta departmanın merkeziydi—kendini geliştirirken ekibini de yukarı taşıyan bir liderdi.

Zhao Fanggang, gösterdiği olağanüstü performans sayesinde bankanın kilit çalışanları listesine katılmaya hak kazandı. Üst yönetim ona oldukça değer veriyordu—bu, eskiden Jiang’ın yönetimi altında hiç görmediği bir muameleydi.

Yemekte neredeyse gözyaşlarına boğulacak gibiydi. “Bilemezsiniz, daha önce 30 milyonluk batık kredim yüzünden üst yönetimdeki imajım berbattı. Ama patron sayesinde bu yarım yıl boyunca yöneticilerin önüne çıkma şansım oldu.”

Xu Fengsheng başını salladı. “Demek ki patron sadece kendisini düşünmüyor, ekibinin geleceğini de önemsiyor. Sadık ve vefalı biri.”

Zhao Fanggang onun omzuna vurdu. “Sen de bu sefer terfi alıyorsun. Müşteri yöneticisi seviyen orta düzey müşteri yöneticisine çıkıyor. Maaşın ikiye katlanacak.”

“Ne? Gerçek mi bu?” Xu Fengsheng hemen yemeğini bıraktı. D Şehri’nden transfer olduğu için düşük seviyeden başlamış, performans almadığı için de maaşı en alt düzeyde kalmıştı. Daha fazla müşteri toplayıp terfi istemeyi planlıyordu ama Ji Yuheng onun için bunu çoktan halletmişti.

“Tabii ki gerçek. Patron bizzat insan kaynaklarına imzayı attı.”

Bu sefer Xu Fengsheng gözyaşlarına boğulacaktı.

“Harika! Herkes terfi alıyor, para kazanıyor!” Rao Jing yemeğini yerken konuştu.

“Evet, evet. Rao Jing’in de üst düzey müşteri yöneticiliğine yükselmesini kutlayalım.”

Rao Jing şok oldu. “Bu nasıl oldu? Benim niye haberim yok?”

Banka şubesindeki kıdemli müşteri temsilcisi pozisyonu, çalışma süresi ve performans değerlendirmelerine dayanarak departman genel müdürünün bizzat insan kaynaklarına başvuruda bulunmasıyla belirlenir. Öncelikle şube müdürlüğünde bir mülakattan geçilir, ardından A şehrindeki genel merkeze giderek birkaç aşamalı mülakat süreci tamamlanır. Eğer işe alım başarılı olursa, kişi gelecekte şubenin üst düzey yöneticileri için potansiyel bir aday olur. Bu pozisyonun yükselme fırsatları oldukça fazladır ve her müşteri temsilcisinin kariyer hedefleri arasında yer alır. Ancak genel merkez, bu seviyedeki bir kontenjanı yalnızca son yıllarda en iyi performansı gösteren şubelere tahsis eder ve bu fırsatlar son derece nadirdir. Üstelik çok aşamalı mülakatlar ve sıkı değerlendirme süreçleri nedeniyle bu pozisyonu elde etmek son derece zordur. C Şehri şubesinde şu anda yalnızca bir kıdemli müşteri temsilcisi bulunmaktadır ve tüm DR sistemindeki kıdemli müşteri temsilcileri parmakla sayılacak kadar azdır.

Rao Jing’in bu fırsatın bir gün kendine geleceğini hiç aklına bile getirmemişti.

"Tabii ki haberin yok, çünkü genel merkez listeyi yeni kesinleştirdi. Bankanın bu yılki iş performansı oldukça iyi olduğundan, üst düzey müşteri temsilcisi kontenjanı bizim C Şehri şubesine verildi. On aday gönderildi ve patronun önerdiği isim sendin. Bir dizi eleme sürecinden sonra genel merkez, mülakata katılacak kişinin sen olduğuna karar verdi. Bekle bakalım, önümüzdeki birkaç gün içinde iç sistemden insan kaynakları bildirim e-postasını alacaksın." Zhao Fangang konuşmaya devam etti.

Tu Xiaoning dayanamayarak sordu. "Zhao abi, sen her şeyi nasıl biliyorsun?"

Zhao Fangang kahkaha attı. "Görüyor musun? İşte insan kaynaklarıyla iyi ilişkiler kurmanın önemini şimdi anlıyorsun, değil mi?"

Rao Jing daha fazla yemek yiyemedi: "Ben Rao Jing, hayatım boyunca kibrimi hep korudum ve kimseye boyun eğmedim. Ji Yuheng ise bir ilk oldu."

"Ona tapıyorsun, değil mi? Birazdan patronu gördüğünde diz çöküp milli marşı söylemelisin." Zhao Fangang hâlâ şakalaşıyordu.

Rao Jing ona masanın altından tekme attı. Zhao Fangang acı içinde Tu Xiaoning'e döndü. "Sırada sende, Xiao Tu."

Tu Xiaoning sakince yemek yemeye devam etti. "Ben mi? Ne olmuş bana?"

"Patron, seni kadroya aldırmayı planlıyor."

Tu Xiaoning başını salladı. Her şeyin onun planı ve düzenlemesi içinde olduğunu biliyordu, kendisi de buna dahildi.

"Heyecanlanmadın mı?" Zhao Fangang, onun tepkisinin fazla sakin olduğunu düşündü.

Tu Xiaoning sadece gülümsedi. "Her şey kesinleşince konuşuruz."

"Patron işin içindeyse, tamam demektir."

Zaman hızla geçti ve Tu Xiaoning’in konsere gideceği gün yaklaştı.

İş çıkışı hiç oyalanmadan doğrudan eve döndü. Arabasını apartmanının önüne park ettiğinde, Ji Yuheng’den bir telefon geldi.

"Site girişinde seni bekliyorum."

"Geliyorum."

Tu Xiaoning büyük bir valizi sürükleyerek site girişine yürüdü. Ji Yuheng arabadan inip bagajı açtı.

"Neden bu kadar büyük bir valiz getirdin?" diye sordu, valizi alırken.

"Senin eşyaların da var, değil mi?"

Ji Yuheng valizi kaldırdığında biraz ağır olduğunu fark etti. "Neler koydun?"

"Kendim için pek bir şey almadım, asıl seninkiler var."

"Benim mi?"

"Evet, genel merkeze gideceksin ya? Sana tam bir takım elbise ve bir çift deri ayakkabı hazırladım. Ayrıca bir arkadaşının düğününe gideceksin, oraya takım elbiseyle gitmen uygun olmaz diye düşündüm. Şık mı yoksa rahat mı giyineceğini bilemediğim için ikisini de hazırladım." Tu Xiaoning konuşurken yolcu koltuğunun kapısını açtı. "Şu an tam iş çıkışı saati, trafikte sıkışıp kalmayız değil mi?"

Ji Yuheng valizi yerleştirip bagajı kapattı. "Başka bir yoldan gidersek muhtemelen sıkışmayız."

"O zaman acele edelim." Tu Xiaoning, trafiğe takılıp uçağa geç kalmaktan korkuyordu.

"Tamam."

Yine birlikte seyahat ediyorlardı. İçten içe mutlu olsa da bir o kadar da üzgündü çünkü Ji Yuheng özellikle onun için değil, başka bir sebepten dolayı yanındaydı. Araba hızla ilerlerken camdan dışarı baktı, o görmüyorken gözlerindeki hüzün derinleşti.

Yolda birkaç yerde trafik vardı, bu yüzden havaalanına biraz telaşla vardılar. Durup dinlenmeye fırsat bile olmadan doğrudan uçağa bindiler. Koltuklarına oturduklarında Ji Yuheng gözlerini kapatarak dinlenmeye başladı. Tu Xiaoning onun çok yorgun olduğunu biliyordu. Hostesten bir battaniye alıp üzerini örttü, sonra da uçak dergisine göz atmaya başladı.

Uçak kalkarken gözlerini kapatıp sıkıca koltuğun kenarını kavradı, daha önce olduğu gibi biraz gergin hissediyordu. Aniden elinin üzerinde bir sıcaklık hissetti. Gözlerini açtığında, Ji Yuheng’in elini elinin üzerine koyduğunu gördü.

Gözleri hâlâ kapalıydı ama elini, avcunun içine alıp sıkıca sardı.

Uçak yükselirken, parmak uçları onun sıcaklığıyla doldu. Korktuğu o boşluk hissini bu sefer hissetmedi. O elini sıkıca kavrarken, Tu Xiaoning de parmaklarını onun parmaklarının arasına geçirerek kenetlendi.

Onun yanında olduğu sürece, hiçbir şeyden korkmuyordu.

Başını omzuna dayamak için yavaşça ona doğru sokuldu ama Yuheng hareket ettiğinde, Tu Xiaoning onu rahatsız ettiğini düşünerek hemen geri çekildi ve elini de çekmeye çalıştı. Ama o bırakmadı.

"Uyumak mı istiyorsun?" diye yumuşak bir sesle sordu.

Tu Xiaoning koltuğunun önündeki masayı işaret ederek alçak sesle yanıtladı. "Başımı oraya koyarak uyurum."

Onu kendine çekti. "Orası çok sert, rahat edemezsin." Hafifçe oturma pozisyonunu ayarladı, kendini biraz daha alçalttı ve Tu Xiaoning’i kollarına aldı. "Böyle daha rahat olur."

"Hmm." Tu Xiaoning başını salladı ve ona yaslandı. Uzun zamandır bu kadar yakın olmamışlardı.

Dayanamayarak başını onun boynuna sürttü. Ji Yuheng de başını eğerek çenesini onun saçlarına dayadı ve fısıldadı. "Uyu hadi."

"Tamam." Tu Xiaoning, küçük bir çocuk gibi onun koluna sarılıp gözlerini kapattı.


Eskiden uçaktan korkardım ama sen yanımda olduğun sürece her gün uçabilirim.

— Bayan J.


A Şehri'ne vardıklarında gece olmuştu. Yemeklerini uçakta yemişlerdi. Otele vardığında, Tu Xiaoning duş alıp yatmaya hazırlanırken Ji Yuheng telefon görüşmeleriyle meşguldü. Banka işlerinden arkadaşlarına kadar sürekli arayanlar oluyordu.

"Arkadaşının düğünü ne zaman?" diye sordu sonunda fırsat bulduğunda.

"Yarın akşam."

Tu Xiaoning içinden 'Tam da konser zamanı, iyi ki Dirge’nin konseri bu tarihteymiş.' diye düşündü.

Tu Xiaoning hafif bir "oh" çekti. Onun gideceği zamanla konser çakışıyordu. Ama belli ki onu götürmek gibi bir niyeti yoktu. Dirge konserinin zamanlamasının iyi olduğunu düşündüğü için memnundu.

"Yarın sabah erkenden genel merkeze gitmem gerekiyor. Kahvaltıyı yukarı mı getirteyim yoksa aşağıda kendin mi yersin?" diye sordu, yatağın başucuna oturarak.

"Garsonların işi zaten zor, onları uğraştırmayalım. Kendim aşağıda yerim."

Bacağının biri hala yorganın dışındaydı. Adam yorganı çekerek onu örttü. "Öbür gün sabah bir planın var mı?"

"İlk defa A Şehri'ne geliyorum. Kimseyi tanımıyorum, gidecek bir yerim de yok."

"A Üniversitesi’ne gitmek ister misin?"

Tu Xiaoning yorganın altından hafifçe çıktı. "Gidebilir miyiz?"

Başını salladı. "Gidebiliriz."

"İsterim."

Adam hafifçe gülümsedi ve "Uyu artık." dedi.

Tu Xiaoning elini uzatıp onun elini tutmak istedi ama en sonunda sadece yorganın içinde kıpırdandı ve elini dışarı çıkarmadı. (Ç.N: Offff atılgan ol biraz be valla sinir bastı artık...)

"Sen uyumayacak mısın?" diye sordu.

Adam komodinin ışığını biraz kıstı. "Yarın genel merkeze sunum yapacağım, hala hazırlamam gereken belgeler var. Sen önce uyu."

Tu Xiaoning dayanamayarak, "Hep çok meşgulsün." dedi.

"Bu çeyrek bittikten sonra biraz rahatlarım." dedi adam. O sırada Tu Xiaoning arkasını dönmüştü bile

"O zaman çok geçe kalma. Ben uyuyorum."

Adam yorganını güzelce örttü. Parmak uçları boynuna değdi ve saçlarını hafifçe okşadı. "Tamam."

Bir süre yanında oturduktan sonra kalktı.

Ayak seslerinin uzaklaştığını duyunca Tu Xiaoning gözlerini kapattı. Bali’de geçirdikleri zamanın en mutlu anları olduğu anladı. O zamanlar hiçbir şeyi umursamadan el ele sokaklarda dolaşabiliyorlardı. Kimse onları tanımıyordu, kimsenin bakışlarından çekinmek zorunda değillerdi. Ve o zamanlar, Yuheng sadece onundu.

Ne yapacağım, Ji Yuheng? Senin dünyana adım atabilmek için ne yapmalıyım?

Ertesi sabah Tu Xiaoning uyandığında, adam gerçekten gitmişti. Aşağı inip kahvaltısını yaptı ve sonra katıldığı hayran grubundaki sohbetleri okumaya başladı.

Gruptakiler tanışma fırsatları olması için herkesi erkenden gelmeye teşvik ediyordu. Onu etiketleyen birkaç kişi de vardı. Önceden sohbet ettiği hayranlar, ne zaman geleceğini soruyorlardı.

Tu Xiaoning navigasyona baktı. Otelden konser alanına biraz mesafe vardı. Ji Yuheng'in ne zaman döneceğini de bilmiyordu.

【Yüksek C Vitaminli Limon】: Erken gelemeyebilirim, kocamı beklemem gerek.

【Hayran A】: ??? Ne? Konsere kocanı mı getiriyorsun?

【Hayran B】: Şu anki sevgilinle eski sevgilinin konserine mi gidiyorsun? Adam bunu nasıl kaldırıyor, hahaha!

【Hayran C】: Ne kadar tanrısal bir kocan var ya! Benim daha sevgilim bile yok, olsa bile bırakmazdı. "Ya ben, ya Lin Xiyu!" dese ben de direkt Lin Xiyu’yu seçerdim zaten. Erkek arkadaş dediğin nedir ki?

【Hayran D】: Yukarıdaki harika! @YüksekCVitaminliLimon, seni kıskanıyorum. Bu konser için kocamla kavgaya tutuştum. Bana ‘Bu yaşta hâlâ ergen gibi hayran mı oluyorsun? Çocuğa kim bakacak?’ dedi.

...

【Hayran N】: Sevgililik başka, evlilik başka. Evlilik mezar gibidir. Evlenip çocuk doğurduktan sonra sonra bir insanla mı yoksa bir köpekle mi evlendiğini gerçekten anlarsın.

【Hayran M】: Yukarıdaki yoruma tamamen katılıyorum! Çocuk doğduğumdan beri her şeyi ben yapıyorum. Adam arkadaşlarıyla dışarı çıkıp sigara içiyor, içki içiyor, kumar oynuyor; ben bir şey demiyorum. Ama bir kere konser izlemek istedim, kayınvalidemle birlikte başıma dikildiler! Ne yani? Onlara mı borçluyum? Benim konser izleme hakkım yok mu? Boşanma noktasına geldik ama kimse hayalimi gerçekleştirmemi engelleyemez!

Tu Xiaoning şaşkına döndü. Basit bir mesajın evlilik, aşk anlayışı ve aile ilişkileri hakkında hararetli bir tartışmaya yol açacağını hiç beklemiyordu. Gerçekten de herkesin anlatacak bir derdi vardı.

Biri onu tekrar etiketledi.

【Hayran Z】: @YüksekCVitaminliLimon, kocan gerçekten iyi biri.

Pek çok kişi onayladı.

Tu Xiaoning utanarak hemen cevapladı.

【Yüksek C Vitaminli Limon】: Yanlış anlamayın, kocam zaten başka bir işi olduğu için A Şehri’ne geldi.

Ama kimse inanmadı. Ji Yuheng öğlen arayana kadar sohbete devam ettiler.

"Kocacığım."

"Öğle yemeğini yedin mi?"

"Yemek vakti mi geldi?" Tu Xiaoning saate baktı, saat on iki olmuştu. Sohbete dalmıştı. "Hayır, daha yemedim. Sen yedin mi?"

"Hayır, şimdi otele dönüyorum."

"Öğleden sonra genel merkeze dönmeyecek misin?"

"Hayır, gitmem gerekmiyor."

"O zaman seni bekleyeyim, beraber yemek yeriz."

"Tamam."

Kısa bir süre sonra kartın kapıda okutulduğunu duydu. Tu Xiaoning yatakta bağdaş kurmuş bir şekilde gruptakilerle yazışıyordu. Başını kaldırdığında Ji Yuheng içeri girmişti.

Oda kartını bir kenara koydu. "Ne yemek istersin?"

Tu Xiaoning yataktan kalktı. "Otelde yiyelim. Öğleden sonra erkenden konser alanına gitmek istiyorum."

"Konser yedi gibi başlamıyor mu?"

Tu Xiaoning valizini açıp kıyafetlerini karıştırmaya başladı. "Erken gidip diğer hayranlarla tanışacağız. Aralarından bazılarıyla iyi anlaşıyoruz."

Ji Yuheng, onun elinde kıyafetler ve makyaj çantasıyla banyoya yürüyüşünü izledi.

Bu sırada telefonu çaldı. Cebinden çıkarıp kimin aradığına baktı.

Pencereye doğru ilerleyerek çağrıyı yanıtladı. Telefonu kapattığında, içeriden Tu Xiaoning’in sesi geldi.

"Eğer meşgulsen, beni merak etme. Aşağıda bir şeyler atıştırdıktan sonra tek başıma gidebilirim. Navigasyona baktım, yürüyerek yarım saat gösteriyor."

Tam yanına gidecekken telefonu tekrar çaldı. Bu kez eski bir okul arkadaşıydı.

"Yuheng, akşam erken gel! Seni uzun zamandır görmedik, her buluşmayı kaçırıyorsun. Sınıf arkadaşların seni özledi!"

Ji Yuheng, banyoya doğru bakarken, "Biraz geç gelebilirim, işim var." dedi.

"Sen gerçekten çok yoğunsun. Bankanızda insaf yok mu? Cumartesi bile çalıştırıyorlar!"

"İşim bittiğinde geleceğim."

"Tamam, biz seni bekleriz."

"Tamam."

Banyoya doğru yürüdü. Tu Xiaoning makyajını yapmış, eyeliner çekiyordu.

Ji Yuheng kapıya yaslanarak sessizce onu izledi.

Son olarak saçlarını maşayla şekillendirdikten aynada kendine bakarak sarılma seansı için prova yaptı. Hayali olarak Lin Xiyu’nun karşısındaymış gibi elleriyle bir kalp işareti yaparak fısıldadı.

"Lin Xiyu, fighting! Ben yıllardır fanınım, sana olan sevgim asla değişmeyecek!"

Tüyleri diken diken oldu, kendinden iğrendi. 'Neredeyse otuz oldum, bu çocuksu hareketler de ne!' diyerek toparlanmaya çalıştı.

Tam eşyalarını toplarken gözü kapıya takıldı ve Ji Yuheng’in kollarını göğsünde kavuşturmuş bir şekilde onu izlediğini fark etti.

Eli titredi ve makyaj malzemelerini neredeyse yere düşüyordu.

“Se-sen telefonda konuşmuyor muydun?”

“Kapatmıştım.”

“Gördün mü?”

“Her şeyi gördüm.”


Yorumlar