Hidden Marriage in the Office - 83. Bölüm (Türkçe Novel)

Bankaya döndüklerinde, Ji Yuheng doğrudan en üst kata çıkmak istedi. Tu Xiaoning elini uzatarak, “Evrak çantanı senin yerine ofise götüreyim.” dedi.

Altıncı kata geldiklerinde yolları ayrıldı, Tu Xiaoning asansörden çıktı ve kendi departmanına döndü. Herkes meşguldü, sadece Ren Tingting onu görüp, “Xiaoning abla geri mi döndü?” dedi.

Zhao Fanggang sesi duyunca göz ucuyla baktı. “Xiaoning, elindeki patronun çantası mı?”

“Evet.”

Zhao Fanggang cıkcıklayarak, “Ben onunla dışarı çıktığımda her seferinde çantasını taşımayı teklif ediyorum ama hep ‘gerek yok’ diyor.”

Rao Jing ve Tang Yuhui de ona dönüp baktı. Tu Xiaoning “En üst kata çıkması gerekiyordu, yanında taşımak zor olacağı için bana bıraktı.” diye açıkladı.

Zhao Fanggang ısrarla, “Ben de onunla defalarca geri döndüm ama her seferinden çantasını vermeden doğrudan müdürün odasına gitti. Resmen mesafeli davranıyor.” dedi. Sonra Tu Xiaoning’e kaşlarını kaldırarak baktı. “Bizim departmanın gözdesi küçük Tu Tu, patron bile senin hislerini düşünüyor.”

Tu Xiaoning bilmezden gelerek, “Ha? Hiç sanmıyorum.” dedi ve çantayı ofisine bıraktı.

Tang Yuhui alaycı bir şekilde konuştu. “Benim kıdemli abim her zaman kibar biridir. Üniversiteden beri böyleydi.”

Zhao Fanggang başını sallayıp, “Hayır, bu kibarlıkla ilgili değil. Eğer kibar olsaydı, bir kıza çantasını taşıtmazdı. Onun kişisel eşyalar konusunda biraz takıntılı olduğunu fark etmediniz mi? Ofisinde her şey mükemmel bir düzen içinde. Belgeleri bile sanki bir makineden çıkmış gibi dümdüz, köşeleri bile kıvrılmaz. Ayrıca, eşyalarına dokunmamıza asla izin vermez.”

Tu Xiaoning tüylerinin ürperdiğini hissetti. Zhao Fanggang, bankada gerçekten yeteneklerini boşa harcıyordu, dedektiflik yapması daha iyi olurdu.

“Tamam, herkesin işi gücü yok mu? Bir yöneticinin sıradan bir hareketini bu kadar tartışmaya gerek var mı?” Sonunda Rao Jing konuyu kapattı.

Zhao Fanggang elindeki kalemi tam isabetle kalemliğe attı ve konuyu değiştirdi. “Patron en üst kata, sonbahar dönemindeki üniversite mezunu alımları için mülakat yapmaya gitmiş olmalı.”

Xu Fengsheng başını uzatarak iç çekti. “Bu yıllık yeni mezun işe alımları ne çabuk geldi.”

Zhao Fanggang bacak bacak üstüne atarak sırıttı. “Bu durumda öğle yemeğinde kantinde güzel kızlar görebileceğiz.”

Yan tarafta fotokopi makinesinin başında olan Ren Tingting birden kağıt çıkış bölmesini sertçe kapattı.

Ofis bir anda sessizliğe gömüldü. Kimse yüksek sesle konuşmaya cesaret edemedi.

Gerçekten de, öğle yemeğinde mülakata gelen yeni mezunlar için bankada özel yemek alanları ayrılmıştı. Ancak yemek alırken eski çalışanlarla aynı sırada beklemeleri gerekiyordu.

Zhao Fanggang sürekli etrafa bakıyor; uzun bacaklı olanı, ince belli olanı yorumluyordu. Rao Jing ayağıyla ona bir tekme attı. “Hani sen öğrencilerle ilgilenmiyordun? Şimdi pek bir heveslisin.”

Zhao Fanggang acıyla inledi. “Rao abla, mezunlarla hâlâ okulda olanlar arasındaki farkı bilmiyor musun? İşe alındıkları an bir ayakları topluma adım atmış oluyor.” Parmaklarıyla hesap yaparak devam etti. “Bu yıl işe alınıyorlar, gelecek yıl DR ile resmi sözleşme yapıyorlar, bir sonraki yıl evlenmeye hazırlar.”

Rao Jing alayla güldü. “Kiminle evlenecekler? Seninle mi?”

Zhao Fanggang ciddi bir ifadeyle, “Olmaz, ben işten atılmak istemem. Patronun peşinden gidip zirveye ulaşmalıyım.” dedi.

Ren Tingting öğle yemeğini bankada yememişti. Rao Jing ona bir şaplak attı. “Sana ciddi söylüyorum, küçük Ren’in sana gerçekten ilgisi var. Eğer ona karşı bir şey hissetmiyorsan boşuna umut verme. Sonuçta o, senin daha önce çıktığın kızlardan farklı, küçük bir prenses.”

Zhao Fanggang onu şakayla iterek, “Abartma, benim eski sevgililerime ne demek istiyorsun?”

Rao Jing de onu itti. “Hah, sen kulüplerin küçük prensi gibi takılıyorsun, ama burada masum numarası yapıyorsun. Her gece parti yapıyorsun, dikkat et de böbreklerini yorma.”

Zhao Fanggang hafifçe gülerek onu tersledi. “Böbreğim yorulmuş mu yorulmamış mı, sen test etmek ister misin abla?”

Rao Jing bu kez dirseğiyle beline vurdu. Zhao Fanggang acıyla karnını tuttu, Rao Jing ise alaycı bir şekilde, “Baksana, tek darbede yıkıldın, hâlâ böbrekleriö iyi diyorsun?” dedi.

Zhao Fanggang elini salladı. “Tamam, pes ediyorum.”

Rao Jing homurdandı ve ciddileşti. “Az önce söylediğim konuda gerçekten ciddiyim.”

Zhao Fanggang belini tutarak, “Tamam, tamam, ben ne yapacağımı bilirim, tamam mı?” dedi.

Öndeki ikili şakalaşırken, Tu Xiaoning yeni mezun adaylarının kendi aralarında konuştuğunu duydu.

“Mülakat sırasında içeri giren görevliyi gördünüz mü? Ne kadar yakışıklıydı!”

“Evet, gördüm! O yaşlı adamların arasında taze bir esinti gibiydi! İnanılmaz yakışıklı, insanın sinirlerini bozacak kadar!”

“Duyduğuma göre Genişleme Birimi’nin genel müdürüymüş.”

“Aman Tanrım, bu kadar genç mi? O zaman ben bu departmana katılacağım!”

“Ben de! Ben de!”

“Ben de!”

Zhao Fanggang gururla güldü. “Gördünüz mü? Büyük patronun cazibesi her yerde etkili. Departmanımızı büyütmek kaçınılmaz!”

Öğle yemeğinden sonra, Tu Xiaoning başını masasına koyarak uyukladı. Son birkaç gece, büyük yapı malzemeleri firmasıyla görüşmek için uğraşırken uykusuz kalmıştı. Bugün Ji Yuheng bizzat devreye girerek büyük müşteriyi kapmalarına yardımcı olmuştu. Nihayet rahatladığı için derin bir uykuya daldı.

Alarm çaldığında elini uzatıp kapattı ve tekrar uykuya daldı. Ancak Ren Tingting nazikçe masasına vurarak uyardı. “Xiao Tu abla, neredeyse mesai başlıyor.”

Tu Xiaoning yarı uykulu gözlerini açtığında, Ji Yuheng’in Zhao Fanggang’ın masasının yanında konuştuğunu gördü. Göz göze geldiler. Ji Yuheng’in bakışları sıcaktı. Kendini evinde sanarak yanlışlıkla, “Kocacığım.” diye seslendi.

Ofis bir anda sessizliğe büründü, Ren Tingting bile donakaldı. Ji Yuheng ve diğerleri sessizce ona bakıyordu.

Durumu fark eden Tu Xiaoning, anında ayıldı. Kalbi panikle çarpıyordu. Zihni hızla çalışarak çare bulmaya çalıştı. Sonunda bir çılgınlık yaparak, “Benim kocam yeni albüm çıkardı!” diye bağırdı.

Ren Tingting şaşkınlıkla, “İdolünden mi bahsediyorsun?” diye sordu.

Tu Xiaoning panikle ama kendini toparlayarak devam etti: “Evet! Beş yıl sonra solo albüm çıkardı, en az elli tane alıp listeye sokacağım!”

Diğerleri yanlış alarm olduğunu anladıktan sonra normale dönüp işlerine devam ettiler.

Zhao Fanggang, mesai saatine birkaç dakika daha olduğunu görünce ortamı biraz yumuşatmak için konuştu.

"Küçük Tu, senin idolün kim?"

Tu Xiaoning bir isim söyledi. "Lin Xiyu."

Zhao Fanggang bu ismi hiç duymamıştı. "Vay be, şimdiki yıldızların isimleri tam bir romantik roman erkek başrolü gibi. Şunu söyleyeyim, siz küçük kızlar da çok yüzsüzsünüz ha. O yıldızlar sizi tanıyor mu sanki? Ama siz bir ağızdan 'kocam' diye sesleniyorsunuz, sanki gerçekten samimiymişsiniz gibi. İşte tam bir 'beyinsiz hayran' böyle olur."

Tu Xiaoning gülümseyerek, "Sen bir fangirlün dünyasını anlayamazsın." dedi.

Zhao Fanggang, hayal kırıklığı içinde başını salladı: "Tamam, tamam, istediğin gibi seslen. Ama evlenince gerçek kocana bunu nasıl açıklayacaksın, merak ediyorum."

Ji Yuheng kol saatine baktı, sonra Zhao Fanggang’ın masasının bölmesini tıklattı. "İşine bak."

Konu anında kapandı. Zhao Fanggang hemen toparlandı ve neredeyse selam duracaktı. "Yes, sir!"

Tu Xiaoning bu fırsattan yararlanarak çay odasına kaçtı ve derin bir nefes aldı. Nihayet kendine gelmişti ama bacakları hâlâ korkudan hafifçe titriyordu. Az kalsın kendini ele veriyordu. Onun o anki ruh hâli nasıldı acaba?

Bir dikişte suyunu içti ve kendine bir ders çıkardı. Departmandaki herkesin gözleri şahin gibiydi. Eğer bir hata daha yaparsa, bu sefer gerçekten fark edilirdi. Küçük kurnazlıklarıyla her zaman bu kadar şanslı olamazdı. Bundan sonra çok daha dikkatli olmalıydı.

Bir süre ayakta durduktan sonra toparlanıp ofise geri döndü. İçinden bir kez daha 'İş yerinde evli olmak gerçekten kolay değil.' diye geçirdi.

Gün boyunca durmadan çalıştı ve nihayet mesai bitimine yaklaşırken yerine oturup soluklanabildi. Tam o anda WeChat’ine peş peşe gelen bildirimler düştü. Açıp baktığında, ortaokuldaki sıra arkadaşının gönderdiği bir dizi Weibo ekran görüntüsü olduğunu fark etti. Görseller bulanıktı, büyütüp indirmeden net görünmüyordu.

Yine bir ünlünün dedikodusu sanarak gelişigüzel bir tanesine tıkladı. Ama gördüğü manzara karşısında az kalsın ofiste çığlık atacaktı.

Haber başlığı büyük harflerle yazılmıştı.


—Popüler grup Dirge sekiz yıl aradan sonra sahneye dönüyor!

Gençliğime dönüp baktığımda, büyürken yanımda olduğun için minnettarım!

Efsane devam ediyor, gelecekte de seninle olmaya devam edeceğiz!

A Şehri Konseri, seni bekliyoruz!


Daha birkaç saat önce sadece bir bahane olarak adını anmış olduğu idolü, gerçekten konser veriyordu! Heyecandan su bardağını devirdi ama fark etmedi bile. Ren Tingting şaşkınlıkla ona seslendi. "Xiaoning abla, su döküldü!"

Tu Xiaoning ancak o zaman durumu fark etti. Peçeteyle temizlemeye başladı ama bir damla, iki damla derken gözyaşları masasına düşmeye başladı. Ve sonra ipi kopmuş boncuklar gibi durmaksızın akmaya devam etti.

Ren Tingting endişeyle sordu. "Ne oldu? Neden ağlıyorsun?"

Diğerleri de sesleri duyarak ona döndü.

"Küçük Tu'ya ne oldu? Kim seni üzdü? Söyle, abin intikamını alsın!" Zhao Fanggang yanına gelip gerçekten ağladığını görünce şaşırdı.

Tu Xiaoning başını salladı ama tek kelime etmedi.

Rao Jing de sabırsız biriydi. Babasının yeni ameliyat geçirdiğini hatırlayınca kötü bir şey olduğunu düşündü ve hemen sordu. "Ne oldu? Neden aniden ağlıyorsun?"

Tu Xiaoning gözyaşlarını silmeye çalışırken Zhao Fanggang sabırsızlandı. "Ah be kardeşim, hadi konuş! Bizi öldüreceksin meraktan!"

Tu Xiaoning güçlükle birkaç kelime çıkardı: "Kon... konser... Benim idolüm... konser verecek..."

Zhao Fanggang ve Rao Jing aynı anda gözlerini devirdi. Zhao Fanggang göğsünü tutarak dramatik bir şekilde serzenişte bulundu. "Bu kadar önemsiz bir şey için bizi az kalsın öldürecektin, farkında mısın?"

Rao Jing de kızdı. "Manyak mısın? Daha önce konser görmedin mi? Bunun için ağlanır mı? Kaç yaşına geldin hâlâ hayran çılgınlığı yapıyorsun!"

Ren Tingting peçete uzatırken onları susturdu. "Bir idolü seven herkes körü körüne tapınmıyor. Tu Xiaoning'in sevdiği grup 17 yıl önce çıkış yaptı. O çoktan ergenlik çağını geçtiğine göre, bu artık körü körüne hayranlık değil, bir duygu meselesi. Ve eğer şimdi çılgınlık yapmazsa, bir daha ne zaman yapacak? Herkes bir zamanlar ergendi, değil mi?"

Tam da Tu Xiaoning’in hislerine tercüman olmuştu. Ona daha dikkatli baktı. Bu kız düşündüğünden daha akıllı ve anlayışlıydı.

Zhao Fanggang umursamazca elini sallayıp uzaklaştı.

"Şu sizin küçük dünyanızın kurallarını ben çözemem. Ama bir daha böyle korkutmayın insanı, olur mu?" Rao Jing elindeki kalemle Tu Xiaoning’in başına hafifçe vurdu.

"Özür dilerim, sadece... çok heyecanlandım." Tu Xiaoning kısık bir sesle cevapladı. Bu onun gençliğiydi... Bu onun tüm gençliğiydi.

Ren Tingting omzuna hafifçe vurdu. "Xiaoning abla üzülme. Onlar anlamaz ama ben seni destekliyorum. Hayallerinin peşinden git, gençliğini yaşa!"

Bu sözler Tu Xiaoning’i derinden etkiledi. "Teşekkür ederim, Tingting."

Ren Tingting gülümseyerek ona bakınca yüzünde sevimli gamzeler belirdi. Tu Xiaoning içinden 'Ne tatlı ve düşünceli bir kız... Ama nasıl olur da Zhao Fanggang gibi biriyle ilgilenebilir?' diye geçirdi.

"Ben orta birinci sınıftan beri onları seviyorum. Özellikle solisti, tam 14 yıl oldu. O zamanlar öğrenciydim, harçlığımı biriktirip albümlerini ve posterlerini alıyordum. En son konser verdiklerinde üniversite birinci sınıftaydım. İç saha bileti 1200 yuan'dı. A Şehri’ne gidiş masrafları ve konaklama da eklenince çok pahalı oluyordu. Öğrenci halimle bunu karşılamam imkânsızdı. Arkadaşlarımdan borç almak istedim ama onların da durumu yoktu. Üstüne bir de İngilizce yeterlilik sınavım vardı. Sonunda gidemedim. O gün yurtta sabaha kadar ağlamıştım."

Ren Tingting, mesai bitmiş olduğu için bir sandalye çekip yanına oturdu. Samimi bir şekilde hayranlıkla konuştu. "14 yıl mı? Vay be, bir grubu bu kadar uzun süre sevebilmek büyük bir bağlılık! Bugün adını duyunca merak edip araştırdım. Soyadı Lin Xiangru’nun 'Lin’iymiş. Çok nadir bir soyadı. Onu internette bile zor buldum. Grup üyeleri 15 yaşında çıkış yapmış, yani erken yaşta ünlü olmuşlar. Şimdi bile sadece 30’larının başındalar. Ama senin favorin uzun zaman önce evlenmiş, biliyor musun?"

Tu Xiaoning başını salladı ve heyecanla anlatmaya başladı...

Ren Tingting sabırla ve dikkatle dinledi, hatta oldukça ilgisini çekmişti. Hemen sordu. “Peki sonra ne oldu?”

“Kadın idolün popülaritesi bu skandal yüzünden zarar gördü, patronu yeni yetenekleri desteklemeye başladı, onun asıl sahip olduğu birkaç reklam anlaşması iptal edildi. Ayrıca kadın idollerin kariyeri gençlikleriyle sınırlı olduğundan, yaşlandıkça popülerliğini kaybetti ve şirket de ona eskisi kadar önem vermemeye başladı. Böylece, bir zamanlar zirvede olan bir yıldız yavaş yavaş gözden düştü. Bu ikili de artık hiç iletişim kurmuyormuş gibi görünüyordu, en ufak bir dedikodu bile çıkmadı. Eğlence sektörü zamanla onları unuttu. Sadece biz sadık hayranlar sessizce beklemeye devam ettik. Ta ki üniversitemin üçüncü yılında erkek idol aniden bir Weibo gönderisi paylaşıp evleneceğini duyurdu. Karşı taraf, yani evleneceği kişi o yıllar önceki kadın idoldü! Aynı anda kadın da uzun bir gönderi paylaşıp, hayranlarına 15 yıllık kariyeri boyunca yaşadığı her mutlu ve hüzünlü anın onunla birlikte olduğunu, gelecekte de onun yanında olmak istediğini anlattı ve erkek idolle eş zamanlı olarak evlilik haberini duyurdu. O sırada, ikisi de eskisi kadar popüler değildi ama artık şirketlerin baskısı altında ezilen gençler de değillerdi. O yıllardaki fevri hayranlar da artık olgunlaşmıştı ve onlara en içten şekilde mutluluklar dilediler.” Tu Xiaoning bunları anlatırken dudaklarında engelleyemediği bir gülümseme belirdi, gözleri ise eski bir hayran olarak tatmin olmuş bir parıltıya sahipti.

Ren Tingting hayranlıkla iç çekti: “Ne kadar romantik! Yani çıkış yaptıkları günden beri birlikteymişler, tam on beş yıl süren bir ilişki...”

“Evet, gerçekten çok romantik. Eğlence dünyası gibi karmaşık bir ortamda böylesine gerçek bir aşk bulmak hiç kolay değil. Sevdiğim insanı yanlış seçmediğimi düşünüyorum. Yıllardır hayranı olduğum idolüm... O harika biri.” Tu Xiaoning’in gözleri ışıldadı, sonra ekledi. “Şimdi iki çocukları var.”

Ren Tingting elleriyle çenesini destekleyerek iç geçirdi. “Gerçekten kıskanılacak bir aşk... Popülerlik önemli mi ki? Sonuçta hayatında her zaman senin yanında olacak birinin olması asıl değerli olan şey.”

“Bu yüzden bu konsere kesinlikle gitmeliyim. Hem gençliğimdeki onu hem de kendimi anmak için. Aynı zamanda, bana en güzel ve en saf gençlik yıllarımda eşlik ettiği için ona teşekkür etmek istiyorum. Bence bir idolün en büyük anlamı, hayranlarına pozitif enerji vermesi ve onlarla birlikte büyüyüp gelişebilmesidir.” Tu Xiaoning bunları söylerken kalbinde tutamadığı bir heyecan yükseldi, sanki ortaokul yıllarında müzik dükkanına yetişmek için var gücüyle bisiklet süren haline geri dönmüştü.

Dirge, Lin Xiyu... Siz ikiniz gençliğimin en güzel parıltılarıydınız.

Umarım geri döndüğünüzde hâlâ o genç ruhu taşırsınız!

Yorumlar