Hidden Marriage in the Office - 81. Bölüm (Türkçe Novel)

Tu Xiaoning, sabahın erken saatlerinde iş yerine gelirken, Müdür Xing’in karısının öfkeli bir şekilde gelip iş arkadaşlarının önünde metresini azarlayacağını hiç düşünmemişti.

Ji Yuheng’in dediği gibi, Xing gerçekten de birkaç gün bile dayanamamıştı. Ama görünüşe göre, iş yeri harekete geçmeden önce, bazı şeyler zaten gizlenemez hale gelmişti.

Ji Jiang ofise saklanmış, dışarı çıkmaya cesaret edemiyordu. Xing’in eşi içeri dalmak istedi ama Xing hemen onu engelledi. Her zamanki gibi kibirli bir tavırla, elini uzatıp eşini itti. “Ne yapıyorsun? Sabah sabah iş yerine gelip olay çıkarmanın anlamı ne?”

Kadın, itişin etkisiyle sendeleyip birkaç adım geriye düştü. Yakındaki bir erkek iş arkadaşı onu hemen tuttu ve nazikçe, “Yenge, lütfen sakin olun. Bir şey varsa, mesai bitiminde konuşursunuz. İş yerinde olay çıkarmak, ne Xing’in ne de sizin itibarınıza yakışır." dedi.

Kadın hızla adamın elini itti, sesi titriyordu. “İtibar mı? Kocam her gün burada kadın iş arkadaşlarıyla gönül eğlendiriyor! Onun umurunda değilken benim neden umurumda olsun? Benim hangi yüzle itibarımı düşünmemi bekliyorsunuz?”

Xing, dişlerini sıkarak etrafındaki erkek iş arkadaşlarına döndü. “Siz burada taş mı kestiniz? Alın şunu, dışarı çıkarın!”

Bunun üzerine, bölümdeki erkekler onu dışarı çıkarmak için harekete geçti. Ancak kadın çığlık attı, “Bugün kimse bana dokunmayı denemesin!”

Kimse onu tutmaya cesaret edemedi. O ise gözyaşları içinde, “Müdürünüzü görmek istiyorum! Onunla konuşacağım! Bakalım böyle bir skandal patlak verdikten sonra yönetim bunu görmezden gelebilecek mi?” diye bağırdı.

Koridorda toplanan insanların sayısı giderek artıyordu. Hatta diğer katlardaki çalışanlar bile altıncı kata gelerek olan biteni izlemeye gelmişti.

Tam o sırada Ji Yuheng, üst kattaki yönetici odasında raporunu tamamlayıp aşağı inmişti. Kalabalığın içinde bir kadının çılgına döndüğünü ve ağlayarak olay çıkardığını gördü. Aynı zamanda, Tu Xiaoning ve Zhao Fanggang’ın da orada olduğunu fark etti. Hızlı adımlarla onlara doğru yürüdü ve elindeki dosya klasörüyle Zhao Fanggang’ın kafasına hafifçe vurdu.

Zhao Fanggang aniden kafasına darbe alınca küfrederek arkasına döndü ve Ji Yuheng’i gördü. “S*kt... Patron?”

Ji Yuheng, ciddi bir ifadeyle “Ne yapıyorsunuz burada? Hemen departmana geri dönün.” dedi.

Zhao Fanggang başını tutarak, “Tamam, tamam.” diye mırıldandı. Sonra Tu Xiaoning’i de kolundan çekerek götürdü. Tu Xiaoning, bir anda olanları anlamasa da mecburen onu takip etti. O sırada, Ji Yuheng'in gelmiş olduğunu fark etti.

"Patron bizi yakaladı ve hemen yerlerimize geri dönmemizi söyledi." Zhao Fanggang yürürken başının arkasını ovuşturdu.

Tu Xiaoning de suçlulukla öne doğru yürüdü. Arkasında başka bir kargaşa vardı. O ve Zhao Fanggang gizlice geriye baktılar ve İK müdürünün aşağı indiğini gördüler.

Ji Yuheng, departmanın kapısında duruyordu. Bir eli pantolonunun cebindeydi, diğer eliyle de klasörü kapıya vurdu. Ciddi bir ifadeyle herkesi uyarırken disiplinli bir duruş sergiliyordu.

Zhao Fanggang ve Tu Xiaoning, öğretmenlerine yakalanan yaramaz öğrenciler gibi, hemen içeriye girmek için hızlandılar. Zhao Fanggang içeri adım atar atmaz, Ji Yuheng’in klasörü tekrar kafasına indirmesiyle irkildi. Tu Xiaoning, onun peşinden geliyordu ve kendisinin de aynı muameleye maruz kalacağını düşündü. Gözlerini kapatarak bekledi ama Ji Yuheng, elini biraz yavaşlatarak klasörü sadece hafifçe saçına dokundurdu.

Bunu gören Zhao Fanggang hemen yakındı. “Patron, bu cinsiyet ayrımcılığı! Ona neden nazik davrandın?”

Ji Yuheng’in eli tekrar hareket etti. Zhao Fanggang hemen başını koruyarak yerine geçti. Tu Xiaoning de hızla yerine oturdu. Diğer çalışanlar da dışarıdaki büyük skandalı izlemişti ancak Ji Yuheng içeri girdiğinde, yakalanmadan yerlerine geçmiş ve hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlardı.

Ji Yuheng, kapıda dimdik durarak sert bir şekilde uyardı. “Başka bir departmandaki olaylar sizi ilgilendirmez. Kendi işinize bakın ve dikkatli olun. Bugün duyduklarınızın bizim departmandan dışarı çıkmasını istemiyorum.”

Herkes “Tamam.” diyerek başını salladıktan sonra, Ji Yuheng ofisine geçti.

O gider gitmez, Zhao Fanggang telefonu kaldırarak gizlice iş arkadaşlarının olduğu sohbet grubuna mesaj attı. O sırada olaydan habersiz olan Ren Tingting, Zhao Fanggang’ın yanına sokuldu. “Hocam, hocam ne oldu?”

Ji Yuheng’in ofisinden bir öksürük sesi geldi. Zhao Fanggang hemen iki elini birleştirerek dua eder gibi yaptı. “Aman tanrım, ne olur bir şey sorma! Bir kelime daha edersem Patron beni mahvedecek.”

Olayın ardından, Xing ve Ji Jiang, hemen yöneticiler tarafından çağrılarak uyarı aldılar. O gün öğleden sonra işe gelmediler.

Ji Yuheng’in yokluğunda, Zhao Fanggang rahatça konuşmaya başladı. “Lanet olsun, sabahtan beri aynı sektörde çalışan birkaç meslektaşım bana mesaj attı. Herkes bu olayı konuşuyor.”

Xu Fengsheng, sürekli titreyen telefonunu sessize aldı ve iç çekti. “Sadece seni mi? Daha önce D şehrinde birlikte çalıştığım arkadaşlarım bile mesaj atmaya başladı. Bilgi ışık hızıyla yayılıyor.”

Rao Jing de telefonunu 'rahatsız etme' moduna aldı. “Bu tür şeylerde en son duyan her zaman eşler olur. İyi haberler asla yayılmaz, ama skandallar hızla yayılır. Bütün sektör bunu konuşuyordur. Bu olay büyük yankı uyandırdı, ikisi de muhtemelen artık işten çıkarılır.”

Tu Xiaoning, dayanamayıp sordu. “Onlara ne olacak?”

Zhao Fanggang, fareyi sallayarak şirket içi forumu açtı. “Şirket içinde çalışanlar arasında ilişki yasak. Eğer bu resmen doğrulanırsa, kimse seninle tartışmaz. Ya istifanı verirsin ve onurunu korursun ya da direkt olarak işten kovulursun.”

Ren Tingting şaşkınca, "Haa? Bu kadar katı mı? Neden ki?" diye sordu.

"Finans sektöründe çalışanlar için aile bireylerinin işe alınmasını önleme politikası var. Yetkiyi kötüye kullanarak yolsuzluk yapmalarını engellemek için. Üstelik onların durumu daha da vahim, çift taraflı işten çıkarılmaları bile az gelir."

Ren Tingting morali bozuk bir şekilde başını eğdi. "Yani ben mezun olduktan sonra DR’ye giremem."

Rao Jing kendini tutamayıp hafifçe güldü. Zhao Fanggang ise bir rapor uzatarak Ren Tingting’in masasına vurdu. "Bu raporu dikkatlice oku, mesai bitmeden önce seni finansal veri analizi konusunda sınava çekeceğim."

"Oh." Ren Tingting dudaklarını büzerek raporu aldı.

Herkes tekrar işine döndü, departman yeniden sessizleşti. Sadece Tu Xiaoning, Zhao Fanggang’ın "çift taraflı işten çıkarma" sözlerinden dolayı huzursuz olmuştu.

Akşam Tu Xiaoning, kayınvalidesini ziyaret ettiğinde yan yataktaki hastanın ailesinin eşyalarını topladığını gördü. Çantasını bir kenara bırakıp kayınvalidesine sordu. "Yan odadaki hasta taburcu mu oldu?"

Kayınvalidesi başını salladı. "Bu öğleden sonra vefat etti."

Tu Xiaoning’in omurgası bir anda gerildi. Her seferinde güler yüzle onları selamlayan o yaşlı kadın... Daha birkaç gün önce oldukça sağlıklı görünüyordu, nasıl böyle olabilir?

Kayınvalidesinin elini sıkıca tuttu ve bir süre sessiz kaldı. O anda genç bir çift içeri girdi. Adam içeri girer girmez kendine tokatlar atmaya başladı, gözyaşları birer birer ayaklarının dibine düşüyordu.

Kadın muhtemelen karısıydı. Onu durdurmak için koluna yapıştı. "Böyle yapma."

Adam odada başkalarının olup olmadığına aldırmadan elleriyle yüzünü kapatarak ağladı. "Annem gitti... Annem yok artık... Onca yıl deli gibi çalışıp para kazanmamın ne anlamı vardı? Ne anlamı vardı ki?!"

Karısı da onunla birlikte ağlamaya başladı. Adam göğsüne vurarak haykırdı. "Sadece işimi düşündüm, annemi her gün ziyaret etmeliydim! Onun son anına bile yetişemedim... Yetişemedim!"

Tu Xiaoning’in gözyaşları da istemsizce yanaklarından süzüldü. Kayınvalidesinin elini bir an bile bırakmadı. Kayınvalidesini gözleri de kızarmıştı. Onun neden korktuğunu anladı ve elini nazikçe okşadı. "Daha vaktim var. Bir gün torunumu da görmek istiyorum."

Tu Xiaoning bir çocuk gibi başını kayınvalidesinin yatağına dayadı. Kayınvalidesi saçlarını okşadı. Anne-kız olmasalar da anne-kızdan farksızdılar.

Bir süre sonra kayınvalidesi konuştu. "Yuheng, duygularını pek belli edemez ama inatçıdır. Bazen bir şeye gereğinden fazla takılır. Ona biraz anlayışlı davran olur mu?"

Tu Xiaoning gülümseyerek yanıtladı. "Bana karşı çok iyi davranıyor."

Kayınvalidesi başını salladı. "İyi olması güzel. Siz mutlu olursanız ben de mutlu olurum. Ama çok çalışıyorsunuz, sağlığınıza dikkat edin."

Bir süre sonra yan yataktaki hasta yakınları ayrıldı. Hemşire içeri girip kayınvalidesinin serumuna ilaç ekledi. Önce Tu Xiaoning’e gülümseyerek selam verdi, sonra kayınvalidesine döndü. "Öğretmen Wu, ne kadar şanslısınız! Gelininiz her gün geliyor. Yan yataktakiler gibi değil... Onlar hiç uğramazdı, şimdi hasta öldü diye pişman olmanın ne faydası var ki?"

Kayınvalidesi Tu Xiaoning’e bakarak, "Evet, ben çok şanslıyım. Gelinim, öz kızım gibi." dedi.

Tam o sırada hasta odasının kapısı açıldı. Ji Yuheng içeri adım attı.

Hemşire yine gülümseyerek, "Bakın, biricik oğlunuz da geldi." dedi.

"Anne." Ji Yuheng, Tu Xiaoning ile göz göze geldi.

Tu Xiaoning yerini ona bırakmak için kalkmak istedi, ancak Ji Yuheng omzuna bastırarak onu yerine oturttu. Tu Xiaoning başını kaldırıp ona baktı, fakat onun bakışları hâlâ kayınvalidesine odaklanmıştı.

"Bugün nasılsın?"

"Fena değil, sadece iştahı biraz azaldı." Hemşire, Ji Yuheng’e bilgi verdi. Ardından dikkatlice çiftin üniformalarına baktı. "Siz aynı yerde mi çalışıyorsunuz? Üniformalarınız aynı gibi?"

Bunu duyan kayınvalisi de onlara dikkatlice baktı.

Tu Xiaoning hızla gülümsedi. "Bilmiyor musunuz? Şu an bankalar, devlet kurumları ve bazı sektörlerdeki iş kıyafetleri, C şehrindeki tek bir şirket tarafından üretiliyor. Özel üniformalar yapıyorlar. Çok üretince bazı kurumların kıyafetleri benzer olabiliyor. Ama aslında fark var, benim ceketimde çizgiler var, onunki düz."

Hemşire yakından bakınca fark etti. Sonra kayınvalidesine döndü. "Öğretmen Wu, oğlunuz devlet memuru, gelininiz bankada çalışıyor. İkisi de çok iyi yerlerde."

Tu Xiaoning, kayınvalidesinin yorganını düzeltti. "Ne iyi yeri? Sonuçta başkası için çalışıyoruz, hepimiz işçiyiz."

Hemşire onun mütevazı olduğunu düşündü. "Ama bizim sağlık sektöründeki kadar yoğun olamazsınız."

Tu Xiaoning karşılık verdi. "Hizmet sektörü hep aynı. Hangi meslek kolay ki? Patron gibi görünenler bile çoğu zaman borç içinde yaşıyor. Lüks evlerde otursalar, lüks arabalar sürseler de çoğu krediyle alınıyor. İnsanlar dışarıdan iyi görünseler de arka planda çektikleri sıkıntıyı kimse bilmez."

Hemşire başını sallayarak onayladı. "Haklısınız."

Daha önce işi hakkında hiç konuşmayan kayınvalidesi, hemşire odadan çıktıktan sonra sordu. "Xiaoning, bankada tam olarak ne iş yapıyordun?"

Tu Xiaoning, elma keserken artık eskisinden daha ustaydı. "Müşteri temsilcisiyim."

Kayınvalidesi bankacılıkla ilgili pek bilgi sahibi değildi. "Müşteri temsilcisi nasıl bir görev?"

Tu Xiaoning ona basitçe açıkladı. "Anne, bu 'temsilci' dediğimiz şey, aslında çok yüksek bir pozisyon değil. Mesela, banka şube müdürü sadece bir rehber gibi. Biz müşteri temsilcileri ise kredi danışmanlarıyız. Daha açık söylemek gerekirse, kredi veren kişileriz."

"Anladım, anladım." dedi kayınvalidesi. "Peki, hedefleriniz var mı? Mesela mevduat toplamak gibi?"

Tu Xiaoning, kestiği elmayı kayınvalidesinin eline bıraktı, sonra başka bir elmayı soyarken cevapladı. "Tabii ki var. Sadece mevduat toplamakla kalmıyoruz, müşteri kazanımı da yapıyoruz. Bir sürü performans kriterimiz var."

Kayınvalidesi bir parça elma yedi. "Peki, müşteri kazanımı için iş yemeklerine katılmanız gerekiyor mu?"

"Bazen evet, bazen hayır. Duruma ve müdürün kararına bağlı." Tu Xiaoning, soyduğu elmayı Ji Yuheng’e uzatırken ona bakarak gülümsedi.

Kayınvalidesi endişelendi. "Genç kızsın, bu tür işlere çok gitme. Bankacı kızlar genellikle çok güzel oluyor, kötü niyetli insanlara denk gelirsen ne olacak? Müdürünüz sizi böyle yerlere gönderiyor mu?"

Tu Xiaoning Ji Yuheng’e bakmaya devam etti. "Bizim müdürümüz mü?" dedi, sesini bilerek uzatarak.

Ji Yuheng elmayı alırken bir eliyle de Tu Xiaoning’in omzuna hafifçe bastırdı. Tu Xiaoning hafifçe gıdıklandığını hissetti ama kayınvalidesinin önünde hareket edemedi. Sonunda daha fazla merakta bırakmadan, "Bizim müdürümüz çok iyi. Kadın çalışanlarına çok dikkat eder. Eğer kendi başına halledebileceği bir etkinlikse, bizi götürmez." dedi.

Kayınvalidesi rahat bir nefes alarak memnuniyetle, “Böyle liderler iyi işte. En korkuncu, bazı liderlerin karşı tarafın kötü niyetli olduğunu bile bile kadın çalışanlarını öne sürmesi. Kendi geleceği için diğerlerini birer piyon gibi kullanabilenler var.” dedi. Sonra, Tu Xiaoning’in elini tutarak ekledi, “Sizin müdürünüz iyi bir insanmış. Günümüzde böyle insanlar pek kalmadı. Yeni yıl da yaklaşıyor, ona yeni yıl hediyesi mi göndersek? Bize gösterdiği ilgiden ötürü teşekkür etmek için. Bu arada, evli mi?”

“Anne.” Ji Yuheng sonunda araya girerek konuşmayı böldü. “Bankanın sıkı kuralları var. Özel olarak müdüre hediye verilmesi yasak.”

Kayınvalidesi kaşlarını çatarak anlam veremedi. “Müdür aptal mı yani? Xiaoning söylemez, o da söylemezse kim bilecek?”

Tu Xiaoning, keyifle gülerek, “Bizim müdür ciddi, geleneklere sıkı sıkıya bağlı, kuralcı ve inatçı biridir.” diye özellikle abartarak söyledi.

Kayınvalidesi “Öyle mi? O zaman oldukça sıkıcı biri olmalı.” diye mırıldandı.

Bu sırada Ji Yuheng, annesinin yanında gülümsemesini korurken, elini kaldırıp Tu Xiaoning’in omzunu okşamaya başladı, her okşama "uyarı" anlamı taşıyordu.

Yorumlar