Hidden Marriage in the Office - 71. Bölüm (Türkçe Novel)

Mesaiden sonra Tu Xiaoning önce kayınvalidesini ziyarete gitti. Hastaneden çıkarken Ji Yuheng’den bir telefon aldı.
“Bu akşam iş yemeğim var, beni bekleme.”
“Hastalığın yeni geçti, hemen içki içmeye mi başlıyorsun?” diye homurdandı.
Ji Yuheng devam etti. “Küçük eniştem bir yerlerden yabani yılan balıkları bulmuş. Anneme güç toplasın diye yollamış, bize de tatmamız için göndermiş. Hepsi canlı, sakın dokunma, ben gelince hallederim.”
Tu Xiaoning onun sağlığına daha çok odaklanarak, arabasının kapısını açarken uyardı. “Çok içme.”
“Tamam.”
“Sadece bir kadeh kırmızı şarap içebilirsin.”
“Tamam.”
Telefonu kapattıktan sonra Tu Xiaoning aniden çok gevezeleştiğini fark etti. Gerçekten de bir eş gibi davranmaya başlamıştı. Çantasını yan koltuğa attı, hafifçe gülümsedi ve arabasını çalıştırdı.
Eve döndüğünde; her zamanki gibi önce kıyafetlerini değiştirdi, sonra mutfağa bir şeyler atıştırmaya gitti. Ama bugün zemin biraz kaygan gibiydi. Aşağı baktığında karanlık bir gölge gördü ve içi ürperdi.
Mutfak lambasını açınca yerde kıvrılan kalın, uzun ve devasa yılan balıklarını gördü. Tıpkı yılanlar gibi hareket ediyorlar ve ona doğru sürünerek geliyorlardı!
Bir çığlık atıp hızla koltuğun üzerine çıktı. İçgüdüsel olarak telefonuna uzandı ama çantası girişteydi. Bu sırada yılan balıkları mutfaktan çıkıp salona doğru sürünmeye başlamıştı.
Tanrım, neden bu yaratıklar bu kadar korkunç görünüyor!
Sonunda, yere mümkün olduğunca basmadan koşarak salondaki masanın üstüne çıktı. Şimdi koltuk bile ona çok uzaktaydı.
Elleri titreyerek Ji Yuheng’i aradı.
Ji Yuheng, büyük bir bankanın genel müdürüyle yemeğe katılmıştı. Telefonu çaldığında ekrana göz attı ve herkes içkisini tazelerken uygun bir an yakalayıp telefonu aldı.
“Yuheng, eskiden masadayken asla telefonuna bakmazdın. Özel bir durum mu var?” Masadaki deneyimli yöneticilerden biri onu iyi tanıyordu.
Ji Yuheng cevap vermeden sadece gülümsedi ama sessizliği onay vermek gibiydi.
Banka müdürü meraklandı. “Demek biri var? Bize de tanıştırmayacak mısın?”
Ji Yuheng sadece, “O utangaç.” dedi.
“Vay be, güzel bir hanımı bizden saklıyormuşsun ha! Eskiden sana kaç tane kişi tanıştırmak istedik ama sen birine bile bakmadın, hatta fotoğraflarına bile göz atmadın. Şimdi ise sessiz sedasız kendin birini bulmuşsun. Söylesene, hangi güzel hanım senin gibi bir dâhinin kalbini çaldı? Hepimiz çok merak ediyoruz.” diye takıldı Bankacılık Denetleme Kurumu'ndan biri.
Telefonu hâlâ titriyordu. Gülümseyerek, “İleride fırsat olursa onu sizinle tanıştırırım.” dedi.
Masadakilerden biri elini sallayarak, “Hadi, telefonu aç artık. Seni hiçbir aramaya bu kadar önem verirken görmemiştik.” dedi.
Ji Yuheng onlardan izin isteyerek odadan çıktı ve koridorda telefonunu açtı
Hemen ardından Tu Xiaoning’in ağlamaklı sesi duyuldu. “Kocacığım...”
Gözlerini kıstı. “Ne oldu?”
O ise kesik kesik nefes alarak konuşuyordu. “O... o yılan balıkları... Hepsi dışarı çıkmış! Evde her yerde sürünüyorlar. Yılan gibi görünüyorlar, çok korkunç! Korkuyorum...”
Kaşlarını çatıp sordu. “Şu an neredesin?”
“Masanın üzerine çıktım, orada saklanıyorum.”
“Kımıldama, hemen geliyorum.”
Telefonu kapatıp otelin resepsiyonuna yöneldi.
“Merhaba, size nasıl yardımcı olabilirim?”
“Bir kalem ve not kağıdınız var mı?”
“Tabii ki.” Resepsiyonist ona kalem ve kağıt verdi.
Yuheng bir dizi rakam yazıp notu görevliye uzattı. “Bu numarayı on dakika sonra arayabilir misiniz?Çaldığında hemen kapatabilirsiniz, konuşmanıza gerek yok.”
Görevli kağıda göz attıktan sonra başını salladı. “Tabii, beyefendi.”
“Teşekkürler.”
“Rica ederim.”
Tekrar özel odaya döndü ve onlarla içmeye devam etti. Tam on dakika sonra telefon çaldı.
Telefonunu ters çevirerek masaya koymuştu, sadece titreşimi duyuluyordu. Ciddiyetle ekranına baktıktan sonra yanındaki banka müdürüne eğildi.
“Müdürüm, bir telefon görüşmesi yapmam lazım. Maliye Müdürlüğü'nden Başkan Ren Bey arıyor.”
Müdür bunu duyunca hemen ilgisini telefona yöneltti. “Tamam tamam, sen git.”
Dışarı çıkıp bir sigara içtikten sonra tekrar içeri girdi.
Müdür ona “Ne konuştunuz?” diye sordu.
Ji Yuheng ona içki doldururken, “Önemli bir şey yok. Sarhoş olmuş, mahjong oynayacak kimse bulamamış. Bir yandan da kızının bizim departmandaki staj süreci hakkında konuştu.” dedi.
Müdür bardağı alırken, “Başkan Ren, C Şehri’nin en iyi kart oyuncularından biridir. Seni davet ettiyse ona eşlik etmelisin. Duyduğuma göre kızı şu an departmanındaki Xiao Zhao’dan öğreniyormuş, doğru mu?” diye sordu.
“Evet. Xiao Zhao eski bir müşteri temsilcisi, ondan çok şey öğrenebilir. Kendisi de ondan bir şeyler öğrenmeye çok hevesli.”
Müdür gülümsedi. “Xiao Zhao yeteneklidir ama babası gibi kurnazdır. Biri yaşlı tilki, diğeri genç tilki. Umarım kıza düzgün şeyler öğretir, hep işin hilelerine yöneltmez.”
Ji Yuheng bir şey demeden müdüre bir bardak daha içki uzattı.
Müdür bir yudum alıp, “Madem Başkan Ren seni çağırdı, ona bu kıyağı yapmalısın. Burada durmana gerek yok, ben hallederim.” dedi.
Ji Yuheng, “Sorun değil, biraz daha kalırım.” diye yanıtladı.
Müdür ise, “Devlettekileri bekletmemek lazım. Hemen git, vedalaşmana da gerek yok. Burayı ben idare ederim.” diyerek onu ikna etti.
Ji Yuheng başını salladı, birkaç dakika daha oturduktan sonra lavaboya gitme bahanesiyle mekândan ayrıldı.
Eve döndüğünde kapıyı açar açmaz her yerde sürünen yılan balıklarını ve masanın üzerinde bekleyen Tu Xiaoning’i gördü.
Onu görünce Tu Xiaoning ağlamaklı bir sesle, “Kocacığım...” diye seslendi.
Ji Yuheng araba anahtarını bir kenara fırlatıp içeri girdi.
Tu Xiaoning masaya tutunarak kendini ona doğru attı. Ji Yuheng hemen onu sıkıca tuttu ve kucağına aldı.
“Bunlar yılan gibi görünüyor, çok korkunç! Eve geldiğimde her yerdeydiler.” Kalbi hâlâ yerinden çıkacakmış gibi atıyordu, elleri sıkıca onun boynuna sarılmıştı.
Ji Yuheng, burnuna gelen tanıdık kokusunu içine çekerken sırtını hafifçe okşadı. “Tamam, artık sorun yok. Ben halledeceğim.”
“Bunlar insanı ısırır mı?” Başını onun boynuna gömerek sordu.
“Hayır.”
Tu Xiaoning’i sakinleştirdikten sonra yılan balıklarını toplamaya başladı. Gerçekten de her yere yayılmışlardı.
Tu Xiaoning, kanepenin üzerinde ayakta durarak ona talimat veriyordu. “Şurada da var! Şunun altında da var!”
Epey uğraştıktan sonra hepsini bir kovaya doldurdu. Yine de Tu Xiaoning rahat edemedi ve ona eksik olup olmadığını iyice kontrol etmesini söyledi.
“Bitti.” Ji Yuheng kesin bir dille söyleyince ancak o zaman kanepe üzerinden inebildi.
Ji Yuheng kovayı mutfağa götürdü. Önceki gün eniştesinin yılan balıklarını bir çuvala koyup getirdiğini hatırladı. Ağzını sıkıca bağlamadığı için yılan balıkları kaçıp her yere dağılmıştı.
Tu Xiaoning yerleri temizlemek için paspası aldı. Onu hâlâ mutfakta görünce yanına gidip baktı ve şaşkına döndü. Ji Yuheng yılan balıklarını doğrudan makasla başlarını keserek öldürüyor, ardından içlerini temizliyordu. Üzerinde hâlâ gömleği vardı, kollarını dirseklerine kadar sıvamıştı. Kaslı kolları ve ustaca yaptığı hareketler biraz ürkütücüydü ama yine de gözlerini alamadı.
“Yarın annemlere de biraz götür. Artık pazarda yabani bulmak zor.” Ji Yuheng aniden konuştu.
“Tamam.” Sonra merakla ona yanaştı. “Kocacığım, sen her şeyi nasıl bu kadar iyi biliyorsun?”
“Fakir çocuklar erken olgunlaşır.”
Tu Xiaoning kaşlarını çattı. “Benim ailem de zengin değildi ama ben sadece iki çeşit yemek yapabiliyorum.”
Ji Yuheng, balıkları yıkarken, “Ben tek ebeveynli bir ailede büyüdüm, normal bir aileyle kıyaslanamaz.” dedi. Sesi gayet sakindi ama Tu Xiaoning’in içini acıttı.
Ona sarılınca vücudu bir anlığına dikleşti.
“Bundan sonra... bundan sonra ben hep yanında olacağım.” diye fısıldadı.
Ne olursa olsun, senin yanındayım...
Ama sesi o kadar zayıftı ki suyun sesi onu bastırıyordu.
Ji Yuheng duymamıştı. “Ne dedin?” diye sordu.
Tu Xiaoning başını onun omzuna yasladı, burnuna gelen hafif nane kokusunu içine çekti ve sessiz kaldı.
Ji Yuheng de bir şey demedi. Onun, kendisine sarılıp kalmasına izin verdi.
Her şey sessizdi, yalnızca su sesi duyuluyordu. Sanki bu an, sadece ikisine ait, huzur dolu bir zamandı. Hatta mutfaktaki parlak beyaz ışık bile nadiren rastlanan bir sıcaklık yayıyordu.
Bir süre sonra tekrar seslendi, “Kocacığım.”
“Hı?”
“Biraz işten bahsedebilir miyim?” Sanki izin ister gibi sordu.
“Devam et.”
Yüzünü onun sağlam sırtına yasladı. “Bugün Üçüncü Genişleme Departmanı'ndan Xing Bey beni tuvaletin kapısında durdurdu.”
Elleri duraksadı, sesi de birkaç ton alçaldı. “Seni neden durdurdu?”
Tu Xiaoning biraz tereddüt ettikten sonra devam etti. “Beni kendi departmanına çağırdı. Seninle çalışmanın geleceğimi karartacağını, ona geçersem kadrolu olacağımı söyledi.”
Ji Yuheng musluğu kapattı. “Sonra?”
“Sonra bana iyice yaklaştı.”
Ji Yuheng arkasını dönüp ona baktı. Tu Xiaoning devam etti. “Bir tuhaflık sezdim ve tuvalette telefonumu unuttuğumu söyleyerek oradan uzaklaştım.”
Ji Yuheng elindeki yılan balığını lavaboya attı, sesi soğuktu. “Bundan sonra onunla muhatap olma.”
“Zaten onunla pek muhatap olmuyorum, sadece geçen seferki hesap aktarma işleminde denk gelmiştik. Ama ismimi hatırlamış.” Bir an düşündükten sonra ekledi. “Zhao abi onun art niyetli biri olduğunu söylüyor. Acaba o günkü hesap aktarma işi onu sinirlendirdi de şimdi bana yaklaşmaya fırsat kolluyor olabilir mi?”
“Bunu yapmaya cesaret edemez.” Ji Yuheng elindeki makasla bir yılan balığının başını daha kopardı.
Onun bu tepkisi Tu Xiaoning’i mutlu etti. Bu, onu önemsediğini gösteriyordu.
Gülümsemekten kendini alamadı. Sonra Ji Yuheng’in sesi tekrar duyuldu. “Müşteri yöneticiliği pozisyonuna geçmeden önce bu alanda pek deneyimin yoktu ve şu anda da daha yolun başındasın. Kadroya alınmak hemen olacak bir şey değil.”
Onun bu sözleri Tu Xiaoning’in gerçeklerle yüzleşmesini sağladı. Gözlerini yere indirdi. “Biliyorum.”
“Senin yapman gereken şey, öğrenmeye devam etmek ve işini sağlam yapmak. Gerisini bana bırak.” Onunla ilk kez kadroya geçme konusunu konuşuyordu. Aslında ikisi işyerinde ast-üst ilişkisindeydi ve böyle hassas bir konuyu özelde konuşmaları pek doğru değildi.
Tu Xiaoning yine ona sokuldu. “Kocacığım, seni zor durumda bırakır mıyım?”
İkisi de aynı yerde çalışıyordu ve bu yüzden ilişkilerini saklamak zorundaydılar. Onun geleceği konusunda da endişeliydi. Eğer ilişkileri ortaya çıkarsa Ji Yuheng’in adam kayırma yaptığı düşünülebilirdi. Onun yüzünden zor duruma düşmesini istemediğinden, kadroya geçmek gibi hayatının en büyük meselelerinden biri hakkında bile tereddüt ediyordu.
Ji Yuheng tekrar musluğu açtı ve “Hayır.” dedi.
Ama dünya karmaşıktı, insanlar da içten pazarlıklıydı. Bankada birçok kişi onun bir açığını yakalamayı bekliyordu. Bunları düşündükçe korkuya kapıldı. “Bir süre daha bu şekilde devam edip kendimi iyice geliştirdikten sonra ve müşteri yöneticisi olarak yeterli deneyimi kazandıktan sonra, eğer başka bankalar kurumsal müşteri yöneticisi için dışarıdan alım yaparsa, o zaman oraya geçerim.”
Bu fikir aniden aklına gelmemişti. Uzun zamandır düşünüyor ve en mantıklı çözümün bu olduğuna inanıyordu. Ancak bu şekilde ilişkileri normalleşebilir, rahat bir nefes alabilir, gizlenmek zorunda kalmadan onun yanında dimdik durabilirdi.
Ji Yuheng hala yılan balıklarını yıkıyordu. “Şimdiden beni nasıl bırakacağını mı düşünüyorsun?”
Tu Xiaoning sırtına yaslanıp dudak büktü. “Hayır, sadece bu durumun sonsuza kadar böyle süremeyeceğini düşünüyorum.”
Hep onun arkasına saklanmak istemiyordu. Açıkça elini tutabilmek istiyordu.
“Fazla düşünme. İşle ilgili meseleleri ben hallederim.”
Başka bir şey söylemeden başını salladı ve kollarını onun beline daha sıkı sardı.
Elbette ona güveniyordu. Ama kendine... biraz daha güvene ihtiyacı vardı.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder