Hidden Marriage in the Office - 66. Bölüm (Türkçe Novel)

Pazartesi günü Tu Xiaoning, Zhao Fanggang tarafından çay odasında köşeye sıkıştırıldı.

"Gerçekten o görücü usulü tanıştığın kişiyle mi birliktesin?" Zhao Fanggang dışarıyı kontrol edip kimse olmadığını gördükten sonra sordu.

Tu Xiaoning şaşkınlık içinde, "Ha?" dedi.

"Yoksa o adam senin yerine telefonuna bakar mıydı?"

"Ha?"

Zhao Fanggang hafifçe başına vurdu, "Ne 'ha'sı? Bana aptal numarası yapma. Arkadaşım cumartesi günü seni nehir kenarındaki fener festivaline davet etmek istemiş ama seni aradığında telefonu bir erkek açmış." Gözlerini kısarak hafifçe bacaklarını salladı. "Bana baban olduğunu söyleme sakın."

Tu Xiaoning bir an duraksadı. Cumartesi akşamı… Kasabada kutlama yemeği verdikleri gün değil miydi? Telefona bakan bir erkek mi? Yoksa Ji Yuheng mi?

Zhao Fanggang bir süre tereddüt etti, ardından kapıyı hafifçe kapattı ve sorgular bir ifadeyle, "Küçük Tu, yoksa… birlikte mi yaşıyorsunuz?" diye sordu.

Tu Xiaoning hâlâ su dolduruyordu, başını eğerek "Hayır." dedi. Yüz ifadesi görünmüyordu.

"Duygusal meseleler senin kararın. Ben sadece biraz daha seçici olmanı istemiştim. Ama kalbin birine kaydıysa arkadaşımı reddederim olur biter." Zhao Fanggang anlayışla yaklaştı.

Tu Xiaoning kaşığıyla bardağını karıştırırken aklındaki soruyu sordu.

"Zhao abi, neden bana sürekli birini ayarlamaya çalışıyorsun?"

Zhao Fanggang cebinden bir sigara çıkardı ama burası sigara içme alanı olmadığından sadece ağzına yerleştirdi. Gözleri anlam yüklüydü, "Sen... sen tam eş olmalık bir kadınsın."

Tu Xiaoning, daha önce böyle bir yorum duymamıştı. "Ben mi? Neden?"

"Gerçekleri duymak ister misin?"

Tu Xiaoning başını salladı.

Zhao Fanggang kapıya yaslandı, "Erkekler için sevgililik ve evlilik farklı şeylerdir. Sevgili olarak büyük göğüslü, kıvrımlı ve çekici birini tercih edebilirler. Ama eş seçerken senin gibi birini ararlar—güzel ama sade, temiz bir geçmişe sahip, saf düşünceli, fazla talebi olmayan… Erkekler için sorun çıkarmayan ve kontrolü kolay kadınlar evlilik için en uygun olanlardır."

Tu Xiaoning bunu çoktan anlamıştı ama başkasının ağzından böyle net bir şekilde duymak içini sıktı. Aslında, Ji Yuheng de en başta böyle düşünmemiş miydi?

Ofise döndüğünde, Zhao Fanggang'ın Ji Yuheng tarafından ofise çağrıldığını gördü.

Masasına oturup WeChat mesajlarını kontrol etti ve gerçekten de cumartesi günü Zhao Fanggang'ın arkadaşından iki sesli arama aldığını gördü. Biri reddedilmiş, diğeri iki dakika boyunca bağlanmıştı.

Gözleri istemsizce Ji Yuheng’in ofisine kaydı. Zhao Fanggang içerdeydi.

"Patron."

"Git, arabayı hazırla."

"Tamam. Nereye gidiyoruz?"

"Cenaze evine."

Sadece Zhao Fanggang değil, dışarıdaki herkes bir an duraksadı.

Ji Yuheng ceketini giydi, "Banka müdürü Lin’in babası dün gece vefat etti."

Zhao Fanggang hemen durumu kavradı, "Hemen arabayı getiriyorum!"

"Bekle." Ji Yuheng onu tekrar durdurdu.

"Ha?"

"Bir çiçekçiye gidip iki taziye çelengi yaptır. Biri departman adına, diğeri ise geçen sefer kredi onayı alamayan şirket adına."

Zhao Fanggang, karşısında soğukkanlı bir şekilde duran adamı görünce tüyleri diken diken oldu. Korkutucuydu. Böyle bir anda bile bu detayları düşünebiliyordu. Onun seviyesine ulaşmak, sıradan birinin harcı değildi.

Onlar gittikten sonra, Tang Yuhui'nin yokluğunu fırsat bilen Rao Jing iç çekerek, "Gördünüz mü? Hem bir iyilik yapıyor hem de departmanın işlerini ilerletiyor. En küçük fırsatı bile kaçırmıyor. İşte buna 'strateji' denir." dedi.

Xu Fengsheng de başını kaldırdı. "Patron gerçekten ustaca bir hamle yaptı."

"Kesinlikle, harika bir hamle." Rao Jing onaylayarak başını salladı. "Bu adamın zekâsı derin, onunla birlikte olacak kadın kim bilir ne hale gelir... Belki de farkında bile olmadan satılır ve parayı kendi elleriyle sayar."

Tam o sırada Tu Xiaoning'in masasındaki su bardağı devrildi. Rao Jing başını kaldırdığında, onun tüm masası ve belgelerinin suyla kaplandığını gördü. Telaşla kâğıt havlularla kurulamaya çalışıyordu.

"Dikkat etsene!" Rao Jing kaşlarını çattı.

Tu Xiaoning başını eğdi, "Elim kaydı." dedi.

Birkaç gün sonra, Zhao Fanggang’ın ilişkili olduğu halka açık şirketin kredi onayı nihayet geçti. Departmandaki herkes Ji Yuheng'in banka müdürünün babasına çelenk göndermesinin ne kadar dahiyane bir hamle olduğunu düşündü. Böyle hassas bir zamanda yapılan bu hareket, hem müdüre saygı gösteriyor hem de şirketin hafızasında kalıcı bir yer edinmesini sağlıyordu. Sonrasında müdürün kredi onayını daha fazla engellemeyeceği açıktı.

Bu olay, Zhao Fanggang’ı Ji Yuheng’e karşı daha da hayran bıraktı.

Aynı zamanda, Tu Xiaoning de iki yeni müşteri kazandı. Şirketlerin finansal durumu iyi olduğu için banka kredi başvurularını kabul etti. Bu başarı sayesinde kendine güveni arttı. Artık pazarlama stratejisini daha iyi kavrıyordu. İşleri yolunda gidiyordu ve yoğun bir tempoya girmişti.

O gün yine çalışırken, Ren Tingting sessizce masasının yanına sokuldu.

"Xiao Tu abla."

"Hı?"

"Yanında ekmek var mı?"

Elindeki hareketi durdurdu. "Ekmek mi yemek istiyorsun?"

Genç kız biraz mahcup oldu. "Hayır, aslında şey..."

Tu Xiaoning anlamayınca Ren Tingting eğilip kulağına fısıldadı "Ped lazım."

(Ç.N: Ekmek ne alaka hiç anlamadım şifreli konuşurken kullanıyorlar herhalde:) )

Tu Xiaoning durumu anladı ve sesini alçalttı. "Reglin mi başladı?"

Ren Tingting başını salladı. "Aniden erken geldi, yanıma almayı unuttum."

Tu Xiaoning çekmeceyi açarak kendi paketlerinden birini çıkarıp ona uzattı. "Al, bunu kullanabilirsin."

Ren Tingting paketi aldı ve ona tatlı bir gülümsemeyle teşekkür etti. "Teşekkür ederim, Xiao Tu abla."

"Rica ederim."

Ren Tingting elindekilerle tuvalete giderken, Tu Xiaoning bir anda kendi regl döngüsünün birkaç gün geciktiğini fark etti. Gerçi onunki zaten pek düzenli olmazdı. Biraz stresli ya da meşgul olduğunda hormonal dengesi bozulur, reglinin bir hafta geciktiği bile olurdu. Muhtemelen son zamanlardaki iş yoğunluğundandı, bu yüzden pek üzerinde durmadı ve işine devam etti.

Ancak on iki gün geçtiğinde, endişelenmeye başladı. Aklını toparlayıp düşününce, Ekim tatilinde Bali'ye gittiklerini hatırladı. O dönemde iki kez korunmamış ilişkileri olmuştu. O çılgın ve kontrolsüz günler aklına geldiğinde, eğer gerçekten hamile kaldıysa zamanlama da tam oturuyordu. Gerçi o, böyle bir şeyin mümkün olmadığını söylemişti ama hiçbir şey kesin olamazdı. Eğer bu kadar kesin olsaydı, haberlerde korunmasına rağmen hamile kalan bunca insan olmazdı.

Bakışları bulanıklaştı. Anne olmaya hazır değildi. Üstelik ikisi arasında çocuk meselesi konuşmak için henüz çok erkendi. Eğer şimdi bir bebek olursa, tüm planları altüst olacaktı. Dahası, onun çocuk isteyip istemediğini bile bilmiyordu. Ne kadar çok düşünse o kadar paniğe kapılıyordu. Tuvalete girip erken gebelik belirtilerini araştırdı. Bazıları erken belirtiler gösterdiğini yazarken, bazıları hiç belirti olmadığını ama adet gecikmesinin en yaygın işaret olduğunu söylüyordu. Telefonunu sıkıca kavrayarak tuvalet kabininde oturdu. İlk kez böyle bir durumla karşı karşıyaydı ve içinde büyük bir sıkıntı vardı. İş saatleri olmasaydı eczaneye gidip test alabilirdi ama testin sonucunu öğrendiğinde bir bilinmeze adım atacakmış gibi hissettiğinden o kapıdan girmeye bile korkuyordu.

Kalbi hızla çarpıyordu. Bir süre telefonu elinde tuttuktan sonra ekran kilidini açtı ve kendini tutamayarak "kürtaj" diye arama yaptı.

Anında ekranı hastane reklamları doldurdu. Rastgele birkaç tanesine tıkladı ama sürekli çıkan reklamlar başını döndürdü.

"Tak tak——"

Aniden birisi tuvalet kapısını çaldı.

O kadar korktu ki eli titredi ve telefonunu yere düşürdü.

Dışarıdan bir iş arkadaşı seslendi: "Yağmur yağacak, kız evden kaçacak mı? Bütün tuvaletler dolu, içeride olanlar biraz hızlı olsun, dışarıda sıra var!"

Tu Xiaoning telefonunu alıp ekranının kırılmadığını görünce kabinden çıktı.

Masanın başına döndüğünde Ji Yuheng ofisinden başını kaldırdı. Göz göze geldiler ama sadece kısa bir an için. Sonra tekrar önündeki belgelere daldı. DR'de oldukları sürece aralarında hep bir mesafe varmış gibi hissettiriyordu.

Tu Xiaoning sandalyeye oturdu. İş saatlerinde kişisel meselelerle uğraşamazdı, bu yüzden kendini toparlayıp ekranına odaklandı.

Ancak çok geçmeden telefonu çaldı. Ekranda bilinmeyen bir numara görünüyordu.

Mesleki alışkanlıkla, arayanın bir firmanın muhasebecisi olabileceğini düşünüp açtı. Ancak telefonunu tuvalette düşürdüğünden mi bilmiyordu, karşı tarafın sesini duyamıyordu. Hoparlörü açıp denedi ve o anda nazik bir kadın sesi duyuldu.

"Merhaba, burası XXX Kadın Doğum Hastanesi, kürtaj yaptırmak istiyor muydunuz?"

Bir anda ofis öyle sessizleşti ki bir iğne düşse sesi duyulabilirdi. Zaman adeta donmuştu.

Tu Xiaoning hızla telefonu kapattı.

Rao Jing ilk ayağa kalkan oldu. Yüzündeki şaşkın ifade nadir görülecek cinstendi. "Tu Xiaoning, sen?"

"Hayır!" Tu Xiaoning anında reddetti, kalbi deli gibi çarpıyordu. Bu hastanenin neden ona böyle bir telefon açtığını o da bilmiyordu.

Herkesin bakışları üzerine yoğunlaşınca iyice bunaldı. Bir an bile ofiste kalmak istemedi, çantasını kaptığı gibi "Bir firmayla toplantım var, çıkıyorum." diyerek hızla uzaklaştı.

Arabaya oturduğunda hâlâ her şeyin gerçek dışı olduğunu hissediyordu. Beyni boşalmıştı, gözleri donuk, otoparkın bir köşesine bakıyordu ama nereye gideceğini ya da gidebileceği bir yer olup olmadığını bilmiyordu.

Telefon tekrar çaldı. Yine bilinmeyen bir numaraydı.

Kaşlarını çatarak açtı.

"Merhaba, burası XX Kadın ve Çocuk Hastanesi, kürtaj yaptırmak istiyor muydunuz?"

Telefonu fırlatmak istedi. "Hayır!"

"Hiç utanmanıza gerek yok, web sitemizi ziyaret ettiğinizi gördüğümüz için sizi arıyoruz. Hamileliğiniz kaçıncı haftada?"

Eli titredi. "Dedim ki, hayır!"

Karşı taraf alaycı bir sesle "Hamile değilseniz neden hastanemizin sitesine girdiniz? Çoğu kişi başta reddediyor ama sonunda buraya geliyor." dedi.

Tu Xiaoning sesini o kadar sinir bozucu buldu ki hemen telefonu kapattı.

Bundan sonra hiçbir bilinmeyen numarayı açmadı. Kalbi hızla çarpıyordu, başı dönüyordu.

Bir süre sessiz kaldıktan sonra telefonu tekrar çaldı. Yine bir hastane olduğunu düşünerek açmadı ama ekran bir türlü kararmadı. Göz ucuyla baktı.

Arayan oydu.

Gözlerini kapatıp telefonu açtı.

"Neredesin?" Sesi her zamanki gibiydi, ne kızgınlık ne de endişe vardı.

"Otoparktayım."

"Bekle, kıpırdama."

Tu Xiaoning telefonu indirdi ve başını direksiyona yasladı. Hâlâ ne yapacağını bilemiyordu.

Çok geçmeden otoparkta belirdi. Arabasını buldu, kapıyı açmak için kolu çekti ama kilitliydi. Açamayınca cama vurdu.

Tu Xiaoning cama vurma sesini duyunca başını kaldırdı ve kilidi açtı. Yuheng içeri girip kapıyı kapattı. Yanında getirdiği rüzgâr, içeri hafif bir serinlik getirdi.

Bir an için, sanki yasak bir ilişki yaşıyorlarmış gibi hissetti.

O hemen konuşmadı. Sessizlik uzun süre devam etti.

Sonunda, "Reglin kaç gün gecikti?" diye sordu.

"On iki gün."

"Test yaptın mı?"

"Henüz değil."

Başı hala eğikti, sadece onun hafifçe hareket ettiğini duydu.

"Test yapmadan kürtaj araştırıyorsun, öyle mi?"

"Ben hastanenin web sitesine girer girmez telefon bilgilerimi otomatik olarak alacak kadar gelişmiş bir büyük veri çağında yaşadığımızı bilmiyordum."

"Ben bunu sormadım." Ji Yuheng’in sesi bir ton alçaldı.

Tu Xiaoning’in içi de onunla birlikte sıkıştı. Derin bir nefes alarak artık meseleyi açıkça konuşmaya karar verdi.

"Şu an çocuk sahibi olamam. Eğer hamile kalırsam izin almam gerekecek ve tüm emeklerim boşa gidecek. Üstelik hâlâ kadrolu değilim, kadroya geçmeden hamile kalırsam bankanın gözünde nasıl görüneceğimi biliyor musun? İnsan kaynakları birimi bir hamile kadını kadroya almayı düşünmez bile. O zaman her şeye baştan başlamak zorunda kalırım ama bu o kadar kolay değil. Çok geçmeden yerime başkasını bulurlar. DR'de üç yıl geçirdim, üç yıl daha geçirecek lüksüm yok. Kaybedecek zamanım da yok." Kariyeri nihayet rayına oturmuşken böyle bir şeyin her şeyi altüst etmesine izin veremezdi.

"Sen kadroya geçmeyi bizim çocuğumuzdan daha mı önemli görüyorsun?" Ji Yuheng ona bakarken sordu.

Tu Xiaoning gözlerini sabit bir noktaya dikti. "En azından şu an için öyle."

Ji Yuheng bir şey demedi ama Tu Xiaoning’in kalbi hala titriyordu.

"Bugün bu telefon gelmeseydi, bunu bana söylemeyecek miydin?" Bir süre sonra Ji Yuheng’in sesi tekrar duyuldu.

"Sen her gün fazlasıyla yoğunsun; sürekli iş yemekleri, toplantılar... İş çıkışı kaç kez yüz yüze geldik, kaç kelime konuştuk; sayılıdır. Sen benden daha iyi hesap yaparsın, unutmuş olamazsın."

"Tu Xiaoning, biz evliyiz." diye hatırlattı Ji Yuheng.

Tu Xiaoning ona döndü. "Bunu biliyorum. Hem de herkesten daha iyi biliyorum. Ama söyle bana, bizim neremiz normal bir çift gibi? Birbiriyle konuşmak için bile böyle kaçamak ve temkinli davranan kaç çift var? Eşlerini aldatan insanlar bile bizden daha açık olabilir."

İçindeki aniden yükselen duygular ona hâkimiyetini kaybettirdi.

Ji Yuheng sustu.

"Bak işte, sen de bunun normal olmadığını kabul ediyorsun. Demek ki DR’nin, eşlerin aynı departmanda çalışmasını yasaklamasının bir sebebi varmış. Her gün beni gözünün önünde görüp hiçbir şey yokmuş gibi davranmak zorundasın, yorulmuyor musun?" dedi Tu Xiaoning.

"Konuyu fazla dağıtıyorsun. İş iştir, özel hayat özel hayattır. Bunu ayırman gerektiğini daha önce de söylemiştim." diye yanıtladı Ji Yuheng, sesi derin ve vurguluydu.

"Ben zaten ayırdım, Ji Bey. Şu anda çalışma saatlerindeyiz ve kendi isteğinizle benim arabama bindiniz." diye hatırlattı Tu Xiaoning.

Karanlık otoparkta yüzleri birbirine dönüktü. Ji Yuheng’in ifadesini net göremiyordu ama onun kendisine baktığını hissediyordu.

Tam o anda Ji Yuheng’in telefonu çaldı. Arabanın içindeki sessizliği ve gerginliği bir anda bozdu. Direkt meşgule attı ama telefon hemen tekrar çaldı. Ekrana bakınca arayanın banka müdürü olduğunu gördü.

Tu Xiaoning gözlerini kaçırdı ve onun telefonda konuşurken nasıl hiç tereddüt etmeden profesyonel bir şekilde ses tonunu değiştirdiğini dinledi. İşte aralarındaki fark buydu; Ji Yuheng bu kadar rahatken o, böyle bir şey yapamazdı.

Telefonu kapattıktan sonra "Bu akşam banka müdürüyle A şehrine gitmem gerekiyor. Ne zaman döneceğim belli değil." dedi

Tu Xiaoning camdan bakmaya devam etti, tek kelime etmedi.

Ji Yuheng kısa bir süre daha sustuktan sonra devam etti. "Önümüzdeki iki gün sakinleş. Ne olursa olsun, döndüğümde bu konuyu tekrar konuşacağız."

Tu Xiaoning yine cevap vermedi.

Ji Yuheng elini kapı koluna koydu ama arabadan inmedi. "Bugünkü telefon konuşmasını departmandaki herkes duydu..."

"Onu ben hallederim. Seninle ilgili en ufak bir şey bile açığa çıkmaz." Tu Xiaoning sabırsızca onu böldü.

Ji Yuheng tekrar oturdu, bir şey söylemek istedi ama telefonu yine çaldı.

Telefonun ısrarla çalması Tu Xiaoning’i iyice rahatsız etti. Derin bir nefes alıp "Git işine bak." dedi, ve kısa bir duraksamanin ardından ekledi, "Ji Bey."

Ji Yuheng ona baktı ama sonunda arabadan indi, telefonu açtı ve yavaşça gözden kayboldu.

Arabanın içi yeniden sessizleşti. Eğer havada hala onun hafif naneli kokusu olmasaydı, sanki burada hiç bulunmamış gibi olacaktı.

Tu Xiaoning kendini çok yorgun hissediyordu. Her zamankinden daha fazla...

Eve dönmek istemedi ve telefonunu çıkararak Ling Weiyi’yi aradı.

"Vay canına, sonunda beni hatırladın ha?" Ling Weiyi anında açtı telefonu.

"Önümüzdeki birkaç gün sende kalabilir miyim?" diye sordu Tu Xiaoning.

"Ne? Niye benim evimde kalmak istiyorsun? Kocanla kavga mı ettin?"

Tu Xiaoning sessiz kaldı.

Ling Weiyi bunu onaylama olarak aldı. "Sen ne yapıyorsun ya? Bu kadar yakışıklı bir kocan var, kavga etmeye nasıl kıyıyorsun?"

Tu Xiaoning telefonu sıkıca tuttu, bir an tereddüt etti ama sonunda ona anlatmaya karar verdi. Çünkü şu anda bunu paylaşabileceği tek kişi oydu.

"Ling Weiyi, ben... belki... sadece belki..."

"Ne? Söyle hadi!" Ling Weiyi sabırsızlandı.

"Belki hamile olabilirim."

"Ne?!"

Yorumlar