Hidden Marriage in the Office - 38. Bölüm (Türkçe Novel)

“Ben kendimde değil miydim?” Ji Yuheng ona baktı.
“Sence?” Tu Xiaoning karşılık verdi. Geçen sefer de, bu sefer de kendinde değildi.
Ji Yuheng sessiz kaldı. Dudaklarından hâlâ kan sızıyordu. Tu Xiaoning, komodinden birkaç peçete alıp ona uzattı.
“Kendinde olmadığın zamanlarda bana dokunmasan iyi olur, yoksa sabah birbirimize mahcup oluruz.”
Ji Yuheng peçeteyi almadı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra ona hatırlatır gibi konuştu.
“Tu Xiaoning, ‘karı koca’ ne demek, biliyorsun, değil mi”
Tu Xiaoning, yorganı üstüne çekerek yeniden yattı. “Sen kendine geldiğinde, bu soruna cevap veririm.”
Oda olağanüstü sessizleşti. Çok geçmeden yatağın hafifçe sallandığını hissetti ve Ji Yuheng’in kalkıp kapıya yöneldiğini gördü.
“Nereye gidiyorsun?” Ailesinin hâlâ uyumadığını düşünüp bir şeylerin yanlış anlaşılmasından endişelendi.
Ji Yuheng ona dönmeden cevap verdi. “Bir sigara içip kendime geleceğim.”
Onun mutfağa gittiğini görünce daha fazla ilgilenmeyip arkasını dönerek yatmaya devam etti.
Çalışma masasındaki büyük peluş ayı hâlâ sessizce ona bakıyordu, sanki az önce olanları izleyen bir tanık gibiydi. Dudaklarında hâlâ onun sıcaklığını hissediyordu. Başını yastığa koysa da kalp atışlarını duyabiliyordu.
Evlendiğine göre bunu kabullenmeliydi. Ama o, Ji Yuheng için tam olarak neydi? Karısı mı, yoksa sarhoş olduğunda cinsel arzularını gidermesi için kullandığı bir araç mı?
Ji Yuheng'in düşüncelerini asla tam olarak anlayamıyordu. Bu yüzden bazı şeylerin bilinçsizce olup bitmesine izin veremezdi.
Peluş ayıya bakarak iç çekti. Bu evlilik gerçekten bir anlık düşüncesizlikle aldığı bir karar mıydı? Çünkü aniden geleceklerini göremediğini fark etti.
***
Ertesi sabah uyandığında, Ji Yuheng çoktan gitmişti.
“Kocan çoktan çıktı, sen hâlâ uyuyorsun.” Odanın kapısından çıkan Tu Xiaoning, annesi Xu Hanım’ın sitemiyle karşılaştı.
Tu Xiaoning banyoya geçip diş macununu sıktı.
“Kahvaltı yaptı mı?”
“Yaptı. Dün gece kabak lapası kaynatmıştım, gitmeden önce bir kâse içti.” Xu, bir kâse de ona koyarak masaya bıraktı. “Bak kızım, Ning Ning, kocana biraz daha özen göstermelisin. İkiniz aynı departmanda çalışıyor olabilirsiniz ama o kadar mükemmel bir adam ki, başka kadınların göz koymayacağının garantisi yok. Sen ise saf ve dikkatsizsin. Ona yeterince ilgi göstermezsen, sonrasında ağlasan bile faydası olmaz.”
Tu Xiaoning aynaya bakıp dişlerini fırçalarken sessiz kaldı.
“Biliyorum, bu evliliği büyük ölçüde benim yüzümden yaptın. Ama artık resmi olarak karı koca oldunuz. Evliliği ciddiye almalı ve eşine daha anlayışlı davranmalısın. Ji Yuheng yıllardır her şeyi tek başına sırtlıyor, kolay değil.” Xu, onun yanına gelip yumuşak bir sesle konuştu.
Tu Xiaoning soğuk suyla yüzünü yıkadı. Aniden bir şey hatırlayarak sordu.
“Onun gömleği ne oldu?”
“Önce eve uğrayıp değiştireceğini söyledi.”
Tu Xiaoning yüzünü kuruladıktan sonra dolabı karıştırmaya başladı. Yanına birkaç kutu yüz temizleme mendili almayı planlıyordu. O hiçbir zaman yüzünü havluyla silmezdi, Ji Yuheng’in evinde de sürekli kâğıt mendil kullanmak zorunda kalmıştı.
“Anne, yüz temizleme mendillerim nerede?”
Annesi söylenerek ona yardım etmek için yerinden kalktı. “Önce kahvaltını yap.”
Tu Xiaoning lapasını yerken annesi hazırladığı eşyalarla masaya oturdu.
“Dün gece babanla konuştuk. Madem balayı seyahatiyle evliliğinizi kutlamak istiyorsunuz, öyle olsun.”
Tu Xiaoning’in elindeki kaşık durdu, annesine şaşkınlıkla baktı. “Gerçekten mi?”
“Tabii ki. Zaten çok fazla akrabamız yok, basit olması daha iyi. Hem şu an sizin durumunuz da hassas.”
Tu Xiaoning, Ji Yuheng’in sözlerinin bu kadar etkili olmasına şaşırdı.
Annesi biraz daha yaklaştı. “Dün bazı şeyleri söylemek için uygun bir zaman değildi ama kayınvaliden dün bizimle konuştu. Yeni bir ev almadıkları için sana karşı kendini suçlu hissediyormuş. O yüzden eski evi senin üzerine yapmak istiyor.”
Tu Xiaoning’in kaşığı bu sefer lapaya düştü. Ji Yuheng’in annesi bunu ona hiç söylememişti. Peki, Ji Yuheng biliyor muydu?
“Kayınvaliden ayrıca birikimlerinden oluşan banka cüzdanını da çıkardı, bunları sana çeyiz olarak vermek istedi. Ama ben ve baban kabul etmedik. Onun tedavi masrafları var, şu an en önemli şey sağlığı. Çeyiz falan ikinci planda.”
Annesi iç çekerek devam etti.
“Ji Yuheng tek çocuk. Gelecekte ailedeki her şey ona kalacak. Yeter ki çocuk iyi olsun, çalışıp çabalasın. Para zamanla kazanılır.”
Tu Xiaoning, önündeki sıcak lapaya bakarken iştahını kaybetti. Ji Yuheng’in annesi, gerçekten elinden gelen her şeyi vermeye hazırdı. Belli ki onu yürekten gelin olarak kabul etmişti.
“Kayınvaliden tam bir kültürlü hanımefendi, neyin ne olduğunu bilen biri. Sana gerçekten iyi davranıyor. Ama onun sağlığı ne kadar dayanır, kim bilir… Bundan sonra ona iyi bakmalısın.”
Tu Xiaoning, annesinin sözlerini dinlerken gözleri hafifçe nemlendi.
***
Sabah işe gelir gelmez Rao Jing, müşteri listesi ve iletişim bilgilerini içeren bir belgeyi ona uzattı.
“Bunlar departmanın tüm müşterileri. Ji Beyin talimatına göre, bugün hepsiyle iletişime geçip mevduat çekmeye çalışman gerekiyor. Bir sorun olursa bana sorabilirsin.”
Tu Xiaoning daha önce Rao Jing ve Zhao Fanggang’ın ay sonuna doğru müşteri arayarak mevduat çekmeye çalıştıklarını görmüştü ama kendisi bunu hiç denememişti.
Öncelikle daha önce ziyaret ettiği müşterinin kredi raporunu yazmaya koyuldu. Bunu Ji Yuheng’e gösterme niyetindeydi.
Onun odasına doğru göz gezdirdiğinde, Tang Yuhui’nin içeride onunla konuştuğunu gördü. Normalde çalışanlar ona masasının karşısından rapor verirken, Tang Yuhui doğrudan onun yanında duruyordu. İkisi de dosyalara bakıyordu. Tang Yuhui, onun yanında eğilip parmağıyla belgelere işaret ederken uzun saçları omuzlarından aşağı süzülüp Ji Yuheng’in tam önünde salınıyordu. Vücudu mükemmeldi, iş kıyafetinin içinde bile hatları belirgindi. Kalem eteğin altından görünen uzun bacakları ince ve bembeyazdı.
Tu Xiaoning bakışlarını kaçırdı, yeni yazdırdığı raporu bir kenara koydu ve mevduat çekme işine girişti.
“Merhaba, Wang Bey. Ben DR Birinci Genişleme Birimi'nden müşteri temsilcisi Xiao Tu. Sizi rahatsız ediyorum.”
“Oh, merhaba. Nasıl yardımcı olabilirim?”
“Şöyle ki, ay sonu yaklaşıyor. Sizden anlık mevduat için biraz destek rica etmek istiyorum.”
“Bunu muhasebecimle konuşmam lazım, elimde ne kadar fon olduğunu henüz bilmiyorum.”
“Anladım. Size zahmet verdim, ilginiz için teşekkür ederim. Birkaç gün içinde tekrar arayayım mı?”
“Hm.”
“Merhaba, Xu Bey. Ben DR Birinci Genişleme Birimi'nden müşteri temsilcisi Xiao Tu. Şu an konuşmak için uygun musunuz?”
“Sen kimsin? Benim müşteri temsilcim Rao Jing değil mi?”
“Ben Rao Jing’in asistanıyım.”
“Öyle mi? Ne oldu?”
“Malum, ay sonuna yaklaşıyoruz. Acaba hesabınızda vadeli olmayan bir mevduat bulunuyor mu? Bize biraz destek olabilir misiniz?”
“Ay sonu kimde para var ki? Daha mal almam gerekiyor, size yardımcı olamam.”
“Anladım, kusura bakmayın rahatsız ettim.”
“Dıt… Dıt…”
…
“Merhaba, X Bey. Ben DR Birinci Genişleme Birimi'nden müşteri temsilcisi Xiao Tu. Şu an konuşmak için uygun musunuz?”
“Pek değil. Ne oldu? Çabuk söyle.”
“Ay sonu yaklaşıyor. Sizden anlık mevduat için biraz destek rica etmek istiyorum.”
“Dıt… Dıt…”
…
Birkaç telefon görüşmesinden sonra, yardımcı olmak isteyenlerin sayısının bir elin parmaklarını geçmeyeceğini fark etti. Kimisi fonlarını henüz planlamadığını, kimisi elinde para olmadığını söylüyor, kimisi ise telefonlarına bile cevap vermiyordu. Tu Xiaoning telefonu yerine koydu, moralinin bozulduğunu hissetti. Şimdi Rao Jing’in “Borçlu olan her zaman üstün konumdadır.” sözünün anlamını daha iyi anlıyordu.
Ji Yuheng, Tang Yuhui ile işini bitirip peşi sıra ofisten çıktı.
Tu Xiaoning ayağa kalkarak ona seslendi. “Ji Bey.”
Ji Yuheng durdu. Dudaklarındaki yara küçük olmasına rağmen Tu Xiaoning’in gözüne fazlasıyla batıyordu. Raporu ona uzattı. “Bu, daha önce görüştüğüm yatak takımı üreticisi müşterinin kredi raporu. Göz atmanızı istiyorum.”
Ji Yuheng raporu almadan şöyle bir göz gezdirdi. “Sana en son söylediğim şeyleri hiç dinlemedin mi?”
Tu Xiaoning raporu tuttuğu parmaklarını hafifçe oynattı. “Müşteri hakkında detaylı bilgi topladım.” Onun hiç tepki vermediğini görünce sesi biraz daha aceleci çıktı. “Ayrıca, bu müşteri şu an üretim aşamasında ve acilen ham madde almak zorunda. Finansal durumu oldukça sıkışık, bu yüzden bizden bir an önce yanıt bekliyor.”
Ji Yuheng ona sabit bir bakış attı. “Müşterinin temposuna mı ayak uyduruyorsun?”
Tu Xiaoning açıklamaya çalıştı. “Sadece düşündüm ki…”
O, sözünü kesti. “Sana şimdi açıkça söylüyorum. Bu müşteriyi onaylamıyorum. İşlemi hemen sonlandır.”
Tu Xiaoning bir darbe almış gibi olduğu yerde dondu. O anda, içindeki tüm bastırılmış duygular bir anda yüzeye çıktı. Onun arkasını dönüp gittiğini görünce kendini tutamadı ve peşinden koştu.
Bu, onun tamamen kendi çabasıyla kazandığı ilk müşterisiydi ve onun için çok önemliydi. Ama Ji Yuheng hiçbir gerekçe göstermeden bu işin üzerine bir çarpı koymuştu. Buna razı olamazdı.
“Ji Bey.” Onu koridorda yakaladı.
Durmayınca Tu Xiaoning dişlerini sıktı. “Bana bir sebep söyleyin, Ji Bey."
“Çok hırslı ve acelecisin.” Ji Yuheng ona bakmadı bile. Koridorda yankılanan sert sesi, Tu Xiaoning’in iliklerine kadar üşümesine sebep oldu.
Peşinden gitmeyi bıraktı. Elinde raporla departmanına geri döndü.
Tam o sırada, Tang Yuhui çay almak için mutfağa gidiyordu. Onun hayal kırıklığı içindeki ifadesini görünce gözlerinde hafif bir gülümseme belirdi. Bu, Tu Xiaoning’in haddini bilmemesiyle ilgili alaycı bir ifade miydi, emin olamadı.
Rao Jing ve Zhao Fanggang, hükümetle ilgili işlere yoğunlaşmıştı. Onun dışarı çıkıp döndüğünü görmüşlerdi ama pek ilgilenememişlerdi. Biraz vakit bulunca Rao Jing sordu. “Bu, daha önce görüştüğün firma mıydı?”
Tu Xiaoning sessizce masasına döndü.
“Sana bu konuda daha detaylı bir araştırma yapmanı söylemiştim. Ji Bey'i nasıl kızdırdın?” Rao Jing’in telefonu çaldı, daha fazla ilgilenemeden işine döndü.
Tu Xiaoning raporu masasına koydu, uzun süre ona boş boş baktı. Sonra aniden raporu sayfa sayfa yırtıp çöpe attı. Az önce kazandığını düşündüğü özgüveni de tıpkı o kâğıtlar gibi paramparça olmuştu.
O akşam, küçük hesabında yeni bir paylaşım yapıldı.
“Ji Yuheng’den nefret ediyorum.】
Eve döndüğünde, hasta bakıcı çoktan çıkmıştı. Kayınvalidesi çorbasını içmişti, ona yemek yiyip yemediğini sordu.
“Yedim.” Tu Xiaoning cevap verdi. Onunla biraz sohbet etmek istemişti ama ne konuşacağını bilemedi.
Kayınvalidesi onun yorgun olduğunu düşünerek, “O zaman bir duş al ve erken yat.” dedi.
Tu Xiaoning başını sallayıp banyoya yöneldi. Tam o sırada kayınvalidesinin mırıldandığını duydu. “Bankacılık denetleme kurumu şu sıralar çok mu meşgul? Yuheng her gece çok geç geliyor.”
Bir an duraksadıktan cevap verdi. “Sanırım son zamanlarda bankaların işlemleri tekrar denetleniyor.”
“Öyle mi? O çocuk hep çok çalışırdı. Sadece bunlarla uğraşmaması gerekirdi.” Kayınvalidesi, yüzünde hafif bir suçluluk ifadesiyle iç geçirdi.
Tu Xiaoning ona baktı, içinde bir şeyler hissetti ama bir şey söylemedi. Sabah evden getirdiği yüz havlusunu banyodaki dolaba koydu.
Ji Yuheng o gece de oldukça geç döndü. Banyodan çıkıp yatağa geçtiğinde, Tu Xiaoning göz ucuyla başucundaki saate baktı. Saat gece yarısını çoktan geçmişti.
Çok sessizdi, ama üzerini örttüğünde yine de hafifçe kıpırdandı.
"Uyumadın mı, yoksa ben mi uyandırdım?" diye sordu.
O, yan dönerek uyuyordu ve ona sırtını dönmüştü.
Yatağın başucundaki lambayı açtı, ancak düğme çift taraflıydı, bu yüzden onun tarafındaki lamba da aynı anda yandı. Işık gözlerini rahatsız ettiğinden hemen elini uzatıp kapattı.
O açtı, o kapattı.
O tekrar açtı, o tekrar kapattı.
Sonunda tekrar açtığında konuştu. "İş yerindeki duygularını eve taşımamanı istiyorum."
Bu söz, içindeki kıvılcımı ateşledi. Bastırmaya çalıştığı tüm duygular bir anda kabardı, içindeki kar yığını sanki çığ gibi çökmeye başladı. Birden doğrulup oturdu.
Lambanın ışığında ona bakarak, titreyen bir sesle "İşi ilk sen gündeme getirdin, hadi konuşalım."
O, sessizce yatak başlığına yaslanarak devam etmesini bekledi.
"Aslında seni takdir ediyorum, gündüz ve gece tamamen farklı iki yüzün var. Sen yorulmasan da ben yoruldum. Madem benim bulduğum müşteriyi küçümsüyorsun, o zaman neden Rao Jing’in bana bağımsız çalışmam için izin vermesine onay verdin?"
Onun suskunluğunu görünce devam etti.
"Ben mi aceleciyim? Bu benim ilk kendi kazandığım müşteri, sadece iyi yapmak istedim. Sen hiçbir şey dinlemeden, anlamadan beni tamamen reddettin, ben..."
Kalbinin derinliklerindeki kırgınlık bir anda su yüzüne çıktı, cümlesini tamamlayamadı.
Ji Yuheng ona baktı, sonra başucundaki mendil kutusunu alıp önüne uzattı. O ise mendili iterek geri çevirdi.
"Beni Rao Jing ve Zhao Fanggang’ın müşterilerini arayıp mevduat toplamaya zorladın. Onlar kadar tecrübem olmadığını bildiğin halde. Bazı müşteriler bana insan gibi bile davranmadı."
Sesi yükselmişti, içindeki öfkeyi dışa vuruyordu. Onu mu suçluyordu, yoksa kendi güçsüzlüğüne mi kızıyordu, kendisi bile bilmiyordu.
Yanakları kıpkırmızıydı, yataktaki elleri hafifçe titriyordu. Gerçekten öfkelenmişti.
Biraz nefesini toparladıktan sonra o sessizce "Başka?" diye sordu.
Bu umursamaz tavrı, onun öfkesini daha da körükledi. Neredeyse bastırmayı başardığı öfkesi yeniden alevlendi. "Bir de senin iki yüzlülüğün var."
Bu kez Ji Yuheng’in ilgisini çekmişti, ona dönerek "Nasıl iki yüzlüymüşüm?" diye sordu.
"Defalarca bana 'Bana Ji Bey deme' diye hatırlatıyorsun, peki ya Tang Yuhui? O her yerde sana 'Shige' (kıdemli abi) diyor, neden onu düzeltmiyorsun? Yoksa insanlar arasında ayrım mı yapıyorsun?"
Gözleri onun yüzüne kilitlenmişti. O kadar üzgündü ki neredeyse ağlayacaktı, ama hâlâ kendini tutmaya çalışıyordu. Bir patlama noktasına gelmişti.
Uzun bir sessizliğin ardından o sordu. "Tang Yuhui’yi çok mu önemsiyorsun?"
"Onu neden önemseyeyim ki? Madem özel hayat ile işi ayırıyorsun, o zaman herkese eşit davranmalısın. Eğer bunu yapamıyorsan, neden bana kurallar koyuyorsun?"
Sonunda onun gözlerine dik dik bakarak ekledi:.
"Ayrıca, senin yasal eşin olarak, seni uyarmam gerektiğini düşünüyorum. Şu an evlisin.
O küçük kardeşinle geçmişte ne kadar iyi anlaşıyor olursanız olun, lütfen iş yerinde göz göze imalı bakışmalarınızı kesin, yoksa çok geç olmadan..."
Ji Yuheng kaşlarını kaldırdı. "Çok geçmeden ne?"
Hâlâ öfkeliydi, cesaretini toplayarak "Boş..." dedi.
Ama "boşanma" kelimesini tamamlayamadan, onun dudakları tarafından susturuldu.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder