Hidden Marriage in the Office - 36. Bölüm (Türkçe Novel)

Bu, Tu Xiaoning’in hayatı boyunca uyuduğu en huzursuz geceydi. Yanında birinin yatmasına alışkın değildi. Hareket etmeye çekiniyor, onu rahatsız etmekten korkarak gözlerini tavana dikmiş öylece yatıyordu.
Sessizliğin hâkim olduğu odada, Ji Yuheng’in sesi bu durağanlığı bozdu. “Bu çift kişilik bir yatak. Böyle büzülüp yatman ya beni sıkıştırmaktan korktuğun ya da kendini yere düşürmeye çalıştığın anlamına gelir.”
Sonra uzun kolunu uzatıp onu yanına çekti.
Ji Yuheng’in nefesinin yakınlığıyla Tu Xiaoning’in kalbi hızla çarpmaya başladı.
“Sen... hâlâ uyumadın mı?” diye boğuk bir sesle sordu.
“Sen bu kadar kıpırdanırken nasıl uyuyabilirim ki?”
Tu Xiaoning dişlerini sıktı. Bu adamın sinirleri çok mu hassastı? Sadece iki kez yorganı çekiştirmişti.
“Yarın annemle babam, anneni görmeye gelecek.” Uyumazken bu konuyu açmanın iyi olacağını düşündü. Akşam yemeği sırasında annesi aramış ve kayınvalidesinin hastaneden taburcu olduğunu öğrenmişti.
Ji Yuheng durumu hemen kavradı ve açıklamaya başladı. “Düğün işini biraz ertelememiz gerekebilir. Onun şu anki sağlığı herhangi bir etkinliğe katılmak için uygun değil.”
Tu Xiaoning içten içe erken bir düğün istemiyordu zaten. Üstelik şu anki hassas ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda, ne kadar az kişinin haberi olursa o kadar iyi olacağını düşünüyordu.
“Düğünü yapmasak da olur.” diye mırıldandı.
Ji Yuheng bir süre sessiz kaldı. Ancak Tu Xiaoning, geleneksel düşünce yapısına sahip ebeveynlerinin düğünü iptal etmeye pek sıcak bakmayacağını biliyordu. Hele Xu Hanım gibi birinin bu kadar başarılı bir damat bulmuşken herkesle paylaşmak isteyeceği kesindi.
“Belki balayına gidip döndükten sonra sadece yakın akrabalarla küçük bir kutlama yaparız?” diye bir öneri sundu.
Bu fikrinden oldukça memnun kalmış olacak ki refleksle dirseğiyle Ji Yuheng’e dokundu. Ancak herhangi bir yanıt alamadı. Onun uyuduğunu düşünüp tam hayal kırıklığıyla bakışlarını geri çekecekti ki Ji Yuheng’in sesi duyuldu.
“Nereye gitmek istiyorsun?”
Uyuyormuş gibi yapıyordun demek, diye içinden geçirdi. Dikkatlice düşündü. Gitmek istediği pek çok yer vardı ama memur statüsünde olmadığı için vize isteyen ülkelere gitmesi imkânsızdı. Banka, onun gibi sözleşmeli çalışanlara bu konuda belge vermezdi. Bu durumda sadece vizesiz yerlere gidebilirdi.
“Bali Adası?” diye önerdi ama aklına yeni bir sorun takıldı. “İkimiz aynı anda izin alabilir miyiz ki?”
Yine sessizlik hâkim oldu. Bu kez gerçekten uyumuştu galiba. Tu Xiaoning iç çekti. Sadece laf olsun diye sormuştu zaten.
Yatağın ortasına uzanmıştı. Ji Yuheng’in nefesi yanı başındaydı ve bu tuhaf şekilde kalbini sakinleştiriyordu.
Eskiden balayının sadece birbirine âşık olan çiftlerle anlam kazandığını düşünürdü. Ancak yetişkinlerin dünyasında aşk olmadan da evlenilebildiğini anlamıştı. Belki de bu yüzden boşanma oranları giderek artıyordu. Acaba onların evliliği ne kadar sürecekti?
Bu düşünceler arasında sonunda uykuya daldı.
***
Ertesi sabah bir bakım görevlisi geldi. Orta yaşlı, çalışkan görünümlü bir kadındı.
Tu Xiaoning işe gitmeden önce kayınvalidesine anne ve babasının geleceğini söyledi. Kayınvalidesi bu haberi sevinçle karşıladı. “Zaten çoktan tanışmamız gerekiyordu. Düğün işini de konuşuruz.” dedi.
Tu Xiaoning bu konuyu Ji Yuheng ile daha detaylı konuşmayı planladı ve işe gitmek üzere yola koyuldu.
Kahvaltısı yine sandviçten ibaretti. Yolda yürürken eline alıp yemeye başladı. Metro durağına geldiğinde dedepartm'ın WeChat grubuna bir mesaj düştü.
[Ji Yuheng]: "Saat 8:30'da departman toplantısı yapılacaktır."
Tu Xiaoning şaşırdı. Sabah toplantıları genellikle pazartesi günleri yapılırdı. O zaman mutlaka önemli bir olay vardı.
[Rao Jing]: "Anlaşıldı."
[Zhao Fang]: "Anlaşıldı."
Tu Xiaoning de hemen “Anlaşıldı.” mesajını gönderip adımlarını hızlandırdı.
Departmana vardığında en son gelen kişi olduğunu fark etti. Toplantı odasına hızlıca girip dizüstü bilgisayarıyla yerini aldı.
Kendi kendine “Neyse ki daha iki dakika var.” diye düşündü.
Dizüstü bilgisayarını açtı ve karşısında iki yabancı yüz fark etti. Biri kadın, biri erkekti. İkisi de genç görünüyordu ve muhtemelen onunla aynı yaşlardaydı.
Kadının zarafeti ve güzelliği anında dikkatini çekti. Rao Jing’in baştan çıkarıcı tarzının aksine bu kadın daha sade ama etkileyici bir görünüme sahipti. Erkek de temiz ve hoş görünüyordu ancak kadının yanında biraz sönük kalıyordu.
Ji Yuheng toplantıyı başlatarak dikkatleri kendine çekti.
“Bugünkü toplantının biraz ani olduğunu biliyorum. İki önemli duyuru yapacağım.” dedi ve sağ tarafındaki iki kişiye dönerek ekledi.
“İlk duyurumuz şu: Departmanımıza iki yeni iş arkadaşı katıldı. Bundan sonra bizimle birlikte çalışacaklar. Hepiniz hoş geldiniz deyin.”
Alkışlar yükseldi. Tu Xiaoning karşısındaki iki göze hitap eden yeni kişiye bakarak ellerini çırptı. Önceden duyulan söylentiler gerçek çıkmıştı demek ki.
“Kendinizi tanıtın.” dedi Ji Yuheng.
Kadın ayağa kalkarak söze başladı. Tu Xiaoning, onun boyunun kendi boyuna yakın olduğunu ve kusursuz bir fiziğe sahip olduğunu fark etti.
“Adım Tang Yuhui. Daha önce A Bankası şube operasyonları departmanında müşteri temsilcisi olarak bir yıl çalıştım. DR’ye katılmaktan onur duyuyorum. Umarım buraya katılmam departmanımıza daha da güç katar.” dedi. Göz kamaştırıcı bir gülümsemeyle sözlerini bitirdi.
Rao Jing alkışa başladı. Zhao Fang ve Tu Xiaoning de onu takip etti.
Tu Xiaoning içinden bu kadının yalnızca bir yıl müşteri temsilciliği yapmasına rağmen ne kadar profesyonel ve özgüvenli olduğuna hayran kaldı.
Ardından erkek söz aldı. Adı Xu Fengsheng’di. Başka bir bankadan transfer olmamıştı. C şehrindeki ailesi nedeniyle DR’nin D şehrindeki şubesinden buraya tayin olmuştu. O da önce müşteri temsilciliği yapmıştı.
Tu Xiaoning kendini, Bu kişi doğarken ne kadar zorlanmış olmalı ki adını Fengsheng (ölümden kurtuluş) koymuşlar.' düşünmekten alıkoyamadı.
Sıra onlara geldiğinde Tu Xiaoning en son kendini tanıttı. Konuşmasını tamamladığında fark etti ki Tang Yuhui'nin bakışları toplantı boyunca yalnızca Ji Yuheng’e odaklanmıştı.
Ji Yuheng ikinci duyuruyu açıkladı.
“İkinci duyurumuz, üçüncü çeyreğin sonuna yaklaşmış olmamızla ilgili. Bankamızın bize verdiği mevduat hedeflerine ulaştık ancak hükümet platformundaki birkaç büyük işlem ay sonuna denk gelen vade tarihine ulaştı. Bunları zamanında yenileyemezsek tüm emeklerimiz boşa gidecek. Müşteri temsilcileri ister mesai yapsın ister ekip çalışması yürütsün, bu işlemleri eksiksiz tamamlamanızı istiyorum.”
Raı Jing ve Zhao Fanggang aynı anda konuştu. "Anlaşıldı, Ji Bey."
"Devlet mevduatları önemli bir kısmı oluşturuyor ama bu özel sektör şirketlerini göz ardı edebileceğiniz anlamına gelmez. Bugünden itibaren elinizdeki şirketlerle iletişime geçip mevduat toplamaya başlayın. Hedefim bu ayın sonunda departman sıralamasında birinci sıraya yükselmek." Sesi sakindi ama kesinlikle tartışmaya açık değildi.
Herkes başını salladı. "Emredersiniz, Ji Bey."
Sonra onlara dönerek devam etti. "Rao Jing ve Zhao Fanggang, önümüzdeki günlerde önceliğiniz devlet işleri olacak. Mevduat toplama işini Tu Xiaoning'e bırakın."
Tu Xiaoning bu duruma hazırlıksız yakalandı ama Rao Jing ve Zhao Fanggang hemen cevap verdi. "Tamamdır, Ji Bey."
Toplantı yaklaşık bir saat sürdü. Toplantı bittiğinde Tu Xiaoning ve diğerleri önce dışarı çıktı. Xu Fengsheng gayet kibar bir şekilde konuşmak için peşlerine takıldı ama Tang Yuhui sanki bir şey bekliyormuş gibi tek başına arkada kaldı.
Ji Yuheng toplantı materyallerini düzenleyip yanlarından geçerken Tang Yuhui yaklaştı ve tatlı bir gülümsemeyle, "Üst dönem abi." diye seslendi. (Ç.N: Bu kullanım Türkçe için hiç uygun olmadığından direkt olarak Yuheng abi şeklinde çevireceğim ama siz üniversitede farklı dönemlerde okumuş olduklarını bilin.)
Herkes adeta olduğu yerde durdu ve geriye dönüp baktı. Tang Yuhui not defterini arkasında tutuyordu ve Ji Yuheng ile yan yana durduğu görüntü son derece uyumlu görünüyordu—adeta mükemmel bir çift gibiydiler.
Toplantı odasından çıkarken Zhao Fanggang gülerek konuştu. "Demek toplantıda gözlerini patrona dikip durmasının nedeni buymuş! Meğer üst-alt dönem ilişkileri varmış. Bizim departmanda şimdi iki A Üniversitesi dahisi var. Harika!"
Xu Fengsheng ve Zhao Fanggang aynı dönemde DR’ye girmişlerdi ve merkezde eğitim alırken tanışmışlardı. Xu oldukça konuşkan biriydi.
"Şaşırmadım. İnsan kaynaklarına belgeleri teslim ederken onun hakkında çok şey duydum. A Bankası'nın en güzel çalışanı olarak biliniyormuş. İş yetenekleri de mükemmelmiş. Ailesi güçlüymüş galiba. DR’ye gelmeden önce tüm pazarlama departmanları onu kapmak için yarışmış ama o kendisi Birinci Geliştirme Departmanını seçmiş."
Zhao Fanggang olayı hemen kavramış bir ifadeyle toplantı odasına tekrar baktı. "Tamamen patronumuz için gelmiş yani." Sonra kayıtsız bir şekilde Rao Jing’e dönerek konuştu. "Ama şunu kabul etmek lazım, A Bankası'nın çiçeği unvanını hak ediyor. Rao Jing, tahtını bırakma vakti geldi."
Rao Jing ona aldırmadan yerine geçti.
Zhao Fanggang bu sefer Tu Xiaoning’e bakarak kaşlarını kaldırdı. "A Bankası'nın çiçeği ile böceği birlikte gayet uyumlu olur, değil mi?"
Tu Xiaoning onu görmezden gelip yerine oturdu. Üst üste iki defa soğuk karşılık alınca Zhao Fanggang mahcup bir şekilde Xu Fengsheng’e gülümsedi.
Bir süre sonra Tang Yuhui ve Ji Yuheng dışarı çıkınca herkes yerlerine döndü. Tang Yuhui’nin masası Tu Xiaoning’in çaprazındaydı. Masasının boş olduğunu görünce Tu Xiaoning’e dönüp baktı.
"Adın neydi?" diye sordu, sanki hatırlamaya çalışıyormuş gibi.
Tu Xiaoning kibarca ayağa kalktı. "Tu Xiaoning."
"Ah, tamam." Başıyla onayladı. "Birazdan insan kaynaklarına gidip benim için çalışma malzemelerini ve kimlik kartımı alır mısın?" dedi ve ardından yerine oturdu.
Tu Xiaoning şaşkınlıkla kalakaldı.
Tang Yuhui’nin masası daha önce Zhou Kai’nindi. Oturup çekmeceleri çekti ama kirli bulmuş gibi bir ifadeyle tekrar ayağa kalktı. Bütün odayı gözden geçirdi ve birden Tu Xiaoning’in masasının Ji Yuheng’in ofisine en yakın yer olduğunu fark etti. Başını çevirince içeriyi görebiliyordu. Tu Xiaoning hâlâ ayakta durduğu için ona doğru bakarak. "Bu arada, yer değiştirsek mi?" diye sordu.
Bu sırada Rao Jing elinde fincanla ayağa kalktı ve su almak için çay köşesine yöneldi.
"Tang… Tang Yu… Tang…?" Sanki hatırlamaya çalışıyormuş gibi konuştu.
"Tang Yuhui." diye karşılık verdi karşısındaki kişi.
Rao Jing gülümsedi. "Biraz zor bir isim, o zaman sana Küçük Tang diyelim. Ne de olsa departmandaki en büyük kişi benim."
Tang Yuhui "Nasıl isterseniz." der gibi bir ifadeyle omuzlarını silkti
"Departmana yeni geldiğiniz icin buranın işleyişini pek bilmiyorsunuz. Yönetici olarak birkaç laf etmeliyim." dedi Rao Jing, elindeki fincandaki çayı kaşıkla karıştırarak. "Küçük Tu her ne kadar sözleşmeli personel olsa da bizim departmanda herkesle aynı konumdadır. Sıradan işler için burada değil."
Tang Yuhui hafifçe kaşlarını kaldırdı. "Öyle mi?" Sonra Tu Xiaoning’e bakıp anlamı belirsiz bir ifadeyle devam etti. "Müşteri temsilcisi asistanı dediğiniz kişi genelde koşuşturan biri olur. A Bankası'nda hep böyleydi. Kadrolu ve kadrosuz çalışanlar arasında fark vardı."
Rao Jing dudak bükerek, "Aman, devlet bankaları da ne kadar katıymış. Ama DR daha insancıldır. Herkes eşittir." dedi ve Tang Yuhui’ye dönerek gülümsedi. "Öyle değil mi? Ne de olsa şimdi DR’nin bünyesinde duruyorsunuz, DR’nin ekmeğini yiyeceksiniz."
Tang Yuhui dudaklarını büzüp hafif bir gülümseme ile karşılık verdi. "Evet Rao abla haklısın."
Rao Jing daha fazla bir şey söylemedi ve çıkmak üzere hareket etti. Göz ucuyla Tu Xiaoning’e bir işaret verdi.
Bir süre sonra Tu Xiaoning yavaşça onu takip etti.
Rao Jing fincanı tezgaha sertçe bıraktı ve sinirle Tu Xiaoning’in kafasına dokundu. "Sen aptal mısın? Orada öylece durup kendini küçük düşürtmeye mi çalışıyorsun?"
Tu Xiaoning başını eğdi ve sessiz kaldı.
"Herhalde arkasında güçlü biri var. Yoksa bu yaşta bu kadar kibirli olamazdı. Üstelik patronun okuldan kardeşiymiş." dedi Rao Jing, Tang Yuhui’ye pek hoşnut olmayan bir ifadeyle bakarak.
"Dedikleri de doğru aslında." dedi Tu Xiaoning biraz sonra.
"Neymiş doğru olan?"
"Ben müşteri temsilcisi asistanıyım. Sizinle aramda fark var."
Rao Jing bu sefer daha sertçe kafasına vurdu. "Dinle beni Tu Xiaoning! Bu dünyada önce sen kendini ciddiye alacaksın ki başkaları da seni ciddiye alsın. Sakın bana saçma sapan konuşma. Sözleşmeli personel çok var ama buradan ayrılmayıp kadroya geçenler de var. Başlangıç noktan bizimkinden düşük olabilir ama ilerleyemez misin? Aptal kuşlar bile uçar!"
Rao Jing’in sözleri Tu Xiaoning’i biraz üzmüştü. O sırada Zhao Fanggang kapıyı iterek içeri girdi.
"Burada olduğunuzu biliyordum."
Rao Jing ona baktı: "Git çiçeğinle sohbet et."
"Aman be, sadece şaka yapmıştım. Rao Jing, sen benim gözümde hep en güzel kraliçesin." dedi Zhao Fanggang yalakalık yaparak.
"Defol."
"Gerçekten de arkasında güçlü biri varmış. Özgüven tam. İlk kez biri kendini ‘departmanıma büyük katkı sağlayacağım’ diyerek tanıttı. Ne cesaret!" Zhao kendi kendine konuşmaya devam etti. "Kim olduğunu bilmiyorum ama bugün eve gidince babama bir sorayım bakalım."
Rao Jing fincanına biraz sıcak su ekledi. "Departman zor bela kötü karakterlerden kurtulmuştu. Daha yeni rahatladık derken, şimdi bir küçük şeytan daha geldi. Yine sular karışacak gibi.
Zhao Fanggang sonunda başını eğmiş olan Tu Xiaoning’e dikkat etti ve elini uzatarak saçını karıştırdı. "Ne oldu, bizim küçük Tu Hanım, neden bu kadar üzgün ve mahzun görünüyorsun?"
Tu Xiaoning tam "Bir şey yok." diyecekken Rao Jing onun elini sertçe itti. "Az önce Tu'yu biri zorladı ama seni ortalarda göremedik. Şimdi gelmiş ahkâm kesiyorsun."
Zhao Fanggang göğsünü kabartarak, "Bundan sonra küçük Tu Hanım'ı hep korurum. İster cennetten gelsin, ister yerden bitsin, fark etmez." dedi.
Tu Xiaoning bu sözlere gülmekten kendini alamadı.
"Baksana, güldü işte." diye böbürlendi Zhao Fanggang.
Rao Jing soğuk bir şekilde homurdandı ve asıl konuya döndü. "Ne olursa olsun, bu Tang Yuhui’nin niyeti hiç iyi değil."
Zhao Fanggang bacaklarını sallayarak, "Xu Fengsheng benimle aynı dönemde DR’ye girdi. Onu önceden tanıyorum, uyumlu biridir ama bu Tang Yuhui’yi hiç çözemedim." dedi.
Tu Xiaoning aralarına sıkışmıştı. "Biz böyle yaparak küçük bir grup kurmuş olmuyor muyuz?" diye sordu.
Rao Jing ona yan gözle bakarak, "İleride küçük grubu biz mi kuracağız yoksa o mu tek başına hareket edecek, Ji patron durumu iyi anlar." dedi.
"Bunu kim bilebilir ki? Sonuçta onlar abi-kardeş gibiler. Az önce toplantı sonrası ne kadar samimi göründüklerini görmedin mi? Patron hiç bizimle öyle yakın olmadı." dedi Zhao Fanggang.
Bu sözleri duyan Tu Xiaoning düşüncelere daldı. 'Demek ki bana ilgi duymaması normalmiş.' diye düşündü. Zaten çevresinde bu kadar güzel kızlar varken onu fark etmiş olamazdı.
İş çıkışı departman bir akşam yemeği düzenledi. Bu, yeni gelen iki iş arkadaşını karşılamak için düzenlenmiş ilk özel buluşmaydı.
Zhao Fanggang, "Kikugawa" restoranından büyük bir oda ayarlamıştı. Önce onlar geldiler. Rao Jing otururken homurdanıyordu. "Neden Japon yemeği? Hiç doyulmuyor ki."
"Bugün patron ısmarlıyor, o yüzden doyana kadar istediğiniz kadar yiyebilirsiniz." dedi Zhao Fanggang ve onlara birer menü uzattı.
Çok geçmeden Xu Fengsheng geldi.
"Niye bu kadar geç geldin?" diye sordu Zhao Fanggang. Aynı dönemde işe başlayan arkadaşıyla aralarında dayanışmacı bir bağ oluşmuştu.
"Burada akşamları park edecek yer bulmak çok zor." diye şikayet etti Xu Fengsheng.
Rao Jing çay bardağını tutarak, "Tang Yuhui seninle gelmedi mi?" diye sordu.
"Hayır, ben çıkarkenhala oradaydı. Ji Bey'i bekliyor gibiydi."
Rao Jing ile Zhao Fanggang bakıştı, sonra başlarını eğip yemek siparişlerine odaklandılar.
Bir süre sonra Tang Yuhui gerçekten Ji Yuheng ile birlikte geldi. Odaya girmeden önce Tang Yuhui zarifçe kenara çekildi ve "Önce sen buyur abi." dedi.
Ji Yuheng de nazlanmadan içeri girdi.
Tu Xiaoning menüye göz gezdiriyordu ancak seçenekler arasında başı dönmüştü ve iştahı kaçmıştı. Menüyü masaya bırakarak Rao Jing ve diğerlerinin sipariş vermesini bekledi.
"Ne oldu küçük Tu Hanım? Sevdiğin bir şey bulamadın mı?" diye sordu Zhao Fanggang.
"Hayır, siz devam edin." dedi Tu Xiaoning ve bir yudum çay içti.
Ji Yuheng erkeklerin oturduğu tarafa geçip yerleşti. Tang Yuhui onun karşısına oturmak istiyor gibiydi, ancak Rao Jing bilinçli mi yoksa istem dışı mı bilinmez, Tu Xiaoning’i içeri doğru itip sıkıştırarak kendi yerini boşalttı ve neşeyle, "Tang, boşuna içeri geçmeye zahmet etme, buraya otur." dedi.
Bu durumda Tu Xiaoning ile Ji Yuheng karşı karşıya oturmuş oldular. Tang Yuhui bu duruma bir şey diyemedi ve çantasını yerleştirip oturdu.
Tu Xiaoning düşünceli bir şekilde herkese su doldurduktan sonra su sürahisi tamamen boşaldı.
Zhao Fanggang, hiç çekinmeden pahalı yiyecekler sipariş ediyordu. Ji Yuheng ise buna aldırış etmeden ona izin verdi.
"Siz de bakın bakalım, istediğiniz başka bir şey var mı?" diye sordu Zhao Fanggang siparişini tamamladıktan sonra karşısındaki kadınlara.
Tang Yuhui bir şey sipariş etmedi, Rao Jing bir tabak avokado sushi istedi, Tu Xiaoning ise rastgele bir şekilde sukiyaki siparişi verdi.
Garson siparişleri not aldıktan sonra kapıyı kapatarak dışarı çıktı.
Zhao Fanggang, "Tang Yuhui, sen de patronla aynı üniversiteden misin?" diye sorarak sohbeti başlattı.
Tang Yuhui, Ji Yuheng’e bakarak, "Evet, yüksek lisans yaparken aynı danışman hocanın öğrencisiydik. Ben bir alt dönemdeydim. O, hep C Şehri’nin en parlak öğrencisiydi. Eminim buradaki herkes çok yeteneklidir." dedi.
Xu Fengsheng hemen söze girdi. "Ben D Üniversitesindenim, sonra Oxford’a gidip iki yıl değişim öğrencisi olarak kaldım."
"Ben B Üniversitesindenim." dedi Zhao Fanggang ve ardından Rao Jing’i işaret ederek, "O da Finans Üniversitesinden."
Tu Xiaoning başını eğmişti, ancak Tang Yuhui’nin bakışlarını üzerinde hissetti. Aslında konuşmak istemiyordu ama tam boğazındaki kurulukla birkaç kelime edecek gibi olduğunda masadaki servis zili çaldı.
Başını kaldırdığında Ji Yuheng’in elinin zilin üzerinde olduğunu gördü.
Garson içeri girdi. "Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?"
Ji Yuheng, "Su getirebilir misiniz lütfen?" dedi.
"Elbette." diyerek garson boş sürahiyi alıp dışarı çıktı.
Rao Jing fırsattan istifade ederek konuyu değiştirdi ve garsona, "Açlıktan ölüyorum, sushi siparişim önden gelebilir mi?" diye sordu.
"Tabii, hemen hatırlatayım." dedi garson ve telsiziyle mutfağa bildirim yaptı.
Hemen ardından sushi servis edildi. Rao Jing tabağı masanın ortasına doğru itti. "Hadi, önce biraz atıştırın." dedi ve Tu Xiaoning’e bir parça sushi uzattı.
"Teşekkür ederim Rao abla."
Zhao Fanggang da hemen Ji Yuheng’e bir parça uzattı.
"Teşekkürler."
"Olur mu patron, vazifemiz."
Yalnızca Tang Yuhui çubuklarını eline almamıştı.
"Niye yemiyorsun Tang Yuhui?" diye sordu Xu Fengsheng karşısından merakla.
Tang Yuhui sadece su içti. "Avokadonun kalorisi yüksek, diyet yapıyorum." dedi.
Rao Jing, Ji Yuheng’in karşısında oturmasaydı çoktan gözlerini devirmiş olurdu. Hiç çekinmeden son parçayı alarak ağzına attı. "Ben diyet yapmıyorum, yerim." dedi.
Tang Yuhui gülümseyerek bir yudum daha su içti ve sanki tesadüfen soruyormuş gibi, "Bu arada Rao abla, çocuğun kaç yaşında?" diye sordu.
Tu Xiaoning ile Zhao Fanggang neredeyse aynı anda irkildiler. Xu Fengsheng bile masadaki atmosferin değiştiğini hissederek dikkatlice izlemeye başladı.
Ancak Rao Jing sakindi. Sushi parçasını bitirdikten sonra gülerek, "Ben daha evlenmedim ki." dedi.
Tang Yuhui hemen bardağını masaya koydu. "Ah, özür dilerim Rao abla, sormamam gerekirdi." dedi mahcup bir şekilde.
"Hiç önemli değil." diye aldırmazca el salladı Rao Jing. Ardından garsonun hâlâ gelmediğini fark edince kaşlarını çattı. "Bir su doldurmak bu kadar uzun mu sürer." dedi ve zili bir kez daha çaldı.
Başka bir garson içeri girdi. "Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?"
"Yeşil çay var mı?"
"Var efendim."
"Bir demlik getirir misiniz?" dedi ve ardından Tang Yuhui'ye baktı. "Sen de yeşil çay ister misin, küçük Tang?"
Tang Yuhui gülümseyerek reddetti. "Teşekkür ederim, ihriyacım yok."
Bu sahneyi izleyen Tu Xiaoning, Zhao Fanggang ve Xu Fengsheng şaşkına döndü.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder