Hidden Marriage in the Office - 153. Bölüm (Türkçe Novel)

Bölüm 153 – Yan Hikâye: Zhao Fanggang (6)
Yeni evin tadilatı nihayet tamamlanmıştı. Ren Tingting, evin şekillenmiş haline bakarken, gelecekte burada koştururkenki hâlini gözünün önüne getirdi. Burası... onların yuvasıydı.
Tüm detayları onun fikrini aldıktan sonra tek tek kendisi seçmişti.
Birkaç fotoğraf çekip hatıra olarak sakladı. Birkaç gün sonra mobilyalar da yerleştirilince burası daha da ev gibi hissedilecekti. İçinden böyle geçirirken yüzünde mutlu bir gülümseme belirdi.
Ji Yuheng, Zhao Fanggang’ı hep yukarılara taşımak istiyordu. Bu yüzden işleri daha da yoğunlaşmış, iş yemekleri artmıştı.
O gün, yeni bir proje için hükümetle yapılan kredi yemeğine katılmışlardı. Masada birkaç tanımadığı üst düzey yetkili vardı. Ji Yuheng içeri girerken biri onu, “Bu, Maliye Müdürlüğü'nden Müdür Ren’in damadı, Y Bankası Şube Müdürü Zhao Fanggang.” diye tanıttı.
O sırada daha az önce burnu havada oturanlar, aniden ayağa kalkıp sıcak bir şekilde onunla tokalaştılar.
“Genel Müdür Zhao, merhaba, merhaba!”
Zhao Fanggang da onlarla gülümseyerek tokalaştı, selam verdi.
Ne zaman başladı bilinmez, artık onun unvanının önüne “Bakan Ren’in damadı” etiketi de eklenmişti. Hatta bu unvan, Y Bankası Genel Müdürü sıfatının bile önüne geçmişti.
Bu durum, küçük yaştan beri gururlu olup asla boyun eğmeyi bilmeyen Zhao Fanggang’ı içten içe fazlasıyla rahatsız ediyordu.
Bugün midesi iyi değildi, toplantı sırasında lavaboya gitmişti. Kabinin dışında pisuvarların olduğu bölümde kısa süre sonra birkaç kişi içeri girdi, biri tuvaletini yaparken sohbet etmeye başladılar.
“Şu Zhao Fanggang genç yaşta nasıl da genel müdür oldu, şaşılacak şey.”
“Olmaz mı, Ji Yuheng’in sağ kolu o. Onunla birlikte DR’den Y Bankası’na geçti. Adam tam bir sırdaş. Gelecekte banka müdürü olması işten bile değil.”
“Adam harbi şanslı. Arkasında hem destekçisi var, hem de kayınpederi. Önü apaydınlık, başka ne olsun?”
“Duyduğuma göre eşine daha o kız üniversitedeyken göz koymuş. Adam tam bir strateji ustası. Bakan Ren’in kızını alırsan, Maliye Bakanlığı’nı da almış olursun. Duyduğuma göre Bakan Ren’in daha da yükseleceği konuşuluyormuş. O zaman C şehrinin tüm devlet projeleri Zhao Fanggang’ın avucunda olur. Sonuçta kayınpederin ağzından çıkacak tek cümleye bakar.”
“Demek bu Zhao Fanggang, Ji Yuheng’in ikinci versiyonu ha?”
“Ne ikinci versiyonu! O kesinlikle Ji Yuheng’i geçecek. Ji’nin öyle güçlü bir kayınpederi yok ki. Bence Ji Yuheng fırsatı tepmiş, bu küçük prensesi onun yerine başkası kaptı. Zhao Fanggang gibi adamlar için ‘yıldızı parlayan’, ‘önü açık’ deniyor işte.”
Zhao Fanggang o sırada kabinin içinde kemerini çekiyordu. Gerçekten kapıyı tekmeleyip çıkmak, o lafları suratlarına karşı söyletmek istiyordu. Ayağını kaldırmıştı ki durdu.
Çünkü dışarıdakiler hükümetten gelen insanlardı. Onlarla papaz olamazdı. Eğer devlet kredisi projesi bu yüzden yalan olursa, sadece Ji Yuheng’in değil, muhtemelen onun kayınpederinin de devreye girip ortalığı düzeltmesi gerekirdi. Bu da, Zhao Fanggang'ın sadece kayınpederinin sırtında yükselen bir adam olduğu sözlerini doğrulardı.
O yüzden, ancak adamlar çıktıktan sonra dışarı çıktı. Aynada kendine bakarken içindeki rahatsızlık daha da büyüdü.
Heh... Artık ne kadar çabalarsa çabalasın, “Bakan Ren’in damadı” etiketi omzundan asla kalkmayacaktı.
—
O gece Ren Tingting yine Zhao Fanggang’ı geç saate kadar bekledi. Tek başına oturma odasında televizyon izliyordu. Dakikalar geçtikçe saat gece yarısını aştı. Normalde Fanggang on iki olmadan önce dönemezse en azından bir mesaj atardı ama bu sefer hiç ses yoktu.
Endişelendi. Ona telefon etti ama meşgule alındı. Bir daha aradı, yine kapandı. Bu, daha önce hiç yaşanmamıştı.
İçini kemiren tedirginlikle sadece koltuğa büzüşüp beklemeye devam etti.
Saat 03:30’da kapı açıldı. Zhao Fanggang, sarhoş bir şekilde eve dönmüştü.
Uyuklamaya başlamış olan Ren Tingting sesi duyar duymaz fırladı. Panikle terliklerini bulamadan çıplak ayakla kapıya koştu.
“Bugün neden bu kadar geç kaldın?” diye sordu.
Zhao Fanggang ceketini koltuğa attı, yüzü yorgunluktan solgundu.
“Bir toplantı bitti, ikincisi başladı; o bitti, üçüncüsü geldi.”
“Sen hükümet yetkilileriyle yemekteydin, değil mi? Ne ikinci turu, ne üçüncü turu?” Ren Tingting onun ceketini toparlayıp koltuğa düzgünce yerleştirdi.
Zhao Fanggang cevap vermeden bir anda kendini koltuğa bıraktı.
“Susadım.” dedi.
Ren Tingting hemen mutfağa gidip su getirdi, bardağı ona uzattı.
Oysa salondaki loş ışığa rağmen beyaz gömleğindeki ruj izi net bir şekilde görünüyordu. Tam o anda eli titredi.
“Zhao Fanggang, bu gece gerçekten neredeydin!?” diye yüksek sesle sordu.
Zhao Fanggang bardağı almak üzereydi ama onun bağırmasıyla durakladı. Başını kaldırıp ona baktı.
“İkinci tur karaoke, üçüncü tur bar. Ne olmuş yani?”
“Bu müşteriler mi gitmek istedi, yoksa sen mi?”
“Ne demek istiyorsun?”
Ren Tingting’in duyguları artık taşmıştı. Elini uzatıp onun gömleğini çekiştirdi.
“Bu ne? Sakın bana kadın iş arkadaşın yanlışlıkla sürtünmüş deme!”
Zhao Fanggang gömleğine baktı. Üzerindeki ruj izini fark edince içinden bir küfür savurdu.
Lanet olsun.
Hemen açıklamaya başladı.
“Barda birkaç iş ortağıyla karşılaştık. Onların ısrarıyla gittim. Kızları da onlar çağırmış, sadece eşlik etmeye geldiler.”
Ren Tingting alayla güldü.
“KK mi GG mi çağırdılar?” (Ne demek istedi bilmiyorum.)
Zhao Fanggang afalladı.
Bunu nereden biliyordu?
Ren Tingting bardağı sertçe sehpaya bıraktı.
“Zhao Fanggang, sen hiç değişmeyeceksin.” dedi ve dönüp gitmek istedi ama Zhao Fanggang kolundan tutup onu geri çekti.
“Ne demek değişmeyeceksin? Ne demek istiyorsan açık açık söyle!”
“Eskiden sen DR’nin gece kulübü prensi değil miydin? Bu lakabın hâlâ piyasada dolaşıyor!” Ren Tingting kolunu kurtarmaya çalıştı ama başaramadı.
Zhao Fanggang gülümsedi.
“Evet, eskiden eğlenmeyi severdim. Kulüplere takılırdım. Ama hepsi gelip geçici eğlencelerdi.”
“Bu sefer de öyle mi?” diye sordu Ren Tingting.
“İster inan ister inanma, bu ruj gerçekten birinin kazara sürttüğü bir iz.”
“Peki neden gittin? Düğünümüz yaklaşıyor, farkında mısın?”
“Bunun evlilikle ne alakası var?”
“Sen alakası yok mu diyorsun?”
Zhao Fanggang ayağa kalktı.
“Tingting, sen de bu sektörde çalışıyorsun. Bu tür sosyal etkinliklerin ne olduğunu biliyorsun. Anlayışlı olacağını sanmıştım.”
Ren Tingting kaşlarını çattı.
“Anlamaya çalışıyorum zaten. Hep seni anlıyorum. Ama sen hiç kendini benim yerime koydun mu? Benim ne hissettiğimi düşündün mü? Bence sen evliliği umursamıyorsun bile!”
Zhao Fanggang zaten tüm günü boğazında bir düğümle geçirmişti. Şimdi onun bu çıkışıyla iyice alev aldı.
“Ben evliliği umursamıyor muyum? Nereden çıktı bu? Müşteri çekti beni! Onların hatırı için gittim. Evleneceğim diye her şeyden vaz mı geçeyim? Bara adım bile atmamalı mıyım? Sen yurt dışında okudun yıllarca, ama hala barlara önyargılısın demek!”
“Peki ya Genel Müdür Ji bara gidiyor mu? Gömleğinde kadınların ruj izleri kalıyor mu?” diye yeniden sordu Ren Tingting.
“Sen şimdi niye onu karıştırıyorsun?” Zhao Fanggang da ona karşılık verdi. “Tu Xiaoning en azından onun dışarıda iş yemeklerinde olduğu zamanlarda deliler gibi aramıyor, ya sen? Sen onun eşi kadar anlayışlı mısın?”
Bu artık kaçıncı kavgalarıydı, hatırlamıyorlardı bile.
Ren Tingting başını kaldırıp ona baktı, içten içe adamın gittikçe yabancılaştığını düşündü. Ya da belki de, onu hiç gerçekten tanımamıştı. “Sence ben anlayışsız mıyım?”
“Birazcık olsun anlayış gösterseydin, bu kadar yıpranmazdım.” dedi adam.
“Yıprandın mı yani?”
Zhao Fanggang şakaklarını ovaladı. “Evet. Bitmek bilmeyen kaprislerin, anlamsız tartışmaların beni fazlasıyla yoruyor.”
Ren Tingting çıplak ayaklarıyla soğuk zemine basıyordu ama hiçbir şey, içinin soğukluğu kadar üşütmüyordu.
Belki de baştan beri hatalı olan oydu.
Uzun süre sessizce ayakta durdular. Koca evde yalnızca televizyondan gelen karıncalı ses duyuluyordu. Aniden Ren Tingting konuştu.
“Ayrılalım.”
(Çevirmen Notu: Çok şükür! Bir an hiç söylemeyecek sanmıştım.)
Zhao Fanggang başını kaldırınca karşısında onun sakin yüz ifadesini gördü. Kadın bu kez daha ciddi ve net bir şekilde tekrarladı.
“Ayrılalım.”
“Ne dedin sen?” diye gözlerini kıstı.
“Ayrılalım. Ben de yoruldum.”
Adam cevap veremeyince konuşmaya devam etti.
“Aramızda gerçekten uyuşmayan çok şey var, değil mi? Sen değişmek istemiyorsun, ben de her şeyi olduğu gibi kabul edemiyorum. Sürekli kavga ediyoruz, bu ilişki gerçekten yürümüyor.”
Kadın ne kadar sakin konuşursa, adam o kadar öfkelendi. “Ren Tingting, sen ne dediğinin farkında mısın?”
“Farkındayım, hem de fazlasıyla. Madem ikimiz de yorulduk, devam etmenin bir anlamı yok. Henüz evlenmemişken, hâlâ vakit varken bitsin bu iş.”
Zhao Fanggang alaycı bir gülüşle, “Demek hâlâ vakit varken, öyle mi? Demek ki sen bunu zaten kafanda çoktan bitirmişsin.” dedi.
Bu sefer Ren Tingting sustu. Kadının bu hali, adamı daha da öfkelendirdi. Öfkesi ağzından çıkanları kontrol edemez hale getirdi. “Pekâlâ, o zaman bitsin!”
Bitsin. Kim kime boyun eğecekmiş?
Adam sözünü bitirir bitirmez, Ren Tingting ona şöyle bir baktı ve üst kata çıkıp eşyalarını toplamaya başladı.
Zhao Fanggang salonda otururken başta hissettiği uykulu hâl çoktan kaybolmuştu. Kadının çıkardığı sesleri dinledikçe duyguları iyice karıştı.
Bir sigara yaktı. Çok geçmeden valizini toplamış olan Ren Tingting aşağıya indi.
Bu sefer, gözleri bir an bile adamın üzerinde durmadı. Başını eğmiş, yalnızca dışarı çıkmaya odaklanmıştı. Zhao Fanggang sigarasını söndürüp peşinden gitti.
“Çok geç oldu, yarın gidersin.” diye elini uzatıp onu durdurdu.
“Hayır, şimdi gidiyorum.” İnatçıydı, kafasını bile kaldırmadan kapıya yöneldi.
Zhao Fanggang onun kapıyı açışını izledi. “Ben bırakayım seni.”
“Gerek yok. Yoksa yarın arabamı almak için geri gelmem gerekir.”
Adam yeniden söyledi. “Çok geç oldu. Ben bırakayım.”
“İstemiyorum.” Kadın arkasına bile bakmadan, “Madem ayrıldık, ikimiz de kalan azıcık onurumuzu koruyalım.” dedi ve valizini çekerek dışarı çıktı.
Kapı kapanınca, ev yeniden sessizliğe gömüldü. Televizyon hâlâ karıncalı bir şekilde cızırdıyordu.
Zhao Fanggang kapıya bakarken boğazı kuruyup acıdı, şakakları zonkluyordu ama ayakları kök salmış gibi hareket etmiyordu. Uzun süre orada öylece dikildi.
Ren Tingting valizini arabasına yerleştirdi, kapıyı kilitledi, hafif ışıklarla aydınlanan pencereye baktı. Gözyaşları artık engel olamayacağı şekilde akıyordu.
Çok içli ağlıyordu. Hıçkırarak gözyaşlarını silmeye çalıştı ama ne kadar silse de daha da fazlası akıyor, direksiyona damlıyordu. En sonunda silmekten vazgeçti. Aracını çalıştırdı ve bu kez gerçekten geriye bakmadan, gazı kökleyerek uzaklaştı.
Bitti. Her şey gerçekten bitti.
Zhao Fanggang balkonda durup, onun arabasının gece karanlığında uzaklaşmasını izledi. Kulağında hâlâ “O, Müdür Ren’in damadı” cümlesi yankılanıyordu.
Bu cümle, kalbine saplanan bir diken gibiydi. Gidip onu geri getirmesine engel oluyordu.
Elini zonklayan şakağına bastırırken içinden, “Biraz ayrı kalmak belki de iyi gelir. İkimiz de sakinleşiriz.” diye geçirdi.
Ama Ren Tingting'in bu kadar ciddi olmasını hiç beklemiyordu. Kadın yeni evin anahtarlarını başucuna bırakmış, onu hem telefondan hem de WeChat'ten engellemişti. Tüm eşyalarını da alıp gitmişti, hatta banyodaki şampuan şişeleri bile yoktu.
Onunla olan tüm bağlarını kesmişti.
Birkaç gün sonra Ji Yuheng, toplantıdan sonra onu özel olarak çağırdı ve sert bir şekilde uyardı.
“Sen ne yapıyorsun? Eğer ciddi düşünmüyorsan, en başından beri onun peşinden hiç gitmeyecektin.”
“Ciddi olmadığım mı düşünülüyor? O, peşinden koştuğum ilk kızdı.” dedi Zhao Fanggang.
Ji Yuheng kalemle masaya vurdu, ses tonunu iyice sertleştirdi.
“Evlilik çocuk oyuncağı değil. Bu işin sonunu nasıl getireceğini kendin düşün artık.”
Zhao Fanggang’ın boğazı düğümlendi. Hepsi şu lanet olası gururunun yüzündendi.
Daha Ji Yuheng’in fırçasını yeni yemişti ki, annesi de telefonla arayıp onu fena azarladı.
“Eğer gerçekten Tingting gibi harika bir kızı kaybedersen, sakın eve dönme! Babanla ben seni oğlumuz olarak saymayacağız!”
O da Ren Tingting’i bulmak için DR şirketine gidip arabasının yanında bekledi. Uzun süre sonra kadın geldi ama ona bir kez bile bakmadı.
“Karıcığım...” diyerek yüzsüzce yanına yanaştı.
Ren Tingting oldukça sakindi. “Ben artık senin karın değilim. Hatta doğruyu söylemek gerekirse, hiçbir zaman da olmadım.”
“Hayır, öylesin.” Zhao Fanggang ona yaklaşmak istedi ama kadın geri çekildi.
“Üç yıl önce, burada seni beklemiştim. Hatırlıyor musun?”
Zhao Fanggang hafifçe başını salladı.
“O zamanlar kalbimde sadece sen vardın. Hep çocuksuydun, özgürlüğüne düşkündün. Yanılmıyorsam, o zaman seni reddettikten sonra doğruca bara gitmiştin. Ben gençtim, aptaldım. Aşkın sonsuza dek süreceğine inanıyordum. Reddedilsem bile seni kalbime gömdüm. Çünkü seviyordum. Gözümde herkesten daha iyiydin. Tüm eksiklerini görmezden geliyordum. Sonra sen gelip bana sevgilin olmamı söyledin. O kadar mutlu olmuştum ki... Seni değiştirebileceğimi sandım. İyi bir sevgili olmak için çok çabaladım. Ama yanılmışım. Sen hep aynı kaldın. Umursamaz, özgür... En çok sevdiğin şey, hep kendin oldun.”
Zhao Fanggang onun kızaran gözlerine bakınca içi ezildi. Evet, her zaman umursamaz olmuştu. Onunla birlikteyken bile, değişmemişti.
“Bana artık yaşının geldiğini, yuva kurmak istediğini söylemiştin. Ben de bu yüzden ev idaresini öğrenmeye başladım. Ama ben de sadece yirmi yedi yaşındayım. Sen ise otuzunu çoktan geçtin. Bazen gerçekten benden daha olgun olmadığını hiç fark etmiyor musun? Bu gelgitli tartışmalar kaç kez tekrarlandı?”
Ren Tingting gözlerini ona dikmiş, sesi hafif alaycıydı. “Bu süreçte her şeyi tamamen anladım. Eskiden sana duyduğum takıntı, o birlikte yaşadığımız günlerde tamamen tükendi. Zhao Fanggang, bu kez gerçekten senden vazgeçtim.”
Zhao Fanggang, bu sözlerin Ren Tingting’den geleceğini hiç düşünmemişti. O an, onun gerçekten büyüdüğünü ve bu kez her şeyin ciddi olduğunu anladı.
“Tingting...” Bir şeyler söylemek istedi ama ne söyleyeceğini bilemedi.
Ama Ren Tingting’in onun konuşmasını dinlemeye niyeti yoktu. Arabanın kapısını açtı, binmeden önce son bir cümle söyledi. “Lütfen annenle babana, onların gelini olamayacağımı ilet. İlgilerine teşekkür ederim ama... üzgünüm.”
Arabası gözlerinin önünden uzaklaşırken Zhao Fanggang sadece öylece bakakaldı.
İşte o anda, kalbinin gerçekten paramparça olduğunu hissetti.
(Çevirmen Notu: Daha beter ol gerzek herif. Sevdiğim karakterden resmen nefret ettim ya)
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Yorumlar
Yorum Gönder