Hidden Marriage in the Office - 11. Bölüm (Türkçe Novel)

Tu Xiaoning şaşkın bir şekilde sahneye çıktı. Sahneye vardığında fark etti ki buradaki ışıklar masalardan çok daha parlaktı. Ji Yuheng sahnenin tam ortasında duruyordu ve spot ışıkları tamamen onun üzerine odaklanmıştı. Onun bu ihtişamlı görüntüsü, öğrencilik yıllarındaki parıltısından farksızdı.

Bu durum Tu Xiaoning'e, sanki Ji Yuheng bayrak direği altında tüm okulun önünde konuşma yapan bir öğrenci temsilcisiyken, kendisinin suç işleyip herkesin önünde azar işitecek bir başarısız öğrenci olduğu hissini verdi.

Sunucu esprili bir dille konuştu.

“Hanımefendi, sahne oldukça büyük. Bize çarpmaktan mı korkuyorsunuz yoksa?”

Bu sözler salonda kahkahalara sebep oldu.

Tu Xiaoning sonunda sahnenin en köşesinde durduğunu fark etti ve isteksizce adımlarını sahnenin ortasına doğru sürükledi.

Sunucu, onları baştan aşağı süzerek iç çekti.

"Yakışıklı beyefendi ve güzel hanımefendi!"

Bu sözlerin ardından tezahüratlar ve ıslıklar yükseldi. Yine damadın arkadaş grubundan gelen seslerdi bunlar.

Tu Xiaoning utançtan yerin dibine girmek istedi. Kendi kendine söylenip duruyordu. 'Neden ellerim boş durmadı da bu oyuna katıldım ki?'

Sunucu mikrofonu Ji Yuheng'e uzatarak sordu.

"Kendinizi tanıtın lütfen, damatla ilişkiniz nedir?"

Ji Yuheng dimdik duruyordu ve sunucudan bir kafa boyu daha uzundu.

"Damatla ortaokuldan arkadaşız."

Sunucu bu sefer mikrofonu Tu Xiaoning'e uzattı.

"Ya siz?"

"Gelinle ortaokuldan arkadaşız."

Sunucu şaşkınlıkla hem onlara hem de seyircilere baktı ve ardından izleyicilerle birlikte gülmeye başladı.

"Damat ve gelin aynı ortaokuldan, yani siz de okul arkadaşısınız. Bu da az rastlanır bir tesadüf!" dedi. Ardından Ji Yuheng'e dönerek şakayla sordu.

"Eğer yanılmıyorsam ortaokulda oldukça popülerdiniz, değil mi?"

Mikrofonu sahnedeki misafirlere doğru uzattı.

"Damatla ortaokuldan arkadaş olanlar burada mı?"

Beklendiği gibi arkadaş grubu hep bir ağızdan bağırdı.

"Evet!"

Sunucu bu defa Tu Xiaoning’e döndü. Daha ağzını açmadan Tu Xiaoning hızlıca lafa girdi.

"Bilmiyorum, ilgilenmiyorum."

Seyirciler kahkahalarla gülerken sunucu, yapacağı şakadan vazgeçmek zorunda kaldı ve konuyu değiştirdi.

"Sanırım hanımefendi biraz gergin. Şöyle yapalım, aynı cümleyi doğru yazdınız ama ödül sadece bir kişi için var. Her biriniz gelin ve damada iyi diklerinizi iletin. Hangisi daha beğenilirse ödül ona gitsin, ne dersiniz?"

Misafirler hep bir ağızdan bağırdı.

"Tamam!"

Tu Xiaoning kaçmayı düşündü ama sahneden hemen inmenin kaba olacağını fark etti. Mecburen mikrofonu alıp hızlıca konuştu.

"Gelinle damada mutlu bir ömür ve en kısa zamanda çocuklar dilerim."

Sunucu gülümseyerek, "Kısa ve öz, gayet güzel." dedi ve mikrofonu Ji Yuheng'e uzattı.

Tu Xiaoning, onun da iki cümleyle işi bitireceğini sanıyordu ama Ji Yuheng ciddi bir şekilde konuşmaya başladı.

"Damat ve gelin ortaokuldan beri birbirlerini tanıyor. Bu nedenle onlara şu dizeleri armağan ediyorum: ‘Gündüz ve gecenin yıllarla birlikte akmasını, doğru kişinin ışık yılına dek yanınızda olmasını diliyorum.’"

Sesi mikrofon aracılığıyla etkileyici ve derin bir tonla salonda yankılanıyordu. Tu Xiaoning çoktan ezilmiş hissediyordu ama Ji Yuheng'in sesi hâlâ salonda yankılanmaya devam ediyordu.

" Ben inanıyorum.

Sevginin özü,

Tıpkı yaşamın saflığı ve nezaketi gibi.

 Ben inanıyorum.

Işığın ve gölgenin birleşmesinde

Sadece buzlar altındaki bir tohumun çiçeklere dönüştüğüne...

 Ben inanıyorum.

Gençlikte dile getirilemeyen

O tek kelimenin anlamına.

 Ve ben inanıyorum:

Tanrının her şeydeki düzenine..."

Onun bu etkileyici sesi uzun süre salonda yankılandı. Ortam o kadar sessizdi ki iğne düşse duyulabilirdi.

Sonuç ise açıkça belliydi. Salondaki herkes alkışlamaya başladı; önce sunucu, ardından tüm davetliler... Alkışlar dakikalarca sürdü.

Kazanan Ji Yuheng'di. Ödül olarak büyük bir oyuncak ayı aldı. Oyuncağın büyüklüğü nedeniyle damat, organizasyon ekibine hediyeyi doğrudan Ji Yuheng’in arabasına götürmelerini söyledi.

Sahneden indikten sonra masadaki bir adam ona tekrar kadeh kaldırarak seslendi.

"Gerçekten bir sanatçısınız! Sizi tekrar kutluyorum."

Ji Yuheng boş bardağını doldurmak istedi ama şişenin de boş olduğunu fark etti.

"Bizde var." Yanındaki arkadaşı hemen yerden bir içecek şişesi alıp uzattı.

"Teşekkür ederim." Ji Yuheng şişeyi aldı.

"Rica ederim."

Arkadaşı heyecanla omzuna yaslanarak mırıldandı.

"Az önce benimle konuştu! Sahnedeki o şiiri okuduğu hâlini görmeliydin!"

Tu Xiaoning ise başını eğip atıştırmalığını yemeye devam etti. Elbette biliyordu, çünkü o anı en yakından izleyen kişi oydu ve Ji Yuheng’in etkileyici sesi karşısında adeta görünmez olmuştu.

Bir süre sonra gelinle damat masaları dolaşarak kadeh kaldırmaya başladılar. Damat, arkadaşlarına seslendi.

"Bakın, bu gece kimse erkenden gitmeyecek. Hep birlikte eğleneceğiz!"

"Bırak bu işleri, ilk gecenin kıymeti paha biçilemez, düğün geceniz değil mi?" diye takıldı bir arkadaşları.

"Hayır hayır, bu kadar insanı bir araya toplamak zor. Bir dahaki sefere ne zaman böyle bir fırsat buluruz bilmiyorum." dedi damat ve eşini yanına çekti. Alkolün etkisiyle gözleri hafif bulanıktı.

"Biz zaten eski bir çiftiz, her gün bizim için ilk gece gibi."

Herkes gülerek alkış tuttu.

Gelin utangaç bir şekilde eşini dürttü ve Tu Xiaoning ile arkadaşlarına dönerek,

"Siz de gelin." dedi.

"Biz gelmeyelim, hepsi erkek tarafının arkadaşları. Ne işimiz var orada?" diye kısık sesle itiraz etti Tu Xiaoning.

Sınıf başkanı ona yan gözle baktı.

"Bu, harika bir sevgili bulma fırsatı değil mi? Üstelik herkes birbirini tanımıyor."

Tu Xiaoning başını sallamaya devam ederken yanındaki iş arkadaşı onu sıkıca tuttu ve sınıf başkanına gülümseyerek, "Merak etme sınıf başkanı, mutlaka geleceğiz." dedi.

Sınıf başkanı göz kırparak başka masaya yöneldi.

Damat, gitmeden önce Liu Songjiang'ı itti ve çenesini Ji Yuheng'e doğru kaldırarak,

"Songjiang, benim ortaokul arkadaşıma daha fazla kadeh kaldırmalısın. Kendisi bankacılık sektörünü denetleyen bir birimde çalışıyor." dedi.

Bu sözler üzerine masadakiler biraz şaşkınlıkla ona baktılar ve kadehler daha da coşkulu şekilde kaldırıldı.

Liu Songjiang kısa bir duraksamanın ardından kırmızı şarabı eline aldı ve sessizce bardağını doldurdu. Ardından doğrudan Ji Yuheng’in yanına gitti.

"Eski sınıf arkadaşım, daha önce duyduklarıma göre sadece fen derslerinde iyi olduğunu sanıyordum ama az önceki şiir performansın edebiyatta da mükemmel olduğunu kanıtladı."

Kadehini Ji Yuheng’e dokundurarak, "Önce ben içiyorum." dedi ve kadehi tek dikişte bitirdi.

Tekrar doldurmak üzereyken Ji Yuheng onu uyardı.

"Eski arkadaşız, rahat olalım."

Songjiang gülümseyerek, “Aynen öyle, aynen öyle.” dedi ve yan taraftaki boş bir sandalyeyi çekerek Ji Yuheng’in yanına oturdu. “Az önce okuduğun şey Xi Murong’un Benim İnancım adlı eseriydi, tesadüf bu ya, ben de Xi Murong’u severim.”

“Cık cık cık.” Yanındaki arkadaşı bu durumu görünce başını sallamadan duramadı. “Tu Xiaoning, şuna bak. Meslektaşın olacak adam hemen seni bırakıp başkasına geçti.”

Tu Xiaoning aldırış etmeden, “Zaten az önce fazla konuştuğunu söylüyordun, şimdi gidince iyi olmadı mı?” dedi.

“Yani okul yakışıklısı Ji gerçekten sizin bankayı mı yönetiyor?”

Tu Xiaoning başını salladı. “Sadece yönetmekle kalmıyor, denetliyor da.”

Arkadaşı baş parmağını kaldırarak onayladı. “Gerçekten etkileyici.”

Yeni evli çift herkese tek tek kadeh kaldırıp teşekkür ettikten sonra düğün kısa sürede sona erdi. Herkes dağılırken, masadaki erkeklerin tamamı Ji Yuheng dışında kıpkırmızı olmuş ve eğlenceye devam etmek istediklerini söyleyerek bağırmaya başlamışlardı.

Tu Xiaoning tam fırsattan yararlanıp kaçmak isterken arkadaşı onu tuttu. “Aman ya, birlikte gidelim. Yarın pazar, işe gitmiyorsun zaten.”

“Ben öyle yerleri sevmiyorum.”

“Gidince seversin! Üstelik bu harika bir tanışma fırsatı, kaçırmamalısın.”

“Beni mazur gör, ailemin ayarladığı tanışmalar zaten başıma yeterince bela oluyor.”

Arkadaşı yanaşıp omzuna yaslandı. “O zaman benimle gelmiş olduğunu düşün, Xiaoning. Hadi ama!” dedi şirin bir şekilde nazlanarak.

Tu Xiaoning onun bu haline dayanamayarak iç çekti. “Peki, ama sadece kısa bir süreliğine.”

Arkadaşı sevinçle ona sarıldı. “Tamam, tamam, süper!”

Eğlence dedikleri şey KTV’de şarkı söylemekti. Yeni evli çift kesenin ağzını açarak devasa bir oda tutmuş ve bolca meyve tabağı ile içki sipariş etmişti.

Loş ve renkli ışıklar altında, gençlerin tamamı heyecan içindeydi. Şarkılar ve ıslık sesleri birbirine karışıyordu.

Yeni evli çift ellerini kenetlemiş, romantik bir şekilde 'Bugün Benimle Evleniyorsun' şarkısını söylüyordu. Bazıları içki içiyor, bazıları zil sallıyor, bazıları da zar oyunu oynuyordu. Renkli ışıklar altında herkes kendini eğlenceye kaptırmıştı. Kim kimin eski okul arkadaşıydı artık önemsizdi; önemli olan, hayatın tadını çıkarmaktı.

Tu Xiaoning birkaç eski arkadaşıyla otururken, yanındaki arkadaşı çılgınca zil sallıyor ve onun kulağını tırmalıyordu.

“Xiaoning, biz de gidip şarkı söyleyelim!” dedi iş arkadaşı birden.

“Sen git, ben şarkı söyleyemem.” diye reddetti Tu Xiaoning.

“Ne sıkıcısın! Kendini göstermezsen erkeklerin dikkatini nasıl çekeceksin?” İş arkadaşı onu çekiştirdi ama yine reddedilince kendi gidip şarkı seçti.

Tu Xiaoning masadan bir şişe su alıp birkaç yudum içti. Bugünkü yemekler biraz tuzlu olduğu için sürekli susuyordu.

O sırada gözleri çaprazındaki Ji Yuheng’e kaydı. O, eski ortaokul arkadaşlarıyla çevrilmiş bir halde keyifle sohbet ediyordu.

Bazı kızlar doğrudan masaya oturmuştu ve Ji Yuheng ile yakın mesafeden yüz yüze konuşuyorlardı. Bu durum, Tu Xiaoning’in görüş açısını tamamen kapatmıştı.

Yeni evli çift şarkıyı bitirdikten sonra sıradaki şarkı Eason Chan’ın 'Fuji Dağı'nın Altında' parçasıydı. Tu Xiaoning içinden, “Kim böyle cesurca bir Kantonca şarkı söylemeye kalkışıyor?” diye geçirdi. Tam o sırada sahneye Songjiang çıktı.

Alkışlar yükselmeye başladı, muhtemelen damadın üniversite arkadaşlarıydı.

İlk melodi çalmaya başlayınca Songjiang mikrofonu eline alıp boğazını temizledi.

“Yolu kesen yağmur kar gibi mi geliyor? Ağlayarak içiyorsun, üşüdün mü?” Daha ilk cümlede herkesi büyüledi.

Alkış sesleri yükseldi, Tu Xiaoning’in arkadaşı bile heyecanla zil sallamaya başladı.

Tu Xiaoning içinden “Şu zamanda yeteneğin yoksa dışarı çıkmak gerçekten zor!” diye düşündü. Aynı alanda çalışıyorlardı ama aralarındaki fark çok büyüktü.

Şarkı bittiğinde herkes coşmuştu. Damat tarafının üniversite arkadaşları hep bir ağızdan “Liu Songjiang! Liu Songjiang!” diye bağırıyordu.

Diğer arkadaş grubu bu duruma kayıtsız kalamadı ve kendi gruplarından da sahneye çıkmak isteyenler oldu.

“Komedi gibi! Bu olay damadın arkadaşları arasında resmen şarkı yarışmasına döndü.” dedi bir arkadaş Tu Xiaoning’in kulağına.

Liu Songjiang sahneden indikten sonra doğrudan kendi arkadaş grubuna dönmek yerine Tu Xiaoning’in yanına geldi. Bir şişe su alarak onun yanına oturdu.

“Sen neden şarkı söylemiyorsun? Şarkı söylemek bankacılar için temel bir yetenek olmalı.”

Bu sırada bir sonraki şarkı başlamıştı ve ortam iyice gürültülü olmuştu. Tu Xiaoning onun ne dediğini tam duyamadı, bu yüzden şaşkın bir şekilde “Ne?” dedi.

Liu Songjiang biraz daha yaklaşıp sesini yükseltti. “Diyorum ki, neden gidip şarkı söylemiyorsun!”

Tu Xiaoning nihayet duydu ve elini sallayarak, “Şarkı söylemeyi bilmiyorum.” dedi.

“Olmaz öyle şey!” dedi Liu Songjiang inanmayan bir ifadeyle.

“Gerçekten.” Tu Xiaoning bunu söylerken ikisinin birbirine biraz fazla yakın oturduğunu fark etti ve hemen yan tarafa kaydı. Fakat Liu Songjiang da onunla birlikte kayarak yakın durmayı sürdürdü.

Telefonunu çıkararak, “WeChat ekleyelim.” dedi.

Tu Xiaoning yine duyamadı. Song Jiangliu bu kez gülerek iyice yaklaştı ve kulağının dibinde, “WeChat ekleyelim, Müdür Tu.” dedi.

Onun sıcak nefesi ve hafif alkol kokusu Tu Xiaoning’in kulaklarını kızartmıştı. Geri çekilmek istese de Liu Songjiang elinde telefonla onun hareketini bekliyordu.

KTV odasının loş ışıkları sayesinde kimse Tu Xiaoning’in kızardığını fark etmedi. O sırada WeChat eklemek konusunda tereddüt ediyordu.

“Meslektaşlar arasında ileride iş iletişimi için iyi olur.” diyerek Liu Songjiang ona karşı koyulması zor bir gerekçe sundu. Tu Xiaoning istemeyerek de olsa telefonunu çıkarıp QR kodunu açtı.

“Yüksek C Vitaminli Limon.” dedi Liu Songjiang adını okurken ve yine gülümsedi. “Az önce düğünde de dikkatimi çekmişti, ilginç bir kullanıcı adı. Adındaki ‘Ning’ limon anlamına gelen o karakter mi?”

Tu Xiaoning başıyla onayladı. Ancak Liu Songjiang’un iyice yaklaştığını fark edince hemen telefonunu cebine koyup, “Ben bir tuvalete gideyim.” dedi.

Liu Songjiang dudaklarının kenarını kıvırarak ona geçmesi için yol verdi. Ancak önlerinde içecek masası vardı ve zaten dar olan yolda bacaklarını uzattığı için geçmek iyice zor olmuştu. Tu Xiaoning neredeyse onun üzerine düşecekti ama buna rağmen Liu Songjiang bacaklarını çekmek gibi bir zahmete girmedi. Bunun kasıtlı mı yoksa düşüncesizce mi olduğuna karar veremeyen Tu Xiaoning sessizce dişini sıkarak sıkışarak dışarı çıktı.

Odayı terk eder etmez derin bir nefes aldı. İçerisi çok boğucuydu ve hiç ona göre değildi.

Tuvalete gidip yüzünü yıkadıktan sonra arkadaşına mesaj attı: “Artık gidelim mi?”

Ne yazık ki mesajına bir türlü cevap alamadı. Mecburen geri dönmek zorunda kaldı.

Tuvaletten çıktığında sigara kokusu burnuna çalındı. Koridordaki pencerenin kenarında birinin durduğunu gördü. Ayak seslerini duyan kişi başını çevirince onunla göz göze geldi.

Tu Xiaoning bu şekilde Ji Yuheng ile karşılaştı. Bu sefer elleri ceplerindeydi ve ağzında parlayan sigarasıyla, önceki temiz ve mesafeli görüntüsünden tamamen farklı bir hava yaratıyordu.

Tu Xiaoning yine Ji Yuheng'in yanından geçmek zorundaydı. Yanından geçerken başını eğip zoraki bir şekilde selam verdi.

"Okul arkadaşım Ji."

Ji Yuheng sigarasını indirip kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Biz tanımıyor ve ilgilenmiyorduk, değil mi?"

Tu Xiaoning hafifçe öksürdü. Duman mı yoksa Ji Yuheng’in sözleri mi boğazını yakmıştı, belli değildi.

"Oyun gereği öyle yaptım. Sen de sunucunun sahnede dalga geçmesini istemezdin, değil mi?" dedi açık açık konuşarak. Ardından kısa bir duraksamayla ekledi, "Hem ayrıca..."

Ji Yuheng sigarasını pencere pervazına yaslayarak dumanın dışarı süzülmesini izledi. Yüzünde sakin bir ifadeyle sessizce devam etmesini bekledi.

"Bir kızın herkesin önünde alay konusu olması hiç iyi bir şey değil." diye tamamladı Tu Xiaoning.

Ji Yuheng hafif bir "Oh" sesi çıkardı ve başını salladı. Ardından sigarasından külünü silkerek, "Doğru." dedi.

Tu Xiaoning birkaç adım daha atarak geçmeye hazırlanırken Ji Yuheng'in sesini tekrar duydu.

"Şemsiyen geçen sefer arabamda kalmış."

Tu Xiaoning adımlarını durdurdu ve o eski "antika" şemsiyesini uzun süredir görmediğini hatırladı.

"Ne zaman çıkıyorsun? Beraber gidip alalım mı?" Başını kaldırıp ona baktı ve gurur duyduğu boyunun bu adamın yanında pek de bir anlamı olmadığını fark etti.

Tam o sırada bir öksürük sesi duyuldu.

Tu Xiaoning dönüp baktığında damatla iki arkadaşının koridora gelmiş olduğunu gördü. Bunlardan biri Songjiang'tı.

"Siz ikiniz?" Damat onlara biraz imalı bir bakış atarak sordu. "Ne yapıyorsunuz burada?"

Tu Xiaoning, koridorun zaten dar olması nedeniyle ikisinin konuşurken fazla yakın durduğunu fark etti. Uzak mesafeden bakıldığında yanlış anlaşılmaya müsait bir görüntü oluşuyordu.

Tam açıklama yapacakken Ji Yuheng ondan önce davrandı. Bir nefes duman üfleyip kayıtsız bir şekilde, "Issız bir yerde yalnız bir erkekle kadın, sence ne yapıyor olabilir?" dedi.



Yorumlar