Hidden Marriage in the Office - 105. Bölüm (Türkçe Novel)

Tu Xiaoning, onun kendisi hakkında böyle bir yorum yapmasına ilk kez şahit oluyordu. Kulaklarına inanamıyordu.

Ona hafifçe iterek, "Benimle dalga geçme." dedi.

"Her kelimem doğru."

"Ben sadece Zhao Fangang'dan fırsatçılığı öğrendim o kadar."

Ji Yuheng hâlâ ona bakıyordu. "Gittikçe gerçek bir müşteri temsilcisi gibi oluyorsun."

"Bunu bile fark ettin mi? Ben sadece güvenlikle birkaç kelime konuştum, müşteriyle değil." Her ne kadar böyle söylese de, övgüsünden hoşlanmıştı.

O sırada hafif bir rüzgar esti. Üzerinde yalnızca ince bir gömlek vardı, bedeni oldukça narin görünüyordu.

"Montun nerede?" diye sordu Ji Yuheng.

"Arabada." Bunu söyleyince aklına bir şey geldi, ama arabayı bir an önce çekmesi gerekiyordu. Araba kapısını açtı. "Hadi eve gidelim, balığı aldım."

"Hımm, sen önden git, benim arabam arkada."

"Tamam."

Tu Xiaoning eve döner dönmez yemeği hazırlamaya başladı. Kısa bir süre sonra Ji Yuheng de geldi.

Mutfağa girip arkadan ona sarıldı.

Tu Xiaoning elinde bıçakla balığın pullarını kazıyordu. Ji Yuheng, onun uzun saçlarını geriye çekerek boynuna hafifçe bir öpücük kondurdu. Nefesi tenine değince ürperdi.

"Yemek yapıyorum." dedi Xiaoning, elleri balık koktuğu için onu itmeye çalıştı ama pek başarılı olamadı.

Ji Yuheng’in elleri usulca hareket etti. Bir eli yakasından içeri süzülürken diğeri eteğinin altına ilerledi. Xiaoning bir an hareketsiz kaldı ve derin bir nefes aldı.

Bir süre sonra ayakta durmakta zorlanmaya başladı. "Yu-Yuheng..." diye fısıldadı.

Ji Yuheng cevap vermedi. Xiaoning, boğuk bir sesle inledi ama hemen dudaklarını ısırdı.

"Sesini bastırma." dedi Ji Yuheng, dudaklarını kulağının kenarına götürerek.

"Hayır..."

"Hayır, ne?"

"Hayır... Ah..."

"Ne?"

Xiaoning, tüm savunmasını kaybetmiş, ne yapacağını bilemez bir haldeydi...


***


Balık çorbası içilemedi.

Onun yerine Xiaoning bizzat 'tüketildi'.

Ji Yuheng, onu kucağına alıp banyoya götürürken Xiaoning hala ona hafifçe vuruyordu.

"Yarın anneme balık çorbası yapacağımı söylemiştim."

"Birazdan ben yaparım."

"Şu an her yanım balık kokuyor, çok kötü!"

"Ben seni yıkarım."

"Sen gerçekten dayanılmazsın!"

"O kadar dayanılmazsam neden hala bana yapışıyorsun?"

"Peki, sen benim sana yapışmamı seviyor musun?"

"...Ben asıl şuraya yapışmanı daha çok seviyorum."

Xiaoning başını ona doğru eğerek köprücük kemiğini hafifçe ısırdı.

Ji Yuheng, zerre kadar acı hissetmiş gibi görünmüyordu. Onu belinden kavrayıp kollarına aldı. Bakışları yoğunlaşırken, "Isırmayı seviyor musun?" diye sordu.

Xiaoning'in yüzü boynuna kadar kızardı. Duştan akan su ikisinin de saçlarını ıslatırken, etraflarındaki buğulu havada Ji Yuheng vücudunu ona biraz daha yaklaştırdı ve kulağına fısıldadı.

"Öyleyse biraz daha sert ısır."


***


O gece yemeklerini ancak saat ondan sonra yiyebildiler.

Yorgun düşen Xiaoning, açlıktan neredeyse bir boğayı yiyebilecek hâle gelmişti. Ji Yuheng'in yaptığı balık çorbasından iki koca kâse içti.

"Ji Yuheng, bu çorbayı nasıl bu kadar güzel yaptın? Bembeyaz olmuş, sanki içine süt koymuşsun gibi!" dedi Xiaoning, dudaklarını yalayarak.

"Balığı önce kızartmak gerekiyor. Kızartırken sararınca, içindeki proteinler beyaz renge dönüşüp suya karışıyor." diye yanıtladı Ji Yuheng. Aynı zamanda, balığın kılçıklarını ayıklayarak Xiaoning’e en lezzetli kısımlarını uzattı.

Xiaoning, birden balık kılçığının boğazına takıldığı zamanı hatırladı ve utanarak sordu.

"Hani boğazıma balık kılçığı takılmıştı ya, o zaman çok üzülmüş müydün?"

Ji Yuheng bir şey söylemedi. Xiaoning onun kolunu çekiştirdi. "Üzülmüş müydün, hı?"

Ji Yuheng’in hastanede ona gösterdiği nazik ilgiyi hatırlayınca içi ısındı.

"Seni öpmek isteyecek kadar çok üzülmüştüm." diye mırıldandı Ji Yuheng.

Ya susuyordu ya da Tu Xiaoning'in kızarmasına neden oluyordu. "Madem öyleydi, neden beni öpmek için bu kadar bekledin?"

"Seni korkutmaktan çekindim."

"İlk başta benimle yatmamış olman da bu yüzden miydi?" Xiaoning artık çekinmeden ona her şeyi sorabiliyordu.

Ji Yuheng, çubuklarını bırakıp ciddi bir ifadeyle "Önce senin istekli olmanı beklemek istedim" dedi. "ama sonra daha fazla bekleyemedim."

Xiaoning hem mutlu oldu hem de içi burkuldu. Ona sarıldı. "Ben hiç karşı koymadım ki. Kendini bu kadar tutarken hiç zorlanmadın mı?"

Ji Yuheng onu belinden kavradı. "Biraz daha bekleseydim, gerçekten zorlanacaktım."

Xiaoning onu hafifçe salladı. "Peki ya ben evlenmek istemeseydim?"

"Böyle bir ihtimal yoktu."

"Sen bana hep kararsız olduğunu söylememiş miydin?"

Ji Yuheng, onu kucağına oturtup yüzüne derin bir bakış attı. "Ama ilk kez evine gelip odana girdiğimde, biliyordum. Günün birinde, burada... yatağında, masanda, her köşede..."

Sözlerini kulağına fısıldadı.

"...Ağlayana kadar sana sahip olacaktım."

Xiaoning'in tüm vücudu yanmaya başladı. Ona vurmaya başladı. "Ji Yuheng! Sen... Sen gerçekten..."

Ji Yuheng hafifçe gülümsedi. "Yalan mı?"

Xiaoning, geçmişi hatırladıkça utandı. O geceyi düşündü... Meğer bu onun çoktan planladığı bir şeymiş!

Tu Xiaoning yüzünü elleriyle kapattı, bu gece boyunca yüzündeki kızarıklığın geçmeyeceğini hissediyordu. Ji Yuheng ise onun utangaç halini izlerken gözleri gülümsemeyle parladı.

"Başka soruların var mı?"

O ise ellerinin tersiyle yüzünü serinletmeye çalışarak konuyu daha fazla uzatmak istemedi. "Sen nasıl gidip de Zhao Fangang’a nişanlandığını söyledin? Şimdi bütün sektör biliyor. Adın şirketin iç ağında hâlâ en çok arananlar arasında."

Ji Yuheng elini tuttu ve indirdi. "Milletin arkamızdan konuşup durmasına izin vermek yerine, açık açık kabul etmek daha iyi. Hakkımda aslı astarı olmayan dedikodular zaten eksik olmuyor. Bu vesileyle hepsine son vermiş olurum."

Tu Xiaoning hâlâ biraz endişeliydi. "Ama ya insanlar daha derin araştırmaya kalkarsa? Ayrıca aniden nişanlanmanı üst düzey yöneticiler sorarsa nasıl açıklayacaksın?"

"Bir kurumda çalışan insan sayısı arttıkça, dedikoduların da artması kaçınılmaz. Ama banka dedikodularla değil, iş performansıyla ayakta durur. Herkesin yapacak işi gücü var, kimse 24 saat beni takip edemez. Olay yeni olduğu için doğal olarak konuşulacak, ama ilgi azaldığında mesele de kapanır. Sadece bundan sonra daha dikkatli olmamız gerekiyor." Ji Yuheng, konuşurken nazikçe Tu Xiaoning’in dudak kenarını sildi. "Madem bu haberi yaydım, elbette sonrasını da düşündüm. Üst yönetimle ilgili bir sorun çıkmaz."

"Bu tamamen benim hatam. Bugün kendimi tutamayıp sana sarılmam yüzünden yine herkesin diline düştün." Tu Xiaoning kendini suçluyor, onun yanında adeta bir saatli bomba gibi hissediyordu.

"Duvarın kulağı, camın gözü vardır. Bundan sonra daha dikkatli olmalıyız." Ji Yuheng, onun elini tutarak devam etti. "Sadece benimle olduğun için bu kadar zorluk yaşamak zorunda kalıyorsun."

"Buna zorluk demem. Biraz daha güçlendiğimde ben de istediğim gibi iş değiştirebilir, müşterilerimi alıp götürebilirim. O zaman DR’den ayrılır ve seninle herkesin önünde, özgürce yan yana durabilirim." Tu Xiaoning, onun parmak uçlarını nazikçe tuttu.

Ji Yuheng ona baktı. "Bu yüzden mi kendini paralarcasına müşteri kovalıyorsun?"

Tu Xiaoning sessizce onayladı.

Ji Yuheng onu omzuna yasladı. "Başta park projesine dâhil olduğumda, seni Zhao Fangang ile birlikte çalıştırmayı düşünmedim değil. Ama o zamanlar sen ticari bankacılığa yeni geçmiş, sıfırdan başlayan biriydin. Bir bitkiyi zorla büyütmeye çalışmak ters teper. Ancak temelden öğrenir, gözlemler, düşünür ve pazarlamanın inceliklerini kendi başına kavrarsan bir gün gerçekten bağımsız olabilirsin. Şimdi sahip olduğun müşterilerin çoğunu kendi emeğinle kazandın. Acemilikten adım adım gelişimini izledim. Benim sana sağladığım tek destek, departmana paylaştırılan mevduatlar oldu. Bunun dışında sana hiçbir yardımım dokunmadı. Bir koca olarak, aslında pek de iyi bir iş çıkarmadım."

Tu Xiaoning başını sallayarak ona katılmadığını gösterdi. "Ben sıradan bir işçi ailesinden geliyorum. Ailem bana verebilecekleri her şeyi verdi. Ama güçlü bir arka planım, geniş bağlantılarım yok. Ne istiyorsam dişimi sıkıp kendim elde etmek zorundayım. Önceden ailem beni fazla koruduğu için dünyayı pek tanımıyordum. Pazarlamaya başlayınca fark ettim ki aslında ne kadar toy, insan ilişkilerinde ne kadar deneyimsizmişim. Bir müşterinin en başta tanımadığı birine güven duyması için ne kadar çaba gerektiğini, bu sürecin ne kadar zor ve zahmetli olduğunu anladım. Ama zaman ve emekle kurulan bu iş ilişkileri, birinin sana sunduğu ya da elini uzatıp talep ettiğin şeylerden çok farklı. Sadece kendi çabanla kazandığın şeyler, sana gerçek bir özgüven verir. Bence başarılı bir müşteri temsilcisi, yalnızca çalıştığı bankanın veya ürünlerinin tanınmasını sağlamaz. Nereye giderse gitsin, hatta sektörden ayrılsa bile, müşteriler onu hep hatırlar. Yıllar sonra biri DR’den bahsettiğinde, 'Ah, o benim müşteri temsilcimdi. O çok iyiydi, gerçekten başarılıydı.' diyebilmeliler."

Tu Xiaoning, gözleri parlayarak ona baktı. "Eskiden hep bana iş ve özel hayatı birbirine karıştırmamam gerektiğini söylüyordun. O zaman seni anlamıyor, hatta çifte standart uyguladığını düşünüyordum. Ama seninle daha fazla vakit geçirip birlikte çalıştıkça asıl amacını kavradım. Sen, iş hayatında sana aşırı bağımlı olmamı istemiyordun. Çünkü bu benim bağımsız şekilde gelişmemi engelleyecekti. Daha önce 'İş dünyasında kimse sana sebepsiz iyilik yapmaz. Başkasına bel bağlamaktansa, kendine güvenmek en doğrusudur.' demiştin. O zamanlar bunu soğuk bir tavır olarak görmüştüm. Ama şimdi, kendi çabamla müşteri kazanınca bu sözün ne kadar doğru olduğunu daha iyi anlıyorum."

Ellerini kaldırıp Ji Yuheng’in yüzünü tuttu ve gözlerine sevgiyle baktı. "Bankacılık Denetleme Kurulu beni incelemeye aldığında da aynı şeyi söylemiştin: 'Eğer bu yolda yürümeye kararlıysan, ona uygun biri olduğunu kanıtlamalısın.' Aslında en başından beri bana yol gösteriyordun ama ben senin ne kadar düşündüğünü ancak şimdi anlıyorum. Biz sadece karı-koca değiliz, aynı zamanda iş yerinde ast-üst ilişkisindeyiz. Senin benim yüzümden zor durumda kalmanı istemiyorum. İşte bu yüzden, kadro konusunu sen açmadığın sürece ben de açmayacağım. Çünkü bu, benim kendi seçtiğim yol. Kendi başarımı kendim kanıtlamak istiyorum."

Ji Yuheng başparmağıyla yanağını okşadı. "Ning Ning, gerçekten çok geliştin. Artık kendine çok daha fazla güveniyorsun."

Tu Xiaoning başını eğip dudaklarını hafifçe onun dudaklarına dokundurdu. "Tüm bunları senin sayende başardım. Senin varlığın beni daha iyi biri yaptı. Teşekkür ederim, kocacığım."

Beni desteklediğin, koruduğun ve sevdiğin için teşekkür ederim.

Ji Yuheng de onu tutkuyla öptü. Gözlerindeki şefkat son derece belirgindi. "Ama şunu unutma. Eğer bu yolda yorulursan, korkarsan ya da bir engelle karşılaşırsan, durup dinlenebilirsin. Çünkü ben sadece yöneticin değil, aynı zamanda kocanım. Bana her zaman güvenebilirsin. Yorulursan seni sırtımda taşırım, korkarsan seni yönlendiririm, önüne çıkan engelleri bizzat ben kaldırırım."

Tu Xiaoning’in göğsü sıcacık oldu. "Kocacığım..."

Ji Yuheng ellerini beline koyarak hafifçe onu kendine çekti. "Kadro konusuna gelince, dosyanı çoktan İnsan Kaynakları'na imzalayıp gönderdim. Bu yıl genel merkezden şubeye iki kişi seçilecek ve sen onlardan biri olacaksın."

Tu Xiaoning bir an donup kaldı. Onun böyle bir şeyi ona söylemesini beklemiyordu.

"Ben mi?"

"Bankada dört yılı doldurdun ve şu sıralar yeni şube açıldığı için personel ihtiyacı var. Son altı aydaki performansın da gayet iyi. Koşullar uygunken bu fırsatı kaçıramazdım." Ji Yuheng, onun alnına düşen saçlarını düzeltti. Bunun senin için önemli bir mesele olduğunu biliyorum."

Zhao Fangang ona bundan bahsetmişti ama bunu bizzat Ji Yuheng’den duymak çok farklı hissettirdi. İçinde birçok duygu birbirine karışıyordu. Hem heyecanlandı hem de bunun ona zarar verebileceğinden endişelendi.

"Ama..."

"Sen kendi emeğinle bu terfiye aday oldun. Ben sadece bir tavsiye mektubu verdim. Tıpkı Rao Jing’in kıdemli müşteri temsilciliğine, Zhao Fangang’ın kilit personel kadrosuna, Xu Fengsheng’in orta seviye müşteri temsilciliğine terfi etmesi gibi. Eğer onlar kendi çabalarıyla başarılı olmasaydı, benim önerim tek başına yeterli olmazdı. Hepiniz benim ekibimsiniz. Benim görevim de sizi birlikte yukarı taşımak. Bunu anlıyor musun?"

Tu Xiaoning başını salladı. Duyguları bir türlü durulmuyordu.

"Aslında bu haberi senin doğum gününe saklamıştım, bir sürpriz olsun istemiştim. Ama bankadaki terfi süreci uzun ve karmaşık. O yüzden yetiştiremedim."

Onun sözleriyle Tu Xiaoning aniden hatırladı—bugün onun doğum günüydü. 19 Nisan.

Zamanın nasıl da hızla geçtiğini düşündü. Artık 28 yaşındaydı.

İçinde tarifsiz bir duygu dalgası yükseldi. Ama buna rağmen hafifçe gülümsedi. "Ne doğum günü, ne sürprizi? Ben bile unutmuştum. Üstelik o kadar da önemli bir gün değil."

Ji Yuheng onu sıkıca sararak ayağa kaldırdı. "Geçmiş doğum günlerinde yanında olamadım. Ama bundan sonra, ne kadar yoğun olursam olayım, her doğum gününü seninle kutlayacağım."

Sonra onu kapıya kadar taşıdı ve yavaşça yere bıraktı. Bir hediye poşetinden özenle paketlenmiş bir kutu çıkardı. "Romantizm konusunda pek iyi değilim. İnternetteki videolarda olduğu gibi arabanın bagajına balonlar ve çiçekler koymayı düşündüm ama sen bana gereksiz masraf yaptığımı söyleyip kızardın."

Onun bu sözleri söyleme şekli, sanki hiç aşk tecrübesi olmayan toy bir delikanlı gibiydi. Bu, Tu Xiaoning’i hem güldürdü hem de içini sızlattı.

“Neyse ki böyle yapmamışsın, yoksa seni gerçekten fena azarlardım.” diye bilerek takıldı.

Ji Yuheng, elindeki hediye kutusunu ona doğru uzattı. “Açıp bak.”

Tu Xiaoning kutuyu aldı. Oldukça ağırdı. Onu salonun ortasına götürdü, oturdu ve yavaşça açmaya başladı. Kutunun içinde başka bir beyaz kutu daha vardı. Onu da açtığında bir an duraksadı.

O tanıdık yeşil kutu tamamen gözlerinin önüne serilmişti. Üzerinde küçük bir taç logosu bulunuyordu.

Şaşkınlıkla, “Rolex mi?” diye sordu.

Ji Yuheng hafifçe çenesini kaldırdı. “Açıp bak.”

Tu Xiaoning biraz tereddüt etti ama sonunda kutuyu açtı.

İçinde bir kadın modeli Oyster Perpetual saat vardı. Kadranı koyu mavi renkteydi. Onunkinden tek farkı, kadran boyutu ve saat üzerindeki işaretlerin biraz farklı olmasıydı. Genel olarak neredeyse aynıydılar, tıpkı bir çift saati gibi.

“Sen... Sen...”

Ne diyeceğini toparlamaya çalışırken, Ji Yuheng onu kollarının arasına çekti ve sıkıca sarıldı.

“Doğum günün kutlu olsun, karıcığım.”

Tu Xiaoning, içinde fırtınalar kopmasına rağmen boğazı düğümlenerek konuştu. “Ji Yuheng, bundan sonra sana her ay sadece 2000 yuan cep harçlığı vereceğim. Bakalım, bir daha benden habersiz böyle para harcayabilecek misin?”

Yorumlar