This Marriage Is Bound To Sink Anyway 4. Bölüm (Türkçe Novel)
On yaşındaki veliaht prens Oscar, kibirli bir şekilde bacak bacak üstüne attı ve Carsel'e onaylamayan bir şekilde baktı. Dört yaş küçük kuzeninden daha uzun olan bacaklarını sergilediği belliydi. Onun sadece bir çocuk olduğunu düşünüyordu.
"Neden sen?"
“...”
Carsel her zamanki gibi sinirli olan kuzenine baktı ama ne diyeceğini merak ederek sustu. Annesi ve babası tarafından uyarılmıştı. 'Oscar henüz küçük yaşta olsa da, ömrün boyunca efendin olarak hizmet etmen gereken biri'.
Ömür ölüme kadardır ve Carsel ömür sözcüğünden bıkmıştı.
Ines Ballestena ile ölene kadar karı koca olarak yaşamak zorunda olmak kötüydü ama o çocuksu kuzenini ölene kadar görmek... Babasının imparatora hizmet etmesi gerektiğini gibi olduğunu düşünmek...
“Carsel Escalante de Esposa.”
"Evet."
“Beni duydun mu?”
Ciddiyetle aynı soruyu sorması komikti. Bu kadar genç yaşta, kaç yıl büyük olursa olsun yetişkin gibi görüneceğiniz söylenir ama Oscar, akranlarına göre uzun olan boyunun aksine, konuşmasıyla tüm meziyetlerini gölgeliyordu.
En azından kuzeni Carsel'e göre öyleydi.
"Ben de bilmiyorum."
"Bilmiyor musun? Bu yeterli mi?
Prens dışarıdan çok sakin ve akıllıymış gibi davranıyordu ama Carsel artık yavaş yavaş ikna olmaya başlıyordu. Konuşma alışkanlığı nedeniyle gelecekte tebaasının tüm sadakatini kaybedeceği kesindi.
“Bilmiyorum demeyi bırak. Sırf yüzün güzel diye bu dünyada rahat yaşayacağını mı düşünüyorsun? Hepsi bu mu?"
"Bilmiyorum, bilmiyorum."
"Senin sorunun bu."
Oscar gergin bir şekilde kızıl saçlarını arkaya tararken, karşısında kitap tutarak oturan Carsel sonunda kitabı küçük eliyle kapattı.
"Bilmiyorsan öğrenmeye çalış. Büyüyüp senin imparatorun olduğumda da sorularıma 'bilmiyorum' diye mi cevap vereceksin?"
"Hayır."
Kuzeninin yanında olmaktan nefret ediyordu. Büyüdüğünde bile bu zahmetli işi yapmak zorundaydı. Bu noktada Carsel, Oscar'ın annesi ve babasının büyük kız kardeşi İmparatoriçe Cayetana'nın sözlerini hatırladı.
Yetişkin olduğunda yapmak istediği her şeyi yapabileceğini, ama bunu yapmak için çocukken nefret ettiği şeyleri - sinir bozucu kuzeniyle ders çalışmak gibi - yapması gerektiğini söylemişti. Ve böylece gelecekteki özgürlüğünü satın alabilecekti.
Ama gerçek çok farklıydı.
Büyüdüğünde, o soğuk Ines Ballestena ile evlenmek ve statüsü şimdikinden daha iyi olacak olan kuzenine yardım etmek zorundaydı. Aile görevlerini küçük kardeşi Miguel'e devretmek isteği bile, Ines'le nişanlandığı ve geçici bir yetişkin muamelesi gördüğü andan itibaren yalnızca Carsel'in görevi haline gelmişti. Çünkü Ballestena ailesinin tek kızı, düklüğü bile alamayacak bir adamla evlenemezdi.
Bu sayede Carsel artık hem ismen hem de gerçekte Escalante Dükü'nün halefiydi.
Escalante dük ailesindeki her şey veliaht prensin etrafında dönüyordu ve bu 'her şey' arasında en büyük oğulları ve halefleri Carsel de bir istisna değildi.
İstenmeyen nişanlıya sahip olması yeterli değildi. Oscar'la eskisinden daha fazla zaman geçirmek zorundaydı.
“Kesin sevgili Leydi Ballestena'ya... bir şey yaptın."
Bu çok saçma bir komploydu.
Carsel, prensin bağlam dışı argümanlarına rağmen soğukkanlılığını kaybetmedi ve annesinden onlarca kez öğrendiği gibi kibarca cevap verdi.
"Ben altı yaşındayım ekselansları."
Altı yaşındaki masum bir çocuk ne yapabilirdi ki? Bu çocuğun altı yaşında olduğuna inanamıyordu... Her ne kadar kaba nişanlısı ve babası onu aşağılasa da, her zaman yaşına göre daha akıllıydı.
Oscar'ın gözleri sanki aklından geçen gururlu ifadeyi okumuş gibi kısıldı.
"Aynen öyle. Nasıl olur da altı yaşındaki biri bu kadar kurnaz olur?"
"Yakında yedi yaşında olacağım."
“Yani yedi yaşındaki bir velet buna nasıl cesaret etti...”
'Siz de on yaşındasınız...'
"Onun benim olduğunu bilmiyor muydun?"
“Majesteleri, Ines hiçbir zaman sizin olmadı...”
"Efendinin lafının üstüne söz söylemeye cüret mi ediyorsun?"
Cassel'in Ines'le nişanlanmasından bu yana üç ay geçmişti ama Oscar o günü sanki dünmüşçesine düşünüyor gibiydi.
"Amcamın hatırına seni cezalandırmayacağım. Söyle bana. Ona birdenbire ne yaptın?”
“...”
"O lanet olası ifade de ne öyle?"
Carsel'in meleksi yüzü yorgunlukla doluydu. Bir çocuğa pek yakışmayan bir ifadeydi ama Carsel'e yakışmayan yüz diye bir şey yoktu.
"Hiç bir şey..."
"Onunla flört ettin, değil mi? Şu lanet yüzünü kullandın."
“...”
"Başka açıklaması olamaz."
Oscar sanki tükürürmüş gibi mırıldandı. Onun da imparatorunkine benzeyen yapılı bir yüzü vardı uzun boyuyla gururlu bir izlenim bırakıyordu, ama Carsel'in insanlık dışı yüzüyle boy ölçüşemeyeceğini çok iyi biliyordu.
"Bu, İmparatoriçe Majesteleri yüzünden.... Hayır... sayesinde."
“Bu evlilik imparatorluk ailesi içindi. Escalante malikanesi için değil."
Ballestena ailesiyle mükemmel bir ittifak kurmak veliaht prensin annesi Cayetana'nın isteğiydi ve bu amaçla Carsel'i Ines'in oyun arkadaşı olarak ayarlamıştı.
Ines, "Veliaht prensi ölsem de istemiyorum." diyerek nişanı reddettikten sonra, hiçbir şeyden habersiz oturan Carsel'i işaret ederek "O çocukla evlenmeyi istiyorum." demişti. Sanki hayatı boyunca bu anı beklemiş gibi yeğenini kızın önüne getiren de veliaht prensin annesi Cayetana'ydı. Henüz altı yaşında çocuklara 'Mutlu bir evliliğin olması için önce kadının mutlu olması gerekir.' safsatasını yapmıştı.
Eğer Carsel biraz daha büyümüş olsaydı bu istekliliği fark ederdi. Oğlunu şiddetle reddetmeye cüret edip, "Ölürüm daha iyi." diyen kızın saygısızlığını görmezden gelerek ona "İstediğini kayıtsız şartsız seç." demişti.
Ballestena Dükü'yle birliklerini sürdürmeye ihtiyaç duyduğu kesindi ama bu iç karartıcı çocuğu istemiyordu. Ines'e ihtiyacı vardı ama kendi oğlunu verecek kadar değildi.
Carsel uygun bir kancaydı. Kız yakın ama hayatlarına müdahale edemeyecek bir mesafede olacaktı ve böylece Ballestena ile olan ittifakları da sağlamlaşacaktı.
Ancak Carsel nedenini bilmiyordu ve bu yüzden kendine haksızlık yapıldığını hissediyordu. Eğer nedenini bilseydi daha fazla hayal kırıklığına uğrardı.
"Majesteleri, seçimi yapan kişi Ines."
“Senin lanet yüzün yüzünden imparatorluğun en üst seviyesinde durma şansını kaybetti. Bir anlık yanlış karar ile... onun hayatını ne kadar mahvettiğin hakkında bir fikrin var mı?”
Onu ikna etmek imkansızdı. Onun hayatını mahvettiğini mi söyledi? Tam tersi olup olmadığından emin değildi... Carsel kararlılıkla başını salladı. Oscar içini çekerek alnını ovuşturdu.
“Beni reddedip seni seçtiği için tam bir aptal. Kuş beyinli kız...”
“...Ines'i sevdiğinizi sanıyordum?"
"Sevmek mi? Ben mi??"
"Evet."
"O karga kılıklıyı mı?”
“...Az önce onu istiyordunuz."
Carsel'in sözleri üzerine Oscar sanki komik bir şey duymuş gibi aniden kahkahalara boğuldu.
Sonra sanki çok küçük ve masum bir çocuğa bakıyormuş gibi Carsel'e baktı.
"Carsel, istemek ve sevmek apayrı şeyler."
Başını salladı ve çenesini kibirli bir şekilde yukarı kaldırdı. Kendisinin çok olgun olduğuna inanıyordu.
“Ines Ballestena ile evlenmek istedim. Bu onu sevdiğim anlamına gelmez."
Aklında ‘Her iki durumda da Ines senden hoşlanmadığını söylüyor, bu yüzden ne düşündüğün önemli değil' demek yerine Carsel sanki sadece küçük bir merakı varmış gibi başını kaldırdı.
Oscar güldü.
"Evlenebileceğim tüm kadınlar arasında ondan daha iyi bir soya sahip kimse yok."
Carsel, Grandes de Ortega'nın prestijli soyluları arasında yalnızca beş dükün en yüksek sınıfa ait olduğunun ve Ines'in bu beş aile içinden kendi yaşlarındaki tek kız olduğunun çok iyi farkındaydı.
İster erkek ister kız olsun, karar verme hakkı az sayıda olanlara doğru eğilim gösteriyordu. Ballestena ailesi imparatorluk ailesinin zorla bastırabileceği bir durumda değildi ve bu sayede genç prens hayatındaki ilk aksiliği yaşadı. Tıpkı Carsel'in bir anda tasmaya bağlanması gibi.
"Elbette kız kardeşimle evlenebilirsin."
“...Hayır istemiyorum."
"Kız kardeşimden Ballestena'nın kargasından daha çok mu nefret ediyorsun?"
Kesinlikle. Kuzenle evlenmek iğrenç bir şey değil miydi? Carsel başını salladı ve Oscar sırıttı, sonra elini çenesine koydu.
"Beklenmedik bir şekilde kargalar bundan hoşlanıyor gibi görünüyor."
"Sonuçta, hayatının geri kalanında onunla yaşamak zorundasın."
Artık nişanlanalı üç ay olmuştu ve Carsel her gün onun aklını kaybediyordu. Oscar sırıttı.
“Bu, daha fazlasını istememe neden oldu.”
"Hayatının geri kalanında suratsız biriyle yaşamak çok zor..." Prens ayağa kalktı ve yaşlı bir kadın gibi kendi kendine mırıldandı.
"Tamam. Hadi gidip karganı görelim."
“...?”
“Reşit olmanıza hala çok zaman var.”
Sanki kendisi reşit olmuş gibi küstahça konuştu.
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
çeviri için teşekkürler :)
YanıtlaSil