MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 200. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


Adam omuz silkti ve "Papa olarak sahip olduğun birkaç ayrıcalıktan biri bu." dedi.

Riftan kaşlarını çattı. Kibirli gibi davransa da, papanın sesinde hafif bir bezmişlik vardı. Tahta çıktıktan hemen sonra sayısız tartışma ve saldırıya uğradığı için miydi? Adam konumundan çoktan bıkmışa benziyordu.

Rıftan, ses tonundaki bıkkınlığı görmezden geldi ve soruyu kayıtsız bir tavırla sordu.

"Peki... kahraman ruhların uykusunu bölerken bana ne söylemek istiyorsunuz?"

"Oldukça çabuk sinirleniyor gibisin."

Papa hoşnutsuz bir bakış attı, sonra sanki elinde değilmiş gibi ağzını açtı.

"İyi. Doğrudan konuya geçelim. Lord Aren'in teklifini geri çevirdiğini duydum."

Adam sakin tavrını üzerinden atıp keskin gözlerle onu izledi.

“Mevcut düzeni uzun süre korumanın mümkün olacağına gerçekten inanıyor musun?”

Riftan, göğsünde birleştirdiği kollarını çözdü. Bunu söylemekteki amacı ne? Beni test mi ediyor? Yoksa benim aracılığımla güven mi kazanmak istiyor? Her iki durumda da, pek hoş bir duygu değildi. Dudaklarında alayla sordu.

"Bunu mümkün kılmak İmparator Hazretleri'nin görevi değil mi?"

Adamın dudakları sımsıkı kapalıydı. Saygısız tavrından rahatsız olmuş gibiydi. Bu hoşuna gitti. Gizlenmiş sinsi sorulardan bıkmıştı. Riftan soğuk bir tonda devam etti.

"Balto Konfederasyonu dişlerini gösterdiği sürece Heimdall, Yedi Krallık Barış Anlaşması'nın şimdilik sürdürüleceğini de umacaktır. Dristan da eski topraklarını iade etmeyi kabul etti, yani artık savaş açmak için bir sebep yok. Bununla birlikte, Yedi Krallık Barış Anlaşması felaket tehlikesinden kurtulmuştur.”

Sonra doğrudan Papa'nın turkuaz gözlerine bakarak her harfi büyük bir güçle ekledi.

"Gelecek sizin elinizde."

"Maalesef yeterli gücüm yok."

Adam alçak sesle itiraf etti.

“Şu anda, Katolik Kilisesi ve Yeni Kilise, her zamankinden daha yoğun bir çatışma yaşıyor. Bölünmüş bir mezhebi düzgün bir şekilde birleştiremeyen ben, Yedi Krallığın hükümdarlarını nasıl tek bir düzen altında tutabilirim?”

"Bana öyle geliyor ki, Katolik Kilisesi'nin rahiplerini etkili bir şekilde bastırdınız..."

Riftan kaşlarını çattı ve sözlerine itiraz etti. Şimdiye kadar gördüğü kadarıyla, bu adam oldukça becerikliydi. Elli yaşından küçükken on üç baş rahibi yenerek papa olmakla kalmadı, aynı zamanda yabancı hükümdarlara yenilmeden Yedi Krallık Konseyi'nin başkanlığını da yaptı.

Böyle bir adam, neden kendini tutup zayıf gibi gözükmeye çalışıyor? Papa'ya temkinli bir bakışla baktı ama adam alaycı bir gülümsemeyle devam etti.

"Onları bastırdığımı sanmıyorum. Sadece bir süreliğine ateşkese gidildi.” dedi.

Sonra sunağa döndü ve ağır, alçak bir sesle konuştu.

"Bildiğiniz gibi, Büyük Tapınak'ın içinde saklanan birkaç canavar vardı. Şaşırtıcı bir şekilde, Büyük Kuzey Tapınağı aracılığıyla resmi rahipler olarak kaydedildiler.”

Riftan'ın gözleri büyüdü.

"...Sonradan değiştirilmediğini mi söylüyorsunuz?"

"Kesinlikle. Görünüşlerini insana dönüştürdükten sonra, canavarlar Büyük Balto Tapınağı'na girdiler ve adım adım rahiplik mertebesine yükseldiler. Bu mümkündü çünkü kimse canavarların insan kılığına girmesini beklemiyordu.”

Papa derin bir iç çekti.

"Katolik Kilisesi'nin rahipleri canavarlar tarafından kandırıldılar ve hatta onları Büyük Osiria Tapınağı'na gönderdiler. Bu sayede canavarlar fark edilmeden burada hareket edebildiler.”

"...Secto'nun büyülü taşını çalanlar onlar olmalı."

Adam başını salladı.

"Katolik rahipler artık büyülü taşın kaybından beni sorumlu tutamazlar. Canavarları Büyük Haçlı Seferi'ne gönderenler onlardı... Bu konuda hiçbir şey diyemezler.”

"Bu, sizin için iyi bir şey değil mi?"

Riftan alaycı bir şekilde homurdandı. Papa ona kızgın gözlerle baktı.

"İyi olan nedir? İkiye bölünüp savaşsak da sonunda tek vücut oluyoruz. Katolik rahipler de benim kardeşlerimdir! Bu öğrenilirse, kilisenin prestiji yerle bir olur ve benim otoritem büyük ölçüde zayıflar. Kiliseye olan güven çökebilir.”

Papa'nın yüzü endişeyle karardı.

"Kilise yıllar boyunca çok fazla hata yaptı. Bu vahşi lordları daha ne kadar barış çemberinde tutabiliriz?”

Riftan'ın yüzü buruştu. Yedi krallığın düzenini korumak için her türlü soytarılığa katlanırken, merkezdeki adamın beyaz bayrağı çekmek üzere olduğu gerçeği karşısında şaşkına döndü. Keskin bir tonda konuştu.

"Bunu bana neden anlatıyorsunuz?"

Riftan soğukkanlılığını üzerinden atıp vahşi bir köpek gibi hırladı.

"Boşuna çabalamaktansa, savaşa hazırlanmamı söylemek mi istiyorsunuz?"

"Senden yardım istiyorum."

Adam başını kaldırdı ve ağırbaşlı bir sesle konuştu.

“Mevcut düzeni tek başıma sürdüremem. Yedi Krallık Barış Anlaşması'nı sürdürmek için, insanların kalplerini birleştirecek yeni bir sembolik figür bulunmalı.”

Soğuk bir sessizlik çöktü. Uzaktan adama bakan Riftan, gülünç der gibi başını salladı.

"Ben sadece güneyde küçük bir mülkü olan bir şövalyeyim. Benden ne bekliyorsunuz?

“Size Uigruların enkarnasyonu deniliyor.”

"Rosem Uigru unvanını alan tek şövalye ben değilim."

"Ama şu anda en büyük ismi yapan sensin, Riftan Calypse." dedi papa sakince.

“Gehalt Bleston, geçmişte barış anlaşmalarının sembolü olarak hizmet etti. Ancak birkaç yıl önce emekli oldu ve istifa etti. Sejour Aren, Livadon kraliyet ailesine çok yakın ve Kuahel, tamamen kilisenin çıkarları tarafından yönlendiriliyor. Ama sen kralın isteğine göre hareket eden biri değilsin.”

Riftan kaşlarını çattı. Kral Ruben'in emirlerine hiç karşı çıkmamıştı. Verilen tüm görevleri eksiksiz bir şekilde yerine getirmesine rağmen, nasıl böyle bir değerlendirme aldığı hakkında hiçbir fikri yoktu.

Papa sakince devam etti.

“Her şeyden öte, mevcut düzeni korumak isteyen tek kişi sensin. Barış anlaşmasının yeni sembolü olarak senden daha uygun kimse yok.”

Riftan alayla yutkundu. Papa büyük bir yanılgı içinde gibiydi. Sejour Aren veya Kuahel'den daha çok kişisel amaçlarla hareket ediyordu. En azından Aren ulusal güvenliği ön planda tutuyordu ve Kuahel de mensubu olduğu örgütün çıkarlarını ilk sıraya koyuyordu. Ama onun yaptığı her şey sadece bir kişi içindi.

Ama bu adamın illüzyonlarını kırmasına gerek yoktu. Her durumda, Papa ile hedefleri örtüşüyordu. Riftan kelimelerini özenle seçti.

"Benden ne yapmamı istiyorsunuz?"

"Şuna bir bakar mısın?"

Papa aniden döndü ve sunağa doğru yürüdü. Sonra lahitin kapağını açtı ve yaklaşmasını ister gibi başını salladı.

Riftan isteksizce ona doğru ilerledi. Üç kvet büyüklüğündeki lahitin içinde kül yerine, soluk bir kabza, sağlam bir çapraz koruma ve pis bir topuz vardı. Şaşkın bir ifadeyle ona baktı ama Papa'nın sesi rahatsız bir şekilde kulak zarını kaşıdı.

"Bu ilahi kılıç Ascalon'un kalıntıları. Uigruların tüm görevlerini tamamladıkları gün kılıcın ağzının ışıkla buluştuğu ve ortadan kaybolduğu söylenir.”

Başını kaldırdı. 

"Bunu bu kılıç ustalığı yarışmasının galibine vermeyi düşünüyorum." dedi Papa, eldivenli eliyle kutsal emanete dokunarak.

"Aklınızı mı kaybettiniz?"

Papa, onun kaba yorumlarını duymamış gibi yaptı ve sakince konuşmaya devam etti.

“Efsaneler, kalifiye bir kişinin ona dokunduğu anda kutsal kılıcın orijinal haline döneceğini söyler. Roem İmparatorluğunu yeniden canlandırmayı düşleyenler için bu, karşı konulamaz bir cazibe olacak."

“…….”

“Uigruların kutsal kılıcını al. Umarım kılıç ustalığı yarışmasına gider, Yedi Krallık'ın tüm prenslerinin huzurunda kazanır ve Yedi Krallık Barış Anlaşması'na güçlü desteğini ilan edersin."

"Seçme şansım var mı?"

"Her şey senin tercihine bağlı."

Papa gelişigüzel cevap verdi.

"Kutsal kılıcı sen almazsan, Richt Bleston alacak. Tanrı'nın isteği buysa, insan gücü ne yapabilir ki?"

Riftan dişlerini gıcırdattı.

"Harika. Hazretlerinin hazırladığı sahneye çıkalım.”

Papa'nın yüzünde bir memnuniyet ifadesi belirdi. Küstah yüzüne bakan Riftan bir söz daha ekledi.

"Ama her şeyin istediğin izgibi gideceğinden o kadar emin olmayın."

“Kaybedersen, bu da kaderdir. Sadece elinden gelenin en iyisini yapacağına söz ver.”

Riftan arkasını döndü ve lahitteki esere baktı. Karanlık alt taraf tuhaf bir hava akımı salıyor gibiydi. Ona bakması ne kadar sürdü bilmiyordu, yavaşça başını salladı.


***


Kılıç ustalığı yarışmasını kazanana Ascalon'un miras kalacağına dair şok edici haber tüm şehri sarstı. Vatandaşlar, Uigrulardan geriye kalan tek kalıntıyı kendi gözleriyle görebilecekleri beklentisiyle kabarırken, şövalyeler de efsanenin kahramanları olabilecekleri umuduyla yanıyorlardı.

Hatta bazıları, kutsal emanetlerin yalnızca bir kılıç ustalığı yarışması için ödül olarak sunulmasına içerlemişti. Ama insanların çoğu çılgın bir heyecana kapılmıştı.

Elbette, Balbon'da Yedi Krallık'ın dört bir yanından büyük üne sahip şövalyeler vardı. Karşılaşmaları kendi gözleriyle görebilmeleri, can sıkıntısı çeken soyluların bile bunu dört gözle beklemesine neden oldu.

SONRAKİ BÖLÜM

Yorumlar

  1. şükür yeni bölüm , teşekkürleer

    YanıtlaSil
  2. Riftannnnn tek bir kişi için yapıyormuş Maxi sen çok iyisin ama kocan da adammış

    YanıtlaSil
  3. Riftan, Sejour Aren'in -Papa'nın bilgisi dahilinde yaptığı- ittifak talebini kabul etseydi savaş çıkacaktı. Ama reddettiği için barış olacak. Riftan kendisini bu güce ulaştıran her adımı Maxi için attı. Maxi de Riftan uğruna kızıl saçlı leydi oldu, golem büyücüsü oldu. İkisi de birbirine güç, dayanak oldu. Çiftimiz mükemmelleştikçe içimden Dük Croyso'ya 'yazık kafana' diyorum. Aptal, kendini beğenmiş budala. Bu mükemmel insanlar senin kızın ve damadın ama sen onları en başından son nefesine kadar hor gördün. Maxi'nin başarıları kulağına geldiğinde nasıl hissediyordur acaba? Keşke onun sefaletini gördüğümüz bir bölüm de olsaydı. Çeviri için teşekkürler.-🐢

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel demişsin. Gerçekten yazık kasasına... - Robin.

      Sil
  4. ne kadar kısa bi bölümdü... tamam eninde sonunda bu düello mudur nedir yapılacaktı zaten ama öyle anam anam bi bölüme özel olarak sığdırılacak bir olayı yoktu.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder