Finding Camellia - 71. Bölüm (Türkçe Novel)


Bölüm 8. Grandük'ün Akasması

Claude, yorgunluktan mışıl mışıl uyuyan Lia'nın yanında yatarken yanağına tüy gibi hafif bir öpücük kondurdu. Cildinin ne kadar yumuşak olduğuna hayret ederek uzuvlarına nazikçe masaj yaptı.

Eli, en ufak bir baskıda kırılacağından korkacağı kadar ince olan bileğine ulaştığında, onu tekrar tüketmekten kendini zar zor alıkoyabildi.

Bunun yerine, Lia top gibi kıvrılıp uyurken saçlarını yüzünden çekti. Parmakları, onu kollarının arasına çekmeden önce yumuşak kulak memelerinin, açık renkli kirpiklerinin ve küçük burnunun üzerinde gezindi. Onu öpünce heyecanlanmasına neden oldu. Lia, Claude'u itti ve uykusunda mırıldanarak ona durmasını söyledi. Elleri yerine gözlerini onun üzerinde dolaştırarak sessizce kıkırdadı.

Erkeğe hiç benzemiyordu. O ve diğer herkes nasıl bu kadar uzun süre onun kılık değiştirmesine kanmıştı?

"Keşke kimse seni güzel bulmasaydı..."

Claude parmağını, onun öpücüklerinden dolayı kızarmış ve şişmiş dudaklarının arasına itti ve kolundaki izden sorumlu olan inci beyazı dişlerini ortaya çıkarmak için hafifçe bastırdı. Daha fazla itmeden ve diliyle buluşmadan önce parmağını üzerlerinde gezdirdi. Hâlâ uykuda olan Lia, neredeyse refleks olarak parmağını emmeye başladı ve hızla kontrolünü kaybettiği alevi körükledi.

Yapmaması gerektiğini biliyordu. Neticede onu bütün gece ayakta tutmuştu.

Claude hüzünlü bir iç çekişle parmağını dudaklarıyla değiştirdi. Onu uyandırmamak için yavaşça öptü ve açgözlülükle nefesini yuttu.

Lia ancak büyük eli kalçasını okşadığında kendine geldi. "Lord'um, lütfen... Yapamam."

"Adımı söyle."

"Ne? Ben nasıl..."

"Şimdi."

Tereddüt ederken vücudunu ince bir ter tabakası kapladı ve bu Claude'u daha da kararlı hale getirdi. Tek eliyle Lia'nın bileklerini başının üzerinde sıkıştırarak kendini yukarı çekti. Elinden kurtulmak için kıvrılıp döndü ve bunu her yaptığında, onun esnek, parlayan etini ısırmak için eğildi.

Lia sızlanarak dizlerini kendine çekti. "Bu... tuhaf hissettiriyor."

"Gerçekten mi? Tepki verme şeklinden anlayamıyorum."

"Lord'um!"

"Adımı söyle dedim."

Lia kızardı ve gözlerini sımsıkı kapattı, dudakları titriyordu. Beklenti, Claude için saf bir ıstırap uyandırmıştı. Bu sadece bir isimdi ama Camellia'nın sesinde tüm vücudunu kaplayan nefis bir tad vardı.

Onu tatlılıktan mahrum bıraktığı için cezalandırmak istercesine, iz bırakacak kadar sert ısırdı. Daha sonra vücudunu aşağı kaydırdı. Uzun kirpikleri, yakut kırmızısı dudakları ve obsidyen rengi saçları karnından geçerek Lia'yı şaşırttı.

"Claude!" diye bağırdı.

Sırıttı, sonra onun narin tenini öptü ve diliyle tahrik etti. Lia tavana bakarak iniltili bir iç çekti.

"Akasma olmanın ne demek olduğunu biliyor musun?"

"Duydum..." diyerek başını salladı.

Claude elini onunkine dolamak için uzandı ve onu yatağa sabitledi. Çarşaflara yayılmış bal sarısı saçlarına ve porselen teninde bıraktığı izlere hayranlıkla baktı. Onun kendisi gibi koktuğunu fark etmekten memnun olarak kokusunu içine çekti.

Onunla ilgili her şey onu memnun ediyordu - hayır, kalbinden taşan duyguyu ifade etmek için bu yeterli değildi.

"Camellia."

Vücutları birbirine dolandı ve Claude onu bütün olarak yutmaktan başka bir şey istemedi.

"Akasma olmak..." diye fısıldadı onu hafifçe öperken. "vücudum ve kalbim tamamen senin demek."

Aynı zamanda tamamen bana ait olacağın anlamına da geliyor. Buna nasıl cevap vereceğini merak ediyorum...

Claude başka bir şey söylemeden içine girdi. Kendini tekrar tekrar onun derinliklerine gömerken vücudunu sıcaklık kapladı. Zevkten titreyen gözlerini onun gözlerine kilitledi.

Kar sessizce pencere pervazına yığıldı. Odayı dolduran coşkulu iç çekişler ve iniltilerle karışan bir rüzgar patlaması pencereyi sarstı.

Onu yedi kıştır tanıyordu.


*****


"Bu doğru mu?" Rosina şaşkınlıkla Tenan'a baktı.

"Şahsen onayladım. Grandük, Sir Camellius'un yanında."

Rosina, Camellia için özenle seçtiği kurabiye ve pastalarla dolu tabağa bakarak geniş bir gülümsemeyle "Tanrıya şükürler olsun. Rahatladım." dedi.

Claude yanına ilk geldiğinde, balodan kaybolacağından endişelenmiştim!

Rosina sırıtarak döndü ve yüzünde ciddi bir ifadeyle şömineye dik dik bakan Kieran'a yaklaştı.

"Kieran." Rosina, ellerini kucağında kavuşturmuş olan Kieran'ın karşısına oturdu. Yarılmış bir dudakla yanına gelmiş ve ondan Camellius'u bulmasını talep etmişti. Binasına girmesine izin verilmediğinden şikayet ederek tedirgin görünüyordu. "Gördün mü? Lia güvende, yani endişelenmene gerek yok."

"O güvende değil Majesteleri. O daha çok genç, o..."

"Hayır. O bir yetişkin. Onun yaşındyken neredeyse evlenecektik. Nihayetinde o, Grandük'ün akasması olmak üzere. Kardeşi olarak endişelendiğini biliyorum ama o iyi."

Kieran yüzünü ellerinin arasına aldı. Lia onun gözünde hâlâ küçük ve narindi, kimseye vermek istemediği değerli kız kardeşiydi.

Prens Ian da onunla evlenmek için teklifte bulundu! Demek istediğim, babam henüz onay vermedi ama reddetmedi de - ve şimdi de Grandük?!

[Savaş bittiğinde çok şey değişecek. Cayen servete kavuşacak, ben de ona.]

Anghar, Ian'ın mesajını üç yıl önce iletmişti. Ian bir savaşın çıkacağını, Gaior'un kralının değişeceğini ve Cayen'in galip geleceğini biliyordu. Ancak tahmin edemediği şey Camellia ve Claude arasındaki ilişkiydi.

Baron Tenan'ın söylediği doğruysa, Camellia çoktan Claude'un kadını olmuştu.

Claude maden haklarını reddederse, İmparator'un kendisi bile onu aksi yönde ikna edemezdi... Bu da Cayen'in gruplara ayrılarak çatışmaya girmesi anlamına geliyordu.

Kieran yarılmış dudağını dalgın dalgın ovuşturdu.

Ne tür çürükler Claude'u bu kadar öfkelendirebilir?

Küçük beyaz bir el aniden yüzünün önünde belirdi. Rosina, dudaklarına merhem sürerek sırıttı. "Bazı şeyleri fazla düşünüyorsun, Kieran."

"Özür dilerim. Teşekkürler, Majesteleri."

Rosina pencereden dışarı bakmadan önce onu usulca seyretti. "Kar çok sert yağıyor, bu yüzden arabalar hareket edemiyor. Geceyi sarayda geçirin."


***


Pencereye gelen hafif vuruş Lia'yı uyandırdı.

Şimdiden sabah mı oldu?

Bütün gece ağlamaktan şişmiş olan gözlerini ovuşturdu ve yatakta gerindi.

Doğrulmak istedi ama tüm vücudu ağrıyordu - parmağını zar zor kaldırabiliyordu.

Bunların hepsi Claude'un suçu.

Dün gece bir rüya ya da hayal gücümün bir ürünü değildi. Ve kabus da değildi.

Peki neden her sevişmemizde bu kadar ağlıyorum? Acı yüzünden mi? Yoksa bir şeyden mi korkuyorum?

Lia, başka bir tıklama sesi onu ürküttüğünde, vücudunun ağrıyan her yerini gözden geçirerek battaniyeleri etrafına çekti. Birinin onunla alay edip etmediğini merak ederek pencereye baktı ve dışarıdaki pervaza tünemiş, gri tüylerini kabartan bir şahin gördü. Daha önce ona notları getiren kuşu tanıdığında gözleri fal taşı gibi açıldı.

Büyük uğraşlar sonunda bacaklarını hareket ettirecek kadar güç topladı. Destek için odanın etrafındaki sütunları ve sandalyeleri kullanan Lia, yavaşça pencereye gidip açtı. Soğuk kış rüzgarı altın rengi buklelerinin arasında dönüyordu. Şahin odaya uçtu ve sanki pencerenin açılmasını bekliyormuş gibi kanepenin arkasına tünedi. Lia, kuşla yüzleşmek için hareket ederken acı içinde inledi.

"Burada olduğumu nasıl bildin?" diye sordu.

Ancak şahin, tüylerini kabartmaya devam ederken, Lia'ya pek yüz vermedi. Ayaklarında not yoktu.

Ne garip. Birisi şahini bana gönderdiyse, üzerinde bir not olması gerekmez miydi?

"Neler oluyor?" Lia, kuşun başını öne eğmiş halde uyumaya başladığını fark edince kıkırdadı. Yavaşça yaklaşıp önüne çömeldi. Uzandığında şahin mavi gözlerini açtı ve başını eline sürttü. Şaşkına dönen Lia şahinin başını okşadı.

"Senden hoşlanıyor."

Lia banyodan gelen sesle başını çevirdi. Claude, omuzlarında bol dökümlü bir bornozla kemerli girişte duruyordu. Bornozun önü çözülmüş, gergin vücudunu gözler önüne seriyordı - bütün gece boyunca altında kıvrandığı vücudun ta kendisiydi. Omuzlarından ayak bileklerine kadar saf kas yığınıydı ve elleri ve ayakları devasaydı. Üzerinde şaşırtıcı derecede taze bir bitki kokusu yayarak onun üzerinde yükseldi.

Etrafındaki battaniyeyi daha sıkı kavradı ve bakışlarını kaçırdı. "Burada olduğunuzu bilmiyordum."

Kuşun gagasını okşayarak, "Tıraş oluyordum." dedi gelişigüzel bir şekilde.

Lia'nın bakışları Claude ve kanatlarını açıp onun koluna konmak için hareket eden şahin arasında gidip geldi. Şahinin pençeleri hafifçe koluna battığında Claude'un kaşları çatıldı.

"Siz... onun sahibi misiniz?"

Koltuğun arkasına yaslanıp uzun bacaklarını önüne uzatırken kıkırdadı. "Bilmiyor muydun?"

Nasıl bilebilirdim?!

İhanete uğradığını hisseden Lia bir hışımla ayağa fırlayınca, geriye doğru sendeledi. Claude'un eli sırtını desteklemek için hareket ettiğinde şahin uçup gitti. Yere düşen bir aptal gibi görünmemeyi başarmıştı ama işte burada, kanepede onun kollarındaydı.

"Neden bu kadar sakarsın?" diye azarladı ama sesindeki keyfi duyabiliyordu.

Lia acı acı şöminenin üzerindeki şahini işaret etti. "Şu şahin bana notlar getirdi. Onları da yazan siz miydiniz?"

"Bendim." diye yanıtladı Claude. "Bana tek bir mektup göndermedin. Başka ne yapmam gerekiyordu?"

"Öyleyse neden bir şey söylemediniz? Düşündüm ki ben..." Lia sustu. Annesinden gelmelerini umduğunu söyleyemezdi. Öyle olsaydı, kaçınılmaz olarak Louver'dan ve anarşistlerden bahsetmek zorunda kalacaktı ve Claude'un yalanlarına kanmayacağını biliyordu.

"Tanımadığım birinin gerçek adımı öğrenmesinden korktum." diye devam etti sonunda. "Ayrıca şahinin elimi ısırmasından ya da tırmalamasından da korktum."

"Senden başkası olsaydı, yapardı."

İnce örtülerin arasından onun sert göğsünü hissedebiliyordu. Gözlerini kaçırmaya çalıştı ama o çok ısrarcıydı.

"Camellia."

"Evet?" Kendini bir elbiseyle bile olsa örtmek için çaresizce dolaplara bakarken belirsiz bir cevap verdi.

Claude gözlerine bakması için çenesini kavrayıp kaldırdı.

Lia gözlerini kırpıştırdı. "Lord'um?"

Açıkça hoşnutsuz görünüyor. Ama neden?

Derin bir iç çekti ve tehlikeli derecede hoş bir gülümsemeyle öne doğru eğildi. "Claude."

"C-Claude." diye tekrarladı, hafifçe kekeleyerek.

Dudaklarını onun morarmış cildine bastırırken kendini beğenmiş bir şekilde sırıttı. "Bence şimdi kontrol etmek için en iyi zaman. Dün gece çok karanlıktı."

"Neyi kontrol etmek için?"

"Her şeyi."

Lia'nın nefesi kesildi. Claude dilini teninin üzerinde gezdirirken gözlerini sımsıkı kapattı. Gıdıklanma hissiyle şaşkına döndü ve ellerini yüzüne dolayarak onu kendisine doğru çekti. Dudakları bir öpücükle birleşti, dilleri birbiriyle dans etti.

Kar erimeye, yağmur gibi damlamaya başladı. Görevliler karı kürekle temizlerken, şato boyunca sessiz bir koşuşturma duyuldu.

Öpüşmeleri derinleşti ve Claude'un sabrı taşarken, kapı aniden sadece basit bir vuruşla açıldı.

Yorumlar