How to Get My Husband on My Side - 68.Bölüm (Türkçe Novel)

how to get my husband on my side novel - chapter 68

Beyaz mermer zemin ve mermer heykel uyum içindeydi.

Elinde kılıç olan taş şövalye heykeline elmas ve platinle kaplı bir taç taktılar.

Çevrede ki çeşitli altın heykeller halkalar oluşturacak şekilde duruyordu. Kadife yastıklara sarılmış her türden mücevher, uzun kristal bir vitrinin içinde ilahi bir ışık gibi parlıyordu.

Devasa duvarları süsleyen deniz kabukları, büyük duvar halıları ve süslü altın varak süslemeler, bu lüks mekanın coşkusuna katkıda bulunuyordu.

Mücevher deposu değil de adeta kuyumcu fuarı gibiydi.

Çelik kıyafet giyen nöbetçiler merdivenlerden yukarı çıkarken başka bir manzara ortaya çıktı.

Diğerleriyle keskin bir tezat oluşturan kaba ve basit bir görünümleri vardı.

Diğer tarafta muhafızlar gibi uyum içinde sıralanmış birkaç siyah ağır kasa, görkemli şekiller, kilitli sandıklar ve siyah örtülerle kaplı antikalar.

(I) "Saçma ama durum bu. Kayınpederimin deposuyla kıyaslanamaz ama şatonun en pahalı yeri burası.”

Alay mı ediyordu?

Utanılacak bir şey yoktu. Ve Papa'nın hazinesi bile ejderhanın mücevherlerini sığdırmaya yetmezdi.

Burası ejderhanın evi kadar iyi olmasa da kendine özgü yapay ihtişamı ve ketum tarzıyla çok uyumluydu.

(R) "Babamın hazinesini hiç görmedim. Bu yüzden nasıl kıyaslayacağımı bile bilmiyorum. Oraya sadece babam ve abimin girmeye yetkisi var.”

Enzo'nun bile hazine odasına girmeye yetkisi yoktu.

Enzo'nun hazineden canı ne isterse alıp eğlenmek için kullanacağı açıkça belliydi.

(I) "Gerçekten mi? Şaşırtıcı.”

(R) "O kasalarda ne var?"

(I) “Ataların değer verdiği benzer şeyler, ıvır zıvır ya da eski silahlar. O sandığa koyduğumuz tüm madeni paralar fosiller kadar eski. Oradaki eski moda mobilyalar, kutsal olarak korunmasaydı şu an toza dönüşmüş olabilirlerdi.''

Alay mı yoksa şaka mı olduğunu anlayamadım. Bu yüzden gülmeyi bıraktım.

Eski moda mobilyalar, hatta masa örtüsünün altındaki altın ayaklı çay masası bile bir servet değerindeydi.

(I) “Yani, daha çok gerçek bir hazine sandığı gibi. Pahalı ve gösterişli olmasının yanı sıra kimsenin satın alamayacağı kanlı bir hikayeleri var.”

(I) "Sana kasa dahil her şeyi göstermek isterdim ama bunun için zamanım yok." diye mırıldanan Izek eldiven taktığı elini belime doladı ve beni kollarına çekti.

Kulaklarım yanmaya başladı.

(R) "Bana müsait bir zamanda gösterebilirsin."

(I) "Haklısın. Peki bu hoşuna gitti mi?"

Bu bir soru muydu?

Aniden, bunun bir tür tuzak olabileceğini hissettim.

Örneğin, açgözlülüğümü test etmek için kötü bir girişim olabilirdi…

(I) "Utanmaz kertenkelenin sahip olduğu gibi büyük bir mücevher yok."

…Bu ne saçmalık?

Espri anlayışımı kaybederek kocama baktım.

Tereddütsüz görünen kocam utanmadan masum bir yüz ifadesi takındı ve başını yana eğdi.

(I) "Üzgün ​​müsün?"

(R) "B-bu doğru değil! Ayrıca onun bana verdiği mücevherin gerçek olup olmadığını bile bilmiyorum..."

(I) "Aha, bu yüzden mi benden onu satışa çıkarmamı istemedin? Sahte olma ihtimali olduğu için mi?''

(R) "Hayır! Tabii ki öyle değil…."

(I) "Kertenkele öğrenirse çok üzülür."

(R) "Iz!"

Yüzüm kırmızıya döndü.

Bunun gerçek bir mücevher olduğunu kim bilebilirdi! O çarpık zihinle benden şüphe etmeni bekleyemezdim!

Acımasız kocam beni başımın üstünden öptü. Belime sardığı kollarına daha fazla güç uyguladı.

Şakacı bir gülümseme, kırmızı gözlerinin yakut gibi parlamasına neden oldu.

(I) "Birden kendimi huzursuz hissetmeye başladım. Güney Prensesim o kadar güzel ki şeytanın hizmetkarları bile ona olan hayranlarıklarını hediyelerle taçlandırıyor."

(R) "Hadi ama benimle dalga geçmeyi bırak!"

(I) "Neden? Seninle daha fazla gurur duyamazdım. Şimdi, burnunu dik tut ve bu eski püskü depoyu kontrol et. Beğenmediklerini satıp başka bir şey almak için kullanabilirsin ya da yeterince iyi olduğunu düşünüyorsan birilerine hediye edebilirsin.”

Boncuklu ağır bir anahtarı avucuma bıraktı.

Bir an dilim tutuldu.

O an gerçekten ne diyeceğimi bilemedim.

Beni buraya mücevher deposunu gezdirmek için getirmesinin tuhaf olduğunu düşünüyordum. Ama bu kadarının olacağını hayal bile etmemiştim...

(I) "Kertenkelenin mücevheri o kasada. Lafı açılmışken, neden daha sonra kendi deponu yapmıyorsun?''

Ne demek benim depom? … Oh, kamu fonlarının depolanmasından bahsediyordu.

Bir gün resmi bir düşes olduğumda, Ejderha tarafından kamu fonu olarak verilen mücevherli bir taç takacaktım.

Tabii ki bu bir şakaydı.

(R) "Şeytanın hizmetkarının bana verdiği mücevherle mi?"

(I) "Ben bir paladinim."

Bunun bununla ne ilgisi olduğunu bilmiyorum ama şimdilik bu anahtara odaklanacağım.

(R) "Burayla ilgilenmeyi gerçekten bana mı bırakıyorsun?..."

(I) “İlginlenmek konusunda baskı hissetmene gerek yok. Sana sadece istediğini yapabilirsin dedim."

Bu adam hazine deposunun yönetimini devretmenin ne demek olduğunu biliyor mu?

Dilim katılaşmış gibiydi. Ağzımdan hiçbir kelime çıkmadı.

Bu sırada saçlarımla oynarken birden içini çekti ve kafasını boynuma gömdü.

(I) "Kahretsin, kirlenmek istemiyorum. Şabat'ı bekleyemem!”

Gladyatör maç sezonu yaklaşırken Izek çok yoğun günler geçiriyordu.

Ejderha ortadan kaybolmuş ve diğer canavarların görünümü geçici olarak azalmıştı. Ancak yolu açmak için tüm gücünü harcıyordu.

Ayrıca gladyatör maçı için de adaydı.

Üst düzey canavarlara karşı hayatlarını riske atmak zorunda kalan adaylar, akla gelebilecek her şekilde vahşice evcilleştirilmişti.

Herkes orada olacağını düşünüyordu. Henüz onaylamasa da orada olacağını biliyordum.

Yine final şampiyonluğunu kazanacaktı.

Hangi taraf için endişelenmem gerektiğini bilmiyorum.

(R) "Bugün de mi geç geleceksin?"

(I) "Her gün uyumadan önce ne kadar endişeli olduğunun farkındayım."

Saçımı okşayan eli sırtımdan aşağı indi.

Parmağının çizdiği hafif dalgalarla vücudum ve nefesim titredi.

Kolumu istemsizce kaldırdım ve boynuna sarıldım.

(R) "Keşke seninle gelebilseydim."

(I) "Benimle gelirsen arkadaşlarınla buluşamazsın."

(R) "Demek istediğim bu değildi."

(I) "Güçlü reddetmeler aslında onaylamalardır."

(R) “…Tam tersi değil mi?”

(I) "Bu mu?"

Kollarını belime daha sıkı sardıkça vücudum ayağa kalktı.

Bu civciv ısınmak üzereydi.

(I) "Arkadaşların ben yokken gizlice içeri girer ve sen onları takip edersin. Ya da utanmaz meslektaşlarım tekrar bende gizli seninle konuşmaya gelirse ve sen de çikolataya kanıp onları takip edersen, o zaman……”

(R) "Şu anda onları takip etmiyorum!"

(I) "Öyle bir özgüvenin var ki, daha birkaç gün önce nasıl yakalandığını unuttun mu?"

Ayaz kurtlarının öfkelerini engellediğimi kim söyledi? Asıl sorunu olan sensin!

Depodan çıktığımda karşımda pırıl pırıl bir gökyüzü belirdi.

Kocam elimi tuttu ve sinsice sırıtan bir yüzle parmağımı öptü.

(ı) “Alaycı olma. İyi ye ve iyi oyna. Tamam mı?"

Şu pisliği görüyor musun? Son günlerde, onun tuhaf zihnine kapılmış gibi hissediyorum. Ama buna aldırış etmemeye karar verdim. Şey, ben bir fandom lideriyim.

(R) "Bu öğleden sonra Ellen'la bir çay partisi veriyorum."

(I) "Gerçekten mi? Güney çay partisi mi?”

(R) "Hayır! Tabii ki değil."

(I) "Pekala o zaman güney bahçesinde kuzey çay partisi veriyorsunuz, öyle mi? Bu arada bahçeyi beğendin mi?”

(R) “Elbette! Sanki güneye geri dönmüşüm gibi hissediyorum. Ellen kayıkla gezebileceğimizi söyledi."

"Ah, bir tekne yolculuğu. Biraz gondol iyi olurdu.”

Girişte bekleyen uşak ve muhafızlar, bir şey söylemekte güçlük çekerek bakıştılar.

Haksız da değillerdi.

Izek biri tarafından ele geçirilmiş gibi görünüyordu. Açıkçası ben de bu haline alışamamıştım.

(Ç.N. Adam aşık aşık daha ne istiyorsun be Ruby 😏😏)

Fakat…

(I) "Eklemek istediğin başka bir şey varsa, bana söylemekten çekinme. Burada ihtiyacın olan bir şey ya da küçük arkadaşlarınla oynamak istersen...”

Küçük arkadaşlar, Prenses Arien ve Leah'ı kastediyordu.

Izek'in çocukları hiç sevmediği belliydi. Onların en yakın arkadaşlarım olduğunu düşündüğü için uğraşmayı bırakmıştı.

Ve bun doğruymuş gibi göründüğü için üzüldüm.

Tüm arkadaşlarımın 6 yaşında çocuklar ve canavarlar olduğuna inanamıyorum.

Peki, sorun değil...

(I) "Ya da belki bir kitap. Bana bir şeyleri söylemekten çekinme. Şimdiye kadar senin hakkında pek bir şey öğrenmedim.”

Bu doğru. Ama neden ben de aynı şeyi hissediyorum? 

Oysaki seni çok iyi tanıdığımı düşünüyordum.

Sırtımdaki hafif okşama beni kötü hissettirmedi.

Tanımlanamayan garip bir duygu ve tanıdık bir endişe göğsümü gıdıkladı... Düşüncelerle dolu kafamı boşaltmaya çalışırken gülümsedim.

(R) "Evet yapacağım."

Yorumlar

  1. Eline sağlık emeğine sağlık çevirmenim teşekkürler...
    Bu güzel noveli daha sık okumak isteriz ama hafta da bir az geliyor bize

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizlere dolu dolu bölümler vermek istiyorum ama şu sıralsr gerçekten çok yoğunum 🥺 Yarın için size bölüm sözüm olsun 💖

      Sil
    2. Şimdiden teşekkürler 🤩

      Sil
  2. Yeni bölüm ne zaman gelir, lütfen acı bize adminciğim 🥺🥺🥺🥺

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yarın için yetiştirmeye çalışacağım 🥺~Çağla

      Sil
    2. Süpersin gelmiş

      Sil
  3. Çeviri için teşekkür ederim 🥰

    YanıtlaSil

Yorum Gönder