MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 151. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


“Biz de yola koyulmalıyız.”

Tüneli temkinli gözlerle izleyen Elliot doğruldu. Max yere attığı çantayı aldı ve Elliot'ı takip etmek için döndü. Ama birkaç adım atar atmaz, şövalye onu büyük bir kayanın arkasına sürükledi. Max vücudunu gerdi. Keskin gözlerle duvarların üzerinden bakan Elliot nefesini tutarak konuştu.

“Canavarlar yaklaşıyor.”

Max korkarak yukarı doğru baktı. Dediği gibi, heybetli duvarların üzerinden aceleyle geçen düzinelerce meşale görebiliyordu. Aniden kalbi battı. Rüzgarla karışan kemik ve demirin hışırtısının ardından keskin bir kılıcınkine benzeyen bir çarpma sesi geldi.

Max bunun bir davetsiz misafirin varlığına karşılık gelen bir işaret olduğunu fark etti ve kısa bir nefes verdi. Aşırı dikkatli çalışmalarına rağmen canavarlar tarafından keşfedilmişlerdi.

“B-belki bu iyidir, değil mi? Girenlere yardım etmemiz gerekiyor…”

“Şu anda yardım edebilmemizin bir yolu yok.”

Elliot soğuk bir şekilde konuştu.

“Kendi başlarına üstesinden gelmekten başka seçenekleri yok.”

“A-ama sadece beş kişiyle, nasıl…?

“Duvarların ötesinde birçok konut ve bina var. Gizlice kaçıp uygun bir yerde saklanmayı başarırlarsa, yüzlerce canavarla birden başa çıkma durumundan kurtulabilecekler.”

Elliot sakince yanıt verdi ve onu diğer tarafa götürdü.

“Gerisini onlara bırakıp derhal buradan çıkmaya konsantre olmalıyız. Eğer tüneli bulurlarsa canavarlar bizi kovalayabilir.”

Sonra rüzgarın sesiyle usulca yola çıktılar. Max onu takip etti ve kafası karışmış gözlerle arkaya doğru baktı.

“Nereye gidiyoruz? Ana birime katılmak için yeniden doğuya doğru gitmeliyiz…”

Geldiğimiz yoldan geri dönersek, hendekten çıkar çıkmaz canavarlar bizi fark ederler. Bu şekilde çevresinden dolaşmak daha iyi.”

Max, ses tonunun biraz sertleştiğini fark edip ağzını kapattı. ‘Şu an şüphe duymanın ve sorular sormanın zamanı değil. Ona güvenmeli ve sessizce onun askeri muhakemesine itaat etmeliyim.’

Max, şövalyenin çevik hareketlerine ayak uydurmak için bacaklarını umutsuzca hareket ettirdi. Aklından her türlü karmaşık düşünceler geçiyordu. ‘Bizi nasıl keşfettiler? Belki yanlış bir şey yaptım? Tüneli kazarken nöbetçinin dikkatini çekecek bir şey yapmış olabilirim.’ Boğazı suçluluk duygusuyla sıkıştı. ‘Şövalyeler güvende olacak mı?

Kuahel Leon kapıları açmayı başaramazsa, Riftan'ın stratejisi tam bir fiyasko olurdu. Her durumda, eğer Wigru'nun enkarnasyonlarından biri örse, Müttefik Kuvvetler’in morali yerle bir olurdu.

Max dudağını ısırdı. ‘Bu olursa, sorumlu olan ben olacağım. Ruth işini çok daha fazla dikkatli yapardı, o bu şekilde deşifre olacak kadar işe yaramaz biri değil…’

“Leydim.”

Kendini suçlama düşüncelerine dalmış olan Max, onu acilen kavrayan el tarafından kendine getirildi.

Kısa süre içinde hendekten çıkıp sık köknar ağaçlarının arasına saklandılar ve sadece 30 kvet uzakta olan savaş alanı artık 80 kvet uzaktaydı. Ancak kendini kesinlikle güvende hissetmiyordu.

İrileşmiş göz bebekleriyle duvarların mazgallarında yanıp sönen düzinelerce ışığı izledi. Işık sayısı giderek daha çok arttı. ‘İstilanın izlerini bulmuş olmalılar ve çevreyi tarayacaklar.’

“Ne kadar büyü gücünüz kaldı?

Max, Elliot'a bakmak için döndü. Ciddi bir ifadeyle gözetleme kulesini izleyen Elliot ciddi bir sesle sordu.

“Ölüleri dirilten büyücüyü arama büyüsü ile tespit edebilir misiniz?

Max oldukça şaşırmış göründü, sonra yavaşça başını salladı.

“Arama büyüsü geniş kapsamlı değildir. Bunun gibi çok büyük bir şehirde tam bir arama yapmak için muazzam miktarda büyülü güç gerekirdi…”

“Bu yeri tamamen aramanıza gerek yok. Ölümsüzleri komuta etmek için, aşağıyı net bir şekilde görebileceği bir konumda olmalı. Bu üç gözetleme kulesinden birinde bir büyücü olması son derece mümkün. Lütfen en azından büyünün nereden aktığını kontrol edin.”

Max belirtilen üç gözetleme kulesine baktı. Kalın siperler arasındaki kalenin dikdörtgen biçimindeki kulesinde hafif bir ışık parlıyordu. Max gözlerini kısıp adamın üzerine yansıyan belirsiz gölgelere baktı, sonra sert bir yüzle başını salladı.

“Sorun değil. O noktaya kadar… yapabileceğimi düşünüyorum.”

Hemen yere dokundu ve büyü gücünün yavaş yavaş akmasına izin verdi. Bir dakika içinde yayılan büyülü ağda karanlık ve ağır bir enerji hapsoldu. Max üçüncü gözetleme kulesini işaret etti.

“Orada.”

Elliot sanki mesafeyi ölçermiş gibi gözlerini kısarak kuleye baktı ve sırtında taşıdığı uzun yayı çekti.

“Oku atar atmaz bir bariyer kaldırın. Eğer saldırı ıskalarsa, karşı saldırının buraya geri gelme ihtimali var.”

Max'in gözleri büyüdü. ‘Bu mesafeden atış yapmak mümkün mü? İnanması zor ama Elliot’ın bir palavracı olduğundan epey şüpheliyim.’

Başını salladı ve her an bir bariyer kaldırabilmek için kalan tüm büyüsünü topladı. Çok geçmeden Elliot ok kılıfından uzun bir ok çekti ve yukarı kaldırdı. Bu, kanca şeklinde bir uçtu ve sapın ucunda siyah bir tüy olan uzun menzilli bir ok vardı.

Okun ucunu kavrayıp yay kirişini gerdi. Duruşu o kadar güçlü ve sertti ki, önünde, uzun yayın kabzasını kavrayıp geriye çekerken şövalyenin patlamak üzere olan güçlü kaslarını gözleri önünde açıkça görebiliyordu.

Farkında olmayarak nefesini tuttu. Sonra kırbaç gibi bir sesle ok elinden fırlayınca Max, bir karşı saldırıya hazırlık olarak hemen bariyeri kaldırdı. Ancak bulundukları yere doğru uçan oklar yoktu. Bir ağacın arkasına saklanarak durumu gözlemleyen Elliot, onaylayarak başını salladı.

“Başarılı olmuş gibi görünüyor. Artık lider gittiğine göre, teyakkuz şimdilik rahatlayacak. Acele edip ana birime katılalım.”

Max şövalyeye hayranlıkla baktı ve hızla bariyerleri indirdi. Elliot'ın dediği gibi, surda sıralanmış canavarlar her yere dağılmıştı. Bu fırsatı kaçıramazlardı. Şövalyeyi takip etti ve ağaçların arasından koştular.

Canavarın saldırdığı yerden uzaklaşınca Elliot durdu. Max tükenmiş bir halde eğilip soğuk havayı soluyarak nefesini toplamaya çalıştı. ‘Bu kadar çaresizce koşmaktan ciğerlerim çökecekmiş gibi hissediyorum.’

“Şansımıza, plan sorunsuz ilerledi gibi görünüyor.”

Sessizce Max’in soluklanmasını bekleyen Elliot, aniden gizli bir gülümsemeyle konuştu. Max zar zor başını kaldırdı. Ardından, batı alanına dağılmış şövalyelerin kapıya doğru hücum ettiği sahneyi gördü.

Plan başarısız olmadığı için rahatlayarak neredeyse yere yığılıyordu. ‘Kutsal Şövalyeler zulmün üstesinden gelmiş ve üzerlerine düşeni görevi doğru bir şekilde yapmış olmalılar.’ 

Işık saçan bir yüzle Elliot'a döndü.

“B-başardık!

Elliot'ın dudaklarının kenarına hafif bir gülümseme yayıldı. Ancak hemen yüzünde bir askerin ağırbaşlı ifadesi belirdi.

“Savaş henüz bitmedi. Hızlı bir şekilde arka birime geri dönelim.”

Şövalye savaş gürültüsünün patlak verdiği kale kapısına baktı ve sakince ekledi.

“Yarına kadar hareketli bir gün olacak.”

Birkaç saat sonra Midna ele geçirildi. Batı kapısı açıldıktan kısa bir süre sonra güney kapısı da açıldı ve Remdragon Şövalyeleri ve Phil Aaron'un Şövalyeleri şehre doğru ilerlerken ana birlik kuşatmaya devam etti.

Nihayet, şehri ele geçiren ölümsüzler ordusu kısa sürede içinde küle döndü. Max arka birime döndü ve kısa bir süre dinlendi, ardından hemen yaralıları iyileştirmeye yardım etti. Şövalyelere şehre kadar öncülük eden Riftan için duyduğu endişeden ölmek üzereydi ama şimdi bir büyücü olarak yükümlülüklerini yerine getirmek için çaba göstermenin zamanıydı.

‘Riftan’ın bana güvendiği gibi ben de ona güvenmek zorundayım.’ Endişesini hafifletmek için bunu defalarca tekrarlamaya devam etti. Kalbinin derinliklerinde, onun olduğu yere doğru koşmak istedi. Ancak askerler kalan canavarları tüm şehirde tamamıyla ortadan kaldırana ve rahipler kutsal alanı arındırana kadar Midna'ya ayak basamadı. Yeni nakledilen hastalarla ilgilendi ve borunun üflenmesini endişeyle bekledi.

Uzun bir süre böyle bekleyerek geçti. Alacakaranlıkta, borunun yüksek sesi duyuldu. Max hemen arka birimlerle birlikte yoğun bir karanlıkla çevrili şehre girdi.

Sokaklar haftalardır atılan kırık oklarla doluydu, şehrin tamamına yanmış ahşap binaların kalıntıları birikmişti ve çürüyen sığır leşleri kara gömülmüştü, küller ve çamur pis bir koku yayıyordu. Askerler dışında hiçbir yerde yaşayan insan belirtisi yoktu.

Harap edilmiş sokaklara kasvetli gözlerle baktı ve ardından askerlerin önderliğinde şehrin merkezinde bulunan meydana taşındılar. Orada, tüm ülkelerden askerler birlikte kamp kurdu. Sağlık görevlilerine boş bir alanda bir klinik kışlası kurmalarını emrettikten sonra, Max atından inip Riftan'ı aramaya gitti.

Meydanı geçip doğuya doğru biraz daha ilerledikten sonra büyük bir bazilikaya benzeyen bir yapı ortaya çıktı ve bir tarafında bir duvarı çökük devasa bir taş bina vardı. Orada Remdragon Şövalyelerini bulup rahat bir nefes aldı.

“Leydi Calypse.”

Onu ilk gören Uslin Rikaido, kafasına taktığı miğferi çıkardı ve hızla ona yaklaştı.

"Planın biraz karıştığını duydum. Nereniz yaralı?

“Tek bir saçımı bile incitmedim.”

Kibirli yüz ifadesini saklamaya çalışarak sakince cevap verdi.

“Şövalyelerden yaralanan var mı? B-belki Riftan…”

“Yaralılar çoktan Ruth Serbel tarafından tedavi edildi. Elbette komutanın kafasında tek bir saç bile incinmedi.”

Acı acı cevap verip parmağıyla bir bazilika binasını işaret etti.

“Orada, o yüzden gidip bir bakın.”

Max vakit kaybetmeden Rem'i şövalyenin ellerine emanet etti ve aceleyle merdivenlerden yukarı çıktı. Beyaz binaya girdiğinde, beklenmedik bir şekilde iç kısım sağlamdı ve zemin temizdi.

Garip bir hisle sarılı, loş bir biçimde aydınlatılan şapelin etrafına bakındı. İnançlıların ibadet etmek için kullandığı geniş odadan geçerken, başrahibin ayin yapmak için kullandığı aziz heykellerinin arasındaki kürsünün ortasında duran Riftan'ı fark etti.

Max anlaşılmaz bir nedenle nefesini tuttu. Bir elinde uzun bir kılıç, diğerinde bir meşale vardı, yere bakıyordu. Günahkarları cezalandırmak için yeryüzüne inen Nathaniel (Ölüm Meleği) gibi görünüyordu.

Max onun sanki bir maske takıyormuş gibi ifadesiz yüzünü izledi ve sonra temkinli bir şekilde ilerledi. Ardından Riftan dönüp ona baktı.

“Maxi.”

Riftan'ın sesinde iliklerine kadar hissedebildiği derin bir rahatlama hissi vardı. Max göz açıp kapayıncaya kadar ona koşarken, kılıcını çabucak kınına soktu ve tek koluyla ona sarıldı.

“Bir yerin yaralandı mı?

“Hayır. Ve sen Riftan…”

“İyiyim.”

Onu serbest bıraktı ve dikkatlice yüzünü inceledi. Max hafifçe kızardı. ‘Hastalara bakmak için ellerimi ve yüzümü yıkadım ama saçlarım ve kıyafetlerim hala pislik içinde.’

Max arkasını döndü ve perişan görüntüsünü gizlemek için kapüşonunu kafasına geçirdi. Sonra yerde yatan karanlık bir şey görüp çığlık attı.

“Sakin ol. O çoktan öldü.”

Riftan kollarını onun titreyen omuzlarına dolarken konuştu. Max, siyah kan gölünün içinde yatan canavara dehşete kapılmış gözlerle baktı. Ordunun içinde saklanan Kertenkele Adam'a benziyordu ama bu daha bir küçüktü ve garip bir şekilde çok sofistike bir kıyafet giyiyordu. ‘Mücevherlerle süslenmiş altın madalya ve bol bir tunik…’ Max kısa süre içinde bunun bir rahip kıyafetine benzediğini fark etti.

“Bu adamlardan beşiyle karşılaştık.”

Riftan kınıyla canavarın çenesini açıp keskin dişlerle dolu ağzına baktı ve kaşlarını çattı.

“Ayrıca bu piçler bizim dilimizi konuşabiliyorlar.”

SONRAKİ BÖLÜM

Yorumlar

  1. Ayayayya ne tatlısınız siz öyle

    YanıtlaSil
  2. Her yere sızmışlar Bi bitmediler

    YanıtlaSil
  3. Bu canavar olayının altında başka bir şey var bence gerçekten insanlar gibi bir ırk oluşturmaya çalışıyorlar. Kendi dinlerini ve dillerini ortaya çıkarmışlar yani canavarlar kendi etnik kökenlerini yok saymıyor ya da hayvanlarmış gibi davranmıyorlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kendilerini insanlara denk görüp onları taklit ediyorlar doğa kanunlarında en güçlü 2 tür olamaz bu her zaman 1 dir savaşıp birbirlerini yok etmek zorundalar

      Sil
  4. İnsanlarla işimiz bitmemiş gibi bir de canavarlar çıkmaya başladı. Yakında ejderha da dillenecek artık sohbete onlarda dahil olur 😀

    YanıtlaSil
  5. Çeviri için tesekkurler Sonraki Bölüm yazısını görmek beni cok mutlu ediyor

    YanıtlaSil
  6. Rıftan neden bu kadar düşünceli acaba canavar ölmeden bir şey mi dedi keşke riftanin bakis açisindan görseydik burayi merak ettim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Spoiler olmasin ama ,canavar elf dilinde Riftana once “gunahkar”demis, daha sonra “bana geri odeyeceksin” demis

      Sil
    2. Tesekkur ederim cok merak etmistim ileriki bölümlerde okucak olmamiza sevindim

      Sil
  7. Ben Kuahel-den cok supheleniyorum,islerin sonu ona baglanacakmis gibi hiss var icimde nedense🤔🤔

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende de var öyle bir hissiyat, konduramıyorum da ama şimdi hatırlamadığım bi iki küçük ayrıntı beni işkillendirmişti onun hakkında.

      Sil
    2. Ben Kuahel değil de Richt Bleston bir işler çeviriyor gibi hissediyorum. Ejderha Mana taşının kaybolmasını arkasında da Katolik rahipler ve o var. Protestanlari sahneden indirmek ve etkisiz hale getirmek için ejderha mana taşıyla canavarları destekliyor bence. Zaten baloda da muhalif bir rahiple yakınlık kurduğunu görmüştük ya

      Sil
  8. Yaaa çok merak ediyorum bu olaylar iyice uzadı bence 3. Kitabı yazsın yazar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bittiğinde büyük boşluğa düşeceğimi biliyorum. İlk kitap bitip, okuyacak bölüm kalmayınca bir tür depresyona girmiştim. Bu güzel fantastik dünyaya ve şahane aşka kendimi fena kaptırmıştım galiba. Bitince gerçek dünyaya dönmek epey zor gelmişti. Şimdi yine öyle olmasından korksam da üçüncü bir kitap istemiyorum. Bir yerde bitmeli uzamadan sarkmadan. İnşallah 2.kitabın sonunu güzel bağlar da tatmin oluruz buna zamanlık takibin sonucunda.

      Sil
    2. Sadece depresyon mu atıcaktım kendimi riftağğağağn diye valla ben 3. Kitaba okryim nereye kadar gidiyosa gitsin hiç farketmez mutsuz bitmesin yeter

      Sil
    3. Ben küçük Riftan ve Maxi okumak istiyorum bebekleri olmadan bitmemeli bu hikaye 😢🤧

      Sil
    4. Anatolda 5 cocukla mutlu mesut yaşadilar diye okumak istiyorum 😁😁

      Sil
    5. Ay keşke kırmızı kıvır baş kızlar koyu lacivert saçlı oğlanlar Anatol'ün altını üstüne getirirken şovalyelerin peşlerinden dur yapmayın bebeler diye koşuşturması ve o sırada Riftanın Maxiyi baş başa kalmak için göle götürmesini okumak istiyorum 😭😭😭😭😭 hayali çok güzel yazar bunu bizden esirgeme baba olmuş Riftanı okumak istiyorum

      Sil
    6. Bende baba olmuş riftan görmek istiyorum. Onları da Maxi gibi koruyup gözetlesin

      Sil
    7. Arkadaşlar adam çıtayı tavan yaptı zaten Bi de şahane baba olur bu, gelsin depresyonlar😂

      Sil
  9. Acaba 167 yr az bölüm jalmışken ne halt edeceğimizi düşünebilir miyiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya onu düşünüyorum Bi de spoiler ların arkası kesildi, neler olup bitiyor bilmiyoruz da

      Sil
    2. pek bi şey olmadığından spoiler falan da gelmiyor olabilir jhvdxjhvb çok fazla böyle şikayet okuyorum internette

      Sil
  10. Elliot'ın ok atışına düştüm... Çeviri için teşekkürler 💚

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elliot bence çok kibar biri

      Sil
    2. Ay evet Maxi çok şanslı bütün remdragon şovalyeleri çok hoş biri olmazsa diğeri eşlik ediyor hop kızı tutup ordan oraya koyuyorlar bebek gibi fkdkfkfk

      Sil
    3. Delüğanlı 😂

      Sil
  11. Elliot bana bi yakisikli ve karizma geldi o nasil ok atmak 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya zaten ana karakterlerden yan karakterlere fırsat kalmıyor. Yoksa düşününce Remdragon şövalyelerinin çoğu savaşta iyi, cool, onurlu adamlar olmalı. Eliot un bu sahnesinde daha iyi anladım ve bütün bebeklerimle gurur duydum. Yazar Hanım onlara da fırsat verse hepsine tek tek düşeriz gibi geliyor 😄

      Sil
  12. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  13. 2.kitap 167. Bölümde mi bitiyor ne oluyor anlamadım 🙈

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hayır, çevirilerin geldiği site 167ye kadar güncelledi bölümleri. yavaş geliyor güncellemeler. o sebeple ne yapacağız diyor insanlar. bana kalırsa sıkıntı yok. geldikçe okuruz.

      Sil
    2. +kitap güncelde 200lerde.

      Sil
  14. Ben sanırım Riftan ve Maxi ikilisine aşığım. Riftan'ın bağlılığı, tutkusu ve erkeksi gücü ;Maxi'nin saflığı ve cesareti beni bu ikiliye bağlayan nedenlerden birkaçı. Şimdi de "War duo" oldular. Özellikle beraberce savaştıkları bir iki sahne okumak istiyorum. Aşkları güçlenirken ilişkileri de daha sağlıklı bir şekilde ilerliyor. Riftan hayatının aşkını en yakın arkadaşı ve şövalyelerinin büyücüsü yaptı. Sanırım onu böyle de mutlu ettiğini anladı ve Maxi'nin cesaretinin farkına varıp ona hayranlığı daha çok arttı. Kısacası ben de savaştan sıkıldım ama onları bu savaş için de analiz etmek çok hoşuma gidiyor. Çünkü zorlu her sahneden sonra birbirlerine sığınıyorlar.
    Bu arada 167. Bölümden sonrasını napcaz onu ben de merak ediyorum.

    YanıtlaSil
  15. 100 bölüm sonra savaş ''Bitti'' dedik yine başladı anasını satayım, kanuni kadar savaştılar karı koca 🤦🏻‍♀️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorumu favorilerime ekledim o kadar haklısın ki vjsgvsdc

      Sil
  16. Bölümler gibi yorumları okumakta cok keyifli olmaya başladi 😁😁

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de bölüm sonunda yorumları okumaktan çok keyif alıyorum

      Sil
  17. Yaa arkadaş güncelde beler oluyor bileniniz varmış sanırsam raftan yeminini maxiye adamış of bilen varsa yazsın lütfennn

    YanıtlaSil
  18. Sonraki bolumde Riftanla Maksinin kestane yeme sahnesi var ..cok romantik ve samimi konusmalari olacak..cok merakla bekliyiruumm.. Ayrica cevirme icin de tesekkur ederim💚

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yeni bölüm de daha gelmedi iyice heyecanlandiriyorsunuz 🙃

      Sil
  19. bu ispanyol çeviri hala 167 de mi gelişme yok mu bilen var mı

    YanıtlaSil
  20. bence çocuksuz da çok tatlılar biraz birbirleriyle vakit geçirsinler ya hep kavuşup ayrılıyorlar benim ponçik kalbim dayanmıyor artık
    -tuana

    YanıtlaSil
  21. Yeni bölüm bugün gelicek mi?

    YanıtlaSil
  22. spoilerları nereden okuyorsunuz?

    YanıtlaSil
  23. Canavarlar eski karanlık büyücülerin eseri, ne güzel. Kendileri öldü gitti, arkasında kalan deliler ile uğraşıyoruz. Yıllar yılı nasıl da sabırla islemisler planlarını, nasıl bir sabır bu abiii. Tebrik ettim doğrusu... Şimdiye kadar hiç kayıp vermedik, ejderha uyanırsam olur da... Ben bilemiyorum artık. Maxi golem büyüsünü yapar gibi. Ama o bile sorun ya..

    YanıtlaSil
  24. *Saçının bir teline bile zarar gelmedi

    YanıtlaSil

Yorum Gönder