MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 150. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


Riftan sanki mantıksızmış gibi gülümsedi. Onun endişelerini hala ciddiye alamıyordu. Ama en azından bir büyücü olarak yeteneklerine güveniyordu. Max bundan memnundu. Nihayet Riftan bile Max’ın onun için ne kadar endişelendiğini yavaş yavaş anlamaya başlamış olmalıydı. 

Max ona sevgiyle baktı ve onun sert, nasırlı parmaklarını kendi parmaklarıyla iç içe geçirdi. Sonra, tam ona doğru eğilen kocasının yumuşak yanağını sıcakkanlı bir tavırla öptü.

“Bu görevi bana emanet ettin… Neden? Yapabileceğimi mi düşündün?

Riftan cevap vermekte tereddüt ediyormuş gibi yere baktı ve sonunda içini çekti.

“Evet.”

“O halde… bana biraz daha güven. Ben de aynısını yapacağım.” Sevincini belli etmemeye çalışarak onunla sakince konuştu.

Ona kafası karışmış bir şekilde bakan Riftan, biraz içini çekti ve başını salladı.

“Lütfen kendine dikkat et.”

“Edeceğim.”

Max hafifçe gülümsedi ve onun diğer yanağını öptü.

“Sen de kendine dikkat et.”

Riftan ona baktı, başını eğdi, dudaklarına kısa bir öpücük kondurdu ve onu serbest bıraktı. Max, sanki en ufak bir tereddüt göstermekten korkarmış gibi ellerini hızla paltosunun cebine soktu. Sonra bir an hareketsizce ona baktı, ardından yavaşça karın altında arkasını döndü.

Rüzgar güçlenince, Elliot bunun iyiye işaret olduğunu söyledi. Müttefik Kuvvetlerin arkasından esen fırtına sayesinde okçuların okları çok daha uzağa atılabilirdi. Buna karşılık, surda sıralanmış kurukafa askerlerden gelen oklar, her zamankinden daha kısa bir mesafede kırılacaktı.

Okçuların ok atışını uzaktan izleyen Max, başını Kuahel'e doğru çevirdi. O ve astları, normalde giydikleri siyah plaka zırh yerine vücutlarına koyu renkli bir gambeson(dolgulu savunma ceketi) ve göğüs zırhı giyip, ellerine deri eldivenler ve sırtlarına bir yay ile birlikte bir ok kılıfı takmışlardı. Kuahel’in belinde kılıçlı ve hançerli siyah bir kemer vardı, onu gören kimse onun bir rahip olduğunu düşünemezdi.

Max bir ipi dolayıp kemerine bağlarken sessizce onu izledi, sonra gergin bir şekilde ağzını açtı.

“Şimdi… gitmemiz gerekmiyor mu?”

“Sanırım biraz daha beklemek daha iyi olacak.” Kuahel sakince cevap verdi, sonra döp gökyüzüne baktı. “Kara bulutlar yaklaşıyor. Etraf ne kadar karanlık ve kar yağışı ne kadar yoğun olursa yakalanma olasılığımız o kadar az olur, bu nedenle surlara erişmek daha kolay olacaktır.”

Bu söylemesi mantıklı bir şeydi. Midna açık alanlarla çevriliydi. Siperlerin yanında bir kereste işletmesi vardı ve her yere taşlar yığılmıştı, ancak gözetleme kulesindeki gözcüler tarafından görülmeden şehre yaklaşmak çok zordu. Sakin kalmaya çalışarak kararan gökyüzüne baktı.

Çok geçmeden, Kuahel'in tahmin ettiği gibi, her yer karardı ve rüzgar şiddetlenmeye başladı. Kuşatma da daha hararetli hale geldi. Max, Dük’ün adamlarının merdivenli surlara doğru dörtnala gidişini ve başlarında kapüşon olan şövalyeleri izlerken kapüşonunu daha da sıktı.

Saçları özenli biçimde örülmüş ve gri kapüşonunun içine iyice sokulmuştu ama hiç sevmediği saçlarının, işini yaparken kapüşonun içinden dışarı çıkacağından endişeleniyordu. Kapüşonunun bağcıklarını daha çok sıktı, sonra şövalyelerin arkasına geçti.

“G-gidiyor muyuz?”

“Aynen öyle.” Kuahel soğukkanlılıkla cevap verdi ve adamlarına başını salladı.

Max de hareket etmeye başlayıp paladinleri takip etti. Attıkları her adımda kalbi heyecan ve korkuyla küt küt atıyordu.

‘İşler sandığımız kadar sorunsuz gitmeyebilir.’ Kendi kendine düşündü. Siperler yerin derinliklerine kök salmış olmalıydı. Bu kadar yüksek bir suru ayakta tutmak amacıyla sadece tabanı inşa etmek için en az 20 kvet’e kadar kazmak gerekliydi.

Bir tüneli, olabildiğince zarar vermeden kazmak için hendeğin en derin kısmında çalışması gerekecekti. ‘Önce uygun bir yer bulacağım, kale duvarının iç yapısını incelemek için arama büyüsü kullanacağım ve sonra tespit edilmemek için sessizce toprağı ve taşları hareket ettireceğim…’

Hanımefendi, bence buradan gizlilik büyüsü yapmak daha iyi olur.”

Ne yapacağını hesap ederek mekanik bir şekilde kar üzerinde yürüyen Мax, başını çevirdi. Remdragon Şövalyelerinin ambleminin işlenmiş olduğu mavi bir pelerin yerine koyu gri bir cüppe giymiş olan Elliot, kale duvarının üzerinden yükselen kuleye temkinli bir bakışla baktı.

“Gözetleme kulesindeki ışıkların yanıp söndüğünü görünce, zaten orada biri varmış gibi görünüyor. Eğer bir hortlaksa, o kadar dikkatli olmamıza gerek yok ama her ihtimale karşı…”

Rüzgar şiddetlendiğinde şövalye bir an için durdu. Ama Max perde arkasında neler döndüğünü kolayca tahmin edebiliyordu. Eğer hortlakları kontrol eden büyücü kulenin tepesinden duvarın etrafındaki alanı gözetliyorsa, onlar duvara yaklaşamadan önce yakalanma tehlikesi vardı.

Hızla büyü gücünü artırıp kendisinin ve şövalyelerin etrafına ince bir perde çekti. Hava akışını engelleyen, sesin dışarıya sızmasını önleyen ve aynı zamanda şekillerinin sanki çevredeki ortamda yok olmuş gibi görünmesini sağlamak için ışığı zekice kıran bir büyüydü.

“A-artık gizlilik büyüsü kullandım. Mümkün olduğunca benden çok fazla uzaklaşmayın.”

Kuahel ona baktı ve devam etti. Tepelerin çevresini dolaşıp Midna'yı çevreleyen kalenin kuzeydoğu tarafına dikkatlice yaklaştılar. Derin bir hendek bulmaları uzun sürmedi. Riftan'ın dediği gibi saklanmak için uygun bir yerdi.

Dik bir yokuştan inerek buz ve kardan oluşan tümseklerle dolu bir çakıl yatağına vardılar. Çukurdaki dar patika boyunca ilerlerken seyrek köknar ağaçlarına ve kayaların üstünde yükselen siperlere baktı.

Birliklerin çoğu kuşatmanın gerçekleştiği bölgede yoğunlaşmış gibi görünüyordu, ancak bazı nöbetçilerin surlarda kalma ihtimali vardı. Dikkatlerini çekmemek için mümkün olduğunca sessiz hareket etmeleri gerekiyordu.

“Bu konumun iyi olacağını düşünüyorum.”

Uzun bir köprüde uzun adımlarla ilerleyen Kuahel, duvara en yakın noktada durdu. Soğuk terden sırılsıklam olmuş eldivenlerini çıkardı ve çamurdan bir duvara benzeyen dik yokuşa baktı. Ardından Max, siperlerin kalınlığını ve yapısını incelemek için arama büyüsü yaptı.

Beklendiği gibi, taş yapı toprağın derinliklerine kadar devam ediyordu. Siperlerin içini yakından inceledikten sonra büyülü güçlerini kullanarak kazmaya başladı. Donmuş toprağı otuz dakika kazdıktan sonra nihayet duvarların temelleri ayırt edildi.

Eliyle düzgün bir biçimde yığdığı taş parçaları arasında el yordamıyla ilerledi ve ardından büyü gücünü duvarda küçük bir delik oluşturacak şekilde genişletti. Taşlar çatırdadı ve ufalanıp dağılmaya başladı, bir süre sonra girmek için başını eğmek zorunda kaldığı dar bir geçit yaptı.

Eğer mümkün olsaydı girişi biraz daha geniş yapmak isterdi ama yaparsa tavanın çökeceğinden korktu.

Kendini köstebek gibi hissederek çömeldi ve karanlık, dar geçide girdi. Ve ilerledikçe yavaş yavaş geçidi genişletti. Başına sürekli küçük taş parçaları düşüyordu ve aldığı her nefeste toz ağzına yağarken sanki boğuluyormuş gibi hissediyordu. Mezara girmek gibiydi.

Bir süre daha molozların arasında ilerleyen Max, krampların üstesinden gelemeyince sonunda kendini tekrar dışarı sürükledi. Görünüşe bakılırsa birkaç saat boyunca 60 kvet (Yaklaşık 180 metre) delik açmıştı, ancak yaptığı tünelin uzunluğu rampa dahil yaklaşık 20 kvet (Yaklaşık 60 metre).

Bitkin bir halde yere çöktü ve tükürdü. Ağzında berbat bir toprak tadı hissetti.

“Bununla ağzınızı çalkalayın.”

Elliot su matarasını belinden çıkarıp ona uzattı. Yüzündeki ve ellerindeki tozu silkeleyerek ağzını buz kesmiş suyla çalkaladı. Ona sessizce bakan Kuahel kuru bir şekilde sordu.

“Şimdiden bitti mi?

“H-henüz değil. Tünelden dış kısma doğru geçemedim.”

“O halde lütfen acele edin. Güneş batmadan kapıları açmalıyız.”

Max, nefes almak için zaman vermeden onu zorlayan rahibe keskin bir bakış fırlattı, sonra içini çekip yeniden aşağı süründü. Sonra bir çatırtıyla bir şeyin gümbürdediğini ve kapüşonunun üzerine düştüğünü hissetti.

‘Lütfen böcek ya da solucan olmasın.’

Ağzını bir mendille kapattı ve yavaşça ilerlemeye devam etti. Sonunda, geçidin diğer tarafından temiz hava içeri aktı.

Çıkışı ancak uzun boylu bir adamın kaçabileceği kadar genişletti, sonra hızla döndü ve geçidin diğer tarafına doğru süründü. Hortlakların diğer tarafı tutuyor olabileceğinden korkuyordu.

Her ş-şey tamam.”

Dik yokuşu telaş içinde çıkmış olan Max nefes nefese kaldı. Elliot onu kaldırdı ve dudaklarına bir matara yaklaştırdı. Max ağzını temiz suyla çalkalayıp mendilini suyla ıslatarak gözlerindeki kiri temizledi. Kapüşonuyla bu kadar sıkıca sarılı olmasına rağmen, yine de kafasına pislik girmiş gibi hissediyordu.

“Bu görevin... bu kadar az zarif olacağını beklemiyordum.”

“Sıkı çalışmanız için teşekkürler.” Elliot gururlu bir sesle konuştu ve ona mendilini uzattı.

Max hiç pişmanlık duymadan kirli mendilini yere fırlattı, sonra Elliot'ın mendilini aldı ve kuvvetlice yüzünü ovuşturdu. Banyo yapmak için daha önce hiç bu kadar çaresiz olmamıştı.

“Tünelin dışını incelemek için büyü kullanabilir misiniz?

Ona bir an bile dinlenme fırsatı vermeyen rahip, tünelin içine bakıp sordu. Max derin bir nefes aldı, giysilerindeki kiri temizledi ve onun yanına yaklaştı. Daha sonra duvarın ötesinde nöbetçiler olup olmadığını görmek için büyüsünü kullandı.

“Şimdiye kadar… bizi fark ettiklerini sanmıyorum.” Kendinden emin bir şekilde konuştu.

Hortlaklar dış uyaranlar olmadan nadiren hareket ederlerdi, bu yüzden onları büyü ile tespit etmek kolay değildi.

“Yine de asla bilemezsiniz. Girerken tetikte olun.”

Rahip, sanki cevap vermeye bile değmezmiş gibi, ifadesiz bir yüzle tünele girdi. Ve arkasından bir gölge gibi onu takip eden şövalyelere çenesiyle işaret etti.

Sonunda şövalyeler birer birer dar tünele girmeye başladılar. Tavanın çökebileceğinden korkan Max, büyülü güçle duvarı güvenceye aldı ve onlar tünelden güvenli bir şekilde geçene kadar dışarıda bekledi.

Nihayet, tüm rahipler Midna'ya sızmayı başardığında, sırtındaki ve omuzlarındaki, ona acı verecek kadar gergin baskı kayboldu.

Çevirmen: Sabahat <3

SONRAKİ BÖLÜM

Yorumlar

  1. Tam bir mud lady shshs

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim çevirmenim, ellerinize ve emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  3. Ulan maxi adamsın

    YanıtlaSil
  4. Helal be Maxim👏🏻

    YanıtlaSil
  5. Meğer adrenalin için doğmuş 😂

    YanıtlaSil
  6. Çok teşekkürler Sabahat, ellerine sağlık

    YanıtlaSil
  7. Ya az aksiyon olsun şimdi baristilar güya ama yan yana iki lafın belini kıramıyor Bi türlü gerçi hiç bir zaman çok sohbet etmediler ama ben heberonu filn özledim takilmalarini

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende Aren'i özledim nerdesin sör Aren'immm

      Sil
    2. Eliot çok sıkıcı. En sıkıcı gardiyan bile olabilir anca Leydim diyor başka birsey dediği yok.

      Sil
    3. Çeviri için teşekkürler 🙂🙂

      Sil
  8. Emeğine sağlık 💓

    YanıtlaSil
  9. Kuahel in sorunun ne? Bir anda suratsız bir herife dönüştü bence o da Maxi ye aşık oldu ama kabullenemiyor jhajah

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşkım o hep suratsızdı svdgasv suratsız hot priestımızın bir defa yüzü güldü mü sorarım size cgvdscgd

      Sil
    2. Hot priest hahadjdğufğıdğud

      Sil
  10. Maxi den beklenen başarılar geliyor umarım daha iyiye gider 😊çeviri için çooook teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  11. Yeni bölüm cok 😍tesekkurler

    YanıtlaSil
  12. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  13. kuahel bi dur ya karşındaki de makine değil

    YanıtlaSil
  14. Siz çok mükemmelsiniz 🌸teşekkürler çeviri için

    YanıtlaSil

Yorum Gönder