MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 141. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


Güneş tam olarak batmamasına rağmen sokakta tek bir seyyar satıcı bile görünmüyordu ve dükkânların çoğu bomboştu. Anatol'un kışın ortasında bile yüzlerce tüccarla dolu olan pazarına kıyasla perişan görünüyordu.

"En azından kamplarda uyumak zorunda değiliz."

Yolun sağında ve solunda peş peşe sıralanmış yoğun evlere bakan Ruth, başının arkasını kaşıyarak konuştu. Bahsettiği gibi, binaların yarısından azının bacalarından duman çıkıyordu. "En az bin kişi ağırlanabilir."

Yüzlerce karanlık pencereden tahminde bulunup atını meydanın ortasında durdurdu. Görünüşe göre oldukça büyük bir han bulmuşlar ve sahibiyle konuşmak için durmuşlardı.

Max, Rem’in bir mola verebilmesi için hızla eyerden indi. Sonra, akşam rengine boyanmış sokaklara ve sessiz pazar yerine bakarak sıraya dizilmiş şövalyelerin arasından sıraya baktı. Uslin Rikaido oldukça zengin görünen bir adamla konuşuyordu.

Müzakereler iyi sonuçlanmış gibi, şövalyeler birer birer atlarından indiler ve handan çıkan hizmetçiler hızla dizginleri aldılar. Olay yerine bakarken Elliot ona yaklaştı.

“Remdragon Şövalyeleri bu handa kalmaya karar verdi. İçeri girin. Rem'i ahıra götüreceğim.

"Peki ya diğer askerler?" Biraz daha uzakta bekleyen Phil Aaron'un Şövalyelerine bakarak endişeyle sordu. Elliot hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. Kuzeyde daha büyük bir kulübe daha olduğunu söylediler. Diğer şövalyeler orada kalacaklar. Kalan askerler için boş evler kiralamayı planlıyorlar."

Dediği gibi, büyük bir atın üzerinde oturan Richt Bleston askerlerle konuştu ve başını meydanın sonuna doğru çevirdi.

Max uzun, geniş araba yolundan aşağı inerken onları izledi ama Elliot'ın ısrarı üzerine dizginleri teslim edip binaya girdi. Sonra, sanki ateş yeni yakılmış gibi, sıcak havayla birlikte pişmiş jambon kokusu burun deliklerini doldurdu.

Kapının eşiğinde durup büyük salona baktı. Binanın birinci katında en az yüz kişi ağırlayabilen büyük bir meyhane vardı, ancak ondan daha az müşteri varmış gibi görünüyordu.

Max, insanların içki içmekten ve kumar oynamaktan hoşlandığı meyhaneye yan yan baktı, sonra hizmetçinin rehberliğinde soldaki merdivenlerden yukarı çıktı.

"Bu oda." dedi hizmetçi gururla, binanın tepesindeki geniş kapıyı açarak. “Burası bizim hanımızın en iyi yatak odasıdır. Sadece şehri ziyaret eden en zengin tüccarlar ve soylular tarafından kullanılır.”

Cömertçe dekore edilmiş odayı inceleyen Max, hizmetçiye döndü ve sordu.

"Burada... çok ziyaretçi var mı?"

"Birkaç yıl öncesine kadar yüzlerce insan buraya buğday, şarap ve yün almak için gelirdi. Ancak satıcılar birer birer öldü ve bu yıl ziyaretçi sayısı yarı yarıya azaldı.”

Hizmetçi bir mum yaktı ve derin bir iç çekti.

“Buradaki döviz piyasası, diğer bölgelere göre binlerce kat daha fazla vergi alıyor. Tüccar olsaydım, üssümü de başka bir bölgeye taşırdım.”

Hizmetçinin ifadesi, sanki soyluların yerleşik politikasını yabancıların önünde eleştirmekten endişe ediyormuş gibi daha temkinli hal aldı. Max onu rahatlatmak için hafifçe gülümsedi ve konuyu değiştirdi.

"Üzgünüm ama... yıkanmam için banyo suyu hazırlayabilir misin? Uzun süredir ata bindiğim için çok terliyim.”

“Banyo suyu için ayrı bir ücret ödemeniz gerekmekte.”

“Ne kadar ödemem gerek?”

“Soğuk su 1 derhem, sıcak su 2 derhem.”

Max, beline sarkan deri cebinden iki küçük gümüş madeni para çıkarıp hizmetçiye verdi. Hizmetçi bozuk paraları aldı ve önlüğünün cebine koydu.

"Birazdan hazır olur, o yüzden biraz dinlenin."

Dışarı çıktığında Max pencereye gidip şehre baktı. Boş meydan arabalarla doluydu ve askerler meşalelerle sokaklarda uzun kuyruklar halinde ilerliyordu. Askerler, yüksek duvarlarla çevrili bir şehirde baskın endişesi duymadan geceyi geçirebilmekten memnun görünüyorlardı.

"Hanımefendi, sanırım banyo suyunun hazır olması biraz zaman alacak. Aşağı inip önce yemek yemeye ne dersiniz?”

Tüm hızıyla pencereden bakarken odasına dönen hizmetçi, utanç dolu bir yüzle konuştu. Max, işçi sıkıntısı olduğunu fark edip yüzüne anlayışlı bir ifade yerleştirdi. 

“Anladım. Lütfen banyo suyunu daha sonra hazırlayın.”

Hizmetçi başını salladı ve tekrar dışarı çıktı. Max sadece bavulunun getirilmesini isteyip birinci kata indi.

Kısa sürede meyhane şövalyelerle dolmuştu. Etrafına bakındı ve bir pencerenin yanındaki koltukta oturan Riftan'ı görüp hızla odayı geçti. Ciddi bir ifadeyle Hebaron'la konuşan Riftan onu fark edince ona tatlı bir gülümseme gönderdi.

"Seni yemeğe çağıracaktım ama tam zamanında geldin. Buraya gel ve otur.”

Oturduğu yerden kalkıp bir sandalye çekti. Max onun yanına oturdu ve mumla aydınlatılan masaya baktı. ‘En azından şehrin vatandaşları açlıktan ölüyor gibi görünmüyor.’ Geniş masa, taze pişmiş ekmek, kavrulmuş jambon ve bol şalgamla doldurulmuş güveç ile zengin bir şekilde dekore edilmişti.

Yemeğin mis kokusunu içine çekip mutlu bir şekilde kaşığını aldı ve herhangi bir görgü kuralını umursamadan, bir yığın sıcak güveci ağzına doldurdu. Bütün gün soğukta at sürmekten bitkin düşen vücuduna sıcak yemek akarken, farkında olmadığı açlığı onu şiddetle sardı. Sonuç olarak, aceleyle yemeye başladı.

"Biraz şarap iç. Hazımsızlık yaşayacaksın.”

Ona acıyarak bakan Riftan, bir bardak sıcak şarap uzattı. Max kaşığı hareket ettirmeyi zar zor durdurdu ve ağzını şarapla hafifçe ıslattı.

"Sen de ye, Riftan. Her şey soğuyacak.”

"Başımın çaresine bakabilirim, bu yüzden endişelenme ve sadece ye."

Büyük bir parça jambonu yutabileceği büyüklüklerde parçalara ayırıp tabağına koydu. Onların bu şirinliğine dayanamıyormuş gibi bakan Hebaron dilini şaklattı.

“Aman Tanrım. Bu dünyada böyle şefkatli başka bir çift daha var mıdır?

"Kapa çeneni ve ye." dedi Riftan ona soğukça.

Ancak Hebaron pes etmedi ve onunla alay etmeye devam etti.

"Komutanın yeni büyücülere bu kadar candan davrandığını görünce, şövalyelerin düzenini yeniden ayarlamanın iyi olacağını düşünüyorum.”

Max utançtan kızardı. Sadece şaka yaptığını biliyordu ama bazı şövalyelerin bunun için Riftan'ı küçük görmelerinden endişeleniyordu. Tabağı ona doğru kaydırdı.

"Riftan... gerçekten iyiyim, merak etme ve yemeğini ye."

Onun ne kadar utandığını gören Riftan, Hebaron'a sert bir bakış attı. O anda, etraf aniden sessizleşti ve ağır ayak sesleri duyuldu. Max başını çevirdiğinde, rengarenk kadife paltolu zarif görünümlü bir adamın diğer dört adamla birlikte koridorda yürüdüğünü gördü.

"Sör Riftan Calypse siz misiniz?" Adam Rifan'a kuru kuru sordu.

Max onun yüzündeki bariz düşmanlığı okuyunca kaşlarını çattı. Riftan başını ona çevirdi ve sakince cevap verdi.

"Evet, ben Riftan Calypse'im. Neler oluyor?”

“Benim adım Hedna Bowman, bu şehrin yönetiminden sorumluyum.”

Adam, Riftan'ın kayıtsız tepkisine biraz şaşırmış görünüyordu. Biraz öksürdü, sonra kibirli bir tavırla devam etti.

" Burası Ekselanları Croix Dükü'nün ülkesi.. Ve siz efendim bir keresinde düklüğe savaş ilan etmiştiniz. Burada kalmanıza izin veremeyiz. Öyleyse Remdragon Şövalyeleri’ne liderlik edin ve bu şehri terk edin.”

Max öfkeden nutku tutulmuş bir şekilde adama baktı. ‘Riftan, doğu bölgesini korkunç bir krizden kurtarmak için gönderilen bir şövalye. Bu nankör ona nasıl böyle davranmaya cüret eder?’ Babasının bu kadar küstah bir adam olduğu gerçeği ona dayanılmaz bir utanç duygusu yaşattı.

"Görünüşe göre Yedi Krallık Konseyi'nden takviye talep edenin bizzat Croix Dükü olduğunun farkında değildiniz.”

Riftan, her an kılıçlarını çekmeye hazır olan şövalyelere uyarıcı bir bakış attı ve sakince konuşmaya devam etti.

“Yedi Krallık Konseyi tarafından gönderilen Müttefik Kuvvetler’in komutanıyım. Kabalıklarına göz yumacağım, o yüzden kaybol.”

"Diğer takviye kuvvetleri burada kalabilir ama Remdragon Şövalyeleri...”

"Bu takdire şayan bir cesaret ve sadakat eylemi değil mi? Yüzlerce zırhlı şövalyeyi sadece dört adamla kovma fikri…” Hebaron aniden konuşmayı böldü.

O sırada adam sert bir yüzle odanın etrafına baktı, odada akan olağandışı atmosferi fark etmişti. Ancak şövalyelerin acımasız bakışlarına rağmen inatçı tavrından vazgeçmeye niyeti yok gibiydi.

“Özgür insanları tehdit etmek, barış anlaşması kanununun ihlalidir!”

"Buraya Yedi Krallık Konseyi'nin emriyle geldim. Talebinizin doğrudan Kral Reuben'in kararına aykırı olduğunu biliyor musunuz?”

Adamın yüzünde şaşkın bir ifade belirdi.

"Ben Ekselansları Dük'ün vasalıyım. Burada kalmasına izin verdiğimi öğrenirse beni affetmez.”

"Mızmızlanmayı kes."

Hebaron bira bardağını aniden masaya koyunca yüksek bir patlamaya neden oldu ve sinirle ona sert bir çıkış yaptı.

"Hey, o kadar ısrarcı olmasanız bile, güneş doğar doğmaz buradan çıkacağız. O yüzden aptalca şeylerle zamanını boşa harcama, git ayaklarını yıka ve uyu.”

Adam acımasızca, "Dediğim gibi, burada kalamazsınız." diye tekrarladı ve ekledi. “Kalmanıza izin verirsek yemek israfı olmaz mı? Anatol'un barbarca hareketleri bu şehri bu hale getirdi! Remdragon Şövalyeleri’nin düklüğe karşı kin beslediği bilinen bir gerçek değil mi? Vatandaşların güvenliği için!..”

"Şu anda onurumu tehlikeli bir düzeye kadar aşağıladığının farkında mısın?" Riftan ona öyle soğuk bir şekilde çıkıştı ki, tüyleri diken diken oldu. “Öncelikle, bu handa yediğimiz bir dilim ekmek dahil her şeyin parasını çoktan ödedim. İkincisi, barbarca eylemlerle ne demek istediğini bilmiyorum ama Anatol düklüğe karşı asla yasa dışı bir şey yapmadı. Son olarak... adamlarım ve ben sebepsiz yere masum insanlara asla zarar vermeyiz.”

Bardağı aldı, dudaklarını hafifçe yaladı ve sessizce ekledi.

"Ama şu anda bana bir sebep veriyorsun.”

Yorumlar

  1. HASSSKKTRREEEE ŞÜKĞR HEYECAN

    YanıtlaSil
  2. Eli değmişken şu pislik babasını da bi öldürse de içimiz soğusa

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Acizlikle yaşamak ona en büyük ceza. Yıllarca en kudretli olma, üstün olma hevesiyle mahvetti maxiyi. Şimdi topal kaldı. Riri o pisliğe dokunursa eli kirlenir.

      Sil
  3. Maxi kızım şimdi senin dıtan hmstet gücünü yarını hryecanla bekliyorummmmm

    YanıtlaSil
  4. Bu nasıl bir gerilimmm böyle 😶

    YanıtlaSil
  5. Maxi nin babası daha ne kadar aşağılık olabilir diyorum adam resmen seviyeyi daha da yere indiriyor pislik herif ya 😤

    YanıtlaSil
  6. Riftan ın sondaki hareketi neydi öyle...

    YanıtlaSil
  7. riftan'ın alttan alta laf sokmalı işleri halletme gücü var ya off. bu arada çeviri için teşekkür ederim, sayenizde güzel bir çeviriyle okuyabiliyorum 🥺🤍

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten çok zeki ve güvenli bir adam. Bayılıyorum bu sakin güvenine. Hiç bir şeye gerçekten önem vermiyor. (tabi Maxi hariç.)

      Sil
    2. Sadece savaşta iyi değil, aynı zamanda ağzı iyi laf yapıyor ve bu da onu çok çekici yapıyor 😁😏

      Sil
    3. off bence de düsüyorum bu halleriyle maxiye tatlı davranısları birlesince diğer şeylere rağmen muthis erko kombini

      Sil
  8. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  9. maxi araya girip adamın ağzının payını verip yollasa çok iyi olmaz mı

    YanıtlaSil
  10. Ellerinize sağlık 🙏

    YanıtlaSil
  11. Ellerinize sağlııııkk. Harikasınııızzz 😊

    YanıtlaSil
  12. Tesekkurler 2 bölüm okumak harikaydi 😄😄

    YanıtlaSil
  13. Maxi ayağa kalkıp hanım hanım sen kim köpek benim kocamı ve askerlerini aşağılıyorsun dese mükemmel olurdu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sadece yeni bölümü bekle :D

      Sil
    2. Ne diyor ya valla çatlarım fkfnfccn

      Sil
  14. Gebersin artık şu dük yaaa
    Bir ayağı çukurda, hâlâ fesatlık peşinde 🤬

    YanıtlaSil
  15. İki bölüm süper oldu, ellerinize sağlık Özge ve Sabahat.. Bir tanesiniz🤍🤍🤍

    YanıtlaSil
  16. Bi dakka ya şimdi ciddi ciddi babasına yardım etmeye mi geldiler? 🤦🏻‍♀️ Ve ikinci olarak da harbiden savaştaki orduyu kovmaya çalışıyor herif 😂

    YanıtlaSil
  17. Üfffffd erkek yiiiaaaaaa
    Sade dedi nxxmfmxmxn

    YanıtlaSil

Yorum Gönder