MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 136. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


“Herkes savaşa hazırlansın! Hortlakların ne zaman ortaya çıkacağını asla bilemezsiniz.” Elliot safları bozan genç şövalyelere vahşi bir uyarıda bulundu.

Şövalyeler hemen kılıçlarını çektiler ve her yönden nöbet tuttular. Max yüzünde gergin bir ifadeyle dizginleri çekip geri adım atmaya hazırlandı. Aynı zamanda, her an bir bariyer dikebilmek için tüm büyülü gücünü topluyordu, ancak Ruth'un sakin sesi grubun önünden duyuldu.

“Bu kadar tetikte olmanıza gerek yok. Bu cesetler, arındırılmış hortlakların kalıntıları."

Max dizginleri hafifçe sallayıp şövalyelerin arasından geçti ve Ruth'un yere çömelip bir cesedi incelediğini gördü. Eyerden inip onun yanına yaklaştı. Bir mana taşıyla cesedin etrafındaki manayı ölçen Ruth yavaşça doğruldu ve konuştu.

“Arınma alevlerini kullanılmış gibi görünüyor. Buraya ilk gelenler onlar olmalı.”

“B-buraya önce Kutsal Şövalyelerin geldiğini mi söylüyorsun?”

Gözlerini kocaman açtı. Kutsal Şövalyeler şu anda Müttefik Kuvvetlerle birlikte kuzeydoğuya hareket ediyorlardı. Dağlar boyunca seyahat edip, Arex sınırlarını geçtikten sonra tekrar güneye doğru inmelilerdi. Bunun nedeni, sırasıyla Lexos Sıradağları'nın kuzeyine, doğusuna ve güneyine büyülü gücü kesmek için cihazların kurulmuş olmasıydı.

Max, doğu bölgesindeki araziyi hatırlayınca kaşlarını çattı. ‘Geri dönüp güneye yönelseler bile buraya bizden önce ulaşmalarına imkan yok.’ Düşünceleri arasında boğulduğu sırada başının üstünden yüksek bir ses duydu.

“Büyük Osiria Tapınağı tarafından karanlık büyücülerin peşine düşmek için gönderilen paladinler ya da bu bölgenin tapınak muhafızları olmalı.”

Max başını çevirdi. Talon'un tepesinde oturan Riftan, cesedi uzaktan izledi. Miğferinin siperliğini kaldırdı ve terk edilmiş evlere dönüşmüş binalara doğru başını çevirdi.

“Cesetler henüz kara gömülmemiş, bu da bize savaşın yeni bittiğini gösteriyor. Korkarım Darond'a gittiler.”

“Eğer durum buysa, acele etsek iyi olur. Tabii hortlakların sayısını kasıtlı olarak artırmak istemiyorsanız.”

Riftan sessizce başını salladı ve siperliğini indirdi. Max aceleyle atına binip saflara katıldı. Ordu yürüyüşüne yeniden başladı. Max, şövalyelere ayak uydurarak atını olabildiğince hızlı sürdü. Karla kaplı tepelerde bir süre at sürdükten sonra ıssız bir arazi, harap olmuş binalar ve yanmış cesetler gözlerinin önüne serilmişti.

Hıçkırığını yuttu. Otuzdan fazla ceset olduğu çıplak gözle hesaplanabiliyordu. Hayır, daha fazlası olabilirdi. İçinin çalkalandığını hissederek geniş alanın etrafına baktı. Bu bölgede yaşayan köylülerin çoğu katledilmiş olmalıydı.

“Sürpriz bir saldırı olabilir. Her an bir savunma bariyeri kurmaya hazır olun.” Elliot sert bir yüzle onu uyardı.

Max başını salladı ve dizginleri sertçe savurdu. Tepenin zirvesine vardıklarında bir süre at sürdüler, Whedon'un atlı birlikleri ve Phil Aaron'un şövalyeleri, dört sütun oluşturacak şekilde Remdragon Şövalyeleri’nin soluna ve sağına ilerlediler. Max ve Ruth da dahil olmak üzere büyücüler, rahipler ve Phil Aaron'un şövalyelerine ait askerler, atlı birliklerin arkasına çekilip vagonların etrafını sardılar ve görevli şövalyeler, teçhizatları bir yerden bir yere taşımakla meşgul bir şekilde koşturdu.

Sahneyi boğucu bir gerginlikle izleyen Max, atı yavaşça safların önüne doğru sürdü. Sonra yumuşak tarlalar, harap olmuş ekilebilir arazi ve yıkılan duvarlar görüş alanına girdi.

Yıkılan savunma duvarının içinde dumanla dolmuş bir şehir ve beyazımsı bir kale vardı ve duvarın çevresinde karınca sürüleri gibi yüzlerce enfekte olan canavar vardı. Olay yerine sessizce bakan Riftan, elini havaya kaldırıp bağırdı.

“Okçular ileri!”

Emri vermesiyle birlikte, sırtlarında uzun yaylar olan askerler safların önüne ilerledi. Atış menziline hareket eden okçular, okları ateşe verdikten sonra hep birlikte gökyüzüne doğru ok atmaya başladı.

Max sahneyi tamamen şaşkına dönmüş bir şekilde izledi. Düzinelerce ok zarif bir eğri içinde uçup canavarların başlarına yağmur gibi yağdı ve aynı zamanda atlı birlikler şiddetle alana koştu.

Şövalyelere önderlik eden Riftan’ın suretinden gözlerini ayırmaya cesaret edemedi. Tüm vücudu acı verici bir gerilim ve korkuyla uyuşmuştu. Remdragon Şövalyeleri ile hortlaklar ordusu arasındaki mesafe artık 2 kvetten (yaklaşık 360 metre) daha azdı. Max boğazına ulaşan çığlığı güçlükle yuttu.

Sonunda süvariler, arı sürüsü gibi toplanmış canavarlara saldırdı. Çeliğin çarpışmasının keskin sesi şiddetle yankılandı ve canavarların bedenleri korkuluklar gibi havaya uçtu. Her şey o kadar hızlıydı ki, ne olduğunu bile anlayamıyordu.

Önde olan Riftan kılıcını savurdu ve yoluna çıkan canavarlar bir anda ikiye ayrılıp küllerin üzerine düştü. Ardından Talon ön ayaklarını yukarı kaldırdı ve canavarların vücudunu acımasızca çiğnedi. Bir fare sürüsünü gelişigüzel öldüren dev bir boğa gibiydi.

“Başka bir desteğe ihtiyaçları olduğunu sanmıyorum.”

Şaşkın bir ifadeyle aşağı bakan Max başını çevirdi. Sakin bir ifadeyle savaş alanını izleyen Ruth, rahatlayarak küçük bir nefes verdi ve ekledi.

“Görünüşe göre Phil Aaron'un şövalyeleri de savaşa aktif olarak katılmayı planlıyor.”

Max onun bakışlarını takip edip sağa tarafa döndü. Düşmanlara doğru koşan kuzeylilerin görüntüsü dikkatini çekti.

Richt Bleston devasa kılıcıyla yolun önünü temizlerken, onu takip eden kuzeyli şövalyeler koşarak geldiler ve gürzler, baltalar, çekiçler ve hatta bir teber kullanarak hortlakların kafalarını rastgele ezdiler. Bir savaştan çok bir katliam gibiydi.

Max bir ürperti hissetti ve omuzları titredi. Richt Bleston şimdilik, Riftan'ın komutası altındaydı ancak bunun ne zaman ya da nasıl değişeceği belli değildi. Eğer düşman olurlarsa, onlarla başa çıkmanın yükü büyük olurdu.

Max dudağını ısırdı ve kafasını tekrar Remdragon Şövalyeleri’ne çevirdi. Tüm savaş alanı kaynayan bir kazandı. Çarpan çeliklerin sesi, kendinden geçmiş atların çığlıkları ve askerlerin yüksek sesli bağırışları her yönden yankılandı ve yanan cesetlerin kokusu havaya karıştı.

Şövalyeler hortlakların vücudunu kesip yeniden canlanmalarını önlemek için onları ateşe verdi. Mide bulantısını bastırdı ve gergin bir şekilde Ruth'a baktı.

“B-bizim de bir şeyler yapmamız gerekmez mi? Bir bariyer kaldırmak ya da büyülü bir saldırı gerçekleştirmek gibi…”

“Yakın dövüş olduğunda, büyü kullanmak için acele etmemeliyiz. Bu müttefiklere zarar verebilir…”

Ruth aniden konuşmayı kesti ve önüne bir bariyer uzattı. Aşağı yukarı tam o sırada yerden devasa bir iskelet çıkıp buzdan bir çekiç salladı. Max içini çekti ve bir adım geri çekildi. Parlak beyaz çekicin bariyere çarptığını görünce sırtından soğuk bir ter boşandı. Eğer Ruth biraz geç kalsaydı kafasını uçurmuş olacaklardı.

“Derhal vagonu koruyun!” Ruth aceleci bir sesle bağırdı.

Max hemen uzun vagon kuyruğunun önüne koştu. Ve büyü gücünün ona ulaştığı genişlikte bir kalkan uzattı. Phil Aaron'un şövalyelerinden yüksek rütbeli rahipler ve Whedon Ordusu’ndan büyücüler, birimlerinin eşyalarını korumak için bir savunma duvarı örüyorlardı.

Ama bu aceleyle alınmış bir karardı. İskelet askerler durdukları yerden çıkmaya başladı. Hemen altında yükselen beyazımsı elleri görünce çığlık attı. Çıplak, kemik parmaklar bileğini sıkıca kavrayınca deli gibi tekmeledi, sonra kılıcını çekip elinden geldiğince sert vurdu. Ardından mucizevi bir şekilde kemikler dağılıp düştü.

Ayak bileklerine tırtıl gibi yapışan soğuk parmaklarını silkeledi ve doğruca vagona atladı. Ve daha önce kurduğu kalkanı serbest bırakmaya çalışıp son hızla yeni bir kalkan kurarken, yerden sekiz hortlak çıktı ve ona doğru koştu.

Max hızla büyü gücünü kullandı. Dar şekilli soyut savunma duvarı, buzdan yapılan topuzu saniyeler içinde saptırdı. Ancak hiç zorlanmadan bu sefer balta soldan uçtu. Sırtını vagonun duvarına yasladı ve büyüsünü maksimuma artırdı. Tam o anda, canavarların başlarına karanlık bir gölge düşmüş gibi göründü ve yüksek bir gümbürtü yankılandı.

Max boş boş gözlerini kırpıştırdı. Talon'un tepesinden atlayan Riftan, beş kvetin (150 cm) üzerinde görünen devasa bir kalkanla bir grup iskeleti bir çırpıda ezdi. Parçalanmış kemik parçalarının üzerinde ayağa kalkıp siperliğinden keskin bir bakış attı.

“Kalkanını güçlendirmeyip ne yapıyorsun?”

Kendine gelen Max, kalkanı hemen vagonun etrafına genişletti. Bu sırada Riftan, tepeye doğru gelen canavarları çelik bir kalkanla acımasızca ezip paramparça etti. İlk kez bu kadar korkunç bir şey gözünün önünde gerçekleşiyordu.

Riftan, üzerine uçan dev topuzu kalkanıyla savuşturduktan sonra diğer eliyle kılıcını salladı ve canavarın kafatasını tek bir vuruşta ikiye ayırdı. Sonraki saniye, vücudunu çevirip kılıcını sağdan saldıran canavarlara doğru yatay bir şekilde savurdu. Ardından, kılıcı saran puslu hava akımı şimşek gibi yayıldı ve tek seferde bir düzineden fazla hortlağın vücudunu ezdi.

Sanki kılıcı alev almış gibi siyahımsı yanan kemik parçalarına bakan Max’ın ağzı açık kaldı. Aniden, kocasının yetenekleri hakkında hiçbir şey bilmediğini fark etti. Onun ne kadar büyük bir şövalye olduğunu duymuştu ama dövüştüğünü hiç bu kadar yakından görmemişti.

Çevirmen: Sabahat <3

SONRAKİ BÖLÜM

Yorumlar

  1. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu bolum cok heyecanliydi harika.elinize saglik☺☺☺😍😘

      Sil
  2. Eline emeğine sağlık Sabahat 💓

    YanıtlaSil
  3. Teşekküler çevirmenciğiim

    YanıtlaSil
  4. Çeviri için teşekkür ederim 🥰

    YanıtlaSil
  5. Sebahat bizi şımartıyorsun canım. İkişer ikişer bölümler allaaaaaahhhhh

    YanıtlaSil
  6. Sabahat ve Özge teşekkürler

    YanıtlaSil
  7. Riftan'a bir kez daha aşık oldum o nasıl savaşma şeklidir öyle. Maxi'min yerinde olsam ağzımın suyu akardı fjfkfkfmf. Vay yiğidim vay aslan parçası yok be ne aslanı ejderha parçası 🔥🔥🔥cenk meydanlarının hası Maxi'sinin keçisi sectonun korkulu rüyası Riftan'ımm 🔥🔥🔥 Sabahat çevirmenim teşekkürlerimi sunuyorum sana 🙇🏻‍♀️ çeviri ekibi bir harika

    YanıtlaSil
  8. Ah Riftan'ım yaaa🥰 hem düşmanla savaşıyor hem karısını korumak için çırpınıyor biz senden razıyız

    YanıtlaSil
  9. Göz gözü görmüyor her yer pus ama senin gözler maşallah Riftancımmmm

    YanıtlaSil
  10. Savaş meydanının korkulu rüyası. Nasıl senin adına destanlar yazılmaz, şiirler okunmaz, ilahiler söylenmez..

    YanıtlaSil
  11. NKLVNSDKSDKFNSLDFJ Maxi ya, günaydın o zaman sana :D harika, müthiş ötesi bi bölümdü... cidden riftan>>> ateşli hasşmetli maxi'nin errrrkeği yiğidim

    YanıtlaSil

Yorum Gönder