How to Get My Husband on My Side - 58.Bölüm (Türkçe Novel)

how to get to my husband on my side novel - chapter 58

Barışın hakim olduğu ziyafet salonunu geride bırakarak Izek tarafından sürüklendim ve ayağımı tedavi ettirdim.

Hizmetçiler canla başla ayak parmaklarıma krem sürüp bandajlarken ikimiz de tek kelime etmedik.

Uzun süren sessizliklerden nefret ediyordum. Bu durum beni sadece endişelendiriyordu.

Hizmetçiler odadan çıkana kadar Izek bir kenarda durup ayakkabılarımla oynadı.

Aniden korktum. Bana bununla vurmayacaktı, değil mi?

(I)"Hey…"

(I)"Ayakların çok küçük."

Ayaklarım boyuma göre ideal boyuttaydı. Büyük olan onun elleriydi.

(I)"Kimin yaptığını görmedin mi?"

(R)"Gerçekten görmedim. Etrafta çok fazla insan vardı. Yalan söylemiyorum…”

(I)"Bana yalan söylediğini söylemedim."

Ayakkabılarımı masanın üzerine koydu ve oturduğum kanepeye yaklaştı. Öncekine kıyasla inanılmaz derecede sakin görünüyordu, bu yüzden kendimi daha da endişeli hissettim.

(I)"Artık ayakların iyi durumda olduğuna göre, ziyafet bitti."

Evet ve ilk gece planım da bitti. Lanet olsun! Yine!

(I)"Üzgün ​​müsün?"

(R)"Özür dilerim... ilk kez benim için bir ziyafet düzenledin ve ben..."

O yarı çıplak kiralık katil kostümü içinde benimle dans etmişti.

Tanrım! Yüzüm tekrar kızardı. Ayaklarımı yere vurup hıçkırarak ağlama dürtümü bastırdım.

(R)"Kızgın mısın?"

(I)"…Hayır."

Hayır, sinirlendiğinden emindim.

Pekala, yapabileceğim başka bir şey yoksa, devam etmeliydim.

Beni tekrar kucağına aldı. Civciv muamelesi görmeye alışmaya başladım.

(I)"Yüzündeki ifadeye bakılırsa hayal kırıklığına uğramış gibisin."

(R)"İfadem..."

(I)"Ne?"

(R)"Seninle olduğum için çok mutluyum."

Neredeyse dilim sürçecekti.  Bana inanmayan gözlerle bakan kocama sırıttım.

Merhaba, ben hayran kulübünüzün lideriyim.

(R)"Bu gece seninle birlikte kalmak istiyorum."

(I)“…….”

(R)"Tabi ki çok meşgul biri olduğun için bu pek mümkün olmayacak. Eminim şuan birçok kişi seni arıyordur."

Benim yüzümden... Kahretsin! Ziyafet salonuna geri dönerse, bu darmadağınık durumdan tek başıma çıkmak zorunda kalırım.….

(I)"Biraz temiz hava alalım."

(R)"Benimle mi?"

(I)"O zaman, ayağının iyi olup olmadığını test etmek için yürüyüşe çıkalım."

(R)"Ama paladinlerle önemli bir şey hakkında konuşmuyor muydun?"

(I)"O kadar önemli bir şey değildi."

Ne diyeceğimi bilemedim. Benim için iyiydi. Daha fazla birlikte vakit geçireceğimize göre onun gözüne girmek için bu fırsatı iyi değerlendirmeliydim.

Şu an için bir kale inşa edemesem bile, en azından kale kapısına yaklaşabilirdim.


*****


Kuzeydeki en iyi ustaların sıkı çalışmasıyla cam sera bitmek üzereydi.

İnşaatın başladığı o günden beri buraya ilk kez geliyordum.

Gece ay ışığında parlayan gümüş rengi cam duvarları görmek harikaydı. Gündüz daha da harika görünecekti.

(R)"Oh!"

(I) “Onlardan bir çeşme yapmalarını da istedim ama Romagna ki gibi olur mu bilmiyorum.”

Suyun soğuk sesi yankılandı.

Gece detaylı olarak görünmese de rengarenk çağlayanlar, çeşitli şekillerde yapay heykeller, ışıltılı çiçekler ve gölet ile çiçek bahçesini çevreleyen manzara tek kelimeyle muhteşemdi. Bir peri masalındaki su bahçesi gibiydi.

(I)"Çok güzel."

(I)"Gündüz nasıl olur bilmiyorum."

(R)"Gündüz daha da güzel gözükecektir. Babil'in Asma Bahçeleri'ne benziyor."

(I)"O da ne?"

Hay aksi! Dilim sürçtü. Babil'in Asma Bahçeleri'ni bilmemesi çok normaldi.

(R)“Bu sadece romandan bir şey. Bir ülkenin kralının sıla hasreti çeken karısı için yaptığı bir bahçe.”

Bu şekilde açıklama yaptıktan sonra biraz utandım. Nebuchadnezzar neden bu kadar romantikti? Kendimi onunla karşılaştırılıyormuş gibi hissettim.

Her neyse, gerçekten harikaydı. Asma bahçeler kadar iyi olmasa da yine de harikaydı.

Ben hayranlıkla etrafa bakınırken Izek hiçbir şey söylemedi.

Tek kelime etmeden başka ne yapabilirim? Böyle bir sera inşa etmek çok fazla para ve insan gücü gerektirmezdi ama arkasındaki düşünce buna değerdi..

Kolumu kalın boynuna doladım ve pürüzsüz yanağını öptüm.

Yarı dürtüseldi. Elbette ilerleme kaydetmeyi düşündüm.

Bir heykel gibi sessiz olan adam yavaşça başını çevirdi ve bana baktı. Gerçekten ou tapınakta ilk kez öptüğüm zamanki gibi görünüyordu. Büyük şaşkın bir bakış.

(R)"Hehe, çok teşekkür ederim..."

(I)“…….”

Sana bir şey söyleyebilir miyim? Bir öpücüğe her zaman aynı tepkiyi vermen utanç verici. Ama o kaleyi inşa etmem gerekiyordu.

Büyük kırmızı gözleri, yarı gülümseyen gözlerime baktı.

Neden aniden tekrar bitkin göründüğünü bilmiyordum. O gerçekten tuhaftı. Çok garipti.

Neden bana öyle bakmaya devam ediyorsun? Sanki benim yüzümden acı çekiyor gibisin.

(I)"Beğenmene sevindim."

Uzun zaman sonra çıkan sesi boğuktu. 

Izek eski kibirli ifadesine büründü. Beni yakındaki bir banka bıraktı ve yanıma oturdu.

Ay ışığının altında parıldayan birçok gül vardı.

Onların tatlı kokusuna boğulduğumu hissettim. Tekrar susmak istemiyordum, bu yüzden yavaşça konuştum.

(R) ''Ellen en çok zambakları sevdiğini söylüyor, en sevdiğin çiçek hangisi?''

(I) "Sistina'nın Neşesi."

Ne? Duyduğum kelimeler karşısında bir an afalladım.

Doğrusu bu duruma şaşırmadım. Çünkü benim en ünlü lakaplarımdan biriydi. 

Izek'in ağzından o kelimelerin dökülmesiyle sanki sırrım açığa çıkmış gibi afalladım.

(I)"Neden sana Sistina'nın Neşesi diyorlar?"

Yutkundum. Bir kolunu arkamdan sarkıtmış şekilde bankta oturan Izek, belki de ay ışığından dolayı oldukça yakışıklı görünüyordu. Belki de kıyafetlerinden dolayıydı. O, Günahkar Papa'nın çocuklarıyla ilgilenmeye gelen Tanrı'nın bir suikastçısı gibiydi.

(R) "Bilmiyorum. Sanırım gençken en büyük ağabeyimin doğum gününde şarkı söylediğim için bu adı aldım... Komik bir lakap."

Sistine'nin neşesi ya da meleği ya da onun gibi bir şey, babamın halkının verdiği isimlerdi.

Lanet lakaplardan nefret ediyordum. Orijinal Rudbeckia'nın bu konuda ne düşündüğünü bilmiyordum.

(I)"Şarkı söylemekte iyisin yani."

(R)"Ben de diğerleri gibiyim. Güneyde……."

(I)"Güneyde de kaplumbağalardan korkar mıydın?"

Oh hayır! Bu soruyu şimdi sormak zorunda mıydın?

(R) "O kadar da korkmuyorum."

(I)"O şekilde korktuğunu görünce... korkmanı gerektirecek başka bir şey yaşamış olduğunu düşündüm."

Bir olay oldu. Önceki hayatımda.

Önceki hayatımda 12. yaş günümde bana hediye gelen balığın, abimin evcil kaplumbağası tarafından yendiğini gördüğümden beri kaplumbağalardan korkardım.

Ailem bu fobimin çok zavallıca olduğunu düşünürdü.

Ve daha sonra... Cesciare'nin bana hatıra olarak aldığı altın kaplumbağadan da aynı nedenle korktum. 

Yaşadıklarımı hatırladığımda ağzım kurudu. Göstermemeliydim... Korkmuş benliğimi asla açığa çıkarmamalıydım. Gerçek bile değildi...Gerçek bir şey değildi...

(I) “Bana önceden söyleseydin onları kaldırırdım. Kaplumbağa desenli dekoratif sofra takımları burada oldukça yaygın. Bu arada buna nasıl dayandın?”

Gözleri bir yılanınki kadar keskindi.

Gözlerine bakmak çok zordu. Bu yüzden gözlerimi açık tutmaya çalıştım. Beceriksizce ondan kaçmamam gerektiğini düşündüm.

(R) “Genellikle umurumda olmazdı. Ama bunun gözleri o kadar gerçek ve korkutucuydu ki elimde değildi..."

(I)"Her şeye katlanmak senin alışkanlığın mı?"

(R)"Ben biraz inatçıyım."

Bu yüzden senin tutarlı kaba davranışlarına boyun eğmiyorum, heh.

Ben sinsice sırıtırken, huysuz kocam cevap alamayınca sözlerini değiştirdi.

(I)"Ailen..."

Gülümserken neredeyse dilimi ısıracaktım. İyi gidiyordu. Sohbet neden yine oraya geldi?

(I)"Baban ve kardeşlerin. Nasıl insanlar?”

(R)"Neden aniden onları soruyorsun?''

(I)“Kocanın karısının ailesi hakkında soru sorması garip mi? Ayrıca yakında abinle tanışacağım. Onunla düzgün bir şekilde başa çıkabilmem için onun nasıl biri olduğunu bilmem gerek.''

Karısının ailesi. Haha. Kocamla ailem hakkında konuşurken iyi vakit geçireceğimden şüpheliydim.

Tabii ki, bunu sorması hiç de garip değildi. Biraz kafam karıştı. Daha önce hiç böyle bir soruyla karşı karşıya kalmamıştım.

Cesare hakkında konuşmak bile istemiyordum.

(R) ''Bilindiği kadar özel biri değil. Sosyal toplantılarda popüler. Bir din adamından ziyade şövalye olmak istiyordu.''

Cesare, kendisini kardinal yaptığı için babasını suçlardı. Babasının Enzo ile ilişkisinin olmaması, onun sadece çocuksu karakterine değil, aynı zamanda daha da kıskanç olmasına neden olmuştu.

Cesare her zaman şövalye olmak istemişti. Babasına yardım etmektense savaş alanında savaşmayı tercih ederdi. Enzo'ya kıyasla çok daha yetenekliydi.

(I) "Kardeşlerinle oldukça yakın olmalısın. Onları görmek istiyor musun?"

(R)"Birazcık." Kaçamak bir tavırla başımı eğdim. 

Sakin bakışı rahatsız ediciydi.

(I)" Ailen konusunda açıldığında hep üzgün görünüyorsun."

(R)“Öyle değil… Bundan sonra burası benim evim.  Herkes ailemden bahsetmemden hazzetmeyebilir.”

(I)"Herkes? Ben o herkesin içine dahil miyim?''

Yorumlar

  1. Teşekkürler çevirmenim ❤️

    YanıtlaSil
  2. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  3. Bastır Ruby ikna edeceksin gibi İzek'i bastır bastır 🤭



    Eline emeğine sağlık çevirmenim

    YanıtlaSil
  4. Çeviri için teşekkür ederim

    YanıtlaSil

Yorum Gönder