MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 98. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)

Bir anda yüz kişi hayatını kaybetmişti ve tepeye tırmanan askerler, depresif bir ruh haliyle tereddüt ettiler. Duvara yaklaşmış olan askerler, geri dönmek için çok geç olduğunu düşünerek merdivenleri uzattılar ve duvara tırmanmaya başladılar. Zırhlı canavarlar, düşmanların üslerine girmesini önlemek için dış duvarlara koştu. Okçu birlikleri bir bütün olarak canavarlara doğru ateş ettiler, ancak düşmanlar saldırıdan kaçınarak siperlere kapandı ve dev demir sopalarıyla askerlerin kafalarını birer birer ezdi. Max gördüklerine inanamayıp başını çevirdi.

Birkaç saat sonra Arex'in ordusu geri çekilmeye başlayınca, kaçan askerlerin başlarına bir dizi ok yağdı. Sonuç olarak, bu süreçte bir yüz kişi daha hayatını kaybetti.

Tepedeki cesetleri sayması beş yüzü geçince bunu yapmaktan vazgeçti. Tahminlerine göre, bu sayının üç katından daha fazlası savaş alanında hayatlarını kaybetmişti. Tek bir kişinin pervasız davranışı sonucu ortaya çıkan korkunç bir sahneydi. Armin, kasvetli bir yüzle aşağıya baktı ve konuştu.

"Görünüşe göre her şey bitti... Geri dönmeliyiz."

Büyüyü devre dışı bıraktığında, zemin yavaşça aşağı inmeye başladı. Max yere iner inmez askerlerin arasından geçti. En çok zayiatı alan Arex'in ordusuydu, ancak onlara yardım etmek için ilerleyen Osiria ve Whedon'un okçu kuvvetleri de önemli ölçüde zarar görmüş gibi görünüyordu.

Tepeden inenlerin arasında Remdragon Şövalyeleri’nden birinin olup olmadığını görmek için yakından baktı. Ancak çok sayıda insan yaralandığı için hepsini teşhis etmek kolay değildi.

"Artık revirde yer kalmadı. Yaralılar için daha fazla yatak hazırlamalıyız.”

Ben etrafına bakınırken kışladan çıktı ve üzgün üzgün konuştu. Max derin bir iç çekerek başını salladı.

"A-acele edip tepenin dibine yeni bir kışla kurmalıyız."

Hemen askerlerin yardımıyla, merkez birimin arkasındaki alana yeni bir revir oluşturmak için sütunları diktiler ve üzerini sert bir bezle kapladılar. Askerler daha sonra yaralıları getirip, dikkatlice bir örtünün üzerine koydular.

Tedaviye ilk önce durumu en kritik olanlardan başladılar. Çoğu, omuzlarına, sırtlarına ve baldırlarına soplanan oklar nedeniyle kan kaybediyordu. Hatta bazılarının uzuvları kırılmıştı. Askerlerin ne kadar perişan olduğunu görünce öfkesi yükseldi.

Vücutlarından okları çekerken, kırık kemikleri yerlerine sabitlerken ve yaralarını dikerken öfkesini bastırmaya çalıştı. Acil tedavilerini bitirir bitirmez dışarıdaki durumu öğrenmek için revirden ayrıldı.

Müttefik kuvvetler, bir savunma cephesi oluşturmak için çöken savaş hatlarını yeniden düzenliyordu. Tepede düzgünce sıralanmış askerlerin bulunduğu yere baktı. Hebaron'u Yurixion’la birlikte ana birimin arkasında dururken görünce rahat bir nefes aldı. Garrow yaralandıktan sonra bir an bile sakinleşememişti.

Yaralanıp yaralanmadıklarından emin olmak için onlara doğru endişeyle yürümeye başladı. O anda, asker hattı ikiye bölündü ve bir adam sürüklenerek dışarı çıkarıldı. Max olağandışı manzara karşısında durdu.

İki şövalye onu şövalyelerin önüne sürükleyip yere diz çöktürünce adam yüksek sesle bağırmaya başladı.

"Buraya Kral Balial'in komutası altında geldim! Bunu bana yapmaya kimsenin hakkı yok!”

Max'in gözleri kocaman açıldı. Adam Arex'in komutanından başkası değildi. Onu tutan şövalyelere direnerek ayağa kalkmaya çalıştığı anda, Kuahel Leon önüne geçti.

Omuzları titredi. Rahip, her zamankinden daha görkemli ve acımasız görünüyordu. Adolf'un önünde durdu ve miğferi başından çıkardı. Daha sonra metal eldivenler taktığı eliyle yanağına acımasızca yumruk attı.

Rahibin ani hareketi karşısında Max’in nefesi kesildi. Adamın dudaklarından kırmızı kan fışkırdı. Kuahel'e şaşkın bir yüzle bakan adam, olanlara inanamayarak kekeledi.

"Ne-ne yapıyorsun..?"

Kuahel, eldivendeki kanı silerek, "Müttefik kuvvetlerin tüm ordusunu riske attın." dedi. “Şimdi başını yere eğ ve af dile.”

“S-sonuçları kötü olsa da yedi krallığın barışı ve refahı için savaştım!” Adam öfkeyle bağırdı. “Beni cezalandırmaya nasıl cüret edersin? Her ne kadar başkomutanlık görevini üstlensen de ben AREX'in temsilcisiyim! Bunu bana yapmaya cesaret et bakalım…!

Sözleri uzun sürmedi, rahip bu sefer diğer yanağına vurdu. Acımasız darbenin ardından burnundan kan fışkırdı. 

Kuahel onun yüzüne baktı, sanki anlama kıtlığı çeken bir çocukla konuşuyormuş gibi, yavaş ve sakince konuştu.

“Askeri kanunu ihlal ettin ve aptalca eylemlerin müttefik kuvvetlere büyük zarar verdi. Biraz vicdanın varsa hemen başını eğ ve seni kurtarmam için af dile.”

Adamın yüzü küçümseme karşısında utançla kızardı. Etrafına bakınıp şövalyelerin soğuk yüzlerini görünce, bu utanca dayanamadı ve sonunda isteksiz bir tavırla konuştu.

“Beni.. Affedin lütfen.”

Kuahel Leon onu izlerken başını salladı. Adam bu utanç verici anın bittiğini düşünerek kalkmaya çalıştı ama şövalyeler onu bırakmadı. Bunun yerine omuzlarını yere ittiler ve daha fazla eğilmesini sağladılar. Adam şaşkın gözlerle baktı.

O da ne olduğunu anlamamıştı, kafası karışmıştı. Kuahel Leon herkes izlerken kılıcını kaldırdı ve hemen sonra, dizlerinin üzerinde duran adamın başı yere yuvarlandı. O kadar gerçek dışı bir sahneydi ki, son bir nefes almaya bile vakti olmamıştı. Rahip kılıcındaki kanı silerken adamlarına başını salladı.

“Ona mümkün olan en kısa sürede bir cenaze töreni yapın.”

Korkutucu derecede sakin olan sesi karşısında, Max kollarını kendi etrafında birleştirdi. Ancak o zaman bunun bir infaz olduğunu anladı. İşlediği günahların kefareti için canını almadan önce ona af diletmişti. Kuahel kılıcını yerine koydu ve heybetli bir sesle bağırdı.

“Bu olay çok fazla kayıp vermemize neden oldu. Düşmanlarımız da bunun farkında. Bu avantajı kullanıp karşı saldırıya geçme ihtimalleri var, o yüzden herkes hazırlıklı olsun!”

Şövalyeler hemen birliklerine geri döndüler. Max orada öylece durup dalgın dalgın cesedi kaldıran rahipleri izledi. Kafasının koptuğu yerden hala koyu kırmızı kan akıyordu.

Midesinin bulandığını hissederek arkasını döndü. Korkunç şeyler görmüştü ama burnunun hemen dibinde birinin kafasının kesildiğini görmek çok daha şok edici bir şeydi. Kendini kontrol etmeye çalışırken kendi kendine mırıldandı.

'Merhameti hak etmedi, o adam yaptıklarının bedelini ödedi.'

‘Ama bu gerçekten iyi oldu mu? Bunun sonucunda yeni diplomatik sorunlar ortaya çıkabilir.’  Bunu düşünen Max, durumu anlamaya çalışırken kaşlarını çattı. Hayatında büyük değişikliklere neden olabilecek bir durumun içindeyken siyaset hakkında endişelenmek istemedi. Düşünmesi gereken tek şey savaşı bitirmek ve güvenle Anatol’a dönmekti.

Kışlaya döndü, yanmış kuşatma kulelerinin ve henüz bulunamamış cesetlerin kalıntılarıyla dolu tepelere baktı. Bütün gece, gözleri her zamankinden daha derin bir ıstırapla açık bir şekilde uyanık yattı.

Müttefik kuvvetler birkaç hafta içinde üç bine yakın asker kaybetmişti ve tüm kuşatma kuleleri yakılarak kül olmuştu. Savaşlara katılma konusunda çok deneyimi yoktu ama durumun pek iyi olmadığını görebiliyordu.

Nihayet güneş doğup kışladan çıkana kadar yattığı yerde içinde dönüp durdu. Dışarıdan duman ve yanan et kokusu geliyordu. Şafakta yağan kar nedeniyle kaygan olan patikada dikkatle yürüdü. Tepenin önünde dururken, yanan meşalelere, nöbet tutan askerlerin gölgelerine ve onların üzerinde yükselen şehrin görüntüsüne baktı.

Askerlerin taş ve buzla derme çatma yaptığı duvara sırtını vererek oturdu ve güneşin şehrin arkasından yavaşça doğuşunu izledi.

Birden gözyaşları sel gibi akmaya başladı. Max hıçkıra hıçkıra ağladı ve göz yaşlarını kollarıyla sildi. Bilinçli olarak Riftan'ı düşünmekten kaçınarak sakin kalmayı zar zor başarmıştı ama artık sınırına ulaşmıştı. Kocasını hemen bulmak için oraya koşma dürtüsünü bastırmaya çalıştı.

‘Neden hala bizimle iletişime geçmediler? Riftan, Elliot ve Ruth'un aynı anda ortadan kaybolması imkansız. Onlar aşağılık Kızıl Ejderha'ya karşı yapılan savaştan sağ kurtulan savaşçılar değil mi? Elbette haber gönderemeyecekleri bir durumdalar.’

Çaresizce kalbini rahatlatmaya çalıştı. Ve güne başlamak için yerinden kalktığında, biraz uzağında devasa bir gölge fark etti ve bedeni kaskatı kesildi. Richt Bleston kayanın üzerine oturmuş, Max'in boyu büyüklüğünde bir kılıcı yağlıyordu.

Sabah ışığında, adamın yüzü daha da acımasız görünüyordu. Kendini göstermemeye dikkat ederek sessizce geri çekilmeye çalıştı, ama arkasından alçak bir kıkırdama duyuldu.

"Hey, benden vebalıymışım gibi kaçmana gerek yok.”

Adam sanki varlığını çoktan fark etmiş gibi duvardan atladı ve önünü kesti. Max, büyü gücünü kullanmak niyetiyle hemen kendini hazırlayınca, adam bunu fark etmiş gibi iki elini birden kaldırdı. 

"Sana bir şey yapmayacağım, bu kadar tetikte olmana gerek yok.”

“...Hemen yolumdan çekilsen iyi olur.”

 "Tanrım, görüyorum ki prensesim korkunç bir insan." dedi alay edercesine. Max ona sert bir ifadeyle baktı.

"Ben... ben senin prensesin değilim. Saçma sapan konuşmaktan kaçının.”

 “Bu savaştan sonra kim bilir…? Belki de olursun.”

Adam bu tuhaf sözleri söyledikten sonra ona doğru bir adım daha attı. Max aralarındaki mesafeyi genişletti ve ona uyarıcı bir bakış attı.

"Bu-bununla ne demek istiyorsun?"

“Bu savaş bittikten sonra barış anlaşmasının sürdürülebileceğini düşünüyor musun?” Kemerinden bir şişe çıkarıp dişleriyle tıpasını çekerken ona sessizce mırıldandı.

Max onun beklenmedik sözlerine kaşlarını çattı. Adam şişesinden bir yudum aldı ve yavaşça konuştu.

“Yedi krallığın barış anlaşması, canavarların aniden çoğalmasına karşı koymak için oluşturuldu. Kısacası canavarların sayısı azalırsa varlık sebepleri ortadan kalkar.”

"Ne kadar saçma. Bu garanti edilemez…!”

“Öncelikle, barış anlaşması gerçek bir barış için değildi. Güçlerini korumak için her ülkenin kralları tarafından yaratıldı. Yedi krallığın her biri, isyancıları ortadan kaldırmak ve feodal beylerin direnişini bastırmak için barış bahanesini kullandı. Ancak, her şeye rağmen, çatışma anakarada asla sona ermedi.” Dudaklarında rahatsız edici bir gülümseme belirdi. “Ama bu hayali barış bile bir gün son bulacak. Barış anlaşması adı altında ezilen fatihler, Roem'in ihtişamını yeniden yaratmak için ayaklanacaklar. Ancak o zaman Uigru'nun gerçek efsanesi bu topraklarda yeniden dirilecek.”

Adamın kırmızı gözleri garip bir özlemle parladı. Max omurgasından aşağı bir ürperti indiğini hissetti ve omuzları titredi. Takıntılı biri gibi konuşuyordu.

“Uigru, yedi krallığı birleştiren kahramandır. Ancak ne yazık ki imparatorluğun doğuşunu engelleyen güçler onun adını lekeliyor. O taklitleri düşündükçe daha da sinirleniyorum.” Sonra ona meydan okuyan bir bakış attı. “En kötüsü de, o kocan olacak melez p*ç.”

"Kocam hakkında... böyle konuşma." Ona öfke dolu kıpkırmızı gözlerle baktı.

Umursamazca omuz silkti.

"Bu tür melezlerin Uigru'nun adını kirletmeyi bırakması uzun sürmeyecek. Canavarların boyunduruğu sona erdiğinde, barış anlaşması bozulacak ve gerçek imparatorluk efsanesi yeniden başlayacak.”

"Yani bu efsanenin... ana karakteri sen misin?" gülerek sordu.

Adamın gözlerinde tehlikeli bir parıltı belirdi.

"Bunun olmayacağının garantisi yok.”

"Ne yazık ki... hayatın boyunca böyle bir şey asla olmayacak."

Max kararlı bir sesle konuştu ve ağzındaki gülümsemesi kayboldu. Yüzüne baktı ve sözlerini tek tek vurgulayarak ekledi.

“Neden biliyor musun? Çünkü Riftan Calypse'i asla geçemezsiniz.”

Gözlerindeki ürkütücü parıltı daha da arttığında, bir kalkan kaldırmaya hazırdı. Ancak, ona sadece agresif gözlerle baktı, saldırmak gibi bir niyeti yoktu. Bir süre sonra, sanki bir kehaneti duyururmuşçasına uğursuzca konuştu.

"Kimin haklı olduğunu göreceğiz." Arkasını döndü ve Balto'nun bayrağının dalgalandığı yere doğru yürüdü.

Max endişeyle uzaklaşmasını izledi. İstemeden bir kovanı karıştırmış olmasından ezici bir şekilde endişe duyuyordu.

Yorumlar

  1. Çeviri için teşekkürler elinize emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Bindik bı alamete gidiyoruz kiyamete 🤔

    YanıtlaSil
  3. Eline sağlık admin

    YanıtlaSil
  4. Şimdi Riftan o surların duvarını patlatsın da gör gününü😈... emeğine sağlık 😊

    YanıtlaSil
  5. Ya nolur yeni völüm nolur nolur her gün ciğerim şişti beklemekten riftan gel şu şehri şu malın gtüne sokta görsün gününi yavşak herif

    YanıtlaSil
  6. Leon cum şu richt inde kellesine Alaydın da kurtulsaydık ve anam. Neredesin Riftanım,?

    YanıtlaSil
  7. Maxi tehdit ediyormuş yaralanırsan seni zehirlerim diye
    Richt Bleston anlık zort hgcvbjgff
    Çeviri için teşekkürler çıtçıt 🥰🥰😘

    YanıtlaSil
  8. Ellerine sağlık🥰🥰

    YanıtlaSil
  9. Çeviri için teşekkürler...bu Bleston pisliğini görmek sinir bozucu Riftan dönünce şunun hakkından gelse de rahatlasak 🤗

    YanıtlaSil
  10. Tesekkurler riftanli günler gelecek ins

    YanıtlaSil
  11. Bi yanda Richt denen arsız puşt ortalığı karıştırıp karıştırıp durur, orada bi komutan kafasına göre iş yapar, öteki tarafta kan gövdeyi götürür, Max köşede oturur ağlar, Riftan desen yine bi işler peşinde... Gördüğünüz gibi yedi krallıkta yine sıradan bir gün. S.

    YanıtlaSil
  12. Hakikaten bu düello sürekli dönüyor inşallah kitabın sonunda riftanı Richte öldürtmezler yoksa büyük yıkıma uğrarım 😔

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok ya hiç sanmam öyle bir şey olacağını. Kitap daha devam ediyor. Ayrıca yazar "Kötü son şöyle dursun ucu açık bir son bile olmayacak. Kesinlikle mutlu sonla bitecek." demiş Manta'yla yaptığı bir röportajda.

      Sil
  13. Richt’in sözlerinde bir foreshadowing var gibi geldi. Kraliçe Maximillian güzel olurdu shshs

    YanıtlaSil
  14. Max roem prensesi olcak gibi yazar hem kitapta gelecek konulara iliskin mesaj vermiyo mu hep oncesinde 😉💕💕💕

    YanıtlaSil
  15. Bir şey diyeyim mi richt ölürse sövalyelik kurallarına göre sahip olduğu her şey onun olur yani riftan onu öldürürse ülke Riftan'ın olur ki bu kralların da işine gelir OHAAAAAAAAAA ve nedense Maxi şunun suratına bir tane yapıştïrsın istedim. Bella jackop in suratına yumruk atmıştı ya onun gibi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rict Bleston Balto birliklerimin komutanı kral değil koskoca ülke nasıl Riftana kalsın :)

      Sil
  16. Admin eline emeğine sağlık

    YanıtlaSil
  17. Riftan nerede ? Çok uzadı gelmesi

    YanıtlaSil
  18. Eline saglik adminnn

    YanıtlaSil
  19. Ohhh içimin yapları eridi o p.ç infaz edilizce hem de kuahel tarafından

    YanıtlaSil
  20. Robin: Leon yapılması gerekeni yaptı. Güzeldi.
    Veee Riftan savaş bitince su orspu çocuğunun kafasını uçur yoksa sinirden manyak olacağız.

    YanıtlaSil
  21. Richt'in savaş stratejisini dinleyelim demiştim ama görüyorum ki adam direkt dinlenmeye değer değilmiş ne stratejisi. Sen git babanla evlen pislik insan

    YanıtlaSil
  22. Richt'in bahsettiği şeyler beni düşündürdü... Hikaye hakkında bir spoi gibi. Bence Riftan, o bahsettiği Uigru olacak ve bu Richt denen herif, piç diye bahsettiği o melez için ayaklarına eğilecek. Bu belki çok uçuk ama Richt'i hırsı bitirecek zaten. Onu şimdiden ölü bilin bence. Ha bir de, bu bölümle Max'e göz koymuş olduğunu da anlamış olduk. Asıl piç kendisi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder