MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 102. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


Max’in omuzları titredi.

"K-ara büyücülerin mezarı mı?"

"Sıradan insanların burada yaşamasına imkan yok, yani muhtemelen öyle.” Sejour'un yüzünde aniden şaşkın bir ifade belirdi. “Rahipler mezardan oldukça rahatsız olacaklar. Binanın içi şapel olarak inşa edilmiş.”

Max kaşlarını çattı. ‘Karanlık büyücüler ruhlarını arındırmak mı istediler?’ Aforoz edilip sınır dışı edilenler için en korkunç şey gulyabani olmak ve sonsuza kadar korkunç bir azap çekmek olurdu. Bu yüzden arınma büyüsü yapıp mezarlarını sanki bir tapınakmış gibi süslemişlerdi. Fakat bu çabaları gerçekten işe yaramış mıdır?

Max karanlık bir bakışla kalenin devasa kulesine baktı, sonra Sejour Aren'e döndü.

"Karanlık büyücüler… Onlara ne oldu? Yenildiler mi?

“Ne yazık ki, henüz onları göremedik. Gözümü kırpmadan şehri dolaştım ama büyücüye benzeyen bir şey bulamadım. Acaba müttefik kuvvetlerin işgal planını öğrenip vaktinden önce kaçtılar mı?

"Bunu söylemek için henüz çok erken."

Zırhının kemerini ayarlayan Riftan aniden müdahale etti.

"Bir yerlerde saklanıyor olabilirler. Şövalyelere kale kapılarında önlem almalarını emredin.”

“Giriş zaten korunuyor, aşamazlar. Ama belki bir yerlerde daha gizli tüneller kalmıştır. Askerler enerjilerini toplar toplamaz şehri aramamız gerekecek.”

Max onlara arama büyüsü konusunda yardım teklif etmek üzereydi ama Riftan'ın sert yüzünü görünce hemen ağzını kapattı. Aslında, bunu yapmak için yeterli büyü gücüne sahip olduğundan şüpheliydi.

Görmezden geldiği tüm yorgunluğu bir anda hissetti ve dizlerini kendine çekti. Riftan üzerindeki pelerini çıkarıp omuzlarına örttü.

"Yakında döneceğim, bu yüzden lütfen sakince burada bekle."

Ona sinirli bir bakış atıp isteksizce başını salladı. Riftan ona ihtiyatla baktı ve çok geçmeden taş basamakları tırmanmaya başladı. Neyse ki, Sejour Aren Volose Şövalyelerini çağırdı ve dördü onu takip etti.

Max biraz rahatlamış hissedip çenesini dizine dayadı. Sejour Aren ona anlayışlı gözlerle baktı ve bir bardak sıcak şarap doldurup ona uzattı.

"Pekala, şimdi rahatlayın ve bundan biraz için. İçiniz ısınır."

"T-teşekkür ederim." Bardağı aldı ve dikkatlice yudumladı. Boğazından aşağı akan sıcak sıvının hissi tarif edilemezdi.

Sabah biraz ekmek ve bira yedikten sonra gün boyunca bir yudum su bile içmediğini hatırladı. Hastalarla ilgilenmesi gerektiğinden uzun süre dinlenecek zamanı yoktu. Birdenbire içini aşırı bir açlık ve susuzluk kapladı ve içkisini bir dikişte boşalttı. Midesi ısındıkça, katı vücudundaki gerilim serbest kaldı.

“Bundan da biraz yiyin.”

Sejour Aren’in verdiği ekmeğini ve peynirini hemen yuttu. Canavar cesetleriyle aralarında sadece birkaç kbet mesafe olmasına rağmen yemek yiyebiliyor olmaları garip görünüyordu.

Ancak, dekompanse (*bir organın vücut ihtiycaçlarına cevap vermekte yetersiz kalması) olmamak için kendini yemeye zorlamak zorundaydı. Midesini yemekle doldurduktan sonra ateşin yanına oturdu ve donmuş vücudunu ısıttı.

Bir süre sonra Riftan, Ruth ve Elliot'la birlikte döndü. Max onları selamlamak için ayağa kalktı. Her ikisi de zayıflamış bir görünüyordu, ancak herhangi bir yaralanmaya maruz kalmış gibi gibilerdi. Dudaklarına bir gülümseme yerleşti.

"İkinizin de iyi olmanıza çok sevindim. Ne kadar endişelendiğimi bilemezsiniz.”

"Leydim iyi görünmüyor. Böyle görünmenizi sağlayacak ne yaşandı?

Ateşinin önüne yürüyen Ruth, geç de olsa onu tanıdı ve gözleri fal taşı gibi açıldı.

"Sakın bana tekrar incindiğinizi söylemeyin? Bu sefer ne yaptınız? Neden böyle görünüyorsunuz...!? 

"B-bu goblin kanı. Ben iyiyim. Diğerleri nerede?” Şikayetlerini görmezden geldi ve diğerlerini aramak için gözlerini etrafta gezdirdi.

Elliot acı bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"Kalenin dışındalar. Eşyalara ve atlara göz kulak olacak birine ihtiyacımız vardı. Şimdiye kadar müttefik kuvvetlere katılmış olmaları gerekirdi.

“Acele edip Kutsal Şövalyelere katılmalıyız. Gün batımından önce arama tamamlanmazsa ve bir kamp kurulursa, bütün gece ayakta kalmamız gerekecek. Hadi gidelim.”

Riftan bir kolunu omzuna attı ve onu şehrin dışına götürdü. Max, Sejour Aren'in önünde hafifçe eğildi ve onu binadan dışarı kadar takip etti.

‘Tehlikenin pusuya yattığı harabeler arasında yürürken kendimi her zamankinden daha güvende hissediyorum. Hiçbir duvar bu adamın kolu kadar sağlam olamaz.’

Görkemli ve ıssız şehre bakıp bir rüyada olduğunu düşündü.

Düzgün sıralanmış devasa taş binaların arasından siyah dumanlar yükseliyordu, adımda attıkları her yerde askerler vardı. Üzerinde Remdragon Şövalyeleri amblemi olan bayrağı bulmaları çok uzun sürmedi. Riftan rahatlamış bir sesle mırıldandı.

"Biraz daha dayan. Artık her şey bitti.”

O zamana kadar Riftan'ın kendisi kadar endişeli olduğunu fark etmemişti. Max, gözyaşlarının yeniden biriktiğini hissetti ve kollarını onun beline doladı. ‘Artık her şey bitti. Birkaç gün içinde Anatol’a dönebiliriz.’

Neyse ki Remdragon Şövalyeleri fazla hasar almamıştı. On üç yüksek rütbeli şövalye yaralanmıştı, ama hayatlarını tehlikeye atacak kadar ciddi değillerdi ve zamanında uygulanan büyülü tedaviler sayesinde bazı sakatlıklardan kaçınılabilmişlerdi.

Düşük rütbeler arasında ise yüzlerce yeni yaralı ortaya çıkmıştı. Hemen meydanın bir tarafına yeni bir revir kuruldu ve hastalar oraya nakledildi. İki yüz kişinin durumu ciddiydi ve hafif yaralananlarla bu sayı üç katına çıkıyordu.

Rahatlamış bir şekilde içini çekti. İyi haber şuydu ki, saldırı birliklerinde bulunan büyücüler de sağlık personeli haline gelmiş ve bu da çalışırken eskisinden daha az yükleri olmasını sağlamıştı.

Özellikle, Sellic en büyük kalesi haline gelmişti. Max'ten komutayı alması sayesinde, sonunda kendisini ağır sorumluluğundan kurtarabildi.

"Gelecek hafta için bir geri dönüş alayı düzenleneceği söylendi. O zamana kadar tüm askerleri tekrar ayağa kaldırmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.”

Askerler için ağrı kesici hazırlarken Anton kışlaya girdi ve ciddi bir ifadeyle konuştu. Max ona şaşkınlıkla baktı.

"Bu kadar çabuk mu?"

"Evet, şehri baştan aşağı taradık ama karanlık büyücülerden hiçbir iz bulamadık. Burayı çoktan terk etmişler. Şövalyelerin dediğine göre de, tüm alanı dikkatlice aradıktan sonra bile insan varlığına dair hiçbir iz bulamamışlar.” Mangalın önüne oturdu ve derin bir iç çekti. “Belki de sadece hortlakları yaratmak için Yedi Krallık'ı dolaşanlar kalmıştır. Bu harika değil mi? Serbel klanının çok becerikli elleri var anlaşılan.”

Max’in yüzü sertleşti. Çok fazla şey olmuştu ve hortlak olayını tamamen unutmuştu.

"O-o zaman, şimdi ne olacak?"

"Planlarında zaten başarısız oldular. Hortlakların sayısını ne kadar artırsalar da operasyon üsleri işgal edildiği için Yedi Krallığı işgal etme hırsları boşa çıkacak." Yanan kömüre düşünceli gözlerle baktı, sakalını kaşıdı ve ekledi. " Yine de onları sonuna kadar takip etmeyi planlıyorum. Mümkünse, onları rahiplerden önce yakalamak isterim ama... bu neredeyse imkansız olurdu. Paladinler şimdiden bizi izlemeye başladılar.”

Max şaşırmış görünüyordu.

"Biz... izleniyor muyuz?"

"Hâlâ anlamadın mı? Bu şehirde karanlık büyücülerin geride bıraktığı birçok kayıt var. Rahipler, onları çalmamızdan şüpheleniyor gibi görünüyor.

Yüz ifadesi sertleşti.

“Dünya Kulesi ve Büyük Sığınak arasındaki ilişki… yine mi bozulacak?

"Hâlâ yargıya varmak için çok erken, ama karanlık büyücülerin geride bıraktığı kayıtlar konusunda bir çelişki olacağı açık." Omuz silkti ve kayıtsız bir tavırla konuştu.

Ancak Max, büyücünün yüzündeki kesin kararlılığı okuyabiliyordu. Dünya Kulesi, karanlık büyücüler tarafından geride bırakılan değerli materyallerden o kadar kolay vazgeçmeyecekti.

Can sıkıcı bir kavganın yeniden başlayabileceği düşüncesiyle derin bir yorgunluk hissetti. Böyle can sıkıcı bir sinir savaşına taraf olmakla ilgilenmiyordu. Sadece eve gidip rahatlamak istiyordu. Anton sanki aklını okumuş gibi ona ciddi bir bakış attı.

“Müttefik kuvvetler şimdilik Balbon'da kalacak ve ganimet dağıtımı konusunu tartışacaklar. Umarım Dünya Kulesi'nin haklarını geri almamız için bize katılırsın.”

“B-ben mi?”

"Arka destek biriminden sorumlu olarak aktif bir rol oynamadın mı? Ayrıca, Batı Kıtası'nda hatırı sayılır bir itibarın var, bu yüzden konseye katılman müzakerede çok yardımcı olacaktır.”
Max ona şaşkın şaşkın baktı. Kendini hiç bu kadar etkili biri olarak görmemişti. O tereddüt ederken, Anton konuşmasını bitirmiş gibi ayağa kalktı.

"Her neyse, müttefik kuvvetler Balbon'a hareket edecek. Tüm hükümdarlar Osiria'da kalacak, bu nedenle anlaşma toplantısı sonuçlanana kadar her ülkenin şövalyeleri de Büyük Sığınak'ta kalacak. Bu sırada dikkatlice düşün.”

Kışladan ayrılan Max, umutsuzca içini çekti. Savaştan hemen sonra eve gidebileceğini düşünmüştü, görünüşe göre öyle olmayacaktı.

‘Balbon'a gidersem de biraz rahatlayabileceğimi düşünüyorum.’

Anatol'a dönmelerinin birkaç ay sürecek olması belki de bu iyi bir şeydi. Şansı yaver giderse, büyük Osiria festivalini veya eskrim yarışmasını görebilirdi.

Max, Roseta'nın alaycılık ve övünme ile telaffuz ettiği kelimeleri hatırlayarak neşelenmeye çabaladı. Balbon, Roem'in eski başkenti olduğu için görülecek çok yeri olan zarif bir şehir olduğu söylenirdi. ‘Osiria'da birkaç hafta kalmak bana zarar vermez.’ Huzursuz hissederek, hastaların olduğu yere doğru yürüdü. Daha sonra askerlerin yaralarına ilaç uyguladı ve tekrar bandajlamaya başladı.

Dikkati o kadar dağılmıştı ki arkasından birinin yaklaştığını bile fark etmemişti. Max başını çevirip Riftan'ın heykelsi yüzünü gördüğünde, yorgunluğu hemen kayboldu. Yüzüne parlak bir gülümseme yerleşti.

Onu ilk gördüğünden daha iyi görünüyordu. Toz ve terle kaplanmış vücudu sabun kokuyordu ve dağınık saçları da parlıyordu. ‘Muhtemelen kalenin içinde bulduğu kaynak suyuyla yıkandı.’

Yorumlar

  1. Ağağağ konuşun artık yinr konuşmadılar vurucam krndimi

    YanıtlaSil
  2. İnsan karısını da götürür yıkanmaya. Valla ben de Anatole gitmek istiyordum. Ben bile yoruldum sarayımı özledim ya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dkfmfmfm muhtemelen şovalyeleriyle çimdi bakır tenli herifim

      Sil
  3. Şu bittiği yere bak yaaa diğer bölümü bekleme perileri geldi 🥺

    YanıtlaSil
  4. Artık savaş dövüş bitsin biraz tatlı muhabbetler okumak istiyorum 😇

    YanıtlaSil
  5. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  6. Birazcik yüzümüz gülsün artik iki güzel laf et riftan hır gürden bıktık 😇😇

    YanıtlaSil
  7. Savaş bitti çok şükür.. Bundan sonrası iyilik sağlık olsun, motorları maviliklere sürelim, güzel günler görelim güneşli günler :)
    Ellerine sağlık admin prenses.. Çeviri için teşekkürler..
    -Sahra..

    YanıtlaSil
  8. Çeviri için teşekkürler elinize emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  9. Bunun devamını nereden okudunuz başka dilden mi? Bu bölümde rahatladım artık. Amma savaş okuduk ha cjdnkckdjd

    YanıtlaSil
  10. Bir şey diyim mi bunlar anatol'e dönemeyecek gibi hissediyorum yine bir şeyler olacak ama ama ama riftan insan Maxi de götürür kızın üstünde goblin kanı var be el insaf senin yerinde olsaydım ohooooo çoktan işleri ilerletmiştim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. SPOİLER…Şuan 200 lü bölümlere yakınım savaş yeni bitti ve hala anatole dönemediler bile uzadıkça uzuyor

      Sil
    2. Bunlar bence savaş alanında yaşıyorlar artık aslında anatol diye bir yer hiç olmadı

      Sil
    3. Ayyy hatta o kuzey davarı maxiyi kaçırmasın öyle olursa büyük savaş çıkar

      Sil
  11. Olm niyr herkes savaş bitti dito asıl daha yeni başladı

    YanıtlaSil
  12. Çok şükür kötü günleri geride bıraktık. Şimdi sırada daha kötü günler var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katılıyorum ☝️

      Sil
    2. İlerleyen zamanlarda zaten kuzeylilerle filan da bi savaş bişeyler olacak belli zaten. Canavarlar bitince de insanlar başlar. Bizimkiler ne zaman kavuşur Allah bilir

      Sil
    3. Emeğine sağlık

      Sil
    4. Bizimkilerin arası düzelsin döğüşmesin sevişsin o bize yeter isterlerse mağarada yaşasınlar Anatol'e sonra da gideriz yeter ki üzülmesinler artık...

      Sil
  13. bugün bölüm gelmeyecek mi

    YanıtlaSil
  14. Goblin görünce bayılan Maxi'den, "Bu mu? Bi şey değil yıa, goblin kanı sadece" diyen Maxi'ye... 😁

    YanıtlaSil
  15. Hadi yuvamıza geri dönelim, meşe ağacının altında gğn batımında hep beraber sıcak şarap içelim

    YanıtlaSil

Yorum Gönder